• Sonuç bulunamadı

Mezheplere Göre İrade Sıfatı

Sıfatlar, Allah-âlem ilişkisi bağlamında önemli bir konumdadır. Nitekim İslâm dünyasında düşünürler, sıfatlar konusunda ve Allah’ın zâtı ile sıfatları arasındaki ilişkiyi belirlemede farklı görüşler öne sürmüşlerdir. İslâm âlimlerinin irâde konusunda farklı görüşlere sahip olmalarının önemli nedenlerinden biri, hiç şüphesiz bizzat konunun içeriğidir. Dolayısıyla saf aklın doğurduğu şüpheler üzerine başlayan fikir tartışmaları, dini inançlara bağlı çevrelerde nakli delillerin farklı yorumlara tabi tutulması ile daha başka boyutlar kazanmıştır.

Konunun bu içeriğinden dolayı, özellikle İslâm kelâmcılarını, irade ve bu kavramla ilintili diğer kavramlar konusunda, birbirlerinden ayrı iki uç noktaya götürmüştür. Bunlardan bazılarını ‘mutlak cebir’ ve ‘mutlak tefvîz’ görüşlerine, bazılarını da yorum, mutavassıt (eklektik) görüşlere iten önemli bir başka neden de bizzat âyet ve hadîslerin ilk bakışta ‘çelişkili’ görünümde olmalarıdır. Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim’de birçok âyetin genel ifadesi, herşeyin kader ile olduğu ve insanın fiillerinde cebir altında bulunduğu yönündedir. Diğer taraftan pek çok âyette de insanın kendi fiilini kendi kesb ve iradesi ile yaptığına ve fiilleri hakkında cebir altında olmadığına124

işaret eder.

122 Şerafettin Gölcük, Süleyman Toprak, Kelâm, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları,

Konya, 1988, s. 236.

123

İmam Gazâli, İhyâu Ulûmi’d-Din, Rub’u’l-Münciyat, Çev. Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yayınları, İstanbul, 1987, Cilt:. I, s. 278; İzmirli, Cilt: II, s. 27.

124 İbn Rüşd, Felsefe-Din İlişkileri: Faslu’l-Makal el-Keşf an Minhâci’l-Edille, haz. Süleyman

40 İslâm filozofları, Cehmiyye ve Mu’tezile’ye göre; Allah’ın zâtına, kadîm ve ezelî sıfatlar nisbet etmek, Allah’ın zâtında birden fazla oluşuna yol açar demişlerdir. Onların bu görüşleri ilâhi sıfatların inkârına yol açmıştır. Ayrıca kendi aralarında bile bu konunun ayrıntısında farklı görüşler belirmiştir. Özellikle Mu’tezilî kelâmcılar, sırf taaddüd’l-kudemâ ve sonuç itibarıyla da halis ve saf tevhide aykırı bir durum ortaya çıkar endişesiyle, Allah’ın kadîr, alîm, mürîd, mükevvin, semi, basir ve mütekellim olduğunu kabul etmişlerdir. Böylece sıfatların, zâttan ayrı düşünülmemesini tevhîdin temel ilkesi125

haline getirmişlerdir. Onlar bu düşünceleri ileri sürmekle, Allah’ın zatından ayrı ve zat üzerine zâit kudret, ilim, irâde tekvin, sem’, basar ve kelâm gibi sıfatların bulunabileceğini kabul etmemiş, olmaktadırlar. Onlara göre Allah’ın, zatından ayrı ve zatı üzerine zâit bir ilim, kudret... sıfatı vardır, demek Allah’dan başka kadîm ve ezelî varlıklar kabul etmek manâsına gelir ve bu da tevhide uygun düşmez. Onun için, “Allah müriddir, ama zatı üzerine zâit ve ondan başka olan bir irade sıfatı ile değil, sadece ve sadece zatı ile müriddir” demekte ve konuyu böyle anlamaktadırlar.

Ehl-i Sünnet kelâmcıları ise, alîm, kadîr, mürid... gibi sıfatların, mastar manâlarının yani ilim, kudret, irade... veya başka bir deyimle âlimiyet, kâdiriyet gibi vasıflarının Allah’ın zatında var olduğunu, fakat bunların Allah’ın zatından başka bir şey ve O’nun zatının aynı da olmadıklarını ısrarla kabul edip savunmuşlardır. Hatta kendileriyle aynı görüşü paylaşmayan Mu’tezileyi sıfat inkârcılığı (ta’til-i sıfat) ile suçlamışlardır. Çünkü onlara göre sıfatlar, Allah’ın zâtından başka olan kadîm ve ezelî varlıklardır. Bu takdirde, Allah’tan başka kadîmlerin de var olması ve kaîmlerin birden fazla olması lazım gelir. Daha doğrusu vâcib li-zâtihinin birden fazla olması gerekir. Oysa bu imkânsızdır. Çünkü sıfatlar vacib ve zaruri varlıklardır. Onların çok ve birden fazla oluşunda ihtilaf yoktur.126

İmkânsız olan kadîm zatların birden fazla olmasıdır.

