• Sonuç bulunamadı

2. İBN TOLUN’UN YAŞADIĞI DÖNEM

2.11. MUKÂREBE FİİLLERİ

Beytin Metni:

ِف ُر ْصات اي ِهاو ااهُ تْ قارااف ااهِلْثِم ْماكاو اابِيآ ُتْدِك ااماو ٍمْها ف الَِإ ُتْبُأاف

Şair: Ebû Zuheyr Sâbit b. Câbir el-Fehmî Teebbeta Şerran377 (ö. 540)

Kaynak kitaplarda Sâbit’e Teebbeta Şerran lakabının veriliş sebebi olarak çeşitli hikâyeler nakledilmiştir. Bunlardan meşhur olanına göre şair bir gün koltuğunun altına bir kılıç alıp dışarı çıkmış, komşular annesine böyle hiddetle

376 İbn Tolun, Şerhu İbn Tolun, c. 1, s. 228.

377 Sâbit b. Câbir el-FehmîTeebbeta Şerran (ö. hö. 80/m. 540): Arabistan’ın doğusunda yaşayan Kays Aylân’ın kollarından Fehm (Cedîle) kabilesine mensuptur. Şair ile ilgili malûmat masalı andıran rivayetlerden ibarettir. Güvenli kaynaklarda annesinin Benî Fehm’den Ümeyme isimli iyi bir kadın olduğu söylenir. Teebbeta Şerran, zeki, kurnaz, cesur, kulakları çok hassas ve gözleri çok keskin bir bedevî idi. Dayısı ve yağma arkadaşı Şenferâ gibi çok hızlı koşanlardan olup, atlara ve hatta geyiklere yetişecek kadar koşuculuğu darbımesel olmuş, onun hakkında “iki gözlü, iki kollu ve iki ayaklıların en hızlı koşanı” denilmiştir. Tülücü, “Teebbeta Şerran,” DİA, Ankara 2011, c. 40, s. 269.

88

nereye gittiğini sormuş, o da, “Bilmiyorum, koltuğunun altına kötülük aldı (teebbeta şerran) ve çıkıp gitti” diye cevap vermiş, şair o günden sonra bu lakapla anılmıştır.378

Başka bir rivayete göre yer mantarlarının yeşerdiği mevsimde, annesi Sâbit’e: “Kabilenin çocuklarını görmüyor musun? Ailelerine mantar toplayarak onları sevindiriyorlar,” der. Sabit de annesine:“Bana meşin torbanı ver, toplayacağım mantarları içine koyayım,” der. Annesi meşin torbasını verir, Sâbit yakalayabildiği en büyük yılanları meşin torbanın içine koyar, torbayı koltuğunun altına koyup annesinin önüne atar. Annesi torbayı açtığı zaman yılanlar evin içine dağılır ve annesi kaçarak evden çıkar. Kabilenin kadınları: “Sâbit koltuğunun altına ne koymuştu?” diye sorunca, annesi: “(Teebbeta Şerran) kötülüğü koltuğunun altına koymuştu,” der.379

Bahir: Tavîl

Sözlük:

ًباياِإ , ًبْواأ ,ُبُؤا ي ,اباآ

: Geri gelmek, dönmek. 380

اًيِفاص ,ارافاص

: Üfleyerek dudaklarıyla ses çıkarmak, (ıslık çalmak).

ٌيِفاص

: Harflerden yoksun, ince ve uzun olan her ses. 381

K. Matla ‘ı: 382

ُرِبْدُم اوْهاو ُهارْماأ ى اسا اق او اعا اض اأ ُه د ِج د اج ْد اق او ْل ات ْاي ْال ُء ْر ام ْلا ا اذ ِإ

M. Rivayet: 383

ُرِفْصات ايِهاو ااهُ تْ قارااف ااهِلْثِم ْماكاو اابِيآ ُتْنُك ااماو ٍمْها ف الَِإ ُت ْبُأاف

Hikâye: Bu beytin içerisinde olduğu kaside, şair Teebbeta Şerran’ın Huzeyl

kabilesi ile yaşadığı efsanevi bir olayı nakletmektedir. Şöyleki; Teebbeta Şerran her

378 Tülücü, “Teebbeta Şerran,” DİA, Ankara 2011, c. 40, s. 269; el-Bağdâdî, Hizânetu’l-Edeb…, c. 1, s. 137.

379 el-Bağdâdî, Hizânetu’l-Edeb…, c. 1, s. 137. 380 İbn Sîde, el-Muhkem, “بوأ” mad.

381 el-Yesûî, el-Muncid fi’l-luğa, “رفص” mad.

382 Sâbit b. Câbir Teebbete Şerran, Divânu Teebbete Şerran ve Ahbâruh, thk. Ali Zülfikâr Şakir, Dâru’l-Garbi’l-İslamî, 1984, s. 68.

383 İbn Saʻîd el-Endulusî, Neşvetu’t-Tarab fî Târîhi Câhiliyyeti’l-‘Arab, thk. Nusret Abdurrahman, Mektebetu’l-Aksa, Amman bty, c. 1, s. 589.

