• Sonuç bulunamadı

Modern Mutlakiyetçi Krallığının Kurulması İçin Atılan

2. MEŞRUTİYET SONRASINDAN İSLAM DEVRİMİ’NE KADAR

2.2. Muhammed Rıza Şah Dönemi (1941-1979) ve Egemenlik

2.2.2. Modern Mutlakiyetçi Krallığının Kurulması İçin Atılan

Muhammed Rıza Şah ile diğer güç odakları arasındaki temel sorun

“iktidarı” kimin kontrol edeceğiydi. Şah, egemenliğin tek kullanıcısı olmak istiyordu. Bunun için uzun süre mücadele verdi. Tahmin edilebileceği gibi karşılıklı hamlelerle geçen bu süreçten en kazançlı çıkan, diğerleri üzerindeki otoritesini kanıtlayan kral olacaktır. Muhammed Rıza Şah otoritesini kurmak için çeşitli araçlar ve yöntemler kullandı. Şah bunları yaparken modern anlamdaki egemenlikle ilgili bir şeyi ispatlamaya çalışmaktaydı: Modern devlete içkin olan egemenliğin siyasal iktidarın fiili kullanıcısı krala ait olduğu, böylece yönetim faaliyetlerini sürdürmek üzere kurumsallaştırılmış bir uygulama mekanizması olan hükümeti/siyasal iktidarı egemenlikle ve egemenliği de kendisiyle özdeşleştirmeye yöneldi.

154 A.g.e., s119 ve s.133.

Şah 1953’ten sonra kendi iktidarını güçlendirmek için Musaddık darbesinde kendisine yardım edenleri önemli makamlara yerleştirdi ve MUSAD (İsrail), FBI ve CIA (Amerika) gizli servislerinin yardımıyla kendisine bağlı olan İran gizli örgütü SAVAK’ı kurdu (1957). Aynı zamanda askeri hükümet, askeri mahkemeler ve “iştiraki ideoloji” yasasından (1931) yararlanarak, tüm örgütlü muhalifleri (“Tüdeh”, Cephey-i Milli gibi) yok etmeye çalıştı.155 Şah elinde bulundurduğu güç kaynaklarıyla orduyu güçlendirmeyi ve onu her türlü baskı araçları ile teçhiz etmeyi önemli hedeflerinden biri haline getirdi. Artan petrol üretim ve fiyatından gelen paralarla modernize ettiği orduyu, diğer güç odaklarını kendi kontrolü altına almak için kullandı.156 Şahın bu yöndeki politikaları aydınlar, siyasi partiler, özellikle sol partiler157 üzerindeki sert baskıcı uygulamaları da somutlaştı.

Şah bunları yaparken geleneksel orta sınıf ile bunların başını çeken ulemayı rahatsız etmemeye çalışıyor ve onlarla işbirliğini sürdürerek, kendini meşru göstermek için çaba harcıyordu. TUDEH ile Komünist Partisi yanlılarını İslam ile özel mülkiyet düşmanı ilan ediliyordu. Bunun yanı sıra kendisi sık sık kutsal yerlerin ziyaretine gidiyor ve üst düzey ulemanın kendisiyle ilişki kurmasını kolaylaştırıyordu. Muhammed Rıza Şah’ın ve yandaşlarının amacı, siyasal iktidarın İslam kuralları ve normlarının denetimi altında olduğunu göstermekti. Şah’ın bu bakış açısı, anayasadaki egemenlik anlayışına denk düşer gibi görülebilir; ancak gerçekte, kendi kafasındaki modern “egemenlik mantığı” açısından hayli sorunlu bir anlayışı yansıtır. Zira laik, modern bir siyasal yapılanma içinde siyasal iktidarın meşrutiyeti yasalara dayanır ve yasaların meşrutiyeti ise “kendinden menkul”dür. “Toplumsal

155 Mürşidizade, Ali, Ahzab-i Cep (Sol Partiler), İran’da Siyasi, Toplumsal Değişim İçinden, s.203.

156 Jandarma ve polis gücüyle seçim bölgelerini tamamen kontrol altında her iki meclisi (Şura-Sena) kendine tabi kıldı, sonuçta meclis saltanat yanlısı iki parti (milliyun-mardum/millet) ile doldu.

Parlementoda kendi yandaşlarının artmasıyla şaha muhalefet edilebilmesi için gereken oy sayısının düşürülmesi, mali konularda Şah’a veto hakkının verilmesi (Meşruiyet anayasasının tam tersinin yapılmasıyla) ve seçim dönemlerinin iki yıldan dört yıla çıkarılması ile tam bir mutlakiyete doğru adım atıldı. Emniyet güçlerini fabrikalara yerleştirilerek, grev sayısı azaltıldı. Dönemin başbakanının dediği gibi, Tüdeh partisiyle ülkeye gelen “grev” kavramı artık işitilmez oldu. 1953’te 7 Grevi, 1954’te 7 grev, 1955-57’de 3 grev, Abrahamian, İran…s:515.

