• Sonuç bulunamadı

MİHRAP VE MİNBER MİMARİSİ

Belgede Diyarbakır camileri 2 (sayfa 147-162)

Mihrap ve minberi kısaca tanımlamak gerekirse;

Mihrap: Mescit ve namazgâhlarda kıble yönünde belirleyici mimari öğe. Ya da İslami ibadet

yapılarında kıbleyi gösteren dışa doğru yarım daire çıkıntı yapmış fonksiyonel yapı.

Minber: Cuma veya bayram namazlarında hutbenin okunması için üzerine çıkılan ve

mihrabın hemen sağında bulunan basamaklı mimari öğe. Emeviler döneminde ortaya çıkmıştır. Mermer, taş, ahşap, çini gibi malzemelerden yapılabilir.

Mihraptaki amaç kıbleyi göstermek, minberin ortaya çıkışı ise, oldukça ilgi çekicidir. İslam âlemindeki ilk ibadet yapısı peygamber efendimiz (S.A.V.) zamanında Medine de Mescid – i Nebevi adında kurulmuştur. Peygamber efendimiz ilk dönemlerde hutbeyi verirken kesik bir hurma ağacına, ayakta dayanarak verirdi. Daha sonraki hutbelerinde, bir mümin peygamber efendimizin yorulduğunu görünce, peygamber efendimize tahtadan üç basamaklı bir tabure yapar. Peygamber efendimiz artık hutbe verirken bu taburenin üçüncü basamağına oturup hutbesini verirdi. Peygamber efendimizin vefat etmesinden sonra halife seçilen Hz. Ebubekir, peygamber efendimizin hatırasına saygıdan dolayı bu üç basamaklı taburenin ikinci basamağında oturup hutbesini verirdi. Hz. Ömer halife seçilince hem peygamber efendimizin hem de Hz. Ebubekir’ in hatırasına saygısından dolayı taburenin birinci basamağına oturup hutbesini verirdi. Hz. Osman hutbe vermek için peygamber efendimizin oturduğu üçüncü basamağına oturup hutbe vermiştir. Hutbeyi verip, namaz kılındıktan sonra müminler Hz. Osman’ a, peygamber efendimizin hutbe verdiği yerden hutbesini vermesinin nedenini sormuşlar. Hz. Osman şöyle cevap vermiş; Eğer ben Hz. Ömer’in yerinde otursaydım, Hz. Osman’ın gözü Hz..Ömer’in yerindeymiş, Hz. Ebubekir’ in yerinde otursaydım, Hz. Osman’ın gözü Hz. Ebubekir’ in yerindeydi diye söylentiler çıkardı. Peygamber efendimizin yerinde oturdum. Çünkü peygamber olmadığım için söylentilerin ortaya çıkmasının engellemek istedim diye cevap vermiştir.

Diyarbakır camilerindeki mihrap ve minberleri araştırırken, estetik kaygının en üst seviyede tutulduğunu gördüm. İlk dönemlerde mihraplar da sade kesme taş kullanılmıştır.

143 Selçuklular ve Osmanlılar dönemine gelince artık mihraplarda yoğun bir süsleme ve çini malzemesi kullanılmaya başlamıştır. Ama ne yazık ki tahribatlar ve hırsızlıklar neticesinde süsleme ve çinilerin çoğu günümüze ulaşamamıştır. Tarihimiz ve atalarımızın bize emanet ettikleri yapılar teker teker yok olmakta, bizler buna seyirci kalmaktan başka bir şey yapmıyoruz.

Benim için önemi olan ve bende hayranlık uyandıran Diyarbakır Fatih Paşa ve Behram Paşa Camilerinde mihrap ve minberlerdeki altın varak uygulaması, gerçekten müthiş bir sanat eseri olarak karşımıza çıkmaktadır. Diyarbakır’daki mihrap ve minberlerde kullanılan taşlar sanki bir ressamın elinden çıkan tabloları kadar muhteşemdir.

Özellikle Osmanlı dönemine ait mihrap ve minberler yapının boyutlarına göre anıtsallık teşkil etmektedir. Buda o dönemdeki Osmanlı devletin gücünü ve ihtişamını ortaya koymaktadır.

