• Sonuç bulunamadı

Neo-Gramscian GörüĢ, Kontrüktivistler, Ġngiliz Okulu ve Hegemonya

1.2. Hegemonya Kavramına Teorik YaklaĢımlar

1.2.3. Neo-Gramscian GörüĢ, Kontrüktivistler, Ġngiliz Okulu ve Hegemonya

Neo-gramscian yaklaşım hegemonyanın sadece hammadde gücü ve tahakkümünden fazlası olduğunu kabul eder. Önde gelen Neo-gramscian yaklaşımcılarından biri olan Robert Cox için, güçlü bir devlet tarafından egemenlik gerekli olabilir, ancak bir hegemonya şart olmayabilir (1981: 139). Gramsci‟den esinlenerek “eleştirel” yorumuyla çağdaş uluslararası ilişkiler literatürüne kattığı hegemonya kavramını, Robert Cox alışılageldiği gibi, güçlü olan bir devletin daha az güçlü olanlara dominans ve düzenleme ilişkisi anlamında değil; bir devletler ve devlet dışı kuruluşlar (sosyal kuvvetler) sisteminin tümüne nüfuz eden, düzene ilişkin bir değerler yapısını tanımlayacak biçimde kullanmıştır. Bu değer ve anlam yapısının altında bir devletin muhtemelen diğerlerinden daha baskın olduğu bir güç yapısı da yatmaktadır; ancak tek başına baskın güç, hegemonya için yeterli değildir. Hegemonya, baskın devlet veya devletlerin egemen tabakalarının eylem ve düşünme biçimlerinden kaynaklanır; ancak, bu eylem ve düşünme biçimlerinin, diğer devletlerin egemen tabakalarınca da benimsenmiş olması şarttır. Hegemonyanın temelini bu açıklama ve meşrulaştırma pratikleri ve ideolojileri oluşturmaktadır. Güç, hegemonik düzenin genel çıkara hizmet ettiği inancına dayanan bir “oydaşma” varolmadıkça, bir zorlama unsurundan ibaret kalmaktadır.(Bostanoğlu, 2009: 49)

Robert Cox, Gramsci‟nin temelde milli sosyal düzen ve kapitalist sınıf ilişkilerinin istikrarını açıklamada, iktidar, kurumlar ve fikirler arasında bir uyum ve uygunluğu ifade etmek için geliştirdiği “hegemonya” kavramını –geleneksel uluslararası ilişkiler teorisinde olduğu gibi- tek bir devletin baskın olduğu veya tek

10 kutuplu güç dengesinden ziyade bir istikrarlı dünya düzenini açıklamak için kullanmıştır. (Selçuk, (Atılım Üniversitesi) 2012)

Gramsci; güç için salt kaba kuvvet ve hiyerarşinin yeterli olmadığını, hegemonun sınıf kültürünün, ideolojisinin ve kendi fikirlerinin diğer tabakalarca benimsenmesi gerektiğini savunur. Bu çözümleme ile hegemonyadaki vurgu, istikrar ve süreklilikten değişime (değiştirmeye) kayar. Cox‟a göre ise hegemonun rolü, uluslararası düzeyde kapitalist ilişkilerin evrenselleşmesi için gerekli koşulları sağlamaktan ibarettir. Cox, Gramsci‟ nin hegemonya kavramını tek bir devletin baskın olduğu veya tek kutuplu güç dengesinden ziyade bir istikrarlı dünya düzenini açıklamak için kullanmıştır. Cox‟un hegemonya kuramı, teorik açıdan; belli bir güç yapısının baskınlık olarak değil, doğanın gerekli düzeni olarak görüldüğü “geçici” evrenselleştirilmesi yoluyla sistemik ve hegemonik gücün ne olduğunun anlaşılmasını sağlamaktadır (Bostanoğlu, 2009: 50)

Cox‟un maddi kaynaklar ve kurumlar ile birlikte oluştuklarını savunduğu tarihsel yapıları, bir yandan geleneksel tarihsel yapıları, bir yandan geleneksel tarihsel maddeciliğin toplumsal güçlerini, bir yandan da Gramsci‟ deki fikirlerin ağırlığı düşüncesini indirgenemez bir etkileşim içinde bütünleyerek kapsamaktadır. Böylece, hegemonya, salt bir dünya gücünün egemenliği anlamından sıyrılarak; oydaşmaya dayalı, ast konumdaki devlet ve sınıfların da belli bir tatmin buldukları bir tür ideolojik egemenliğe dayanan bir sisteme dönüşmektedir.

