• Sonuç bulunamadı

Migren, otonom sinir sistemi disfonksiyonuyla (çalışmasının aksaması) olu-şan bio-elektriksel bir hastalıktır. Migrenin nasıl oluştuğunu anlamak için oto-nom sinir sisteminin çalışmasını ve bozucu alan teorisini çok iyi bilmek gerekir.

Otonom sinir sistemi nedir?

Otonom sinir sistemi, yaşamsal faaliyetlerimizi biz farkında olmadan yöne-ten sistemdir. Damarlarımız, kan basıncı kontrolü, kalp atımın düzenlenme-si, solunum, salgı bezleriyle özellikle mide ve bağırsaklar olmak üzere tüm iç organlarımızın yaşamsal işlevleri otonom sinir sistemi tarafından düzenlenir.

İstem dışı çalıştığı için ‘otonom’, yaşamsal faaliyetleri yürüttüğü için ‘nöro-vegetatif’, organları düzenlediği için ‘visseral sinir sistemi’ olarak adlandırı-lır. Sempatik ve parasempatik sinir sistemi olarak ikiye ayrılır, üçüncü enterik sistemden de bahsedenler vardır.

Sempatik sistem; GİS (mide, bağırsaklar, sindirim sistemi) çalışmasını ya-vaşlatır, kalp atışını hızlandırır, damarlarda büzülme yapar. Parasempatik sis-tem; GİS çalışmasını hızlandırır, kalbi yavaşlatır, damarları genişletir. Bazen ayrı değerlendirilen enterik sistem; mide bağırsak kanalının hareket, salgı, emilim gibi tüm işlevlerini yürütür.

Enterik sistemin neredeyse tamamı otonom kontrollüdür. Enterik sistem dışındaki yapıların kendi otonomisi olsa da santral sinir sistemiyle de bağları vardır. Santral kontrolde ise hipotalamusun (kafa tabanına yakın beyin yapısı) rolü büyüktür. Hipotalamus için otonom sistemin baş ganglionu da (sinir dü-ğümü) denilmektedir.

Otonom sinir sistemi, bio-elektriksel bir yapıdır. Bu sistem, mikro bir sinir ağıdır ve uç uca eklendiği varsayılırsa Ekvator’un on iki katı uzunluk elde edile-bilir. Bio-elektriksel iletim hatları organlar, vücut sıvıları, damarlar dâhil her hüc-reye kesintisiz ulaşır. Sistemin herhangi bir yerinde oluşan olumsuz uyaranlar, tüm fonksiyonel yapı üzerinde etkisini gösterir. Hastalıkların büyük bir bölümü, özellikle migren ve baş ağrıları bu sistemdeki bozucu alanlardan kaynaklanır.

Bozucu alan nasıl oluşur?

Sağlıklı hücre içinde potasyum, dışındaki sıvıda ise sodyum bulunur. Elektrolit-lerin etkisiyle her hücre –40-90 mili volt bir elektriksel potansiyelle– pil gibi davra-nır. Olumsuz bir etki elektriksel potansiyeli düşürür. Bu, hastalanmanın başlangıcı-dır. Hastalanan bölgeden çıkan olumsuz uyarımlar tüm sisteme yani bedene yayılır.

Oksijen metabolizması yeterli ise elde edilen enerji ile hücre hemen kendi-ni toparlar. Ancak sert, yoğun, sürekli uyaranlar varsa hücre kendikendi-ni toparla-yamaz. Elektrik potansiyelini kaybettiği için sürekli ritmik boşalımlar üretir.

‘Bozucu alan’ adını alan bu oluşum kişi ölünceye kadar devam eder.

Yaşam boyunca karşılaşılan dış etkenlerin özellikle enfeksiyon, travma, operasyon benzeri vücuda dışarıdan gelen müdahalelerin bozucu alan oluş-turabilme potansiyelleri vardır. Sorunun kaynağı olan bu alanlardan (primer odak) çıkan uyaranlar, otonom sinir sistem iletim ağını etkileyerek başka bir bölgede ikincil odak (sekonder hastalanan odak) oluşturabilir.