89

sene Huzeylilerin memleketinde bulunan bir mağaradaki balı alıyormuş. Bunu haber alan Huzeyliler onu takip etmeye başlamışlar.384

Bir gün Teebbeta Şerran arkadaşları ile beraber mağaraya gitmiştir. Arkadaşları onu halatla mağaraya sarkıtınca, onları takip eden Huzeyliler mağaranın başında bulunan Teebbeta Şerran’ın arkadaşlarına saldırmış ve onları oradan uzaklaştırmışlar. Mağaranın başında bekleyen Huzeyliler Teebbeta Şerran’ın bağlı olduğu halatı hareket ettirmişler. Teebbeta Şerran bakınca Huzeyliler ona yukarı çıkmasını söylemişler. Teebbeta Şerran: “Hangi koşulla yukarı çıkayım. Fidye ile serbest bırakmanız koşuluyla mı?” diye sormuş. Huzeyliler: “Koşulsuz,” demişler. Teebbeta Şerran: “Beni öldürüp kestiğim balı da yiyeceksiniz değil mi! Asla bunu yapmam,” demiş. Sonra Teebbeta Şerran kestiği balı mağaranın ağzından kayalara akıtmış. Deri kırbayı göğsüne bağlayıp bala yapışmış ve balın üzerinde kayarak dağın dibine kadar sağ salim inmiş ve kalkıp gitmiş. İndiği yer ile dağın tepesinde bulunan Hüzeyliler arasında üç günlük mesafe varmış.385

Anlam: “Fehm kabilesinin yanına döndüm, az kaldı ki dönmeyecektim. O

kabile (Huzeyl kabilesi, hayretler içinde) ıslık çalarken bunun gibi birçok (tehlikeli) olaydan uzaklaştım.”

İstişhâd Yönü: Mukârebe fiillerinden

ىسع

ve

داك

fiilleri nâkıs olan

ناك

gibi

ismini merfû haberini mansûb yapar. Ancak

ىسع

ve

داك

fiillerinin haberi çoğunlukla Muzâri‘ fiil şeklinde gelir. Bazen ism-i fâil şeklinde de gelir. Şâhid beyitte

داك

’nin haberi

ابيآ

şeklinde ism-i fâil olarak gelmiştir. Bu kullanım da azdır.386

Kaynaklar: Şerhu İbn Tolun; Şerhu İbn ‘Akîl; eş-Şevâhidu’l-Kubrâ; Şerhu

İbn Nâzım; Şerhu’l-Eşmûnî; Şerhu’t-Tasrîh ‘ale’t-Tavdîh; el-İrşâd li’l-Kîşî; Hâşiyetu’s-Sabbân; Evdahu’l-Mesâlik; el-Mekâsıdu’n-Nahviyye; Hâşiyetu’l-Hudarî;

384 el-Bağdâdî, Hizânetu’l-Edeb…, c. 7, s. 474. 385 el-Bağdâdî, Hizânetu’l-Edeb…, c. 7, s. 474. 386 İbn Tolun, Şerhu İbn Tolun, c. 1, s. 231.

90

ed-Duraru’l-Levâmi‘; Hem‘u’l-Hevâmi‘; Delîlu’s-Sâlik; Tevdîhu’l-Mekâsıd ve’l- Mesâlik; el-Behcetu’l-Merdıyye.

****

Beyit No: 46

Beytin Metni:

ُبيِراق ٌجارا ف ُهاءااراو ُنوُكاي ِهيِف ُتْياسْماأ يِذ لا ُبْراكْلا ىاساع

Şair:Hudbe b. Haşrem el-‘Uzrî 387 (ö. 50/670)

Bahir: Vâfir

Sözlük:

ٌبوُرُك ٌبْراك

: Üzüntü, sıkıntı, tasa.388

ُءااراولا

: Sana görülmeyen ön veya

arka.389

K. Matla’ı: 390

ُبيِشامْلا اك لَاعا ت ْداقاو افْياكاو ُبوُراط ًنَاايْحاأ اتْناأاو اتْبِراط

M. Rivayet:391

ُبيِراق ٌجارا ف ُهاءااراو ُنوُكاي ِهيِف ُتْياسْماأ يِذ لا ماْلا ىاساع

Hikâye: Şair Hudbe (ö. 50/670) ve amcasının oğlu Ziyâde, aileleri ile birlikte

hac için yola çıkmışlar. Hudbe’nin kızkardeşi Fatıma da onlarla birlikteymiş. Yolda yürürken Ziyâde devesinden inip Fatıma’nın duyabileceği bir şekilde müstehcen içerikli bir recez okumuş. Bunu gören Hudbe öfkelenmiştir. O da devesinden inip Ziyâde’nin kervanda olmayan Ummu Kasım ismindeki kız kardeşine aynı

387 Hudbe b. Haşrem el-‘Uzrî (ö. 50/670): Ebû Suleyman olarak bilinen Hudbe, İslam devriinin fasih şairlerindendir. Annesi, iki bacısı ve dört kardeşi olmak üzere ailenin tümü şairdir. Genç yaşta öldürüldüğünden şiirlerinin ancak bir bölümü muhafaza edilebilmiştir. Bize ulaşan şiirlerinin birçoğunu infazı için bekletildiği hapishanede ve öldürüleceği yere götürülürken inşâd etmiştir. Muaviye devrinde öldürdüğü kişinin oğlu tarafından kısas edilmiştir. ez-Ziriklî, el-A‘lâm,c. 8, s. 78; Hudbe b. Haşrem el-‘Uzrî, Şiʻru Hudbe b. Haşrem el-‘Uzrî, thk. Yahya el-Cubûrî, Dâru’l-Kalem, Kuveyt 1406/1986, s. 7.