Cox açısından hegemonya, dünya düzeni açısından “elzem” bir unsur değildir.

Hegemonyasız bir dünya, “yönetilemez” bir kargaşa diye yorumlanamayacağı gibi, bu koşullarda, sosyal kuvvetlerin yeni açılımlar yaratabilecek potansiyelleri ve alternatif devlet oluşumları için ortada boş bir alan da doğmuş olacaktır. (Özen, 2006: 13)

Fikirlerin rolünü vurgulayarak ve sosyal dünyanın hem maddi hem de fikirsel güçlerden oluştuğunu kabul eden, sosyalist konstrüktivist hegemonya anlayışı Cox ve Neo-gramscian yaklaşımcılar tarafından öne sürülenlere benzemez. Konstrüktivistler, hegemonyanın materyal üzerindeki düşüncelerini vurgulamaya daha yatkındır.

Konstrüktivistler kavramın, büyük ölçüde ikincil devletlerde hegemonyanın meşruiyetine dayandığına inanır. Konstrüktivistlere göre hegemonyadan bahsedebilmek için, egemen devletin hegemonik ideolojilere dayanarak ikincil devletler için onay

11 kimliği üretmesini ve bu hegemonik fikirlerin ikincil devlet seçkinlerine yayılması gerekir. Çoğu konstrüktivist Cox‟un Gramsci‟yi benimsemesine hayran olsa da, Cox‟un nihayetinde hegemonyanın fikirsel bileşenini yeterince ayrıcalıklı kılmamasını eleştirir.

Konstrüktivist ekolden Ted Hopf‟a göre Cox‟un ifadesi, kurumsallaşmanın ideolojik boyutuna varırken bile, fikirlerin hakim gücün politik-ekonomik çıkarlarının bir tezahürü olmaya devam etmesi anlamında hala materyalisttir. Yine de Hopf için, Gramsci‟nin hegemonya anlayışı, kitlelerin niçin birlikte hareket ettiğini anlamak ve verilen emrin kabul edilmesindeki yardımcı unsurları anlamak açısından önemlidir.

Önemli olan sadece elitlerin ideolojisi değil, aynı zamanda baskın fikirlerin aşağı doğru nasıl yayıldığını ve daha geniş halk tarafından nasıl kabul edildiğinin anlaşılmasıdır.

Gramsci‟nin “sağduyu” ile bahsettiği budur (Ertem, 2008; 2018: 17-18).

Hopf, hegemonik gücün bu fikirlerin egemen nüfus tarafından kabul edilmek üzere alındığı ölçüde maksimize edildiğini belirtir. Seçkinlerin öne sürdüğü fikirler ile kitlelerin sağduyuları arasında söylemsel bir uyumun derecesi, hegemonya uygulamasının önemli bir göstergesidir. Hopf‟ a göre egemen sınıfların çıkarlarını geliştiren fikirler, bu fikirlerin egemen nüfus tarafından kabul edilmek için alındığı ölçüde hegemonik güç en üst düzeye çıkarılır. (Ertem, 2018: 18-19)

İngiliz Okulu veya uluslararası ilişkilere uluslararası toplum yaklaşımı, hegemonyada “sosyal tanıma” olarak adlandırılan bir başka yönü vurgulamaktadır. Bu görüşe göre hegemonya baskın materyal gücüne eş değildir ve yalnızca egemen devletin bir niteliği de değildir. Clark‟a göre hegemonya, kaynaklara sahip bir devlete verilen özel hak ve sorumlulukların kurumsallaştırılmış bir uygulamasıdır. Hegemonya başkalarının bahşettiği bir durumdur ve onlar tarafından tanınmaya dayanır. (Ağkaya, 2016: 1082-1083)