157 İran Komünist Partisi ve daha sonra Tudeh Partisi İran’daki partilerin siyasi hayatında en düzenli ve parti ve kelimenin tam anlamıyla bir partinin taşıyacağı tüm özellikleri taşıyordu. Daha fazla bilgi için, Maksudi, Muçtaba, İran’da Siyasal Toplumsal Değişme, ss:

yarar”ın taşıyıcısı durumunda bulunan devlet, bu amaç doğrultusunda herhangi bir merciin onamasına ihtiyaç duymadan yasa yapar. Oysa anayasa, son tahlide, yönetim işlevini aktardığı siyasal otoritenin kendisi dışında belirlenmiş tanrısal yasalara/şeriata bağlı kalmasını öngörür. Şah, anayasa ile gerçek amacı arasında sıkışıp kalmıştı. İkili siyaset işlemek zorundaydı.

Bu ikili siyaset (hem aydınlara hem de geleneksel kesimlere dönük), şiddetli ekonomik krizler ile toprak reformlarını gerçekleştirmesi için yapılan baskılar ve komünist devrimleri engellemek için başkanlığın liberal kişilere verilmesi yolundaki ABD direktiflerine Şahın boyun eğmesiyle başarısızlığa uğradı. Bu başarısızlık, somut olarak kendini toprak reformu yasasında gösterdi.158

Toprak reformu yasası Şah’ın yanılgı içinde olduğunu gösterdi.

Çünkü egemen devletin varlığını gösteren üç somut ve gerekli koşul vardır;

Ülke, halk/yurttaşlar, siyasal iktidar. Ancak kuşkusuz her devlette bu unsurların nitelikleri ve tezahür şekilleri değişir. Şah bu özelliklerin İran’da olduğunu ve anayasaya dayanarak da kendini ülkenin kralı ve siyasal iktidarın kullanıcısı olarak görmekteydi. Dolayısıyla yasa yapma yetkisinin de kendisine ait olduğunu düşünüyordu. Yani kendi iktidarının meşru bir zemine oturduğunu düşünmekte idi. Halbuki meşrutiyet sorunu, halkın bakış açısıyla ilgilidir. Halk, siyasal iktidarın eylem ve edimlerini genel olarak onaylıyor, uygun buluyorsa iktidarın meşruluğundan söz edilebilir. Bu açıdan meşrûiyet, özü itibariyle hukuksal olmaktan çok siyasal bir sorundur.

Toprak yasasına muhalefet, ulema-Şah işbirliğini de ortadan kaldırdı.

Şahı destekleyen ve diğer ulema ile geleneksel kesimler üzerinde etkili olan ülkenin en önemli mercii taklidi olan Büyük Ayetullah Brucerdi de toprak reformuna tepki gösterdi. Meşrutiyet anayasasından elde ettikleri yasal konuma (yasaların Şeriata uygunluğunun denetçisi) dayanarak bu işin

158 Nitekim toprak reformlarını gerçekleştirmek için atanan başbakan (Emini) dört ay devam edebildi ve ülkede büyük çaplı isyanlar ve ayaklanmalar başladı. Hacı Yusefi, Emirahmed, İran’da Toprak Reformu, İran’da Siyasi Toplumsal Değişim (1941-78), s:393.

İslam’a aykırı ve özel mülkiyete saldırı olduğunu söyledi. Böylelikle ulema kendilerini anayasanın koruyucusu olarak gösterdi.159 Sonuçta reform da yarım kaldı. Kabine istifaya zorlandı. ABD de liberal başbakandan desteğini geri çekerek yine Şah’tan yana tavır aldı.160 Toprak reformu tartışmaları sürerken tek merci-i taklid (Büyük Ayetullah) olan Brucerdi öldü. Diğer ulema önder olacak kişi üzerinde anlaşamadı. Bu durum bölgesel merci-i taklidlerin ortaya çıkmasına yol açmanın yanısıra üst düzey ulemadan olmamakla birlikte Humeyni gibi radikal çıkışlar yapan öteki ulemaya faaliyet zemini hazırladı. Çünkü Brucerdi, diğer ulemanın konuşmasını ve faaliyetini denetimi altında tutabilmişti.