Mihraplarda genellikle iki farklı yapı malzemesi kullanılmıştır. Bunlar taş ve çinidir. Ama minberlerde yapı malzemesi daha bir farklılık gösterir. Bunlar taş, ahşap, çini, mermer v.b. geniş bir yapı malzemesine tekabül eder.

Mihraplarda yazı, geometrik ve bitkisel komposizyonlar ana süsleme unsuru olarak karşımıza çıkması ile birlikte çini, mukarnas, sütunce, sütunce başlıkları, kemer, kenar bordürleri ( silmeler ) tezyinatın temel taşları ve vazgeçilmez unsurları olarak görülmektedir. Bu süsleme öğeleri içinde yerel özelliklerde olabildiğince geniş bir komposizyon içerisinde yer almaktadır. Mihraplarda simetri uygulaması vazgeçilmez temel unsurlardandı ve taş tarihin hiçbir devresinde bu kadar muhteşem işlenmemişti.

Minberlerde kabartma ve oyma tekniğinde yoğun bir bitkisel süsleme görülmektedir. Bu süslemelerin merkezinde lotus, Rumiler ve kıvrık dallar yer almaktadır. Minber aynalıkları genellikle sade silmelerle çevrilidir. Minberlerdeki yazı motifleri ise panolar içerisinde verilmektedir. Sülüs, celli, kufi yazıların yanı sıra sülüs yazı ile meşk çalışmaları hayranlık vericidir. Tabi bunun yanı sıra özellikle çok kollu yıldızlar şeklinde geometrik motiflerde yoğun bir şekilde uygulanmıştır.

Günümüzde özellikle mihrap ve minberlerimizin çoğu halk tarafından boyanmıştır. Hele hele yağlı boya ile boyanan mihraplar içimizi acıtmaktadır. Boyanan mihrap ve minber taşları hava ile temas etmediğinden dolayı zamanla çürümeye yüz tutmakta, eğer bunlara derhal müdahale edilmezse 50 yıl sonra biz bu güzelliklere sadece fotoğraflarla tanıklık edebileceğiz. Vakıflar Bölge Müdürlüğü halk tarafından boyanmış olan, mihrap ve minberlerle ilgili temizleme çalışması başlatmalıdır. Yoksa bu tarihi güzellikler yukarda da belirttiğim gibi heba olup gidecekler.

144 Bu yazımın amacı, kültür ve tarih mirası olan bu yapıtları aslına uygun bir biçimde onarılıp, korunması ve sonraki nesillere yaşatılarak ulaştırılmasıdır. Herkesin bu konuda duyarlı olması ve desteklemesi gerekmektedir.(46)

Diyarbakır’ da Osmanlı Camileri Mihraplarında Taş İşçiliği

Fatih Paşa, Ali Paşa, İskender Paşa, Behram Paşa Camii ile Hüsrev Paşa Medresesi mihraplarında olduğu gibi, taş mihrapların çoğu işlemesi kolay olduğundan kireç taşı ile yapılmıştır. Diyarbakır klasik Osmanlı cami mihrapları arasında çinili tek örnek Melek Ahmet Camii mihrabıdır. Bu mihrabın tüm yüzeyi çinilerle kaplıdır. Sır altı tekniğinde, beyaz zemin üzerine firuze ve lacivert renkte motif ve kompozisyonlarla yüzey zenginleştirilmiştir.

Diyarbakır'daki Osmanlı mihraplarının çoğu çerçeve ile oluşturulmuş dikdörtgen görünüşlüdür. Fatih Paşa, Ali Paşa, İskender Paşa, Behram Paşa, Melek Ahmet Paşa ve Ragıbiye mihrapları bu şekilde dikdörtgen görünüşlüdür. Mihrapların ölçüleri yapıların büyüklüğü ile paralel olarak dikdörtgen biçiminde şekillenmiştir. Mihrabın boyutu enine göre iki katma yakın yükseklikte olup, bu oran yapıdan yapıya değişkenlik göstermektedir.

