• Sonuç bulunamadı

2. DİN ADAMI KAVRAMI

2.2. Millî Mücadele’de Din Adamları

Cumhuriyet dönemi Türk romanındaki din adamı figürünün başta gelen özelliği, ‘vatana ihanet’ şeklinde yorumlanan ‘yıkıcı’ eylemlerde bulunmasıdır. Genellikle Yunan güçleriyle işbirliği şeklinde kendisini gösteren bu ‘ihanet süreci’,

47

Millî Mücadele dönemini kapsar. Hal böyle olunca, bu dönemde din adamlarının rolü de önem kazanır.

Her ne kadar II. Mahmut’la başlayan ve Tanzimat’la devam eden modernleşme çabaları, Osmanlı ilmiye sınıfının ve dolayısıyla toplumdaki din adamı figürünün egemenlik alanını daraltmışsa da toplumsal ve siyasal yaşamın şekillenmesinde din adamlarının hâlâ ciddi bir rol sahibi oldukları söylenebilir. Sözünü ettiğimiz ‘egemenlik sınırlaması’ uzun bir süreçtir; Millî Mücadele dönemine gelindiğinde din adamlarının hâlâ toplumsal bir etkiye sahip oldukları söylenebilir.

Oluşmasında romanların da güçlü bir etki sahibi olduğu imaja göre, Osmanlı’daki din adamları, nasıl daha önce yapılan bütün yeniliklere karşı bir ‘muhalefet odağı’ şeklinde hareket etmişlerse, aynı tavrın bir devamı olarak, Ankara’dan yönetilen Millî Mücadele hareketine karşı da muhalif bir tutum benimsemişler, hatta kamuoyunu da bu yönde etkilemeye çalışmışlardır. İstanbul Hükümeti’nin Şeyhülislâmlık makamını kullanarak Kuva-yi Milliye önderleri için idam fetvaları yayımlaması, diğer taraftan Ankara’nın da buna aynı yolla karşılık vermesi, kamuoyu nezdinde din olgusunun kullanılmasına örnek teşkil eder. Ancak burada bizim için önemli olan özellikle Anadolu genelindeki din adamlarının bireysel veya kollektif olarak nasıl bir tercihte bulundukları, Kuva-yi Milliye güçlerine destek olup olmadıklarıdır. Bu konuya ilişkin yapılmış çalışmalarda, her iki yoruma imkân sağlayan bilgiler olmakla beraber, özellikle Millî Mücadele’nin örgütlenmesi sırasında din adamlarının etkin bir rol oynadıkları ileri sürülür. Örneğin Şerif Mardin, İstanbul’dan Anadolu’ya geçmek isteyen Millî Mücadele taraftarlarının işgal altındaki Osmanlı başkentinden gizlice ayrılabilmeleri konusunda, Nakşibendi şeyhi Atâ Efendi’nin ve Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’nin stratejik bir konumu olduğunu söyler (Mardin, 1991: 32). Aynı zamanda Anadolu’daki yerel direnişin uyandırılmasında ve bunların daha sonra Kuva-yi Milliye çatısı altında toparlanmasında yine din adamlarının ciddi katkıları olduğunu belirten Mardin, Isparta örneğini verir ve öteden beri din adamı yetiştiren bu bölgede işgalcilere karşı ilk örgütlenmenin Isparta Müftüsü tarafından yapıldığını ifade eder. Yerel direniş önderi konumundaki bu din adamlarının çoğu, daha sonra Ankara’da toplanan

48

TBMM’nin de üyesi olurlar ve Kurtuluş Savaşı’nın yürütülmesinde rol oynamaya devam ederler (Mardin, 1991: 30).

