• Sonuç bulunamadı

Namaz ve Sosyal Çevre İlişkisi:

IV- DİNİ-SOSYAL AÇIDAN HZ PEYGAMBER’İN

I.2. Namaz ve Fiziki, Sosyo-Kültürel Çevre

I.2.4. Namaz ve Sosyal Çevre İlişkisi:

“İnsan, toplumsal bir varlıktır. Bu özelliği ile de âdeta çevrenin ürünüdür. İçinde doğup-yaşadığı sosyo-kültürel

çevre onun benliğini, kişiliğini oluşturduğu gibi, insan-toplum, insan-tabiat ilişkilerinde de yönlendirici rol

oynar, aynı zamanda ona dünya görüşü kazandırır. Bu anlamda kültürün temel unsurlarından olan din, insanın gerek toplumsal, gerekse fiziksel çevresiyle ilişkilerinde, anlamlandırma ve tanımlamalarında en önemli etkendir. Bu nedenle, insanın çevreyle ilişkilerini dinden bağımsız düşünmek, anlamaya çalışmak mümkün değildir.

Gerek bireysel gerekse toplumsal tutumların-vaziyet alışların dinden soyutlanarak açıklanamayacağı anlaşıldığından dinin, insanın, toplumların çevreyle ilişkilerindeki belirleyici rolü dikkate alınarak,

153 Erol Özbilgen, Ahmet Tabakoğlu vd.; Osmanlı Dünyayı Nasıl

Yönetti, İz Yayıncılık, Yeni Şafak Kültür Armağanı, İstanbul,s.

problematiğin dinsel kökenine ve tarihsel süreçteki değişim

evrelerine bakmak, bugünü anlayabilmek,

çözümleyebilmek için temel koşul gibi görünmektedir.”154 “Öyle görülüyor ki günümüzde insanların büyük bir kısmı, güvenebileceği ya da kendini adayabileceği dayanaklarını kaybetmiş olarak, her an kayabilecek bir zemin üzerinde varoluşlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Çevrelerinden korktukları kadar kendilerinden de korkar bir tabiata bürünen insanlar, daralan ilişkilerle birlikte kalabalık toplumların içinde bile daha tek başına kalmış, daha bir yalnızlaşmışlardır. Batı’da yalnızlığı ele alan yayınların çokluğu, bu sorunun tipik bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

Endüstrileşme ve teknolojinin ön plana çıkardığı bireyselleşme ve benmerkezcilik, ilişkilerde çözülmeye, bıkkınlığa ve dolayısıyla bireyin hem kendine hem de sosyal çevresine yabancılaşmasına yol açmıştır. Böyle bir toplumsal oluşumda bireyin yalnızlığa düşmesi, çoğu zaman kaçınılmazdır.”155

154 Mehmet Bayyiğit, a.g.m., s.40.

155 Abdülkerim Bahadır, “Modernitenin Yıkıcı Etkileri Karşısında Savunmasız İnsan”, SÜİFD., 2003 - Bahar Sayı: 15, Konya, 2002, s.136

“İnsanların inançları farklı olabileceği gibi, inançlarındaki samimiyet derecesi de farklıdır.

İnsan sosyal çevresi öylesine önemlidir ki, bizim kişiliğimiz, hayat anlayışımız ve inancımız hakkında çok net bilgiler verir. Bu yüzden Peygamberimiz, “Kişi, sevdiğiyle beraberdir”(Buhari, Edep, 96); “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her birimiz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin” (ebu Davut, Edep,19)demiştir.

Bütün bu anlamdaki ayet ve hadisler şunu ifade etmektedirler. İnsan kiminle oturup kalkarsa veya kimleri sever ve dost olursa onların inanç ve ahlakından etkilenmektedir.

Etkileyen ve etkilenen, bir başka ifadeyle sosyal bir varlık olarak insan, aile, arkadaş, iş, okul yaşadığı muhit gibi yakın ve uzak çevresinden müspet veya menfi şekilde etkilenir. Kaynaklarımızda yer alan ve sosyal çevre, benimsenen hayat tarzı ve takip edilen yol anlamını verdiğimiz kelimeler, ‘nahiye’ ve ‘‘cedile”kelimeleridir. Gerçekten insanın gayeli, bilinçli davranışları, benimsediği din, inandığı değerler, içinde yaşadığı sosyal çevre, eş, iş ve arkadaş grubu tarafından şekillendirilmektedir. Yani inanç ile davranış arasında çok güçlü bir ilişki söz konusudur.

