• Sonuç bulunamadı

2. İLMİYE MENSUPLARININ MANSIBA ATANMASI

2.4. Mukarrer ve İbkâ

vergisini tahsil edememiştir. Daha sonra Voniça kazasına atanmıştır. Ancak, Arnavud Belgradı kadısı olduğu zamandan zimmetinde mal-ı mîrî vardır diye, Voniça’daki görevinden azledilmiştir. Mevlânâ Murad, haksız yere azledilerek zulme uğradığından İvraca kazasına atanmıştır.69 Haksız yere azledilen kadılar, kalan sürelerinden feragat etmek zorunda kaldıklarından, kimi zaman müddetini tamamlamak üzere (tekmîl-i müddet) eski görevlerine atanmışlardır. Drama kazası, Timurhisarı’na ilhâk edilerek Mevlânâ Seyyid İbrahim’e verilmiş, ancak tasarruf etmeden Mevlânâ Hasan, bir şekilde alıp dahl etmiştir. Mustafa adlı bir kişi, Mevlânâ İbrahim’in kazanın nüzül vergisini eksiksiz toplayıp teslim ettiğini ilam etmiştir.

Bunun üzerine İbrahim kalan süresini tamamlamak üzere görevine iade edilmiştir.70

Bir başka haksız azil sebebi ise ilhâk idi. Kazası bir başka kazayla birleştirilen kadı,

mağdur duruma düşer ve müddetini tamamlayamadan infisâle geçerdi.71 Kimi zaman

bu tür mağduriyetler giderilmeye çalışılmıştır. Mevlânâ Mustafa, görev yaptığı kaza Serfice’ye ilhâk olunduğu için azlolunmuş ve kalan süresinden feragat etmek zorunda kalmıştır. Ancak mağduriyeti giderilmiş ve kalan süresini tamamlamak üzere misli ile Sarıgöl’e atanmıştır.72 Kimi kadılar ise, atandıkları kazayı tasarruf edememişler ve haksızlığa uğramışlardır. Siroz kazası Mevlânâ Rıdvan’a verilmiş, fakat tasarrufu müyesser olmadan başkasına verilerek mansıpsız kalmıştır. Haksızlığa uğrayan Rıdvan’a 12 Ramazan 1008 tarihinde Sakız kazası tevcih olunmuştur.73

2.4. Mukarrer ve İbkâ

Mukarrer ve ibkâ ile yapılan atamaların oranı %24’tür. Mukarrer ve ibkâ

kavramları defterde, genellikle birlikte ve birbirinin yerine geçecek şekilde kullanıldığı için, birlikte ele alınmıştır. İbkâ kavramı sözlükte, “baki, daim, devamlı, sürekli kılma, yerinde evvelki halinde bırakma” 74 olarak açıklanmıştır. Mukarrer ise “kararlaşmış, şüphesiz, sağlam, anlatılmış, bildirilmiş”75 manasına gelmektedir.

69 30b.

70 14b.

71 İnalcık, “Kazasker Ruznamçe Defterine Göre Kadılık,” s. 129. 72 16b.

73 8b.

74 Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, s. 464. 75 a.g.e., s. 791.

29

16. yüzyıla ait kadıaskerlik ruznâmçe defterlerinde, mukarrer uygulamasına nadiren rastlanır. 17. yüzyıla gelindiğinde ise, kadıların değişken şartlar içinde kaldıkları, belirsizliklerin olduğu böyle dönemlerde durumlarını tescillemeye çalıştıkları görülmektedir. Kaos döneminin yarattığı belirsizlik ortamında, görevini korumaya çalışan kadıların sayıları oldukça fazladır, dolayısıyla görevin tescili manasına gelen mukarrer uygulamasına sıkça başvurulmuştur.

Daha önce ifade edildiği gibi, elimizdeki kadıasker ruznâmçe defteri, 1593-1606 yılları arasında devam eden Osmanlı-Avusturya savaşları sırasında tutulmuştur. Defterdeki kayıtlardan kadıların savaş statüsünün getirmiş olduğu mükellefiyetleri yerine getirirken, görevlerini korumakta zorluk yaşadıklarını ve belirsizlik ortamından yararlanan kimi ilmiye mensuplarının, haksız müdahalelerle başkasının kazasını tasarruf ettiğini anlıyoruz. İvranya kazası Mevlânâ Muslihiddin’e verilmesine rağmen, sefer mühimmatı ile ilgilenirken eski kadı Halil, bir şekilde kazayı almış, ancak durum anlaşılınca Mevlânâ Muslihiddin’e mukarrer olunmuştur.76 Aynı şekilde, İsfirlig Banası Mevlânâ Hasan’a verilmesine rağmen, sefer mühhimatı ile meşgul iken başkası tarafından vefat etti diye alınıp tasarrufuna engel olunmuştur. Ancak durumun anlaşılması ile kadılık Mevlânâ Hasan’a mukarrer olunmuştur.77

Yukarıdaki örneklerin dışında mukarrer ve ibkâ kavramları, çeşitli durumlarda kullanılmıştır. İbkâ kavramı sadece iki kayıt dışındaki bütün kayıtlarda mukarrer kavramı ile birlikte kullanılmıştır. Mukarrer kavramı ise altmış bir kayıtta tek başına, elli iki kayıtta ibkâ kavramı ile birlikte kullanılmıştır. Bu kayıtlardan, bu iki kavramın genellikle haksız yere yapılan bir müdahale sonucunda, kadılığı elinden alınan kişilerin göreve iade edilmelerini ifade etmek için kullanıldığını anlıyoruz. Ancak, nadiren de olsa farklı sebeplerle ibkâ ve mukarrer uygulamasına gidildiği görülmektedir.