Mu’tezile’de sıfatların bu tarz değerlendirilmesi, Allah’ın böyle sıfatlara muhtaç olmadığını vurgulamasından kaynaklanmaktadır. Çünkü onlara göre eşya O’nun zâtı ile inkişaf eder, gelişir. Onlara göre bütün eşyanın inkişafına başlangıç, Allah’ın zâtı olan “ilim” dir. Her şeyin inkişafı ve başlangıcı, yine kendisi olduğuna

125 Sadeddin Mesud b. Ömer Taftazâni, Kelam İlmi ve İslâm Akâidi: Şerhu’l-Akâid, haz. Süleyman

Uludağ, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1980, s. 131.

41 göre O, zâtı ile âlimdir.127

Diğer sıfatlar hakkında da bu şekilde düşünürler.

Ehl-i Sünnet kelâmcılarından Mâtürîdî de; Allah Teâlâ’yı kâdir, âlim, hayy, kerîm ve cevad olarak vasıflandırma ve isimlendirmenin naklî ve aklî deliller ile sabit olduğunu söyler. O, naklî delilin, Kur’an-ı Kerim ve diğer kitapların getirip sunduğu ilgili âyetler olduğunu belirtir. Mâtürîdî, bu görüşünü desteklemek adına, peygamberlerin de söz konusu edilen isimler ile Allah’ı isimlendirdiklerini128 belirtmiştir.

Eş’arî Kelâmcıları da, Allah’ın zâtı ile kâim, ezelî ve kadîm sıfatlarının var olduğunu düşünürler. Onlara göre Allah, ilim ile âlimdir, hayat ile haydır, irade ile mürîddir. Diğer sıfatlar da böyledir. Bu bağlamda Eş’arîler, Allah’ın sıfatlarını zâti ve fiili olmak üzere ikiye ayırırlar. Zâti sıfatların kadîm ve Allah Teâlâ’nın zatında zâti sıfatların kadîm, fiili sıfatların ise hâdis olduğunu ve Allah’ın zâtı ile kaim bulunmadığını kabul ederler. Yani onlar, sıfatları zatı ile mevcuddur,129 şeklinde ifade ederler. Allah’ın zâtı üzerine kadîm sıfatlar yüklerken, Mu’tezile’nin aksine, bunun kesret ve taaddüde yol açmayacağını130

düşünmüşlerdir.

Mu’tezile irade sıfatı ile ilgili olarak; “bir şeyi irade etmek, onu irade etmeyi, bir şeyi men etmek ise onu irade etmemeyi gerektirir” demektedir. Böylece onlara göre, kâfirin iman etmesini Allah irade etmiştir, fakat küfrünü irade etmemiştir.131 “Allah müriddir” hükmünü Mu’tezile kabul eder, fakat “Allah irade sahibidir” hükmünü benimsemez132

ve kabul etmezler.

Eş’arîlere göre, Allah’ın ilmi tarafından kuşatılan bir takım iyilikler ve hikmetler nedeniyle, bir şey irade edilmediği halde bazen emredilmiş olur. Yani emir her zaman iradeyi gerektirmez.133 Onlara göre, Allah alîmdir, ilmi vardır, müriddir, iradesi vardır. Çünkü mürid ismi, iradesi olana verilir.134

Diğer sıfatlar da buna göredir.

127 İrfan Abdülhamit, Akâid Esasları: İslâm’da İ’tikadi Mezhepler, Çev. M. Saim Yeprem, Marifet

Yayınları, İstanbul, 1994, s. 174.

128

İrfan Abdülhamit, s. 175.

129

Nureddin Sâbûnî, Mâtürîdîyye Akâidi, Çev. Bekir Topaloğlu, DİB Yayınları, Ankara, 1978, ss. 72-74. 130 İrfan Abdülhamit, s. 175. 131 Sadeddin Taftazâni, s. 161. 132 Gölcük, Toprak, s. 232. 133 Sadeddin Taftazâni, s. 162. 134 Gölcük, Toprak, s. 230.

42 Cebriye esas itibarıyla, Allah’ın dışında hiçbir varlığın iradesi olmadığını iddia etmektedir. Her şey Allah’ın iradesiyle gerçeleşmektedir. Onlara göre insanların hareketleri, cansız varlıkların hareketleri gibidir. Bu hareketler, kudrete, kasde ve iradeye dayanmaz.135 Onlar, Allah’ın insanın vasıflandığı sıfatlarla nitelenmesinin cazi olmayacağını iddia ediyorlar. Çünkü bu teşbihi gerektirir. Onlara göre, Allah’ın irade sahibi olmasını nefy; mürid olmasını isbat etmek gerekir.136 Çünkü onlarda, insan kudret, irade… ile vasıflanamaz, düşüncesi hakimdir.

Benzer Belgeler