• Sonuç bulunamadı

Milletler Bazında İttihad-ı İslam ve İslamî Cemiyetler

2.5. II Meşrutiyet ve Sonrası İslamcılık ve H ilafet

2.5.3. Milletler Bazında İttihad-ı İslam ve İslamî Cemiyetler

Sivil teşkilatlar olan tekke ve medreseler ile genelde devletin belli seviyede irtibatı olmuştur. Osmanlı’da ulema genellikle devlet politikalarına parelel hareket ederken tekkelerin durumu biraz farklı olmuştur. İslamî öğreti ve birlikteliklerin sivil yapıları olan tekke ve tarikatler, 18. yy. sonlarından itibaren kayd ve kontrol altına alınmak istenmiştir.1 1860’da çıkan fermanla tekkelere girenler bir memur vasıtasıyla kayda alınarak Şeyhülislam ve Şehremanetine bildirilmiş, 1866’da Şeyhülislama bağlı olarak medrese uleması ve tarikat şeyhlerinden oluşan Meclis-i Meşayih kurularak İstanbul ve taşradaki tekkeler belirli bir hiyerarşiye bağlanarak kontrol altına alınmıştır.

İlim erbabı olan medreseler ile ahlak ve gönül merkezli olan tekkeler arasında hususen Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında meşruiyet üzerine çekişmeler başlamıştır. Ulema tarikatleri cahillik, taassup ve batıl birçok inanca kaynaklık yapmakla suçlarken, tarikat erbapları da medrese ehlini bidatlere girmesi vb. sebeplerle eleştirmişlerdir. Her ne kadar ikisinin arasında birlik sağlanmaya çalışanlar olmuşsa da istenen netice alınamamıştır. 1925’te tarikat ve tekkelerin lağvına kadar tekke-medrese mücadelesi devam etmiştir. İttihad-ı İslam fikrine kuvvet veren medrese talebeleri, son zamanlardaki İstanbul ayaklanmalarında yer aldıklarından Abdülhamid tarafından dahi ihmal edilmiştir. Medrese talebeleri, İttihatçılar tarafından da sıkıştırılmış, imtihanlarla elemelere tabi tutulmuş ve onlara askere gitme zorunluluğu getirilmiştir. II. Meşrutiyet sonrası medreselerin ıslahı ve eğitimine önem gösterilmesi için çalışmalar olmuş, hatta maaşlarına iyileştirmeler

1 Zekeriya Akman, Osmanlı’da Devlet Tekke Münasebetleri, Ankara: Elipskitap, 2013, s.31-43. 2 Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s. 158-159.

yapılmışsa da1 Osmanlı Devleti’nin son dönem girdiği uzun savaşlardan medreseler de nasibini almış ve belini bir daha doğrultamamıştır.

Tekkeler ve medreseler İslamî şuurun oluşmasında önemli yerleri olmakla beraber, hilafeti yüklenen Osmanlı Devleti’nin Müslümanları korumakta acziyeti ve Avrupa’nın desteği ve Osmanlı’ya baskısıyla gayrimüslimlerin gerek eğitim, gerekse ticarette ilerlemeleri neticesinde Müslümanlar halk arasında bir rekabet hissi, sivil olarak bir şeyler yapma ve birlik olma ihtiyacı uyandırmıştır. Halkın pek çoğunun medrese ve tekkelerle bağı olmadığından, muhtemelen kendine göre İslam ve İslam kardeşliğine hizmet etmek isteyen Müslümanlar böyle cemiyetlere yönelmiştir.