388 el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu’l-Mûhît, “فاكلا لصف” mad. 389 ez-Zebîdî, Tâcu’l-‘Arûs, “أرو” mad.

390 Hudbe el-‘Uzrî, Şiʻru Hudbe b. Haşrem el-‘Uzrî, s. 57.

391 Ahmed b. Muhammed en-Nahvî en-Nahhâs, İʻrabu’l-Kur’an, thk. Abdulmunʻim Halil İbrahim, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1421/2000, c. 4, s. 124.

91

müstehcenlikte bir recez okuyunca Ziyâde, Hudbe’ye küfretmiş. Hudbe de karşılık vermiş ve uzun bir süre birbirlerine küfretmişler.392

Kervandakiler aralarında kavga çıkar endişesiyle, ikisine de hac yolunda olduklarını hatırlatmış, sinirlerine hakim olmaları için nasihat etmişler. Hudbe’nin kızgınlığı, Ziyâde’nin kendisine daha fazla haksızlık ettiğini düşündüğü için daha fazlaymış. Çünkü Ziyâde, Hudbe’nin kızkardeşinin duyacağı tarzda şiir söylemiştir. Ancak Hudbe’nin okuduğu şiiri, Ziyâde’nin kız kardeşi kervanda olmadığı için duymamıştır.393

Hac ibadetlerini yapıp memleketlerine dönünceye kadar birbirleriyle konuşmamışlardır. Döndükten sonra birbirlerine hiciv şiirleri inşad etmişlerdir. Hudbe, Ziyâde’yi takip etmiş ve bir gaflet anında Ziyâde’yi katledip şehirden kaçmıştır. O sırada Medine valisi olan Saʻid b. el-ʻAs (624/679), kaçan Hudbe’ye karşılık ailesini ve amcasını Medine’de hapsetmiş. Hudbe bunu duyunca ailesini ve amcasını hapisten kurtarmak için gelip teslim olmuş. Ziyâde’nin kardeşi Abdurrahman o devrin İslam halifesi olan Muâviye’nin huzuruna çıkana kadar Hudbe Medine’de hapiste kalmış.394

Muâviye (602/680) Medine valisine: “Kanıtlar kesinleşince Hudbe’ye kısas uygula,” diye mektup göndermiş. Ancak Vali, hüküm vermekten çekinmiş. Hudbe ve öldürülenin kardeşini Muâviye’ye göndermiş. Muâviye, Hudbe’den vakayı anlatmasını isteyince Hudbe: “Mensûr veya manzûm nasıl anlatmamı istersen öyle anlatayım,” demiş. Muâviye: “Manzûm olarak anlat,” demiş. Hudbe vakayı şiirsel bir biçimde anlatmış ve şiirin son kısmında şöyle demiş:

اانُ يْمار افادااصاف اانْ ياماارا ف اانيِمُر

ِرْداق ِفِاو ٍبااتِك ِفِ ٍلااجِر ايااانام

ِرْصاق ْنِم اكْناع الَاو ىًّدعام ْنِم اكاءااراو اانال ااماف ايِْنِمْؤُمْلا ُيِماأ اتْناأاو

ِْبُ صلِل ُِبُْصانا ف ٌْبُاص ْنِإاو اًعاارِذ ااِب ْقِضُن ْال اانِلااوْماأ ِفِ ُكات ْنِإاف

392 el-Bağdâdî, Hizânetu’l-Edeb…, c. 9, s. 335-340;ez-Ziriklî, el-A‘lâm, c. 8, s. 78. 393 el-Bağdâdî, Hizânetu’l-Edeb…, c. 9, s. 335-340;ez-Ziriklî, el-A‘lâm, c. 8, s. 78. 394 el-Bağdâdî, Hizânetu’l-Edeb…, c. 9, s. 335-340;ez-Ziriklî, el-A‘lâm, c. 8, s. 78.

92

“Bize (ok) atıldı, biz de attık. Atışımız kitapta ve kaderde (eceli gelmiş) kişilerin ölümüne rastgeldi. Sen müminlerin emirisin senden başka kimseye gitmemiz mümkün değil ve seni sınırlandıracak kimse de yoktur. Şayet malımızla olacaksa (diyet konusunda) cimrilik yapmayız. Şayet sabır (hapis) çekmemiz gerekiyorsa sabır (hapis) için de sabrederiz.”395

Muâviye: “Ey Hudbe! Gördüğüm kadar onu öldürdüğünü itiraf ediyorsun,” demiş, ve Abdurrahman’a dönerek: “Ziyâde’nin oğlu var mı?” diye sormuş. Abdurrahman: “Evet, Misver isminde daha büluğ çağına gelmemiş bir oğlu var. Ben amcasıyım, babasının kanının sahibiyim,” deyince Muâviye: “Oğlu babasının kanını almaya daha müstehaktır,” demiş ve Hudbe’yi yine Medine’ye hapse göndermiş. Misver büluğ çağına gelene kadar Hudbe üç sene hapis yatmış.396

Üç seneden sonra Medine valisinin gözetiminde ve Medine halkının gözü önünde Misver babasının katilini bıçakla öldürmüş. Söz konusu kasidemiz de bu mahpusluk devrinde yazılmıştır. 397

Anlam: “İçine düştüğüm üzüntüden sonra yakın bir ferahlığın gelmesi

beklenir.”

