• Sonuç bulunamadı

Muhtıra kelimesi Arapça kökenli olmakla beraber, TDK’ ya göre ‘’ Herhangi bir

şeyi hatırlatmak, uyarmak amacıyla yazılan yazı’’ ve ‘’ Bir devletin başka bir devlete politik sorunlarla ilgili olarak yolladığı uyarı yazısı, memorandum, nota’’

anlamlarına gelmektedir. Muhtıra; ordunun iktidarı doğrudan ele almak yerine, mevut siyasi iktidara dolaylı olarak müdahale etme biçimidir (www.tdk.gov.tr, 2019).

‘’Baskı grubu olarak Ordu’’ başlığında uzunca söz edileceği üzere ordu asli görevi olan savunma ve asayiş görevinin yanı sıra bir siyasal aktör ya da baskı grubu gibi davranarak siyasal karar alma sürecine dahil olur. 12 Mart 1971 tarihinde dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ve Adalet Partisi hükümetine ordu tarafından verilen 14

muhtıra ve 27 Nisan 2007 tarihinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetine verilen e-muhtıra bu kategoriye örnek oluşturmaktadır.

İKİNCİ BÖLÜM

ORDU KURUMUNA VE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNE

GENEL BİR BAKIŞ

2.1. Orduların Yaklaşımları

Sivil- Asker arasında süregelen çatışmalar, orduların anayasa da belirtilen yetki ve görev tanımından uzaklaşması ya da yoruma açık hükümlere bağlı kanunlara dayanarak demokrasiye müdahale etme hakkını kendinde görerek bunu icra etmesinden kaynaklanır. Bu gerekçeler ile ordular baskı grubu olarak hareket eder ve sivil demokrasiye yön verir. Ancak orduların yaklaşımları ülkelerin ekonomik ve demokratik gelişmişlik düzeyine göre farklılıklar göstermektedir.

2.1.1. Baskı Grubu Olarak Ordu

Baskı grupları esas olarak, karar alma sürecini belirleyen karar alıcılar; siyasal iktidar, siyasal muhalefet, sivil toplum gibi kurumların dışında kalan ancak karar alma sürecini etkilemek ya da bu süreçte belirleyici olabilmek için belirli hedefler ve çıkarlar doğrultusunda birleşerek ortak düşünce ve eylem zemininde bir araya gelmiş kalabalık kitle gruplarıdır. ‘’ Baskı grupları siyasal iktidarı elde etmek yerine iktidarın alacağı kararları dolaylı ya da direkt olarak belirlemek için bir araya gelmiş meşruiyeti olan ya da meşruiyeti olmayan kitlelerdir’’ (Akçalı: 1991).

Bilindiği üzere, dünya da ve ülkemizde bazı dönemler ordu, siyasal bir aktör olmamasına rağmen adeta baskı grubu görevi üstlenerek siyasal karar alma sürecine doğrudan ya da dolaylı müdahaleler de bulunmuştur. Örneğin, 28 Şubat 1997 tarihinde alınan MGK kararları ordunun iktidarı ele geçirmek yerine dolaylı olarak iktidarı ya da kararları belirlemek, halk arasında ifade edildiği üzere ‘’ayar çekmek’’ maksadı ile baskı grubu rolü üstlenerek yaptığı bir hamledir.

Huntington, ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile orduların siyasi eğilimleri arasında bir ilişki olduğunu öne sürmektedir. Ona göre ordu kendisini askeri olmaktan çok siyasi unsur olarak görmektedir. Ordunun iç veya dış tehdit ile mücadele etmesine gerek olmayan durumlarda ve gelişmemiş ülkelerde ordu kendisini siyasi bir araç olarak görür (Huntington, 1969).

2.1.2. Gelişmiş Demokrasilerde Ordu

Günümüz dünyasının demokratik ülkelerine baktığımızda ordu ve bürokrasi arasında belirgin ve kesin sınırlar olduğunu görebiliriz. Gelişmiş demokratik ülkeler de ordu siyasal karar alma süreçlerine dahil olmazlar. Siyasal yönetim tamamen sivil bir yapıdadır, ordunun başı olan Genel Kurmay Başkanı, bürokratik ve sivil bir kurum olan Savunma Bakanlığı’na bağlıdır. Akın’a göre; ‘’Özgür, demokratik ülkelerde savunma ve sınırların korunması için ordu bir ihtiyaçtır ancak her durum ve koşulda ordunun sivil yönetime bağlı ve hiyerarşik olarak altında yer alması gerekmektedir’’ (Akın, 1974: 210).

Gelişmiş demokrasi gelenekleri olan ülkelerden Fransa, İtalya, Almanya gibi ülkeler ordunun sivil yönetim içerisinde ki yeri ve görevlerini açık bir şekilde anayasalarında ifade etmiştir. Ordunun siyaset dışı kaldığı ülkelerde, toplumsal sınıflar ekonomik ve sosyo-kültürel olarak gelişim gösterir. Temel sınıfların geliştiği toplumlarda, çoğulcu anlayış içinde ordunun (Silahlı Kuvvetlerin) siyasal alan ve bürokrasi içerisinde ki alanı daralmıştır (Kışlalı, 2000: 314).