Kur’an’da iman ile amelin hep yan yana veya birlikte zikredilmesinin nedeni de bu olsa gerektir.”156

“Sosyal çevrenin insan kişiliğini etkilediğine dair Hz. Peygamber’den yapılan bir rivayette ise şöyle denilmektedir:

“Her çocuk, fıtrat üzere doğar. Çocuğun bu hali, konuşma çağına kadar devam eder. Sonra anne-babası onu Yahudi,

Hıristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhari,Cenaiz,79,80,93)Bu

hadis, aile çevresinin insan üzerindeki etkisini çok açık bir şekilde beyan etmektedir. Buna göre insan hayatını yönlendiren ve onu etkileyen unsurları sıralarsak, bunlar; anne, baba, kardeş, nine ve dede, yakın ve uzak akraba, arkadaş, komşu, okul, eğitim, radyo, televizyon, internet, teknolojik buluşlar, gazete ve kitaplardır… Bir başka ifadeyle bunlar, insanın çevresidir, yani etkilenme nedenleridir. Aile, çocuğu iyi veya kötüye sevk eden, onu şekillendiren etkenlerin birincisidir. Hadisde görüldüğü gibi, çocuğun dinli veya dinsiz olmasındaki en önemli sebep, anne-babadır. Daha geniş anlamıyla çocuğun içinde bulunup yetiştiği yakın çevresi onun şekillenmesinde en önemli etkiye sahiptir.”

156 Musa Bilgiz, “Kişiliğin Oluşumunda Fıtrat ve Sosyal Çevrenin Etkisi”, (İsra: 84. ayeti ekseninde) AÜİFD, Sayı 25, Erzurum 2006, s. 141.

“Sosyal çevrenin insan kişiliği üzerindeki etkisiyle ilgili olarak bir ayette, “Ey iman edenler! Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakının ve sadıklarla birlikte olunuz” (Tevbe,119) buyrulmaktadır. Sadık, özü-sözü doğru, söz ve amelleri birbiriyle uyumlu, imanlarında tutarlı ve Allah’a verdikleri ahitleri yerine getirenlerdir. Daha genel bir ifadeyle söyleyecek olursak sadık, hem Allah’a ve hem de insanlara karşı, muamelesi dürüst olan kişi demektir.”157

“Nasıl bir tohum uygun şartlar altında toprağa ekilerek filizlenip sürgün veriyorsa, insan da ancak müsait bir çevre içinde beşerî karakterini geliştirir. Bunun içindir ki, insanın çevresiyle çok yakın ilişkisi vardır. Söz konusu bu ilişki “çevre” kelimesinin izahiyle daha da açıklık kazanacaktır.

Sosyologlar, biri “dış”,diğeri “iç” olmak üzere insanın iki çevresinden söz ederler. Evlerimiz, her türlü eşya ve mefrûşatımız, nakil ve haberleşme vasıtalarımız, çeşitli alet ve edevatımız, yiyecek ve içeceklerimiz, içinde bulunduğumuz coğrafî ve tabiî şartlar ve teneffüs ettiğimiz atmosfer dış çevremizi oluşturur. İç çevreye gelince; sosyal hayatın teşkilat ve nizamları, kaideleri, örf ve adetleri, an’aneleri, müesseseleri, kıymet hükümleridir. Dış çevreye “tabiî”, “fizikî” veya “coğrafî”, hatta “maddî kültür”, iç

157 Musa Bilgiz, a.g.e., s. 143.

çevreye de “sosyo kültürel miras” veya “manevî kültür” denildiği vakidir.”

“İnsan asıl benliği ve şahsiyet özelliklerini bu ikinci çevrede kazanır; bilerek ve isteyerek ona alışır, intibak eder; her hangi bir zorlama olmaksızın onun prensip ve nizamlarına riayet eder. Ancak bütün bunlar dış çevre içinde cereyan etmektedir. Yani insan iç çevrenin ortak şahsiyet özelliklerini dış dünyada geliştirir. Ondan

müstağni yaşaması mümkün değildir. Sosyal

organizasyonlar ve müesseseler de dış çevre içinde gerçek fonksiyonlarını icra ederler. Başka bir ifadeyle, insan hayatı hem dış, hem iç çevrede birlikte cereyan eder. Esasında hayatın şu kadarı dış, şu kadarı iç çevreyi ilgilendiriyor diye bir ayırım yapmak realiteye uygun düşmez.158 Çünkü insan faaliyetleri ve hayatı bir bütünlük içinde seyreder. Bir çok batılı mütefekkirin yaptığı gibi insan çeşitli kompartımanlara ayrılamaz. Aksi bir yaklaşım, insanı muhtelif parçalara ayırmaktır. Bizim burada yaptığımız tasnif sadece konunun izahı için yapılmış bir sınıflamadır.”