Diyarbakır'da çerçevesiz yani yalnızca hücreden oluşan mihrapların tali örnekler olduğu ve bunların son cemaat yeri ile Behram Paşa Camii'nin yan mihraplarında tatbik edildiği görülmektedir. Fatih Paşa ve İskender Paşa Camii son cemaat yeri mihrapları da bu şekildedir.

Hücrenin belirginleşmesi açısından önem taşıyan kanatlar, simetrik olarak düzenlenmiştir. İncelenen mihraplarda kanatlan sırasıyla, sürünce ve kenar bordürleri oluşturmuştur. Fatih Paşa, Ali Paşa, İskender Paşa, Behram Paşa, Melek Ahmet Paşa ve Ragıbiye Camii mihrap kanatları bu şekildedir. Hüsrev Paşa Medresesi mihrabının kanat kısmı ise, sadece kenar bordürleriyle meydana getirilmiştir.

Mihraplarda cephe düzenini oluşturan unsurlara gelince; bunlar çerçeve, sürünce, hücre, kavsara, kemer ve köşelik gibi unsurlardan oluşmaktadır. Bütün bu unsurlar hemen hemen tüm mihraplar üzerinde bir arada bulunmaktadır. Ancak bazı mihraplarda elemanların biri ya da birkaçı olmayabilmektedir. Mihrabı dıştan dikdörtgen veya kareye yakın dikdörtgen biçiminde üç yönden sınırlandıran çerçeve, tertibattan farklı bordur ve silmelerle oluşturulmuştur. Hücreyi genelde üç yönden kuşatan bordur veya silmelerin sayısı, çeşitliliği ve dizilişi her mihrapta farklı düzenlenmiştir.

145 Bordürler düz, içbükey kavisli ve mukarnaslı şekilde; silmeler ise kaval, düz ve oluk olarak birbirinden ayrılmaktadır. Bordur ve silmeler tertip ve düzen bakımından farklı sıralanmakta; çeşitliliği ve sayıları da mihraptan mihraba değişiklik göstermektedir. Mihraplann birçoğunda çerçevenin en dış şeridini düz yüzeyli bordur ve silmeler oluşturmaktadır. Düz yüzeyli olanları çerçevenin diğer sıralarında da görmek mümkündür.

Farklı genişlikte olan düz yüzeyli silmeler, Fatih Paşa, Behram Paşa ve İskender Paşa Camileri mihraplarında ilk sırada yer almaktadır.

Düz yüzeyli silmeler bazen de bordur veya silmeleri birbirinden ayırmak için kullanılmıştır. Fatih Paşa ve İskender Paşa Cami mihraplarında beş, yedi, sekiz ve dokuzuncu silmeler düz yüzeyli tutulmuştur.

Hücreyi iki yandan sınırlayan sütunceler mihraplann genelinde kullanılmıştır. Sadece Hüsrev Paşa Medresesi mihrabında sütunce yer almamaktadır. Bu dönem mihraplarının sütunceleri silindir gövdeli olup, süslemeleri farklılık göstermektedir.

Genellikle zeminden kaide ile yükselen sütunceler kavsara alt hizasına kadar yükselirler. Sütunce, sürünce başlığı ile sonlanır ve üzengi taşı aracılığıyla da kavsara kuşatma kemerine bağlanır. Fatih Paşa, Ali Paşa, Behram Paşa, İskender Paşa, Melek Ahmet, Ragıbiye mihraplarında köşe sütuncelerine yer verilmiştir. Fatih Paşa, Ali Paşa, Behram Paşa, İskender Paşa Cami mihraplarının yüzeyleri kaval silmelerle oluşturulmuş geometrik örgüler şeklinde süslenmiştir. Ragıbiye Camii'nde sütunce yüzeyi çift yivli çokgen geçmelerle oluşan geometrik süslüdür. Melek Ahmet Camii sütuncesi çokgen gövdeli ve çini kaplıdır. Bu başlıkların üzerinde geometrik süslü sürünce tablası oturtulmuştur. Fatih Paşa, İskender Paşa, Behram Paşa Camii mihraplarının sütunce başlıkları bu şekilde düzenlenmiştir.

