• Sonuç bulunamadı

MİLLİYETÇİLİK VE HAYALÎ ULUS AHMET İRFAN DAĞLI

Belgede BEND EDEBİYAT DERGİSİ (sayfa 31-35)

Milliyetçilik modern dönemde birçok kişinin zihnini meşgul etmiş bir problemdir.

Milliyetçilik bir yönüyle insanı dar bir alana sıkıştırırken, diğer yandan herkese tatlı gelir. Bir yönüyle ıstırap verir, bir yönüyle insana cetleriyle gururlanma imkânı sunar.

Genelde milliyetçilik her toplumda gizli de olsa bir hoşnutlukla karşılanır. Aynı zaman da milliyetçilik çokça tartışılır. Bu çelişki bu kavramın neyi ifade ettiğinin açık olmamasından kaynaklanır. Aynı zamanda insanlar kendileri milliyetçilik yapınca zevk alır, başkaları onlara karşı milliyetçilik yapınca bundan gocunur.

Milliyetçilik fikri ulus kavramı üzerine bina edilir. Peki, ulus nedir? Benedict Anderson ulusu şöyle tanımlar: “Ulus hayal edilmiş bir siyasal topluluktur.” Ulus kavramında hem egemenlik hem de sınırlılıklar vardır. Yine de ulus, hayal edilmiş bir topluluktur. (Anderson, s.

20)

Ulus var olmadığı zaman hayal edilerek adeta oluşturulmak istenmiştir. Bir ulusun üyesi olduğunu ifade eden insanlar çoğu zaman tanışmayacak veya birbirleri hakkında bir şey duymayacaktır. Buna rağmen her bir üyenin zihninde ulus, bir toplum olarak hayal edilmeye devam edilir. (Anderson, s. 20)

Ulus kavramının bu belirsiz hali milliyetçilik ile ilgili fikirleri temelinden sarsar. Zira milliyetçilik, artık ulusların öz bilinçlerine uyanma süreci olmaktan uzaklaşmış olur. Zira ulus var olmadığı halde icat edilmiştir.

Bu durumda ulus kavramı yapay bir varlığa sahip olmuş olur. Bu da milliyetçiliği derinden sarsar. Zira milliyetçilik var olmayan bir ulusu yeni baştan kurma işine dönüşür.

Aynı duygulara sahip bir toplumun gerçekten var olması, bireylerin birbiri ile direkt temas etmesi ile mümkün olur. Bu durumda yüz yüze temasın geçerli olduğu ilkel köyler dışındaki bütün toplumlar hayal edilmiş sayılır. (Anderson, s. 21) Esasında bir köyde dahi insanlar birbirlerini iyi tanımaz ya da en azından aynı ruh haline sahip olmaz.

Her şeye rağmen ulus sınırlı bir yapı olarak hayal edilir. Zira ulus bir milyar insanı kapsasa dahi, başka uluslara mensup insanları kapsamaz. Ulusun sınırları vardır. Bir ulus kendisini insanların tümü ile örtüşüyor olarak hayal etmez. (Anderson, s. 21)

Ulus, kendince bir yapıya bürünürken, başka toplumları dışarıda bırakmak zorunda kalır. Dışarıda bırakılmış topluluklar çoğu zaman öteki olarak ifade edilir. Böylece artık biz ve onlar ayrımı başlar.

Ulus egemen olarak hayal edilir. Çünkü kavram aydınlanma ve devrimin ilahi olarak buyurulmuş hiyerarşik hanedanlık mülklerinin meşruiyetini aşındırmakta olduğu bir çağda doğmuştu. (Anderson, s. 21) Sonuçta ulus yoluyla bir devlet kurulması amaçlanır. Böylece ulus sahip olduğu devlet gücüyle bir egemenlik kurmayı amaçlar. Esasen çoğu zaman devletler, bir ulus kurmaya çalışır. Böylece döngü tersine döner. Böylece bazı devletler, gücünü oluşturulan ulustan almayı hayal eder.

Ulus bir topluluk, bir cemaat olarak hayal edilir, çünkü her ulus’ta fiilen geçerli olan eşitsizlik ve sömürü ilişkileri ne olursa olsun ulus daima derin ve yatay bir yoldaşlık olarak tasarlanır. (Anderson, s. 22)

İlahi inançlarda ulus esas değil, aynı inanca sahip insanların birlikteliği esastır. Söz gelimi İslam, insanlara bir ulus kurmayı teklif etmez. Farklı toplulukları farklı kavimler şeklinde tasnif eder, insanlara üstünlük hakkı vermez. Zira kimse içine doğacağı kavmi veya milleti seçemez. Farklı kavimler sadece farklı renktedirler veya farklı dilleri konuşurlar. Bu durum insanların bir arada yaşama tecrübesini kolaylaştırır