İstişhâd Yönü:

ىسع

fiilinin haberi olan muzâri‘ fiil çoğunlukla

نأ

(masdariyye) edatıyla birlikte gelir. Ancak bazen

نأ

olmadan da gelir. Şâhid beyitte

ىسع

’nın haberi konumunda olan

ُنوُكاي

fiili

نأ

ile gelmemiştir. Bu şekildeki kullanımı az olup Sîbeveyhi’nin görüşüdür. Basra ekolünün çoğunluğuna göre bu kullanım, şiir zaruretinin dışında caiz değildir.398

Kaynaklar: Şerhu İbn Tolun; Şerhu İbn ‘Akîl; Şerhu’l-Murâdî; Şerhu İbn

Nâzım; Şerhu’l-Eşmûnî; Şerhu’t-Tasrîh ‘ale’t-Tavdîh; Hâşiyetu’s-Sabbân; eş- Şevâhidu’l-Kubrâ; Evdahu’l-Mesâlik; el-Mekâsıdu’n-Nahviyye; Hâşiyetu’l-Hudarî;

395 el-Bağdâdî, Hizânetu’l-Edeb…, c. 9, s. 335-340;ez-Ziriklî, el-A‘lâm, c. 8, s. 78. 396 el-Bağdâdî, Hizânetu’l-Edeb…, c. 9, s. 335-340;ez-Ziriklî, el-A‘lâm, c. 8, s. 78. 397 el-Bağdâdî, Hizânetu’l-Edeb…, c. 9, s. 335-340;ez-Ziriklî, el-A‘lâm, c. 8, s. 78. 398 İbn Tolun, Şerhu İbn Tolun, c. 1, s. 232.

93

ed-Duraru’l-Levâmi‘; Hem‘u’l-Hevâmi‘; Delîlu’s-Sâlik; Tevdîhu’l-Mekâsıd ve’l- Mesâlik; el-Behcetu’l-Merdıyye.

****

Beyit No: 47

Beytin Metni:

ااحاصْايُ ْناأ ىالِبْلا ِلوُط ْنِم ادا اك ْداق ىاحاْنُا ِداق اام ِدْعا ب ْنِم اافاع ٌعْبار

Şair: Ru‘be b. ‘Accâc et-Temîmî

Bahir: Recez-i Meştûr

Sözlük:

ٌعابِر ,ٌعْبار ,اعابار

: Mahalle, menzil, ev.399

ُلِزْنامْلا اافاع

: Ev belirsiz olmak, silinmek.400

ىا مُِإ ,اًيْامُ ,ىاامُ

: Bir şeyin kalıntılarının yok olması.401

,اًحوُصُم ,اًحْصام ,احاصام

ُرا دلا ِتاحاصام

: Evin kalıntılarının yok olması.402

M. Rivayet: 403

ااحاصْايُ ْناأ ىالِبْلا ِلوُط ْنِم ادا اك ْداق ىاحاْنُا ِداق اام ِدْعا ب ْنِم اافاع ٌمْسار

404

ااحاصْايُ ْناأ ىالِبْلا ِلوُط ْنِم ادا اك ْداق ىاحاْنُا اف ًلَوُط ُر ْه دلا ُهاافاع ٌعْبار

Şair Ru’be, bir beyitten oluşan bu şiirinde sevgilisinin terk edilmiş ve

yıkılmış evinden bahsetmektedir.405 Tek bir beyitten oluşması ve şair Ru‘be’nin

dilinin de ağır olması şiirin iyi anlaşılmamasına neden olmuştur.

Anlam: “İzlerinin yok olmsıyla ev yok oldu. Zaten uzun zaman

yıpranmasından dolayı yok olması an meselesiydi.”

399 el-Cevherî, es-Sıhâh,“عبر ” mad.

400 Muhammed el-Ezdî, Cemheretu’l-luğa, “وفع” mad. 401 İbn Sîde, el-Muhkem, “يمُ” mad.

402 İbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, “حصم” mad. 403 el-‘Aynî, el-Mekâsıdu’n-Nahviyye, c. 2, s. 711. 404 el-‘Aynî, el-Mekâsıdu’n-Nahviyye, c. 2, s. 711. 405 el-‘Aynî, el-Mekâsıdu’n-Nahviyye, c. 2, s. 711.

94

İstişhâd Yönü: Bir önceki beyitte

ىسع

için söylediğimiz kaidelerin tam aksi

داك

için geçerlidir. Yani

داك

’nin haberi olan muzâri‘ fiil, çoğunlukla

نأ

edatı almaksızın gelirken, bazen

نأ

ile geldiği de görülmektedir. Şâhid beyitte

داك

’nin haberi olan

ااح اصْايُ ْناأ

muzâri‘ fiil

نأ

ile gelmesi nadir olan kullanıma göredir.406

Kaynaklar: Şerhu İbn Tolun; Tevdîhu’l-Mekâsıd ve’l-Mesâlik; eş-

Şevâhidu’l-Kubrâ; ed-Duraru’l-Levâmi‘; Hem‘u’l-Hevâmi‘; el-Mekâsıdu‟n- Nahviyye; el-Behcetu’l-Merdıyye; Şerhu İbn Ye’îş; Evdahu’l-Mesâlik; Şerhu İbn ‘Usfûr.