“İslâm’a göre insan, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Ancak bu halifelik, sosyologların dış çevre dedikleri dünyada icra edilecektir. İnsanın bu halifelik fonksiyonunu

ifa edebilmesi, ona göre bir takım sistem teşkilat kurabilmesi maksadıyla yeryüzünde ne varsa, hepsi emrine verilmiştir. Bunun için gerekli bilgilerle de donatılmıştır. Kainatta ne varsa, hepsinin insanın emrine verilmesi ve bu dünyada kendisine halifelik görevinin verilmesi, onun tabiî (fizikî veya coğrafî) çevredeki ilahî nimetlerden, gelir kaynaklarından faydalanmasını, bu maksatla fizikî çevresini işlemesi, ıslah etmesi, üretim ve tüketim gibi iktisadî faaliyetlerde bulunmasını, elde edilen hasılayı kendi aslî ihtiyaçlarını belirli ölçülerde karşıladıktan sonra diğer insanların istifadesine sunmasını gerektirir. 159 Bu mensup olduğu dini bütün insanlara ulaştırma (cihad) vazifesinin de icabıdır. Böylelikle o, ahiretin tarlasını ekmiş ve dünyadaki nasibini almış olacaktır.

Pozitivist din anlayışının memleketimize yansıyan şekliyle bazılarına göre sadece vicdan işi olan (!) ibadetlerini ifa ederken bile müslüman, vicdanının içinde sıkışıp kalmış değildir. Namaz ona çok şey kazandırmıştır. En basitinden yeni bir eşya kazandırmış ve dış çevresini zenginleştirmiştir: seccade. Beş vakit namazla ferdî planda günlük hayatını düzenlerken dış çevresindeki semavî hadiselerden istifade etmiş ve bu gayret yeni bir iş alanı ve

159 İzzet Er, a.g.m.

müessese meydana getirmiştir: muvakkitlik ve muvakkithane. Namazın topluca ifası için müesseseler kurmuştur: camiler ve mescitler. Ayrıca bu ilahî vazifesini ifa ederken, sosyo-kültürel çevresiyle münasebetlerinde kendisinden beklenen olgunluğa da kavuşacaktır.”

“İnsan, dünyevî meşguliyetleri, yalnız kendini ve menfaatini düşünmesi sebebiyle etrafındaki olup bitenlerden habersiz olabilir, hatta çevresini rahatsız edebilir. Bunun için İslâm’a inanmakla yepyeni bir çevrenin elemanı olan müslümanın sosyo-kültürel çevreyle daima irtibat halinde olması istenir. O, namazlarını cemaatle kılmak suretiyle etrafındakilerle yakın ilişki kuracak ve olup bitenlere bigane kalmayacaktır. 160Çevresiyle ilişkilerinde kimsenin malına ve canına zarar vermemeye, onları incitmemeye özen gösterecek, hakîkî mü’minin elinden, dilinden emin olunan, insanların canları ve malları konusunda kendisinden kötülük beklenmeyen kişi olduğunun idraki içinde olacak; bütün mü’minlerin kardeş ve bir vücudun azaları gibi olduğunu kavrayarak kendisi için istediğini mü’min kardeşi için de isteyecek, arzu etmediklerini mümin kardeşi namına da arzu etmemeyi prensip ittihaz edecektir. “Emr-i bi’l-ma’ruf,

160 İzzet Er, a.g.m.

nehy-i ani’l-münker” esasının gereği olarak, toplumda iyiliğin hakim olması için gayret gösterecek, aksiyoner olacak; bir fenalık zuhur ettiğinde, mümkünse eliyle onun ortadan kaldırılması için çalışacak, değilse, cemiyet için zararlı olduğunu ilgililere bizzat anlatacak; yine netice alınmazsa, kalben o işin fenalığı üzerinde ısrar edecek ve izalesi için dua edecektir.161

Kısaca ifade etmek gerekirse, müslüman, insanlar arasında çıkarılmış hayırlı bir toplumu oluşturmak maksadıyla, bütün çevresiyle yakın ilişkiye girerek hem ona göre benliğini ve mümininin ortak şahsiyet özelliklerini kazanacak, hem de onu ıslah etmek, insanlar için, mümin kardeşleri için yaşanır hale getirmek için bizzat faaliyet gösterecektir. Yani halveti, toplumda, sosyo-kültürel çevresinde kuracaktır.”162

I.3. Dil ve Namaz

Benzer Belgeler