Osmanlı içindeki Müslüman ahali, gayrimüslüm ahali ile rekabete girerken, mağdur olan Osmanlı haricindeki Müslümanlar da birlik olmak için çaba göstermeye başlamışlardır. İlk önceleri şahsi bazda fikir adamları ile başlayan bu çalışmalar sonraları cemiyetleşme yoluna gitmiştir. ikisidir. Her iki şahşiyet de Panislam’ın amaçları konusunda konuşmalar yapıp yazılar yazmışlar, ayrıca, Rusya’da aktif Müslüman politikacılar tarafından düzenlenen üç konferansa katılmışlardır. Söz konusu konferanslara katılan şahıslardan bir diğeri ise olup, Rusya’da (daha sonraları yurtdışında da) Panislamizmin hedefleri konusunda propaganda faaliyetleri yürütmüştür. 1900 yılı başlarında Londra’da bazı mutaassıp Hristiyanların saldırılarına karşı müdafaa ve İslamiyeti karalayan yayınlarını reddiyeler yayınlamak üzere “İmperial Panislamic Sosietie” (İttihad-ı İslam Cemiyeti) kurulmuş, İtalyanların 1911’de Osmanlı’ya harp ilanına karşı bazı kararlar almasıyla da bu cemiyet gündeme gelmiştir.4 Ahmet Rıza da, Meşrutiyetten sonra çevresinde toplanan Müslümanlarla “Uhuvveti İslamiye Cemiyeti”ni kurduğunu ve bazı eserler neşrettiği için İstanbul’a dönüşünde yabancılar tarafından İslamcı olmakla suçlandığından bahseder.5

1 BOA, BEO 3841/288053; MF.MKT. 114//60; Y.EE. 38/14. 2 Sırma, s.17.

3 Tatarlardan İsmail Gaspırali (1815-1914) ile Azerilerden Ahmed Ağaoğlu (1870-1938) ve Abdürreşid İbrahim (1853-1944) Panislamizm konusunda faaliyet gösteren en ünlü kişilerdenir (Jacob

M. Landau, İslami Birliğin Sağlanmasına Yönelik Gayretler,

http://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=285244 (27.12.2014) saat 17: 48). 4 BOA, HR.TO.. 542/99.

5 Koloğlu, İttihatçılar ve Masonlar, s.102-103. Ahmet Rıza, muhtemelen İslamî yaşantıya ve söyleme uzak olmasından yazdığı eserler pek rağbet görmemiş olmalı ki; eserlerinin anılmamış olmasından şikayetlenmiştir.

İşgal altında veya azınlık olarak gayrimüslim memleketlerde kalmış olan Müslümanlarda cemiyetler kurarak haklarını muhafazaya çalışmışlardır. 1911’de Şili’de Antofagosta’n gelen ve “Trablusgarp mücadelesini tebrik eden” bir telgrafla varlığından haberdar olduğumuz “Cemaat-i Osmaniyesi”1 ve arşiv kayıtlarıyla öğrendiğimiz 1915’de Yunanistan’da seçimler için organize olduğu görülen Müslümanların “Cemaati İslamiye”si bu şekilde kurulan cemiyetlere örnektir. 1880’de “Encümen-i İslamî” ve 1877’de “Müslüman Cemiyeti”, Londra’da ise Seyyid H. A. Abdülmecid başkanlığında “İslam Cemiyeti” vb. isimlerle dernekleşen Hint Müslümanları da 30 Aralık 1906’da “Umum Hindistan Müslümanları Birliği”ni kurmuşlardır.3 Akabe olayı4 ve Trablusgarp Harbi’nde de halife kuvvetlerine yardım işini Hind Müslümanlarının kurduğu “Hamidiye İslam Cemiyeti” üstlenmiştir.5

“Umum Hindistan Cemiyet-i İttihadiye-i İslamiye”, 1914’de bir mitingde “Dünya Harbi’nden İslam devletlerinin hususen Osmanlı”nın zarar görmemesi için tarafsız kalacakları inancı’ ile İngilizler için Avrupa’da savaşmak için karar almıştır.6 Bu cemiyet, Osmanlı’nın savaşa katılması sonrası ise “savaş dini bir veçhe kazanmadıkça İngiltere hükümeti yanında olmak” üzere karar almıştır. Bu da Müslümanların birbirleriyle irtibat zayıflığını göstermektedir. Bu kararın bir sebebi de, İngilizler “Türklere karşı anlayışlı olmak ve mukaddes topraklar başta olmak üzere Osmanlı’yı parçalamayacağına” söz vermeleri ve “İttihatçıların Mason ve dinsiz olup halifeyi hapsettikleri” propagandasının işe yaramasıdır. Hilafeti korumak için kurulan ve Şerif Hüseyin’in isyanını “İslam’ın kalbine saplanmış bir hançer”

1 BOA, İ..MBH. 7/57. 2 BOA, HR.SYS. 2388/38.

3 Öke, s.26. Ağa Han İngiliz Ajanlığına çalıştığı ve Sünnilerce müfrit Şiiler olarak görülen İsmaili mezhebinden ve Emir Ali’nin de Şiilerden olup İngiliz çıkarları için çalıştığı sonradan anlaşılmış, Hind Müslümanlarınca görevlerinden alınmıştır.