Buna karşılık “sayıları çok az olmakla birlikte” İstanbul’daki Padişah Halife’ye bağlılık gösteren ve Kuva-yi Milliye hareketine muhalefet eden din adamları da vardır (Sarıkoyuncu, 2007: 122). Konuyla ilgili ‘sayı’ meselesine dikkat çeken Sarıkoyuncu, din adamları ile ilgili öteden beri var olan ve zamanla iyice yaygınlık kazanan imajın haksızlığını vurgularken, Millî Mücadele’ye muhalefet etmiş olanların, destek verenlerin yanında çok zayıf kaldıklarını vurgular30

. Mustafa Kemal Paşa önderliğinde yürütülen Millî Mücadele’nin ülke genelinde örgütlenmesinde, din adamları zaman zaman stratejik denebilecek bir rol oynarlar. Ancak hemen eklemek gerekir ki söz konusu dönemde, Anadolu’da yaşayan ahalinin bir bütün halinde bu direnişe katıldığını ya da destek verdiğini düşünmek doğru olmaz. İletişim imkânlarının sınırlı olması, yıllardır devam eden savaşların yarattığı bıkkınlık ve had safhaya ulaşmış olan fakirlik nedeniyle Anadolu insanının Millî Mücadele karşısında her yer ve zamanda aynı heyecanı duyduğunu düşünmek, aldatıcı olabilir. Bu durum, din adamları için de geçerli sayılabilir. Kişisel menfaatleri uğruna Kuva-yi Milliye ile işbirliğini reddedenler olabileceği gibi, kurtuluş ümidi kalmadığını düşünerek mesafeli bir tavrı benimseyenlerin olabileceğini de kabul etmek gerekir. Konunun bütün yönleriyle aydınlatılmasının tarih biliminin bir meselesi olduğunu belirtelim31. Ancak meselenin bizi ilgilendiren

30 Ali Sarıkoyuncu’nun iki ciltlik eserinin birinci cildinde, Millî Mücadele’nin örgütlenme aşamasına

katkı veren din adamları söz konusu edilir. Özellikle Batı Anadolu yöresinde etkinlik gösterenler isim isim zikredildikten sonra, rolleri itibariyle önem taşıyan bazı müftülerin biyografilerine ve kimi faaliyetlerine de yer verilir. İkinci ciltte ise Millî Mücadele aleyhinde ve lehinde verilen fetvalarla bu fetvalarda imzası bulunan din admları, din adamı kimliğinin yanısıra Birinci Meclis’te görev yapan milletvekillerinin listesi ve biyografileri ile dönemin kadılarının kısa biyografileri yer alır. Recep Çelik’in aynı adı taşıyan kitabında ise daha çok bölgeler üzerinden ilerleyen bir yöntem izlenir; eserin birinci cildinde, Millî Mücadele’nin ülke genelinde örgütlenmesinde din adamlarının oynadığı rol, tek tek bölgeler zikredilerek vurgulanır. İkinci ciltte buna ilâve olarak resmen “din adamı” sıfatı taşımasa da dinî saiklerle hareket eden ve halkı Millî Mücadele saflarına çağıran isimlerin faaliyetlerine dair bilgiler verilir (Çelik, 2009).

31 Örneğin bu konuda Uluğ İldemir’in anı niteliğinde önemli bir kitabı vardır. Millî Mücadele

yıllarında Çanakkale’nin Biga ilçesinde öğretmenlik yapan İldemir, o dönemde tuttuğu günlüklerini daha sonra kitaplaştırır. Biga çevresinde etkili olan ve Millî Mücadele karşıtı olarak bilinen Anzavur olaylarını anlatan İldemir, olaylar sırasında zaman zaman dinî söylemin kullanıldığını yazar. Hatta TBMM’nin açılmasındn hemen önce Kuva-yi Milliye aleyhine verilen fetvayı konu eden İldemir, dönemin Padişah ve Şeyhülislâmını ağır ifadelerle suçlar: “Meclis-i Mebusan fesholunmuş, Kuvay-ı

49

yönüyle ilgili şu söylenebilir: Türkiye’de –roman ve sinemanın da katkısıyla- zamanla yaygın bir imaja dönüşen ‘olumsuz din adamı’ tipolojisi, büyük ölçüde Millî Mücadele sonrasında şekillenir. Dolayısıyla bu olgunun içeriğini araştırırken tarihî belge ve bilgiler kadar sonraki dönemde nelerin yaşandığı ve bunların nasıl birer imaj haline dönüştüğü sorusu da önem kazanır. Millî Mücadele’nin kazanılmasından sonra başlayan Kemalist devrimin din olgusuyla ilgli –yukarıda sıraladığımız- tasarrufları, haliyle din adamlığı kurumunu da etkiler. Söz konusu imajın oluşumunda bu tasarrufların da önemli bir payı vardır.

Benzer Belgeler