BEND EDEBİYAT DERGİSİ - 1. SAYI - YIL: 2021 (OCAK-ŞUBAT-MART SAYISI)

BABA TÂHİR-İ URYÂN (D. 937- Ö. 1010) Hacı ÖNEN

Baba Tâhir-i Uryân, İran’da yaşamış ünlü bir âlim ve şairdir. Baba Tâhir-i Uryân, Tahir adını mahlas olarak şiirinde kullanmıştır. Baba ve Uryan isimleri ise, onun tasavvufî yönüne işaret eder. Uryan kelimesi, Kalenderiye tarikatına mensub kişiler için kullanılmıştır. Baba Tâhir-i Uryân, Kalenderiye tarikatına mensup bir mutasavvuftur. Baba Tâhir-i Uryân, kaynaklarda bazan Hemedânî, bazan da Lurî nisbesi ile anılmıştır.

Tarih eserlerinde Baba Tâhir-i Uryân’ın Tuğrul Beyle görüştüğü ifade edilmiştir.

Râvendî, Râhatü’s-Sudûr adlı eserinde Baba Tâhir-i Uryân’ın Tuğrul Beyle görüştüğünü şöyle aktarır:

“Duydum ki, Tuğrul Bey Hemedan şehrine yöneldiği zaman o şehirde üç evliya yaşıyordu. Bunlar, Baba Tâhir, Baba Cafer, Şeyh Hemşa adlı üç evliya idi. Bunlar, Hemedan kapısında bir dağda, Hadr olarak isimlendirilen bir yerde yaşıyordu. Sultan Tuğrul Bey, onları görünce atından indi. Askerlerinden bir bölüü yanına aldı ve yürüdü. Beraberinde veziri Ebû Nasr el-Kenderî vardı. Onların yayına geldiler ve ellerini öptüler. Baba Tâhir meczuptu ve Tuğrul Bey’e dedi ki “Ey Türk! Sen Allah’ın halkına ne yapmayı düşünüyorsun.” O da “Senin emr ettiğini yapacağım.” dedi. Baba Tâhir dedi ki, Allah’ın şu ayette yapmanı emr ettiği şeyi yap: ( ِناَسْح ِْلا َو ِلْدَعْلاِب ُرُمْأَي َ هاللّٰ َّنِا) “Muhakkak ki Allah, adaleti ve iyilik yapmayı emreder.” Sultan,

ağladı ve “evet öyle yapacağım.” dedi. Baba Tâhir, sultanın elini tuttu ve “Ahdimi kabul ediyor musun?” dedi. Sultan “evet kabul ediyorum.” dedi. Baba Tâhir, her zaman abdest aldığı ibriğinin kırılmış olan baş tarafını, onun parmağına koydu. Sonra Baba Tâhir dedi ki, “Ben âlemin mülkünü senin eline verdim, adil ol.” Sultan onu her zaman yanındaki bir muskada taşırdı. Sultan, bir savaş çıktığında onu takar ve savaşa öyle giderdi.”

Baba Tahirê Uryan’ın ne zaman doğduğu ve vefat ettiği konusunda kesin bir bilgi yoktur. Onun yaşadığı dönemle ilgili iki farklı görüş vardır.

Bir görüşe göre o, 10. Yüzyılda yaşamıştır. Baba Tâhir’in muamma niteliğindeki bir kıtasından faydalanılarak onun 937 doğduğu ileri sürülmektedir. Bu tarih, Rızâ Kulı Han’ın onun ölüm tarihi olarak verdiği 1010 tarihi ile bağdaşmaktadır.

Bir diğer görüşe göre o, 11. Yüzyılda yaşamıştır. Buna göre O, Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey ile aynı çağda yaşamıştır. Sultan Tuğrul Bey, üç büyük tasaavuf büyüğünü ziyaret etmiştir.

Bunlardan biri de Baba Tahirê Uryandır. Buna göre o, 1055’te vefat etmiştir.

Baba Tahirê Uryan, şu iki eseri yazmıştır:

1-Kelimetu’l-Kisar: Bu tasavvufî bir eser olup, revaçta bir eserdir.

2-Dubeytî: Bu en önemli eseri olup, aruzla yazılmış bir eserdir.

Dubeytî eserinin dili konusunda tartışmalar vardır. Bu eserin dilini Farsça olduğu iddia edilmiştir. Ayrıca bu eserin dili bugünkü Farsçaya benzemediği için bunun eski farsça olduğu iddia edilmiştir. Oysa Dubeytî adlı eserin dili Kürtçedir. Bu eser Kürtçenin lorî lehçesi ile yazılmıştır.

BEND EDEBİYAT DERGİSİ - 1. SAYI - YIL: 2021 (OCAK-ŞUBAT-MART SAYISI)

TAKDİM: KİTAP TANITIMI

Belgede BEND EDEBİYAT DERGİSİ (sayfa 31-35)

Benzer Belgeler