4 Arabî Paşa isyanı sonrası İngilizlerin M ısır’ı ilhakıyla İngilizlerin neticelenmiştir. Mısır Ürdün ve İsrail arasında bugün sınır olup Akabe Körfezi, Hicaz Demir yolu yapılırken Sultan Abdülhamid’in bir oldu bittiye getirmesi ile Osmanlı eline geçmiştir. Neticede İngilizlerle harbe kadar götürecek bir durum ortaya çıkmışsa da İngilizler sömürgelerindeki Müslümanların tepkisinden çekindiğinden müdahale etmekten çekinmiş ve Akabe Osmanlı elinde kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin İngiltere’yi karşısına alarak istediğini elde etmesi cihetiyle mühim bir olaydır.

5 Öke, s.33,39.

6 BOA, HR.SYS. 2402/84.

7 İngiltere’nin Dünya Harbi sırasındaki propagandasından biri, Osmanlı’nın gayr-i Müslim Almanlarla harbe girdiği için İngiltere’nin Osmanlı ile harbe tutuştuğudur (Deniz Doğru, “I. Dünya Harbi Sırasında Şerif Hüseyin’in Faaliyetleri”, Sosyal Bilimler Dergisi, S. 112/5, 51-57, s.53).

olarak yorumlaya “Hüddam-ı Kâbe Cemiyeti” aynı Hind Müslümanlarınca kurulmuşken aldıkları bu karar, Halife aleyhine değil lehine hareket ettikleri zannında olduklarını gösterir.1 Savaşta sonradan durumu anlayıp da savaşmaktan vazgeçenler ise İngilizlerce kurşuna dizilmiştir. Savaş sonrası gerek “Umum Hindistan Cemiyet-i İttihadiye-i İslamiye” ve “Cemaat-i Ulama-yı Hind” (1919) gerekse “Hilafet Komitesi” (1919), “Encümen-i İslam” ve Londra merkezli “İslam Cemiyeti”nın faaliyetleri, konferansları, bürokratik temasları, Halife’nin mukaddes topraklarda, Filistin’de, Trakya ve İstanbul’da hâkimiyeti devam etmekle beraber sadece dini değil dünyalık otoritesinin de devam etmesi konusunda gayretleri, hatta İngiltere’ye karşı silahlı mücadele başlayabileceği tehditleri’nin kurtuluş savaşına büyük katkıları olmuştur. Güney Asya Müslümanlarında kaçıp İstanbul’a gelebilen bir gurup “Türk- Hind Dostluk Cemiyeti”ni kurmuşlardır. Çoğu üyesi İslamcılardan oluşan cemiyete Abdülmecid de destek vermiş, Hind sipahilerinin İngilizlere isyanı vacip olduğu fetvasını çıkarınca İngilizlerce kapatılmıştır.

Dünya Harbi Müslümanların bölünmüşlüklerini ve irtibatsızlıklarını gün yüzüne çıkarmakla beraber, diğer taraftan son İslam kalesi olan Osmanlı’nın yıkılması sonucu Müslümanların ittifak ihtiyacını en fazla hissettikleri zaman olmuştur. Müslümanların birlik olması için pozitif ve negatif etkiler Dünya Harbi sırasında belirgin bir hale gelmiştir. İslam birliğinin oluşmasına kolaylık sağlayan pozitif etkiler kısacası şunlar olarak sıralanabilir:

- İslam’ın inanç sisteminin tutarlılığı ve basitliği ile genel olarak Müslümanları aynı inanç düzleminde birleştirmesi

- Namaz’da mahalle bazında, bayram ve cumalarda şehir bazında, hac’da ise dünya çapında cemaat olma ve birbirini tanımaya fırsat tanıyan cemaat ruhunun İslam’ın özünde bulunması

- İslam dininin yardımlaşmaya verdiği önemin etkisi

- Müslümanların Kur’an dili olan Arapça etrafında ekseriyetle anlaşabilmesi, Arapça konuşamayanların da Kur’an yazısı ile ortak yazı karakterlerini kullanmasının verdiği avantaj

- Müslümanlarda ruhban sınıfı olmadığından her ferdin kişisel gayreti ile hareketinin topluma verdiği dinamizmin etkisi

1 Öke, s.55.