Ian Clark “Hegemony in International Society” adlı kitabında, uluslararası meşruiyet rolünün yalnız denge kurma değil, maddi gücün ve üstünlüğün kayda değer şekilde yoğunlaştırılması olduğunu söyler. Clark‟a göre bunun için en iyi yol, hegemonyayı kavramsal ve teorik olarak uluslararası toplumun varsayılan bir kurumu olarak ele almaktır. Clark, uluslararası düzenin bir oyuncudaki güç yoğunluğuyla uyumlu bir şekilde sağlanabileceğini söyler (Clark, 2011:5).

12 Clark için önemli olan hegemonyanın örnek olma bileşenidir ve İngiliz Okulunun bu konuda potansiyel olarak faydalı olduğuna inanmaktadır. Clark, uluslararası düzeni sağlamada büyük güçlerin yerleşmiş uygulamalarına dayanan İngiliz Okulu‟nun çalışmalarından faydalanmıştır. İngiliz Okulu‟nda büyük güçler sadece maddi yetenekleri açısından değil, aynı zamanda uluslararası toplumun kilit kurumlarından biri olarak yaptıkları özel yönetim fonksiyonları ile de tanımlanmıştır. Clark, büyük güçlerin uluslararası toplumun uyumlu olmasına yardım ettiğini belirterek bunu hegemonya kurumu ile tanımlar ve doğru bulur. Clark‟ a göre hegemonya ile üstünlük arasındaki açık ayrımı işaret eden bu kurumsal boyuttur. Hegemonya, uluslararası toplumda meşrulaştırılmış kurumsallaşmış bir uygulamadır. Oysa “üstünlük” bir devletin egemen olduğu güç dağılımının ötesinde hiçbir şey göstermez. (Clark, 2011: 34)

Teorik literatürün gözden geçirilmesiyle kanıtlandığı gibi, hegemonya çok yönlü ve karmaşık bir kavramdır. Farklı bilim insanları için farklı durumları ifade eder. Farklı uluslararası ilişki teorileri, rekabet halindeki hegemonya anlayışlarını sunmaktadır.

Bununla birlikte literatür taramasından çıkan bazı ortak temalar vardır.

Hegemonyanın üstün güç ve liderlik olmak üzere iki ana bileşeni vardır. Bazı hegemonya teorileri, hegemonyanın üstün güç bileşenini vurgularken, çoğu teori her iki bileşeni de farklı derecelerde vurgular.

Realist yaklaşım içinde, uluslararası sistemin sürdürülebilmesi için kural koyan ve bu kuralların işlemesini sağlayan bir hegemonun varlığına ihtiyaç olduğu ileri sürülmektedir. Realist akademisyenler, dünya politikasının gerisinde yatan sebepleri açıkladığını düşündükleri teoriler geliştirmişlerdir. Bunlardan birisi de “Hegemonik İstikrar Teorisi”dir. Hegemonik İstikrar Teorisine göre güçlü bir uluslararası ekonomik düzen ancak güvenlik, barış, serbestlik gibi uluslararası kamu hizmeti sağlayan bir hegemon devletin varlığıyla mümkündür. Piyasalar ancak bu hizmetlerin verildiği bir ortamda en iyi şekilde idare edilebilir ve çalışabilirler.

Hegemonik istikrar teorisinin başlangıç noktası maddi açıdan üstün olan bir devletin varlığı olsa da, teori hegemonun uluslararası bir düzen oluşturmak ve sürdürmek için sağladığı liderlik işlevine odaklanır. Bu nedenle, egemenliğin ana davranış şekli olduğunu varsayan bazı realist hegemonya teorilerinin aksine, hegemonik

Benzer Belgeler