****

Beyit No: 48

Beytin Metni:

ُق اها

ُ ي او ِفا ِه

ر ِتا

ِغ ِض

ا ب ْع ِفِ ِت ِه

ام ِن ي ْن ِم را ف ْنام ُكِشوُي

Şair: Umeyye b. Ebi’s-Salt es-Sekafî 407 (ö. 8/630 [?])

Bu beyit ‘İmrân b. Hitân’nın divanında geçer.408 Ayrıca bazı eserlerde

Hâricîlerden bir adama isnad edilmiştir.409 Bahir: Münserih

406 İbn Tolun, Şerhu İbn Tolun, c. 1, s. 232.

407 Umeyye b. Ebi’s-Salt es-Sekafî (ö. 9/631): Arapların ittifakıyla Sakîflilerin en büyük şairi olan Umeyye b. Ebi’s-Salt Câhiliye devrinin şairidir. Babası Ebu’s-Salt ve sahabe olan oğlu Kasım da kendisi gibi şairdirler. Kitaplar okumuş, putlardan uzak durmuş ve içkiyi kendine yasak kılmıştı. Okuduğu kitaplarda Hicâz’dan bir peygamber geleceğini bildiğinden kendisinin peygamber olmasını istiyordu. Hz. Muhammed (s.a.v.) peygamber olarak gönderilince kıskanıp iman etmemiştir. Şiirlerinde Allah’ın birliğinden, hanif dininden bahseder. Ancak Bedir savaşında öldürülen müşriklere de ağıt yakmıştır. Peygamber efendimiz (s.a.v.) onunla ilgili: “Dili iman etti ancak kalbi inkâr etti,” demiştir. Aʻrâf suresinin 175. ayetinin Umeyye ile ilgili nazil olduğu da söylenmiştir. Hicretin dokuzuncu senesinde Tâif’te ölmüştür. İbn Kuteybe ed-Dîneverî, el-Me’ârif, Dâru’l- me’ârif, bty, c. 1, s. 60; Ahmed b. Ali b. Hacer el,’Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, thk. ‘Adıl Ahmed Abdulmevcûd, Ali Muhammed Maʻûd, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1364/1945, c. 1, s. 384.

408 ‘İmrân b. Hitân, Divânu ‘İmrân b. Hitân, s. 123.

409 İbn Hişâm, Tahlîsu’ş-Şevâhid ve Telhîsu’l-Fevâid, s. 323; eş-Şenkîtî, ed-Dureru’l-Levami‘, c. 2, s. 136.

95

Sözlük:

ُتْوالما ُة يِنالماو انَالما

: Ölüm.410

ُة رِغلا , ًةارااراغ , رِغاي , راغ

: Gaflet, dikkatsizlik.411

اقافااو

ًةاقا فااوُم ُقِفااوُ ي

: karşılaşmak, anlaşmak, uzlaşmak.412

K. Matla’ı: 413

ااهُقِبااس ُعْم دلااو ِنِْياع فُكاأ ااهُ قِرااواط ىارُ ت يِموُُهُ ْت اتاب

M. Rivayet: 414

هُقِفااوُ ي ٍة رِغ ىالاع اًمْو ا ي ِهِت يِنام ْنِم را ف ْنام ُكِشوُي

Anlam: “(Savaşta) ölümünden kaçan kişinin bazı gaflet anlarında ölümle

karşılaşması an meselesidir.”

İstişhâd Yönü: Bu beyitte

كشوي

’nun haberi

اهقفاوي

fiili olup

نأ

siz gelmiştir.

Bu da az bir kullanımdır. Çünkü çoğunlukla

كشوي

’nun haberi

نأ

ile gelir.415

Kaynaklar: Şerhu İbn Tolun; Tevdîhu’l-Mekâsıd ve’l-Mesâlik; eş-

Şevâhidu’l-Kubrâ; Şerhu İbn Ye’îş; Şerhu İbn ‘Usfûr; Şerhu’l-Mekkûdî; Şerhu İbn ‘Akîl; Şerhu İbn Nâzım; Şerhu’l-Eşmûnî; Şerhu’t-Tasrîh ‘ale’t-Tavdîh; Hâşiyetu’s- Sabbân; Evdahu’l-Mesâlik; el-Mekâsıdu’n-Nahviyye; Hâşiyetu’l-Hudarî; ed- Duraru’l-Levâmi‘; Hem‘u’l-Hevâmi‘; Delîlu’s-Sâlik; el-Behcetu’l-Merdıyye; Şerhu Şuzuri’z-Zeheb.

****

Beyit No: 49

Beytin Metni:

ااع طاقا ت ْناأ ااهُ قاانْعاأ ْتاب اك ار ْد

او اق

ام ا ظلا ى اع ال ًلَ ْج اس ِم الَ ْح اْلا او ُو اذ ا اها

اس اق

Şair: Ebû Zeyd el-Eslemî 416

410 İbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, “نَم” mad. 411 er-Râzî, Muhtâru’s-Sihâh, “ررغ ” mad. 412 İbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, “قفو” mad.

413 Umeyye b. Ebi’s-Salt es-Sekafî, Dîvânu Umeyye b. Ebî’s-Salt, thk. Seciʻ Cemil el-Cubeylî, Dâru Sâdır, Beyrut 1998, s. 169.

414 İbn ‘Asâkir, Târîhu Dımaşk, c. 9, s. 283. 415 İbn Tolun, Şerhu İbn Tolun, c. 1, s. 234.