İslam birliği için negatif etkiler ise şunlar olmuştur:

- Müslümanların Batı medeniyetinden etkilenerek sekülerliğe kayan kesim ile muhafazakâr kesim arasındaki inanç, kültür ve anlayış farkının belirginleşmesi

- 31 Mart sonrası Osmanlı idarecileri olan ve muhafazakâr kesimi irticacı olarak suçlayıp kendini “yobazlıktan kurtulmuş” olarak gören seküler kesimin İslamî inaç ve yaşamdaki gevşekliklerinin olumsuz etkisi1

- Osmanlı’nın Müslüman olmayan Almanya ile harbe girmesinden dolayı, hilafet adına verilen cihat ilanının dini değil siyasi bir karar olarak görülerek itimat edilememesi2

- Müslüman milletlerin ekseriyetle sömürgeci güçler elinde olmasından İslam dünyasından sınırlı seviyede haberdar olması, sömürgecilerin yoğun propagandaları ve bölücü faaliyetleri altında olmaları

- Zayıf emirlik veya sultanlıklar olarak yaşayan Afganistan gibi yerlerin gayrimüslim devletlere karşı kendi kendine ayakta duramadıklarından özgür irade beyanında zorlanmaları

- Müslüman milletlerin fakirliği ve cahilliğinden düşmanlarının rahat istifade edebilmesi

- Hususen Osmanlı idaresindeki Müslümanların, Osmanlı idarecileri ve harici tesirlerle milliyetçi hareketlerin etkisi altına girmesi

- Devlet idarecilerinde İslam’a zıt olan rüşvet ve iltimas gibi yolsuzlukların artması sonucu tebaanın duyduğu rahatsızlıklar

- Müslüman aşiret ve millet reislerinin Avrupalılardan destek aldıkları düşüncesiyle bunlara güven duyulmaması

1 Bury Panislam kitabında, Mısır’da ölen Osmanlı askerlerinin üzerinde Panislamcı propaganda belgeleri arayıp birkaç hadis kitapları haricinde ekseriyetle çıplak kadın posterleri bulması (Bury, s.23), Filistin’de halk aç iken subayların fiykkalı dans partilerine katılmalarından (age., s.74) bahsetmesine bakılırsa Osmanlıya karşı savaşan Müslüman milletlere yaptıkları “İttihatçılar mason ve dinsiz, halifeyi hapsettiler” propgandasına iyi malzeme bulmuşlardır. Seyyit olan Muhammed er- Raşid Ridha bir makalesinde “Enver Paşayı halifeyi yerinden eden ateistlerin en ateisti” olarak tanımlaması da (age., s.49) dikkate değerdir.

2 Bury’den nakledilen şu olay bu durumu çok güzel tasvir eder: Cihat ilanını Şam’da okumak için Cuma hutbesine çıkan imamın camide ünüformalı Alman subaylarını görünce “Cihat gavurlara karşı

kutsal yerleri korumak için ilan edilir. Durum buyken bu gavur domuzlarının camimizde ne işleri var? ” diye karşı geldiğinde canını zor kurtarmıştır (age., s.50)

Dünya Harbi’nde İttihatçıların “cihat fetvası”, Müslümanlar milletlerce sevilen Abdülhamid’i hâl etmelerinden “halifeyi esir aldıkları ve dinsiz- mason oldukları” propagandasının ve milliyetçi tavırlarının da tesiriyle, İslam coğrafyasında etkisi her ne kadar azalmışsa da, Osmanlı’nın son İslam devleti olmasının verdiği hamiyetle İttihatçı hükümet destek görmüştür. Müslüman memleketler, ekseriyetle sömürgeci güçlerin istilası altında olması onların sansürlü haberleri ve propagandaları altında gerçekleri görmesine engel olmasına rağmen savaşta Osmanlı Devleti’ne ciddi bir taraftar kitlesi bulunmuştur. Sırayla değerlendirecek olursak:1

- Cihat fetvası üzerine sömürgeci devlet idarelerindeki Müslüman milletler defalarca isyana kalkışmış, binlerce Müslüman öldürülmüştür.