Ragıbiye ve Ali Paşa Camii mihraplarında sütunce başlıklarının üç köşesinde karşılıklı, altı kollu yıldızlı madalyonlar yer almaktadır. Ortada ise dışa taşmtıh başak şeklinde düzenlenmiş yapraklar yerleştirilmiştir. Sütunce tablası geometrik olarak düzenlenmiştir.

XVI. yüzyıl Diyarbakır mihraplarının tamamı mukarnaslı kavsaraya sahiptir. Mukarnaslar yuvalan badem veya yaprak şeklinde düzenlenmiştir

146

Diyarbakır'daki Akkoyunlu Dönemi Mihrabları Safa Cami Mihrabı

Mihrap enine dikdörtgen planlı ve merkezi kubbeli caminin kıble duvarı ortasında ve giriş ekseninde yer almaktadır. 1.10 m kalınlığındaki beden duvarı içerisine açılan mihrap hücresi, dış cepheye aynı şekilde beş kenarlı yarım sekizgen çıkıntı yapmaktadır. Tamamı düzgün kesme taş malzeme ile yapılmıştır

Nebi Camii Mihrabı

Mihrabın tamamı düzgün kesme taş malzeme ile inşa edilmiştir. Ancak yüzeyi sonradan yağlı boya ile boyanmıştır. Duvar yüzeyinden 0.17 m. taşıntılı mihrap, 2.60 m. eninde ve 4.30 m. yüksekliğinde dikdörtgen görünüşlü olarak yapılmıştır (Çiz. 2). Mihrabın oluşumunda kenar bordürleri, hücre, üç dilimli kemer, sütunce ve mukarnaslı kavsara etkili olmuştur. Süslemeler kenar bordürlerinde ve sütunce yüzeylerinde karşımıza çıkmaktadır.

Mihrabı çerçeveleyen bordürlerden en dıştaki düz yüzeyli bir silmedir. İkinci mukarnaslı bordur, iki sıra halinde olup, biri dar ve derin yuvalarla, diğeri yaprak şeklinde diziyle oluşturulmuştur. Aynı zamanda mukarnaslar içbükey bir kademelenme ile profilasyon yapmaktadır. Üçüncü olarak düz yüzeyli ve geometrik geçmeli ana bordur gelmektedir. Bu bordur Mihrabın alt kısmında devam ederek kısmen bir oturtmalık oluşturmaktadır. Yüzeyi kapalı ve açık geometrik geçme sistemi ile doldurulmuştur.

Lala Bey Camii Mihrabı

Diyarbakır merkez, Lala Bey Mahallesinde, Melek Ahmet Caddesinin güneyinde yer almaktadır. Mihrapta düzgün kesme taş malzeme kullanılmıştır. Yüzeyinin tümü taşa oyulmak suretiyle oluşturulmuş zengin bezeme programı ile doldurulmuştur. Alt kesimdeki taşlarda bozulma ve yer yer derz aralıklarına müdahale edilmesine rağmen mihrap özgün yapısını korumaktadır.

Mukarnasları takiben düz yüzeyli ve geometrik bezemeli iki bordur, ters "U" şeklinde üç yönlü olarak mihrabı dolanmaktadır. Geniş olan ana bordur, kapalı ve açık geometrik

147 geçme kompozisyonu ile teşkil edilmiştir. Kapalı büyük sekizgenlerin birbiri ile irtibatlı yarım sekizgenlerle kesişmesi ile yarım ve tam sekiz köşeli yıldız motifleri elde edilmiş ve bunların içleri birer gülbezekle doldurulmuştur. İçteki ince bordur ise, üçlü geometrik örgü motifi ile elde edilmiştir.

Dört Ayaklı Minare –Şeyh Mutahhar Camii

Mihrabın tamamı düzgün kesme taş malzeme ile yapılmıştır. Düzgün taş kesme taşlan yatay olarak birbirine paralel sıralanan açık ve koyu renklerde iki renkli olarak oluşmuştur. Kemer de iki renkli taş sıralan ile düzenlenmiş olup, mukarnaslan açık renkli taşlarla oyulmuştur (5).

Safa Camiinde mihrap Ali Paşa Camii mihrap

148

İskenderpaşa Camii mihrap Fatihpaşa mihrap süslemeciliği

Özellikle Osmanlı dönemine ait mihrap ve minberler yapının boyutlarına göre anıtsallık teşkil etmektedir. Buda o dönemdeki Osmanlı devletin gücünü ve ihtişamını ortaya koymaktadır.