96

Bahir: Tavîl

Sözlük:

ٌموُلُح , ٌم الَْحاأ , ُمْلِلا

: Hilm, akıl.417

ٌلااجِس , ٌلْجاس

: İçi su dolu kova.418

ُأام ظلا , اأاماظ

: Aşırı susuzluk.419 K. Matla’ı: 420

ااعازْعازا تا ت ْناِبِ ْمُمْات ْمالا ف اًثيِداح ىار ثلا ِت صام ىاد نلِل اًقوُرُع ُتْحادام

M. Rivayet: 421

ااع طاقا ت ْناأ ااهُ قاانْعاأ ْتاباراك ْداقاو اام ظلا ىالاع ًلَْجاس ِسا نلا ُهالِإ ااهااقاس

422

ااع طاقا ت ْناأ ااهُ قاانْعاأ ْتاباراك ْداقاو اام ظلا ىالاع ًلَْجاس ِمااح ْراْلا اوُواذ ااهااقاس

Hikâye: Şair Ebû Zeyd el-Eslemî, Medine valisi İbrahim b. Hişâm’ı övmek

için yola çıkar. Yolda Medine’de bulunan Zubeyr ailesini övmeyi hedefleyen Saʻdî diye bilinen Ebû Vecze es-Sulemî ile karşılaşır ve yol arkadaşı olur. Ebû Vecze: “İstersen elde edeceğimiz ikramlara ortak olalım,” der. Ebû Zeyd: “Hayır olmaz, çünkü ben sultanları övüyorum. Sen ise normal insanları övüyorsun,” diye cevap verir. Medine’ye girdikerinde Ebû Zeyd, Vali İbrahim b. Hişam’ın huzuruna çıkar ve aşağıdaki şiirle onu methetmeye başlar:

ِماارِكْلا ااخاأ ايا ٍمااشِه انْب ايا

“Ey Hişam’ın oğlu! Ey soyluların kardeşi!”

Vali (sözünü keserek): “Ben ancak soyluların kardeşiyim, (öyle mi) yani ben soylulardan değilim,” der. Sonra da Ebû Zeyd’in kırbaçlanmasını söyler. Hiçbir ikram alamadığı gibi üstüne kırbaçlanan Ebû Zeyd dönüşte bahis mevzusu beytin

417 ez-Zebîdî, Tâcu’l-‘Arûs, “ملح” mad.

418 Muhammed el-Ezdî, Cemheretu’l-Luğa, “لجس” mad. 419 İbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, “أمظ” mad.

420 el-‘Aynî, el-Mekâsıdu’n-Nahviyye, c. 2, s. 22.

421 Muhammed b. Hâşim, Saʻid b. Hâşim el-Hâlidî, Hamâsetu’l-Hâlidiyeyn, thk. Muhammed Ali Dikka, Vezâretu’s-Sekâfe, el-Memleketu’l-‘Arabiyeti’s-Sûriyye 1415/1995, s. 65.

422 Muhammed b. Yezîd el-Muberrid, el-Kâmil fi’l-Luğa ve’l-Edeb, thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim, Dâru’l-Fikri’l-‘Arabî, Kahire 1417/1997, c. 1, s. 155.

97

bulunduğu kaside ile Medine valisini hicveder. Ebû Vecze’ye ise methettiği Zubeyr ailesinden her sene olmak üzere altmış vask (deve yükü) hurma ayrılır.423

Anlam: “Susuzluktan boyunları kopmak üzere iken, akıl sahipleri onlara

kovalarla su verdiler.”

İstişhâd Yönü: Mukârebe fiillerinden olan

برك

’nin haberi, çoğunlukla

نأ

(mastariyye) edatından yoksun olarak gelir. Ancak bazen

نأ

edatı ile de gelmektedir. Şâhit beyitte, aslı

عطقتت

olup

ت

harfi hazfedilmiş olan

عطقت

fiili muzarinin

نأ

ile gelmesi buna kanıt olmuştur.424

Kaynaklar: Şerhu İbn Tolun; eş-Şevâhidu’l-Kubrâ; Şerhu İbn ‘Usfûr; Şerhu

İbn Nâzım; Şerhu’l-Eşmûnî; Şerhu’t-Tasrîh ‘ale’t-Tevdîh; Hâşiyetu’s-Sabbân; Evdahu’l-Mesâlik; el-Mekâsıdu’n-Nahviyye; Hâşiyetu’l-Hudarî; Şerhu İbn ‘Akîl; ed- Duraru’l-Levâmi‘;Hem‘u’l-Hevâmi‘;Delîlu’s-Sâlik; Tevdîhu’l-Mekâsıd ve’l- Mesâlik; el-Behcetu’l-Merdıyye; Şerhu Şuzûri’z-Zeheb

****

Beyit No: 50

Beytin Metni:

ااهُقِفااوُ ي ِهِتا رِغ ِضْعا ب ِفِ ِهِت يِنام ْنِم را ف ْنام ُكِشوُي

Bu beyit 48’inci beyitte de geçtiği için burada sadece İstişhâd yönüyle yetineceğiz.

İstişhâd Yönü:

داك

ve

كشوأ

fiillerinin dışında kalan mukârebe fiilerinin tümü

gayr-ı mutasarriftir. Yani sadece mâzileri olur. Ancak bu iki fiilin mâzisi de

423 el-‘Aynî, el-Mekâsıdu’n-Nahviyye, c. 2, s. 22. 424 İbn Tolun, Şerhu İbn Tolun, c. 1, s. 235.