- Trablusgarp’a gönüllü asker ve para yardımı yapan Umum Hind Müslümanları Cemiyeti’nin reisleri I. Dünya Harbi boyunca hapis yattıkları sırada Hind Müslümanları İngilizlerce kendi saflarında savaşmak üzere gönderilmişlerdir. Kanal cephesinin kaybedilmesine sebep olan ve Çanakkale’de de savaşan Hind Müslümanlarından İngiliz propagandasının gerçek olmadığını anlayıp savaşmaktan vazgeçenleri, İngilizlerce kurşuna dizilme hadiseleri birçok defa vaki olmuştur.

- Her ne kadar Dünya Harbi’nde organize olarak Osmanlı yanında yer almaları söz konusu olmamışsa da Güney Asya Müslümanları gibi Ortadoğu Türk memleketlerinden kurtuluş mücadelesine ciddi maddi ve siyasi destek görmüştür. İstanbul’da depolardan silah kaçırılmasında İngiliz askeri olan Hintli Müslümanlarının önemli rolü olmuştur.

- İngiltere işgalinde ve Osmanlı taraftarı Hidiv’inin darbeyle indirildiği Mısır’da Panislam propagandası çok etkili olmuş, savaş sırasında Mısır deve birliği tamamen Osmanlı saflarına geçmiştir.

- Libya ve Trablusgarp’ta etkili olan Sunusi tarikati mensuplarının Mısır’daki İngiliz kuvvetlerine yapabileceği bir saldırıdan İngiltere çok çekinmiştir.4

- Arap Cemiyetleri 19. yy. sonuna kadar Osmanlı’nın birliği içinde kalmayı tercih etmişlerdir. İttihatçıların, farmason olmaları ve Türkçülük siyaseti izledikleri kuşkusu uyandırmalarından, dillendirdikleri İslam birliği siyasetine güven

1 Genel olarak İngilizlerin resmi bakış açısını gösteren G. Wyman Bury’in Panislam veya İslam İmparatorluğu adlı kitaptan istifade edilmiştir. Sömürgelerde sansür uygulaması için bk. age., s.70.

2 Mısıroğlu, s.194. 3 Mısıroğlu, s. 326 4 Bury, s.21

duyulmaması sebebiyle İslam’ın en büyük milletlerinden biri olan Araplarda ayrılıkçı düşünceler uyanmaya başlamışsa da, Osmanlı’nın son zamanlarına kadar Arapların çoğu Osmanlı ile birlikten yana olmuşlardır.1 Arabistan’ın genel durumuna bakıldığında, bedeviler yağmacı olup ne tarafa dönecekleri belli olmazken Şerif Hüseyin’e bağlı birliklerdeki Araplar bile Türk askerlerine saldırmakta çok lakayt davranmıştır. Çanakkale harbinde Araplardan teşekkül eden iki tabur asker, Aden tarafına yapılan Osmanlı saldırısında ise 3 bin Türk yanında 5 bin Arap askeri bulunduğu görülür. Hicazlı tüccarlar Araplara satmak üzere geçirdikleri malları ve Şerif Hüseyin’e gönderilen silahların bir kısmı Türklere satmışlardır. İngilizlere, aleyhlerine geçmesinler diye özen göstermelerine rağmen, Araplar kıyı şeridinde kendilerine suikastlerde bulunmuş ve Türklerin teşvikiyle gösteriler düzenlemişlerdir. Hatta Şerif Hüseyin Medine’yi teslim alırken getirdiği 350 kişi yağmacı takımı olduğundan bunlara güvenemeyip silah depolarında nöbet tutmaları için Türklerin yardımcı olmasını istemiştir. Vahhabi Suudilerin kuvvetli olduğu Necid’de bile Ibn-i Raşit kabilesi Türk taraftarıdır.

- Aden ekseriyetle Osmanlı tarafında olup sadece bertaraf edilen Lahej sultanı İngilizlere yakın durmaktadır. Umman sultanı da İngilizlerle işbirliği içindedir.

- Yemen’in Zeydî imamı Osmanlı’ya destek vermiş, -muhtemelen siyaseten- Osmanlı yenilince aleyhte davranmıştır. Yemen- Hicaz arasında hüküm süren İdrisî ise Osmanlı aleyhine savaşmış, Osmanlı’nın ilk başta gösterdiği başarılardan tedirgin olarak sonradan tarafsız kalmayı tercih etmiştir.