Mihraplarda genellikle iki farklı yapı malzemesi kullanılmıştır. Bunlar taş ve çinidir. Ama minberlerde yapı malzemesi daha bir farklılık gösterir. Bunlar taş, ahşap, çini, mermer v.b. geniş bir yapı malzemesine tekabül eder.

Mihraplarda yazı, geometrik ve bitkisel kompozisyonlar ana süsleme unsuru olarak karşımıza çıkması ile birlikte çini, mukarnas, sütunce, sütunce başlıkları, kemer, kenar bordürleri (silmeler) tezyinatın temel taşları ve vazgeçilmez unsurları olarak görülmektedir. Bu süsleme öğeleri içinde yerel özelliklerde olabildiğince geniş bir kompozisyon içerisinde yer almaktadır. Mihraplarda simetri uygulaması vazgeçilmez temel unsurlardandı ve taş tarihin hiçbir devresinde bu kadar muhteşem işlenmemiştir (7).

Behram Paşa camisinde taş mihrap, iç ölçülerle, atmosferiyle oldukça uyumludur. Kıble duvarından 13.50 cm taşkın olup 3.78 m eninde ve 5.59 m yüksekliğindedir. Ahşap döşeme altında kalan 6 cm. buna eklemek gere- kir.55.50 cm enindeki mukarnaslı dış ters U çerçeveyi içinde sırayla mihra- biyeli, geometrik bezeli, tersli yüzlü Y'lerin sıralandığı 3 aşamalıları izler.(9)

Diyarbakır Ulu, Kale, Silvan Ulu, Safa, Nebi, Lala Bey, Seyh Matar, Fatih Pasa,

Hüsrev Paşa, Ali Pasa, İskender Pasa, Behram Pasa, Melek Ahmet Pasa, Silvan Kara Behlül Bey, Hazro Ulu camilerinde yer alan mihrablar genel form tasarımı bakımından aynı

149 düzenlemeyi yansıtmaktadır. Genelde kıble duvarının ortasında dikdörtgen bir kütle olarak çıkıntı yapan mihrab yüzeyine, mukarnas kavsaralı çokgen niş yerleştirilmistir. Kavsarayı kusatan dilimli kemer, nis köseliklerindeki sütunçeler üzerine oturmaktadır. Nişi çogunlukla üç yönden çevreleyen bordürler aynı zamanda mihrabın sınırlarını vurgulamaktadır. Buna karsın mihrabların süsleme detaylarında hiçbir örnekte birbirini tekrar etmeyen zengin düzenlemeler karsımıza çıkmaktadır.

Diyarbakır’daki bazı yapılar birden fazla mihraba sahip olmasıyla dikkat çekmektedir.

Diyarbakır ve Silvan Ulu camileri bu yapılardandır. Büyük Selçuklu eseri olan Diyarbakır Ulu Cami’nde ortadaki mihrab 19.yüzyıla aittir. Bu mihrabın solundaki ikinci mihrab diğerinin aksine küçük boyutlu ve sade özelliklere sahiptir.

Silvan Ulu Camii’nde ortadaki mihrab orijinal durumunu kaybetmiş ve 20 yüzyılın baslarında yenilenmiştir Bu mihrabın doğu tarafındaki iki mihrab Eyyubi dönemine ait orijinal örneklerdir. Yapının ilk olarak Artuklu döneminde bugünkü seklini aldığı kabul edilmekteyse de bu döneme ait mihrab hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Camilerde birden fazla mihrab kullanımına Erken İslam dönemlerinden itibaren

rastlanmaktadır. Büyük Selçuklu dönemine ait İran’daki camilerde de iki ya da üç mihraba yer verilmiştir. Bunlardan ortadaki mihrablar esas mihrab olarak ele alınmış, diğerleri küçük birer nis olarak belirtilmiştir. Kazvin Mescid-i Haydariye ve Mescid-i Cuma bu uygulamaların görüldüğü yapılardır. Bu uygulamanın en belirgin nedenlerinden biri farklı mezheplere yönelik böyle bir ihtiyacın hissedilmesidir. Birden fazla mihrabı bulunan camiler Irak, Mısırve Suriye gibi degisik mezheplerin bir arada bulunduğu bölgelerde kullanılmıştır. Musul’da Zengi dönemine ait Ulu Camii üç mihraba sahip olması yönüyle Silvan Ulu Camii’ni anımsatmaktadır.