98

Muzâri‘si de vardır. Şâhid beyitte

كشوأ

fiilinin Muzâri‘i olan

كشوي

fiili geçmektedir.425

****

Beyit No: 51

Beytin Metni:

يِدااواعْلا ِةارِضااغ انوُد وُدْعا تاو ااهاارا ت الَ ْناأ ٌكِشوُم اك نِإاف

Şair: Ebû Sahr Kuseyyir b. Abdurrahmân el-Huzâî426 (ö. 105/723)

Bahir: Vâfir

Sözlük:

اًوْداع ااداع

: Kaçmak, uzaklaştırmak.427

ٌةارِضااغ

: Ümmülbenin’in

(Abdulaziz b. Mervan’ın kızı, Ömer b. Abdulaziz’in kardeşi) cariyelerinden biri.428

يِدااواعلا ُةايِدااعلا

: Bir şeyden engelleyen iş.429

K. Matla’ı: 430

يدااؤُ ف اًضاراع ةروُشام ِياغب يِدااواعلا اةارِضااغ ُناعْظاأ ااجاش

M. Rivayet:431

يِدااواعْلا ِةارِضااغ انوُد وُدْغا تاو ااهاارا ت الَ ْناأ ٌكِشوُم اك نِإاف

Anlam: “Sen Ğâdire’den engelleri uzaklaştırırken az kaldı onu

görmeyecektin.”

İstişhâd Yönü: Şâhid beyitte

اكاشْواأ

’nin ism-i faili olan

ٌكِشوُم

kullanılmıştır.

Bu kullanım nadirdir. 432

425 İbn Tolun, Şerhu İbn Tolun, c. 1, s. 237.

426 Ebû Sahr Kuseyyir b. Abdurrahmân el-Huzâî (ö. 105/723)): Medineli olmasına rağmen genellikle Mısır’da ikamet etmiştir. Abdulmelik b. Mervan’ın huzuruna çıktığında, görünüşü hoşuna gitmese de edebi yönünü öğrenince ona ilgi göstermişti. Devrinin en parlak şairiydi. Gulât-ı şîa’dan olduğu ve tenasuha inandığı da rivayet edilir. Ebu’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eğânî, c. 9, s. 3123-3159.

427 İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, “ادع” mad.

428 el-‘Aynî, el-Mekâsıdu’n-Nahviyye, c. 2, s. 705. 429 ez-Zebîdî, Tâcu’l-‘Arûs, “ودع” mad.

430 el-‘Aynî, el-Mekâsıdu’n-Nahviyye, c. 2, s. 705.

431 Ebû Hayyân el-Endelüsî, et-Tezyîl ve’t-Tekmîl fî Şerhi Kitabi’t-Teshîl, thk. Hasan Hindâvî, Dâru’l-kalem, Dımaşk, bty. c. 4, s. 372.

99

Kaynaklar: Şerhu İbn Tolun; eş-Şevâhidu’l-Kubrâ; İrşâdu’s-Sâlik; Şerhu’l-

Eşmûnî; Şerhu İbn ‘Akîl; el-Mekâsıdu’ş-Şâfiye; Şerhu’t-Tasrîh ‘ale’t-Tevdîh; Evdahu’l-Mesâlik; ed-Duraru’l-Levâmi‘; Hâşiyetu’s-Sabbân; Hem‘u’l-Hevâmi‘; İrtişâfu’d-Darb; el-Metâli’u’s-Sa’îde; Tahlîsu’ş-Şevâhid ve Telhîsu’l-Fevâid; el- Mekâsıdu’n-Nahviyye.

****

2.12. َ نِإ VE BENZERLERİ

Beyit No: 52

Beytin Metni:

ااهُدوُعاأاف ااهاوْان ِتياآاف ى كاشات ااه لاعاو ٍسْأاك ُرانَ ااهااس اع ُتْلُقا ف

Şair: Sahr b. Ca‘d el-Hudarî 433 (ö. 140/757)

Şairin ismi bir eserde Sahr b. el-‘Ûd el-Hadramî olarak geçmektedir.434 Bahir: Tavîl

Sözlük:

ٌسْأاك

: Bir kadının (Buceyr b. Cundub’un kızı) ismi.435

اًيِ كاشات ى كاشات

:

Hastalanmak, hastalıktan şikayet etmek.436

K. Matla’ı: 437

ا اه ِدي ِر اج الا او ِط ٍل ْانخ ى ار ُذ ِفِ ْت اك اب ًة اما ااحَ ُت ْع ِاس ْذ ِإ ا ًس ْأ اك ُت ْر ك اذ ات

M. Rivayet:438

ااهُدوُعاأاو ااهاوْان يِضْماأاف ى كاشات ااه لاعاو ٍسْأاك ُرانَ ااها اساع ُتْلُقا ف

439

ااهُروُزاأاف ااهاوْان ِتياآ اف ى كاشات ااه لاعاو ٍسْأاك ُرانَ ااها اساع ُتْلُقا ف

432 İbn Tolun, Şerhu İbn Tolun, c. 1, s. 238.

433 Sahr b. Ca’d el-Hudarî (ö. 140/757): Fasih bir şair olup, Emeviler ve Abbasiler döneminde yaşamıştır. Ke’s bnt. Büceyr adında bir kıza tutkunmuş. Ebu’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eğânî, c. 22, s. 40; ez-Ziriklî, el-A‘lâm,c. 3, s. 201.