- Afganistan ve Doğu Türkistan ise İngilizler, Rus ve Çin’in siyasi entrikaları içinde kendini ayakta tutmaya çalışmıştır. Rus ordusundaki Müslümanlar, Rus- Ermeni mezalimini önleyici rol oynamışlardır.

- Hristiyan nüfusun yoğun olduğu (eski Habeşistan) yeni Somali’de Osmanlı’ya taraf olmaktan ziyade İngilizlerin adaletsizliğine isyan eden Molla ve adamları İngilizleri epeyce uğraştırmıştır.

- 1917’de Tahran’da İttihad-ı İslamiye Cemiyeti’nin varlığına arşiv

1 Bayram Soy, “Arap Milliyetçiliği: Ortaya Çıkışından 1918’e Kadar”, bilig, S. 30, (Yaz/2004), 173-201, s. 183-184, 187, 189-190. 1. Dünya Harbi esnasında (1912), Necd ahalisi ve aşiretinin “Hilafet-i İslamiye’nin şan ve şevketinin muhafazası uğrunda can ve mal vermeye hazır olduklarına” dair meşayihten birçok zatın imzasıyla Basra’dan yollanan telgraf için bk. BOA, İ.. MBH. 11/13.

2 Mısıroğlu, s. 196. 3 Bury, s.30, 35, 37, 47, 79.

kayıtlarında rastlanır. Bu cemiyetten rahatsız olan İngilizler İttihad-ı Caferiye isimli bir cemiyet kurup Kirmanşah ve Kürt aşiretlerini elde etmeye çalışmıştır. İttihad-ı İslam Cemiyeti’nin bir ordusu da bulunup Ermeni çeteleri organize eden bir İngiliz zabit ile üç Danimarkalıyı esir aldıklarından İngiltere İran’a bir nota vermiştir.1

Dünya Harbi ve sonrasında Türkiye’ye destek eren Müslüman milletler sadece Güney Asya Müslümanları değildir. Fakat teşkilat olarak onlar kadar organize olan da görülmemektedir. Savaş sonrası son İslam devletinin de mahvolacağını gören Müslümanlarda telaş ile Panislam taraftarlığı ve sömürgeci güçlere karşı tepkiler artmaya başlamıştır. Gerek halife ve İttihatçılar, gerekse Anadolu kurtuluş hareketi, oluşan bu Müslüman kamuoyu tepkisini devletin kurtuluşu için kanalize etmişlerdir. Bununla alakalı yapılan çalışmalar şöyle özetlenebilir:

- Sultan Vahdettin’in tarafından Arabistan, Afganistan ve Hindistan gibi beldelerdeki yerel kuvvetler ve Osmanlı faaliyetlerinin öğrenilmesi için çalışmalar ve toplantılar yaptırılmış, bu çalışma rapor kopyaları Hindistan, Bağdat, Kahire, Tahran, Cenova ve Tiflis’e gönderilmiş olduğunu İngiliz belgelerinden öğreniyoruz.

- Enver Paşa, Teşkilat-ı Mahsusa aracılığıyla İngiltere’ye karşı Gadr isyanını3 başlatan örgütle Arapça, Hintçe, Türkçe “Cihan-ı İslam ” gazetesini çıkarmıştır. Vahhabi bir lider öncülüğüne kurulan “Mücahidin” örgütü de Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir organizesi olduğu söylenir. 1915 Mart’ında ikinci bir istihbarat kuvveti olarak “Genç Hindistanlılar Cemiyeti” kurulmuştur. Enver Paşa marifetiyle kurulup İslam birliği siyasetini güden Teşkilat-ı Mahsusa’nın, birçok Müslüman meleketten 30 bin taraftarları olduğu söylenir. Enver Paşa, I. Dünya Harbi yenilgisi sonrası 1918’de Teşkilat’ı Mahsusa’yı resmen tasfiye etmiş, yerine “İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı” ya da “İttihad-ı Selamet-i Millie ikame ederek gayr-i resmi olarak aynı davaya devam kararı almıştır. Talat Paşa da, İsviçre’de Arap, İran, Afgan, Hind Milliyetçileriyle “Asya Müslümanları Federasyonu”nu kurarak Sovyet, Alman, İtalyan desteğini temin etmiştir. Cemal Paşa ise Afganistan’da Emanullah Hanın ordusunu ıslah ile İngiltere’nin Afganistan’dan çıkarılmasına

1 Genel olarak bk. BOA, HR.SYS. 234/56; 2340/48; 2341/4. 2 Genel olarak bk. Satan, s.62-81.

3 San Frncisco’da çıkan ve Müslümanları sömürgecilere karşı direnmişe çağıran el-Gadr gazetesi (Bury, s.19) bu örgütle irtibatlı olsa gerektir.