Çok mihraplı camiler Anadolu’da etnik ve kültürel yapısı çeşitlilik gösteren Dogu ve Güneydoğu bölgelerinde görülmektedir. Bu uygulamanın Anadolu’nun doğu ve güney bölgelerinde dış etkilerle gelişen ancak, bölgesel kalmış bir özellik olduğu düşünülmektedir. Bu uygulamaların Anadolu dışında İran ve Mısır’da yogun olarak görülmesi de bu düsünceyi desteklemektedir.

Osmanlı döneminde bu bölgelerde inşa edilen camilerde tek mezhebi yayma

amaçlarının bir sonucu olarak tek mihraba yer verildiği görülmektedir. Bunun yanında Osmanlı döneminde Diyarbakır Ulu Camii safiler bölümünde olduğu gibi, yapılara farklı mezhepler için ayrı bölümlerin eklendiği görülmektedir. Bir camide çok sayıda mihraba yer verilmesi bazen de işlevsel yönü olmayan yani farklı mezhepler ile iliskisi bulunmayan ve

150 sadece kıble duvarını hareketlendirmeye yönelik dekoratif amaçlı kullanımlardır.

Diyarbakır’da Hanefi seyhülislamın yanı sıra Safii, Maliki ve Hanbeli müftünün de

bulunduğu belirtilmektedir. Osmanlı Devletinde Mekke, Medine, Kudüs gibi kutsal sehirler ile Kahire, Sam, Halep gibi Arap metropollerinde görülen bu özelliğin Diyarbakır’da da kentin önemli konumuna işaret etmesi bakımından dikkat çekici bir husustur.

Akkoyunlu mihrablarının özellikleri Osmanlı mihrablarında da küçük farklar dısında devam ettirilmiştir. Özellikle Safa Camii mihrabı, form ve süsleme programı bakımından, Diyarbakır’ın en anıtsal Osmanlı yapıları olan Fatih Pasa ve Behram Pasa cami mihrablarına örnek teşkil etmiştir. Bu yapılarda Akkoyunlu mihrabları büyük ölçüde

örnek alınsa da, zamanla Osmanlılaşan görünümler süsleme teknikleri de dahil olmak üzere daha ağır basmaya başlamıstır.

Mihrabların tamamına yakınında tas malzeme kullanılmıştır. Bazı mihrabların

yüzeyinin boyanması, malzemeyi gizlediği gibi süslemelerin plastik etkisinin de azalmasına neden olmuştur. Mihrabların orijinalde boyalı olup olmadığı tespit edilememiştir.

O.C.Tuncer’in de belirttiği kadarıyla boyalı olmayan mihrabların son dönemlerde ısrarla boyanmak istenmesi, bu anlayısın sonraki dönemlerde olustuğu ihtimalini

güçlendirmektedir. Melek Ahmed Pasa Camii mihrabı çini olması yönüyle taş mihrablar içinde bir istisna teşkil etmektedir. Mihrabın bütün yüzeyi sır altı tekniginde beyaz, mavi, lacivert renklerde değisik bitkisel kompozisyonlarla süslenmiştir.

Osmanlı döneminde mihrabların yoğun süslemeli Selçuklu mihrablarına karsın silmelerden oluşan sade çerçeveler ile vurgulandığı gözlenmektedir. Özellikle Sinan

döneminde belirginleşen bu tutum, mihrabtan çok kıble duvarını vurgulamayı amaçlayan bir anlayış sergilemektedir.