Günümüz tıbbı hastalanan organı yani sekonder odağı tedavi etmeye çalış-tığı için iyileşme ve sürekliliğinin sağlanmasında sıkıntılar yaşanabilmektedir.

Çünkü ağrının olduğu yere bakarak özellikle migren benzeri tamamen bozucu alan kaynaklı hastalıklarda hastalığın nedeni de bulunamamaktadır.

Geçirilmiş enfeksiyon odaklarının, travmaların, ameliyatların ve iyi yapıl-mamış tüm diş tedavilerinin bozucu alan oluşturma potansiyelleri yüksektir.

Özellikle baş-boyun bölgesi bozucu alanlar açısından yoğundur. Bunların yüz-de 70 kadarı da diş-çene kompleksinyüz-dedir.

Nöral terapide tekrarlanan lokal anestezik enjeksiyonlarıyla (cilde yapılan iğneler) bozucu alandaki hücrelerin potansiyeli artırılır. Tekrarlanan enjek-siyonlarla hücrenin elektriksel potansiyeli olması gereken düzeye yükselince hücre membran stabilizasyonu (hücre zarının elektriksel nötr hale gelmesi) sağlanır. Böylece bozucu alanların otonom sinir sistemi üzerindeki olumsuz etkileri ortadan kaldırılır.

Migren Nasıl Oluşur?

Ağrı nahoş bir duygu olsa da iyi ki vardır. Ortaçağ tıbbının en büyük ismi İbn-i Sina ağrı için:

“Bedene zararlı olanı hissetmektir” der.

Akut ağrı; darbe, yanık, kırık vb. gibi bir dış etkenle başlar. Kronik, uzun zamana yayılan ağrılarda dejenerasyon (bedende yapısal hasar) olabilir. Mig-ren; akut ataklar yapar ama ortada dış etken yoktur, kroniktir ama bedende hasar yoktur. Ayrıca migren ve baş ağrıları, nedenlerini aşarak çok şiddetli olurlar. Böylece ağrının kendisi hastalık üretir hale gelir. Ağrının olduğu yerde dış etken ve dejenerasyon (dokuda hasar) saptanamaz çünkü migren ve baş ağrılarının çoğunluğu bozucu alan yaklaşımı ile açıklanabilen disfonksiyon-lardır (çalışma aksaması).

‘Ağrı varsa sistemin bir yerlerinde mutlaka sorun vardır’ prensibi unutul-madan hastanın bozucu alanları araştırılırsa migren ve baş ağrıları çözülebilir.

26

Migren ataklarla seyreden, baş ağrısı ön planda, sistemik ve nörolojik bir-çok şikâyetin bütünüdür. Atak bittiğinde kişi normal hayatına ve eski sağlığına döner. Willis’in söylediği gibi “Migren dayanılmazdır ancak iyi huyludur.”

Tam da bu özelliklerinden dolayı migren bir disfonksiyondur.

Yapılan çalışmalar migrende temel olarak damar kontrolünün bozulduğu-nu göstermiştir. İlk aşamada sempatik aktivitenin artışıyla damarlar büzülüp bağırsaklar yavaşlar. İkinci aşamada parasempatik aktivitenin artışıyla damar-lar genişler, baş ağrısı şiddetlenir.

Baş ağrısı ve nörolojik belirtiler damar değişimleri ile açıklanabilir. Atak sırasında damarlarda öncelikle büzülme, sonra genişleme, aynı zamanda kont-rolün bozulmasıyla damar geçirgenliğinde de artış olmaktadır. Böylece kafata-sını çevreleyen yapılarla, beyinde ödem gelişmekte, oksijenin kullanımı (tüm hücrelerin temel çalışma enerjisinin sağlanması) bozulmaktadır.