çalışmıştır. İngilizler, Afganistan’ın bu durumunu İngilizler aleyhine destekleyen Rusya’ya “Enver - Cemal- Talat Paşaların M. Kemal ile oluşturdukları bu ittifakın Türk İslam uyanışını getireceğini” anlatarak destek vermesini engellemiş, Afganistan’ı da aralarında paylaşmışlardır.1

- Gerek Trablusgarp ve sonrası gerekse kurtuluş mücadelesinde Sirenayka’da bulunan Şerif Senusi İslam ülkelerindeki Müslümanları dini duygularla ayaklanmaya çağırmıştır. Kasım 1919’da Sivas Zara’da Senusi ailesinden Seyid Ahmed girişimi ile hilafet etrafında İslam Konfederasyonu kurulmuş, altı kişilik üyeleri içinde Rauf Bey ve M. Kemal’in de bulunduğu bir kurul oluşturularak 1921’de İslam Kongresi toplanmıştır.

- 1919 yılında Azerbaycan’daki Müsavat Partisi aracılığı ile Kaşgar, İran başta olmak üzere Müslüman beldeleriyle irtibat kurularak Evrensel Müslüman Konfedarasyonu kurulmaya, Şiilerle Sünniler bir araya getirilmeye çalışılmış; Yemen’de isyan eden İdris ve İmam Yahya, Şerif Hüseyin’e karşı Türklerle ittifak için irtibata geçmişlerdir. Irak eşraf ve uleması tarafından kurulan “Cemiyet-i Hilaliye” Irak’ta Şerif ailesini reddedip, Osmanlı hâkimiyetini talep edeceklerdir. Sadunilerin şeyhi Uceymi Paşa da Iraktaki kabilelerin Osmanlı’ya bağlılığını bildirip aldığı askeri malzeme ve subay desteği ile İngilizlere karşı savaşmıştır. Irak sadatından gelen bir telgrafa göre Fırat’ın tamamı, Dicle’nin bir kısmı İngilizlerden temizlenmiştir.

- Seyyit olan Fas kralı, halifeliğini ilan etmişse de, Fas’ın Fransa mandasına girmesinden beri halk Osmanlı Sultanına yakınlaştığından kıralın halifeliğine sıcak bakmamışlardır. Tunus basını Fas gibi Osmanlı hilafetine destek verip İngilizleri kınamıştır. İstanbul’un işgali ise Tunus’ta heyecana sebep olmuştur.4 Trablusgarplı Ayan üyesi Süleyman Baruni, “hilafet işine gayrimüslimlerin karışmaması ve İstanbul ile boğazların Osmanlı sultanına bırakılması” konusunda yazılar yazmış ve çalışmalar yapmıştır.

- 1919 yılında Hindistan Tanjore Meclis-i Uleması’nca İngiltere Başbakanı’na gönderilen telgrafla, “Seylan ve Burma’da bir araya gelen onbini aşkın Müslüman

1 Öke, s.49, 51-54, 79, 109-110.

2 Mim Kemal Öke, Hilafet Hareketleri, s.204.

3 Düzdağ, M ehm et kif Ersoy, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 2002, s. 117. 4 Satan, s.92.

hilafet meselesini görüştüğü ve halifeliğin papalık gibi sadece dini bir kuruma dönüştürülmesinin Müslümanları rencide edeceği, Filistin ve kutsal yerlerin Osmanlı Padişahına bırakılması” bildirilmiştir.

- İzmir’in işgalden kurtulması sonrası Azerbaycan, Mısır, Tunus, Afrika, Hindistan ve Seylan Müslümanları ile İran Başbakanı, Irak Şeyh’ül-meşayihi Uceymi Paşa, Şeyh Senusi, Buhara heyet-i ilmiyesi Ankara’ya tebrik mesajları

Benzer Belgeler