Aslında laik-tanrısal egemenlik mücadelesinin açık veya örtülü bir şekilde sürdüğü, toprak reformu yasası konusunda kendini göstermiştir. Yani monarşinin başındaki kral, halkın eliyle (anayasaya göre) toplumu yönetme yetkisini haiz tek dünyevi yöneticidir. Ancak bu otoritesini halk eliyle tanrıdan almaktadır. Dolayısıyla tanrının yasalarına, şeriata aykırı yasa çıkaramaz.

Başka bir anlatımla ulema büyük arazilere sahip olduğundan, kendini halkın manevi lideri ve halkla özdeş olarak görmektedir. Diğer yandan ekonomik yönden güçsüzleşeceklerini hissederek şeriatı kullanarak anayasayı ve egemenliği kendi lehlerine yorumlayacaklar. Daha sonra göreceğimiz gibi ulemanın toprak reformu yasasına itiraz etmesinin nedeni ekonomik nitelik taşımakla birlikte daha çok siyasi alanda güç kaybı kaygısından kaynaklanmaktadır.

Muhalefetin bu itirazlarına karşın Şah demokratik bir yol izleyecektir.

Bu bağlamda Şah “monarşilerde yasayı buyuran bizzat monarktır, onun iradesine tüm ulus bağlıdır” düşüncesinden vazgeçerek Rousseau’un düşüncesine kayacaktır. Yani ulusal egemenlik anlayışı devreye girdiğinde yasaların yaratıcısı olarak ulus gösterilecek; yasaların ulus iradesinden çıktığı savunulacaktır. Bu aşamada yasaların kaynağı olan ulusla, uygulayıcısı

159Ahavi, Şahruh, İran’da Din ve Siyaset, s.169, Meşruiyet anayasasına göre üst düzey ulema yasaların şeriat uygunluğunu anaylayanlardı.

160 Abrahaninan, Ervand, İran Beyn-i, s.521. Pahlevi, Muhammed Reza, Ak devrim çev:

Muhammed. Metin, Apa Ofset Yayınları, İstanbul, 1968.

durumunda bulunan devlet arasında iki yönlü bir iktidar ilişkisi de kurulmuş olacaktır. Yani yasaların kaynağı ulus, yasaların uygulayıcısı ise siyasal iktidar/devlettir anlayışı benimsenecektir.

Yükselen itirazları susturabilmek için Şah bu durumu gösterecek ve diğer birkaç gerekçeye daha dayanarak altı maddelik “Âk Devrim” adını verdiği bir tasarıyı referanduma sunacak ve %99’un üzerinde evet oyu ile kabul edildiğini açıklayacaktı.161 Şah, Ak Devriminin felsefesini ve ruhunu şöyle açıklıyordu: “İran ananelerine, ruhuna, dini inancına sadık kalmak, insanların özgürlüğüne değer vermek, belirli bir çevrenin menfaatine uygun olan, ancak diğerlerinin zararına olan sömürü sistemini ortadan kaldırmak ve bu bağlamda toprak ağası, toprak kölesi sistemini kaldırmak”. Bunun dışında Ak Devrim, çok hızlı bir şekilde İran toplumunun ihtiyacı olan sosyal, ilmî ve teknolojik yenilikleri gerçekleştirerek modern ülkelerin seviyesine ulaşmayı, politikacı ve din adamları ile manevi önderlerinin insanları şiddete teşvik etmesini engellemeyi, ekonomik demokrasiyi sağlamayı, sosyal adaletsizlikleri yok etmeyi ve kişisel kabiliyetleri ödüllendirmeyi hedefliyordu.162

Şah, bu hedefler doğrultusunda, a) Toprak reformunu

b) Orman ve otlakların millileştirilmesini,

c) Toprak reformuna mali destek temini için devlet fabrikalarının hisselerinin satışını,

d) İşçilerin işyerinin kârına ortak olmasını, e) Seçim kanununun ıslahını,

161 Pahlevi, Muhammed Rıza, Ak Devrim, çev: Muhammed Metin, Apa Ofset Yayınları, İstanbul, 1968, s.9.

162 Pahlevi Muhammed Rıza, A.g.e., ss:7-28.

f) Bilim ordusu oluşturmayı ve okuma yazma oranını yükseltmeyi amaçlayan163 reformlar yapılması gerektiğini söyleyip bunları uygulamaya koydu.

Aslında Şah doğrudan ulusa başvurarak muhalefete karşı manevra yapmaktadır. Bir yandan iktidar ilişkilerinde halkı öne çıkarmakla anayasayı uyguluyor görünmekte diğer yandan ulusun desteğini alarak ulemanın desteğini azaltmaya çalışmaktadır. Ayrıca mücadele alanını tabana yaymakla kendine meşrutiyet sağlamak istemektedir. Kısacası Şah göz boyamaktadır.