Özellikle atak başlangıcındaki damarlarda büzülme evresinde beyin doku-sunda kanlanma azalır. Bu durum bazı hastalarda görülen aurayı (görsel bul-gular vd.) açıklar. Ayrıca geçici nörolojik bulbul-gularla, psikolojik değişimlere de neden olur.

Auralı migrendeki nörolojik belirtilerin dağılımını incelediğimizde, alışılan nörolojik lokalizasyona hiç uymadığı görülür. Nöroloğun, bedendeki bozulan işlevlere bakarak beyindeki etkilenen bölgeyi tanımlamasına ‘lokalizasyon’

denir. Lokalizasyonla saptanan beyindeki bir damarla ilgili etkilenme alanla-rının vücuttaki karşılığı, vücudun yarısında veya sınırlı bir bölümünde olur.

Migrendeki nörolojik bulgular ise tek bir damar değil, her iki beyin yarısını etkileyen damarların suladığı alanlara parçalı dağılır. Lokalizasyona uymaz.

Atak durumunda beynin değerlendirildiği çalışmalarda, özellikle hipotala-musun etkilendiği gösterilmiştir. Hipotalamus (beyindeki yapı) otonom sinir sisteminin santral ganglionudur. Otonom sinir sisteminde kopan fırtına sonu-cunda hipotalamusun ikincil etkilendiği düşünülebilir.

Migrende otonom sinir sistemine ait sistemik şikâyetler de gelişir. Bulantı ve kusma en sık görülenidir. Bu durum, sindirim sisteminin otonomik kontro-lünün bozulması sonucu bağırsak hareketlerinin yavaşlamasıyla açıklanabilir.

Bazen hareket hızlanarak ishal de olabilir. Terleme, tansiyonun düşmesi ya da yükselmesi, idrara çıkma ihtiyacı, genel halsizlik de sistemik bulgulardandır.

Migren, Willis’in belirttiği gibi tetikleyici fiziksel ve duygusal etkenlerle otonom sinir sisteminin geçici patlaması sonucunda gelişen Liveing’in ta-nımladığı ‘sinir fırtınası’dır.

Tüm insanlarda bozucu alan vardır. Bazılarında migreni oluşturması yat-kınlık ile açıklanabilir. Bu kişilerde ailesel olarak alınan sinir sisteminin

hiper-sensivitesi (fazla hassasiyet) vardır. Bu hassas sistemli kişinin bozucu alanla-rından gelen olumsuz uyaranları dış tetikleyici faktörlerin de etkisiyle otonom sinir sistemini altüst eder, sinir fırtınasını başlatır. Henüz migren atağı geçir-memiş olsalar da ışığa, sese, kokuya hassas kişilerin migrene yatkın olduğu söylenebilir. Bu hassasiyet migreni tetiklese de hayat için olumlu olabilecek sonuçlar (sanatçılar, düşünürlerde migrenin daha fazla olması, migrenli kişile-rin karmaşık işlerdeki başarıları gibi) yaratabilir.

Dış tetikleyici faktörler çoğu zaman migrenin nedeni sanılmaktadır. Stres, uyku düzeni bozuklukları, âdet dönemi hormonal değişimler, lodos, bazı yiye-cekler (peynir, şarap, şarküteri ürünleri benzeri) gibi tetikleyiciler sadece var olan bozucu alanı kontrolden çıkarır. Migrenli kişilere alışkanlıklarını değişti-rerek günlük hayatlarını kontrol etmeleri, migrenle yaşamayı öğrenme telkin-leri yapılsa da migreni anlama yolculuğunda ‘neden ile tetikleyici unsurlar’

birbirine karıştırılmamalıdır.

Unutmayalım ki:

Yaşam kısıtlanarak ne tetikleyici unsurlar kontrol edilebilir ne de mig-ren tedavi edilebilir. Migmig-renin tedavisi ancak otonom sinir sistemini altüst eden bozucu alanlar düzeltilerek mümkün olabilir.