434 el-‘Aynî, el-Mekâsıdu’n-Nahviyye, c. 2, s. 720.

435 es-Suyûtî, Şerhu Şevâhidi’l-Muğnî, Lucnetu’t-turâsi’l-‘arabî, 1385/1966, c. 1, s. 447. 436 ez-Zebîdî, Tâcu’l-‘Arûs, “يكش” mad.

437 el-‘Aynî, el-Mekâsıdu’n-Nahviyye, c. 2, s. 720. 438 Ebu’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eğânî, c. 22, s. 40.

100

Hikâye: Bir zamanlar şair Sahr, tutulmuş olduğu amcasının kızı Ke’s’e

iltifatta bulunur. Bir gün Ke’s’in erkek kardeşi Vakkâs, Sahr ile karşılaşıp kendisine: “Ya Sahr sen amca kızının dillere düşmesine neden oluyorsun. Vallahi biz istemeden o sana varamaz. Doğrusunu söylemek gerekirse biz de seni istemiyoruz. Ancak gerçekten onunla evlenmek istiyorsan dillere düşeceğimize sizi evlendirebiliriz. Fakat eğer bu evliliği istemiyorsan onun hakkında ileri geri konuştuğunu duymayayım. Aksi takdirde yemin ederim ki kılıcımla sana dalarım,” der. Bunun üzerine Sahr da: “Vallahi onunla evlenmek istiyorum,”der.440

Vakkâs kardeşini onunla evlendirmek için kendisine randevu günü verir. Randevu gününde Vakkâs hayvan kesip kavmini toplayınca Sahr ağırdan alır. Bu durumu gören Vakkâs ona bir kişi gönderip gelmesini ister, ama Sahr yine ağırdan alır. Bu duruma kızan Vakkâs kız kardeşini kabileden Hisn adında bir kişi ile evlendirir.441

Düğün merasimi bitip millet dağılınca, merasime katılanlardan biri Sahr’a durumu bildirir. Sahr da o gece oradan ayrılır ve Ke’s’i şöyle hicveder:

ِت رجو ٍنصح ِلبق نم ْتالحَ دقو اهال احَ اسِمْطايال ًانصح اهاحكنأو

“Hamileliğini örtbas etmek için Ke’s’i Hisn ile evlendirdi. Oysa Ke’s, Hisn ile evlenmeden önce hamileydi, hamilelik dönemi uzadı (dokuz ayı geçti).”

Bu mesele Medine’ye ulaşır. O dönemde de Medine’nin valisi Hz. Osman’ın valilerinden Târık’tır. Onun huzurunda mesele tartışılır. Orada Sahr’ı hiç sevmeyen Hazm adında bir kişi de vardır. Ke’s’e iftira attığına dair Sahr’ın aleyhinde şâhid getirirler. Böylece Sahr’a hadd (şeri ceza) uygulanır.442

Anlam: “Dedimki keşke Ke’s’in (sevdiği kız) ateşi çıkıp hastalansaydı da

gidip onu ziyaret etseydim.”

439 es-Suyûtî, Şerhu Şevâhidi’l-Muğnî, c. 1, s. 447. 440 Ebu’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eğânî, c. 22, s. 40. 441 Ebu’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eğânî, c. 22, s. 40. 442 Ebu’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eğânî, c. 22, s. 40.

101

İstişhâd Yönü: Bir lugatta

ى اس اع

kelimesi

نِإ

ve benzerlerinden sayılmış ve

لعل

manasında kullanılmıştır. Bu şekildeki

ىاساع

’nın isminin zamir olması gerekir. Şâhid beyitte

ىاساع

kelimesi,

لاعال

kelimesinin manasında olup ismi zamir olan

اه

, haberi ise

ُرانَ

kelimesidir. 443

Kaynaklar: Şerhu İbn Tolun; eş-Şevâhidu’l-Kubrâ; Şerhu İbn ‘Akîl; Şerhu’t-

Tasrîh ‘ale’t-Tevdîh; Evdahu’l-Mesâlik; ed-Duraru’l-Levâmi‘; Hâşiyetu’s-Sabbân; Hem‘u’l-Hevâmi‘; et-Tezyîl ve’t-Tekmîl fî Şerhi Kitabi’t-Teshîl; el-Mekâsıdu’n- Nahviyye; Şerhu Şevâhidi’l-Muğnî.

****

Beyit No: 53

Beytin Metni:

ِمِزااه للااو اافاقْلا ُدْباع ُه نِإ ااذِإ اادِ ياس اليِق ااماك اًدْياز ىار اأ ُتْنُكاو

Şair: Bilinmiyor

Bahir: Tavîl

Sözlük:

ٌدِ ياس اوُها ف ًةاداايِس ُدوُساي ادااس

: Asil olmak, şerefli olmak, onurlu olmak, saygın

olmak.444

اافاقْلا

: Başın arka tarafı, ense.445

ُمِزااال , ٌةامِزِْل

: Alt ve üst damağın kökü, kulakların altında sakalın bittiği kemikler, çene kemiği.446

ِمِزااه للااو اافاقْلا ُدْباع

: Ense ve boğazın kulu. Zillet ve adilikten kinâyettir.447

Benzer Belgeler