• Sonuç bulunamadı

Nesneleri Düşünmek ve Bilmek Üzerine

D. Tezin Bölümlendirilmesi

II. KANT ve METAFİZİK

II.5. Nesneleri Düşünmek ve Bilmek Üzerine

Kant’a göre bir nesneyi düşünmek ve bilmek aynı şeydir. Bilgiye iki etmen düşer: kavram, ve görü. Eğer kavrama karşılık düşen bir görü verilemeseydi kavram biçim açısından bir düşünce olurdu ama hiçbir nesnesi olmaz (yani boş olur) ve bilgi olanaklı olmazdı. Olanaklı tüm görü duyusaldır (Estetik), dolayısıyla bir nesnenin düşüncesi arı anlama yetisi-kavramı yoluyla bu kavram duyuların nesneleri ile bağıntılı olduğu sürece bir bilgi olabilir. Duyusal görü ya arı görüdür (uzay-zaman) ya da duyum yoluyla uzay ve zamanda dolaysızca edimsel olarak tasarımlananın ampirik görüdür. Arı görünün belirlenmesi yoluyla nesnelere ilişkin a priori bilgiler kazanırız. Ama a priori bilgiler ancak biçimlerine göre bilgi verirler. Bu biçim içerisinde sezilmesi gereken şeylerin olup olmadığı belirsiz kalır. Böylece matematiksel kavramlar kendi başlarına bilgi olamazlar. Buna göre arı anlama yetisi-kavramları a priori görüler üzerine uygulandıklarında bile (matematikte olduğu gibi) bilgi sağlamazlar. Kategoriler arı görü aracılığıyla bile bize şeylerin hiçbir bilgisini sağlamazlar; bunu ancak ampirik görü üzerine olanaklı uygulanışları yoluyla yapabilirler. İşte deneyim tam da bu bilgidir. Böylece arı anlama yetisi kavramlarının kullanımın sınırları da çizilmiş olur.

Saf anlama yetisi-kavramları yalnızca duyusal olması koşuluyla görünün nesneleri ile ilgilidirler. Yani salt kavramlar yoluyla hiçbir belirli nesne bilinemez. Yalnızca tamalgının birliği ile ilişkili olan çoklunun kavramlarla bireşimi a priori bilginin olanağının zeminidir; ama bu bilgi anlama yetisi üzerine dayalı olduğu sürece. Bu nedenle bireşim yalnızca aşkınsal değil ama arı anlıksaldır. Anlama yetisi kendiliğindenlik olarak iç duyuyu verili temsiller çoklusu yoluyla tamalgının bireşimli birliğine uygun olarak belirleyebilir. Böylece a priori duyusal görünün çoklusunun tamalgısının bireşimli birliği insansal görümüzün tüm nesnelerinin altında durması gereken koşul olarak düşünülebilir. Ancak bu yolla kategoriler nesnel olgusallık kazanabilirler ve yine ancak bize görüde verilebilen nesneler üzerinde uygulanabilirler.

Kant iç duyunun biçimini açımlanırken ortaya çıkan paradoksa burada da yer verir. Paradoks şudur: “bu duyu bilince kendi kendimiz bile ancak kendi kendimize göründüğümüz gibi sunar, kendimizde olduğumuz gibi değil; çünkü kendimizi yalnızca içsel olarak etkilenirken sezebiliriz ve bu ise kendimize karşı edilgin olarak ilişkide olmamız gerektiği için çelişkili görünür. Buna göre ruhbilim dizgelerinde tamalgı yetisi (ondan ayırdığımız) iç duyu ile özdeş olarak görülür.”90 Kant kendi

kendimizin bilgisi için belirli bir görü kipi gerekli olduğundan dışvarlığımın belirleniminin ancak iç duyunun biçimine uygun olarak ve bileştirdiğim çoklunun iç görüdeki özel veriliş kipine göre yer alabileceğini söyler. Böylece kendime ilişkin olarak kendimde olduğum gibi değil de kendime göründüğüm gibi bir bilgim olabilir. Kendi kendinin bilinci ise kendi kendinin bir bilgisi olmaktan çok uzaktır. Kendi kendimin bir bilgisi için bilincin yanı sıra ya da kendimi düşünmemin yanı sıra bir de bu düşünceyi belirlemem için bendeki çoklunun görüsüne ihtiyaç vardır. Böylece ben kendimi olduğum gibi değil yalnızca bana göründüğü gibi bilebilirim.

Şimdi buraya kadar anlatılanları toparlayalım. Kant’a göre eğer bir çoklunun sentetik birliği yoksa bu çoklu görülenebilse de düşünülemez. Bu sentetik birlik ise düşünen ve görüleyen bir öznenin birliğini de gerektirir. Öznenin birliği özne ile temsiller arasındaki ilişkinin varlığının koşuludur. İşte düşünmenin Ben’i ile temsillerin çokluğu arasındaki zorunlu ilişkiyi sağlayan tasarım saf apperception’dır. Saf

apperception “ben düşünüyorum” temsilini meydana getirirken kendisine bir başka temsil tarafından eşlik edilemeyen özbilinç’tir. Kant’ın bu birliği özbilincin aşkınsal birliği olarak da ifade ettiğini gördük. Bunun nedeni ise buradaki birlik olarak ben’in psikolojik bir ben olmamasıdır. Yani tek tek kişilere ait bir ben ya da ampirik ben değildir.

Saf tamalgı her türlü sentez ediminin koşuldur. İnsanın sentezi yapılacak temsilleri kendi temsilleri olarak görebilmesinin koşulu…Nitekim yukarıda da bahsedildiği gibi ampirik bilinç kendi başına dağınıktır ve öznenin özdeşliğiyle ilişkisi yoktur. Zaten bu ilişki bir temsili diğerine bağlamam ve onların sentezinin bilincine varmamla kurulur. Bu nedenle temsillerin çoklusunu bir bilinçte birlik haline getirebilmekle bu temsillerdeki bilincin özdeşliğini tasarlamam mümkün olur. Temsillerin sentezinin bilinci öznenin özdeşliğini de sağlar. Eğer bu bilinç olmasaydı temsiller kadar çeşitli ben’ler olurdu. Şimdi temsillerin bir sentez aracılığıyla tamalgının birliği altına götüren ise anlığın edimidir. İnsan bilgisinin en yüksek ilkesi olan salt tamalgının birliği nesnel deneyimin ve bilginin zorunlu koşuludur. Çünkü o olmaksızın hiçbir nesne düşünülemez. Tamalgı (apperception) verilen bir çoklunun sentetik birliğinin zorunlu koşuludur. Verilen çoklunun sentetik birliği olduğunu söylemek ise onun bir nesne olduğunu söylemekle aynı şeydir. Öyleyse tamalgı nesnenin varlığının da koşulu olacaktır. Kant kategorilerin uygulanabilirliğini haklı göstermede apperception’ın rolünü öngörür. Çünkü kategoriler görülerin çoklunun bir bilinçte bir araya getirilebilmelerinin koşuludurlar. Görüdeki çoklunun tamalgının birliği altına götürülmesi yargıların mantıksal işlevleri olan kategorilerin uygulanmasıyla olur. Böylece her çoklu tek bir bilince (ona nesnellik katacak nesnel bir bilince) götürülür.