Duverger ‘’Diktatörlük Üzerine’’ isimli kitabında bahsettiği üzere gelişmiş demokrasilerde, ordunun müdahale etme oranlarının azlığını vurgulamıştır. Ona göre demokrasi ve modernizasyon arttıkça ordunun siyasete karışma düzeyi aynı oranda azalır. Gelişmemiş demokrasilerde ise ordu modernizasyonu sağlamak üzere müdahale edebilir, siyasal olarak ilerici rol üstlenebilir (Duverger, 1965).

2.1.3. Gelişmekte Olan Demokrasilerde Ordu

Gelişmekte olan demokrasiler genel olarak tarihsel süreç içerisinde askeri müdahalelere sıkça maruz kalmış ve her zaman risk grubunda olan rejimler kategorisindedir. Bu ülkelerde demokrasi kültürü henüz oturmadığı gibi asker ve orduya milli-manevi birçok misyon ve vizyon yüklenmiştir.

Perlmutter’e göre modernleşmeyi tam olarak başaramamış bu tip gelişmekte olan toplumlarda siyasi yapının kurumsallaşmaması ve ekonominin istikrarsız oluşu vb. nedenler ile sivil iktidarların yetersiz olması, ordun yetki alanını genişletmektedir. Sivil iktidarlar bu gibi durumlarda orduyu enstrüman olarak kullanmak ister ancak yetki alanı genişlemiş ordu ise bunu iktidarı ele geçirmek için bir araç olarak görür ve müdahale eder (Perlmutter, 1969).

Ordunun yetki ve görevlerinin anayasada muğlak bir biçimde belirtilmiş olması ya da kesin sınırlarla çizilmiş olması bu tip demokrasilerde çok önem arz etmemektedir çünkü ordu ya anayasa da belirlenen yetki ve görevlerini gerekçe göstererek ya da anayasa ihlali olduğunu ve anayasal düzenin gerekliliğini sağlamak için müdahalelerde bulunur. Bu ülkeler kimyası gereği geleneksel ve modern kültürü homojen bir biçimde içerisinde barındırdığı için burada ki askeri müdahaleler gelenekselliğe dönüş ya da modernliğe geçiş amacı taşıyabilmektedir. Arjantin, Brezilya, Türkiye, Yunanistan bu kategoriye örnek gösterilebilir.

2.1.4. Gelişmemiş Demokrasilerde Ordu

Demokrasi geleneği yerleşmemiş olan ve bu nedenle demokrasinin olmazsa olmazı konumunda ki anayasal düzen, kuvvetler ayrılığı, hukuk önünde eşitlik, fikir özgürlüğü kavramları teoride var olan bu tip ülkelerde ordu zaman zaman siyasal bir aygıt ve baskı grubu olarak karşımıza çıkmaktadır. Demokrasi geleneği oturmamış ülkelerde ordu savunma ve sınırları koruma görevinin yanı sıra politika uygulayıcı olabilir. Çünkü bu kategoriye giren ülkelerde toplumsal yapı politize olmuştur. Ordunun yanı sıra halkı oluşturan akademisyen sınıfı, ruhban sınıfı, işçi sınıfı ve medya ögeleri siyasallaşmıştır (Huntington, 1969: 194).

Bu nedenle gelişmemiş demokratik ülkeler’ de ordu iktidara doğrudan ya da dolayı olarak müdahale edebildiği gibi iktidarı direkt olarak ele alabilir. Çünkü hakim olan anlayış ‘’güvenlik ve halk için ordu’’ yerine ‘’modernleşme, reform ve düzen için ordu’’ anlayışıdır. Bir ülke de ekonomik refah, toplumsal kültür düzeyi arttıkça ülke gelişir, ülkenin gelişmesi de orada ki demokrasi anlayışının güçlenmesinin ve modernleşmenin hızlanmasını sağlar. Bu durumda sivil yönetimlere askeri erklerin müdahalesini büyük oranda azaltacaktır. Mısır, Sudan, Zimbabve, Burkina Faso gibi ülkeler bu kategoriye girmektedir. Darbe ve girişimlerin dünya genelinde ki dağılımı ve ne sıklıkta olduğuna dair verileri Şekil 1’de görebiliriz.

Şekil 1: 1950- 2016 Yılları Arasında Dünyada Darbe Ve Darbe Girişimlerinin Bölgesel Dağılımı

Kaynak: Powell, Jonathan M.; Thyne, Clayton L. (2011-03-01) , Washingtonpost (22.07.2016)

*2010 sonrası The Washington Post gazetesinden alınmştır.

Şekil-1 de görüleceği üzere Dünya üzerinde darbe ve darbe girişimlerinin oranları açısından gerçekleştirilen 101 darbe ile ilk sırayı Afrika kıtası almaktadır. Afrika kıtasını ise 70 darbe ile Güney Amerika izlemektedir. Burada dikkat edilmesi gereken diğer husus ise Avrupa kıtasında gerçekleşen 8 darbe ile en az darbe ve darbe girişiminin yaşanmış olmasıdır. Bu verilere göre ekonomik, kültürel ve sosyolojik gelişmişlik düzeyi ile siyasi istikrar ve istikrarsızlık arasında bir ilişki olduğu öne sürülebilir.

Benzer Belgeler