Çünkü son tahlilde, yasaları yapan ve uygulayan devlet; onlara itaat etme yükümlülüğünü üstlenen ise halktır. Diğer bir deyişle, Şah anayasanın laik kısmını yani dünyevi yasaları yapandır, onları gerektiğinde değiştiren ise ulustur/halktır. Böylece toplumu yöneten kralın kendisine dayanak olarak aldığı yasalar, Tanrı tarafından vayhedilen olmaktan ya da onun adına iktidar kullanan ulemanın denetiminden, (dinî ilkelerden çıkarsadıkları ruhanî yönü ağır basan normlar olmaktan) de kurtulmuş olacaktır. Çıkarılan yasa toplumsal koşullara uygun biçimde ortaya çıkmış varsayılacaktır. Dolayısıyla Şah güç kazanacak, ulema da iktidardan uzaklaştırılacaktır.

Şah bu planı uygularken, toplumdaki muhalefet doruk noktasına ulaşmıştı. Özellikle muhafazakar ve toprakla bağları olan (doğrudan veya dolaylı yoldan) ulema yukarda “a” ve “e” maddelerinde belirtilenleri bahane ederek halkı kışkırtmaya çalıştı.164 Bu değişikliklere itiraz için gösteri çağrıları yapıldı.165 Humeyni’nin, diğer ulemanın aksine, itiraz ve ayaklanmaların nedeni olarak gösterdiği konular siyasi166 nitelikteydi.167

163 A.g.e., s.29-109.

164 Ulema, seçim yasasında kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasını, seçme ve seçilme için Müslüman olma koşulunun kaldırılmasını ve yasa tasarısında “Kutsal Kuran” yerine “kutsal kitap”

kelimelerinin konulmasını İslami kurallara aykırı olduğunu öne sürüyordu.Ahavi, Şahruh, İran’da Din ve Siyaset, s.169 ve s.174-75.

165 (Cephe-i milli (ulusal cephe), sol çarşı esnafı, ulema ve radikal çıkışlar yapan Humeyni

tarafından). Yapıldı. Daha fazla bilgi için bkz: Abrahamiyan, Evrand, İran’ Beynı Do İnkılab (İran İki Devrim Arası) s.522.

166 Seçimlerde sahteciliği, fesadın yaygınlaştırılmasını, Anayasanın ihlalini, partilerin, basının kapatılmasını, üniversitelerin özgürlüğünün yok edilmesini, tüccarların, esnafın, işçilerin köylülerin ekonomik ihtiyaçlarına dikkat edilmemesini, Batılılaşmayı, İslami itikatların zayıflamasını ve yok edilmesini, yabancılara kapitülasyon uygulanmasını, İsrail’e petrol satılması ve saray gücünün artması

Sol gruplar, bu gösterilere “reforma evet”, “diktatörlüğe hayır” sloganı ile katıldı; sağ gruplar ise (din adamları, çarşı esnafı) toprak reformuna ve kadının oy hakkına karşı çıkarak katıldılar. Abrahamia’nın belirttiği gibi 1963 ayaklanması 1979 devrimi için bir prova niteliğindeydi.168

Muhalefet nedeniyle, özellikle de ulema ve siyasal iktidar arasındaki gerilim ile toprak reformuna itirazların ortaya çıkması yüzünden toplumda ve anayasada yer alan egemenlik anlayışı çatışmaya başladı. Bu konuda ulemanın muhalefet gerekçeleri tamamen dini niteliktedir. Ulemanın tavrı, laik iktidar karşısında kendi özerkliğini korumak iken, Muhammed Rıza Şah’ın tavrı, siyaset alanı ve yönetim işlevini kendi denetiminden çıkarmamaya yöneliktir. Bu iktidar mücadelesi, gücünü şiddet kullanarak (somut olarak) kanıtlayan Muhammed Rıza Şah’ın lehine sonuçlandı. Tanrısal (şeriat) ve ulusal otorite artık belirleyen durumunda değildir. Tam tersine artık denetim ve yasa koyma yetkisini eline alan “kral” egemendir. Böylece muhalefet, özellikle ulema, siyasal iktidardan uzaklaşmış, kral da siyasal iktidarın merkezine yerleşmiş görünse de, aslında bu egemenlik mücadelesi gizli bir şekilde yürüyecektir. Başka bir deyişle siyasal yapının içerisinde çatışma unsuru olan anlayış göreli bir barış içinde bulunan düzende süreğenleştirilmiş olacaktır. Nitekim daha sonra güçlenerek devrim şeklinde kendini dışa vuracaktır.