Mukarrer kavramının tek başına zikredildiği kayıtlar incelendiğinde, mukarrer kavramının kullanıldığı durumlardan bir tanesinin, haksızlığa uğrayan bir kişinin görevine iade edilmesi olduğu anlaşılmaktadır. Balvan kazası önceden Mevlânâ İbrahim’e verilmesine rağmen Alacahisar kadısı kazasına ilhâk ettirdiği için İbrahim mansıpsız kalmıştır. Mehmed Çavuş’un İbrahim’in Kuru Hüsam adlı yerde

76 6a.

30

bina olunan palangada hizmet ettiği ve ehl-i ilm olduğu yönündeki arzı sonucunda,

kadılık geri İbrahim’e mukarrer olmuştur.78 Bazen de pragmatik nedenler söz konusu

olabilirdi. Örneğin, Çelebipazarı ve Brod’a bağlı bazı nâhiyeler aslında Saray’a mülhak iken ayrı ayrı kadılıklara ilhâk edilmiştir. Ancak bu durum sefer mühimmatının gecikmesine neden olduğundan, bahsedilen köyler, geri eski kazaya mukarrer edilmiştir.79 Bu kayıttan bazı köylerin başka kazalara ilhâk edilerek, o kazalardaki kadıların gelirlerinin artırılmaya çalışıldığını, ancak sefer ile ilgili hazırlıkların gecikmesine neden olduğu anlaşılınca, geri eski haline getirildiğini anlıyoruz. Reâyânın kadıdan rıza üzere olması ve tekrar göreve verilmesini istemesi de, kadılığın mukarrer edilmesine sebep olabilirdi. Yani hizmeti beğenilen bir kadının görevinde kalmasına müsaade edilebilirdi. Vezir Mehmed Paşa mektup göndererek reâyânın Mevlânâ Kınalızâde Muslihiddin’den rıza ve tekrar üzere

olduklarını bildirmiş ve bunun üzerine, kadılık Muslihiddin’e mukarrer kılınmıştır.80

Hizmet başarısı da, kadılığın mukarrer olması için başka bir nedendi. Yenipazar kadısı Mevlânâ Mehmed, nüzülü ve koyunu eksiksiz topladığı için bahsedilen kaza kendisine mukarrer kılınmıştır.81

İbkâ kavramının tek başına kullanıldığı iki kayıttan birincisinde, Koniçe kazasının önceden serdâr tarafından Mehmed’e ibkâ olunup, ruznâmeye kaydolunduğuna ilişkin Rumeli kadıaskeri tarafından mektup verildiği ve emir

yazıldığı, 82 ikincisinde ise Bekofça kazasının önceden kadısı olan Mevlânâ

Abdullah’a ibkâ olunduğu83 zikredilmiştir. Bu kayıtlardan zikredilen kazalarda görev

yapan kadıların, görevlerine devam etmeleri için emir yazıldığını söyleyebiliriz. Yani, ibkâ kavramı sözlükteki anlamına uygun olarak “yerinde bırakmak, yerinde kalmasına müsaade etmek” anlamında kullanılmıştır.

Mukarrer ve ibkâ kavramlarının bir arada zikredildiği kayıtlarda ise, yine bir müdahale sonucu haksızlığa uğrayan kadıların, göreve iade edildiğini ve bu durumu açıklamak için “ibkâ ve mukarrer kılınmıştır” ifadesinin kullanıldığını görüyoruz. Gabele kazasına kadı olan Mustafa, sefer mühimmatı ile mukayyet iken, kazasının

78 7b. 79 9a. 80 6a. 81 14a. 8212b. 83 17b.

31

başkasına verilerek haksızlığa uğradığını bildirip yardım rica etmiştir. Ricası uygun bulunarak, eskiden olduğu gibi kazası kendisine ibkâ ve mukarrer kılınmıştır.84

Kısacası, ibkâ ve mukarrer kavramları, bir şekilde haksızlığa uğrayan kadıların görevlerine iade edilmesi, görevinde başarılı olan ve reâyânın rıza ve teveccühünü kazanan kadıların görevine devam etmesi veya kazanın üzerinde olduğuna ilişkin rûznâme kaydı gereğince görevinde kalmasına müsaade edilen kadıların durumlarını açıklamak için kullanılmıştır.

Benzer Belgeler