Diyarbakır Kale Camii’nde harimi olusturan kuzey ayakların kıbleye bakan yüzlerine birer mihrab yerleştirilmiştir. Bu uygulama Tulunoglu Camii’nde maksure kubbesini

taşıyan ayakların kıbleye yönelen yüzlerine yerlestirilen mihrapları akla getirmektedir. Bu tür uygulamalara İran Büyük Selçuklu camilerinde de rastlamak mümkündür. Anadolu’da bu uygulama Erzurum Ulu ve Kale camilerinde de görülmektedir.

Ömer Seddad Camii’nin at nalı kemerli sade mihrabı formsal özellikleri ile Erken İslam dönemine işaret etmektedir Bu mihrab tarz olarak Bagdat’taki Abbasi

dönemine ait Camiu’l Hassaki’inin mihrabı ile benzeşmektedir. Zaten bu mihrabın da Diyarbakır ya da Suriye’den getirildiği ileri sürülmektedir. Bu forma sahip nişler Diyarbakır Kalesi surlarında Halife Muktedir tarafından yaptırılmış olan nişlerde de kullanılmıştır.

151 8. ve 14. yüzyıllar arasında Anadolu dışındaki İslam ülkelerinde yapılan değişik

malzemeden yapılan mihrablarda geometrik süslemenin nadiren kullanılmasına karşılık, bitkisel süsleme ve yazının daha fazla yer tuttuğu gözlenmektedir. Genel olarak kenar bordürleri, kemer ve alınlıkta yazı, diğer bölümlerde bitkisel kompozisyonlar kullanılmıştır. Mihrab yüzeylerini kaplayan süsleme bütün giriftliğine rağmen mihrab elemanlarını gizlemez. Aksine bu mihrabı meydana getiren elemanların sınırları içinde yer alan farklı düzenlemeler, elemanların ayırt edilmesini kolaylaştırmaktadır.

Diyarbakır mihrablarında kullanılan yüzey süslemelerinde geometrik

kompozisyonların her dönemde ağırlıkta olduğu görülmektedir. En erken örnek olan Silvan Ulu Camii’ndeki Eyyubi dönemine ait mihrablarda bitkisel düzenlemelerin daha baskın olduğu bir süsleme anlayışı hâkimse de, sonraki dönemlerde geometrik kompozisyonların öne geçerek özellikle niş yüzeyleri ile kenar bordürlerinde ilk sırayı aldığı gözlenmektedir.

Bitkisel süslemeler ise sütun baslıkları gibi daha küçük ayrıntılarda kullanılmıştır.(132)

Minber Mimarisi

Minber süslemelerinde oyma-kabartma ve kafes oyma ve kakma teknikleri kullanılmıştır. Mermer minberlerde özellikle kapı kanatlarında kakma tekniğiyle iki renkliliğin sağlandığı uygulamaların ancak bir bölümü günümüze sağlam ulaşabilmiştir. Bunun yanında bazı süslemeler üzerinde başarılı bir işçilikle gerçekleştirilen boyama tekniği, malzemeye iki renkli görünüm kazandırma arzusunun bir sonucu olarak karşımıza çıkmakta ve minber süslemelerine daha belirgin bir görünüm kazandırmaktadır. Bu boyamaların yapının orijinal dönemine ait olup olmadığı konusunda kesin bir fikir sahibi olmak güçtür. Ancak uygulamalardaki başanlı işçilik, boyamanın asıl yapım döneminde yapıldığı fikrini güçlendirmektedir.

Diyarbakır'daki Osmanlı taş minberleri kentte Osmanlı'yı temsil etmenin bilincinde olan, ancak gelenekle olan güçlü bağını da göz ardı etmeyen bir sanat anlayışıyla ele alınmıştır. Bu örnekler özellikle süsleme anlayışlarıyla sanatsal üsluptaki süreklilik ve değişime vurgu yapmakta ve kentin kültürel tarihine bu nitelikleriyle farklı bir açıdan ışık tutmaktadır (6).

Minberlerde kabartma ve oyma tekniğinde yoğun bir bitkisel süsleme görülmektedir. Bu süslemelerin merkezinde lotus, Rumiler ve kıvrık dallar yer almaktadır. Minber aynalıkları genellikle sade silmelerle çevrilidir. Minberlerdeki yazı motifleri ise panolar içerisinde

Belgede Diyarbakır camileri 2 (sayfa 147-162)

Benzer Belgeler