• Sonuç bulunamadı

Elmalılı'ya Göre İrade Sıfatı

Elmalılı, sıfatları öncelikle sıfat-ı zâtıyye, sıfat-ı fiilliyye ve sıfat-ı maneviyye diye üçe ayırır. Ona göre sıfat-ı zâtıyye zât ile bulunan selbî ve subûtî sıfatlardır. Selbî sıfatlar; vücud, kıdem, beka ve muhalefetün li’l-havâdis gibi teşbihi ortadan kaldırarak kudsiyet ve temizlik (nezahet) ifade eden sıfatlardır. Kuddûs, selâm, ehad, vâhid, evvel ve âhir gibi isimler de böyledir. Subûti sıfatlar ise; hayat, ilîm, semî, basâr, irade, kudret, kelâm ve tekvîn sıfatlarıdır. Hayy, alîm, semî’, basîr, mürîd, kadîr, mütekellim ve hâlık isimleri de zâtî sıfatlar olarak bilinmektedir. Yine ona göre, fiilî sıfatlar, zâtî sıfatların eser ve hükümleri ile ortaya çıkışını ifade eden tekvin sıfatının tecellisinden ibarettir.137

Yazır, ayrıca Allah’ın manevi sıfatlarının da olduğunu ifade etmektedir. Onlar, Allah Teâlâ’nın ahlâkını, sıfat ve isimlerinin hükümlerini, mükemmelliklerini yansıtan yücelik, ululuk, celâl, güzellik, güç, adâlet, hikmet, hilm, sabır, lütuf, şiddetli azab verici olması ve hesabı çabuk görmesi gibi vasıflar ve isimler ile yansıtılan hususlardır. Bunlara umuma ait keyfiyetler (nuut) de denir.138

Elmalılı’ya göre Allah, bütün sıfatlarındaki kemâli ile Vâhid ve her şeyin rabbi olan Samed’dir. Bundan dolayı yukarıda açıkladığımız, zâtî, izafî, subûtî, selbî, fiilî ve manevi özelliklerin ve bunları dile getiren isimlerin sahibidir. Yazır, Kur’an’da yer alan “biz şahadet ettik, yarattık” gibi çoğul kiplerini, ilâhi sıfat ve isimlerin bir araya gelmesinden doğan azametin göstergesi olarak açıklıyor. Ona göre

135

Sadeddin Taftazâni, s. 162.

136 Gölcük, Toprak, s. 214. 137 Yazır, Cilt: VII, s. 4878. 138 Yazır, Cilt: VII, s. 4879.

43 birçok isim ve sıfatın var olması zâtın çokluğunu gerektirmez; zira o isim ve sıfatların her biri Allah’ın eşsiz özelliklerinden birine delâlet eder.139

Çünkü O, zâtı ile kâimdir.140

Böylece Mu’tezile’nin taddüdü’l-kudema iddialarına cevap veriyor. Ona göre sıfatlar, aslında ismin kısımlarındandır. Bunun için isimler, özel isim, cins isim veya umuma delâlet eden isim diye kısımlara ayrıldığı gibi zat ismi veya sıfat ismi diye de birbirinden ayrılır.141

Zat isminin, zatın tecellisini ifade eden bir isim olması gerekir. Çünkü sıfat tecellisini ifade eden isimlere sıfat isimleri, eserlerin tecellisini ifade eden isimlere de fiil isimleri denilir.142

Sıfatların değerlendirilmesi, Yazır’a göre, ilâhlık değerlendirilmesidir. Bunu şöyle açıklıyor: Kuvvetsiz madde, eylemsiz uzay, bilgisiz doğa olamaz. Bunun gibi sıfatsız olarak, sadece “O” diye düşünülen zat hakkında da, bir olgunluk ve hayır değerlendirilmesi yapılmış olunamaz. Çünkü delâlet ettiği anlamlar açısından, hakkında bir vasıfla nitelendirme yapılmamış olmaktadır. Böylece bir övülmeye layık olup olmadığı bilinemez. Oysa ilâhlık, her övgüyü hak ettiğini vurgulayan subûti ve selbî, sonsuz kemâl sıfatlarının güzellik ve yücelik nisbetlerinin hepsini içeren en özel sıfattır.143

Bu ayrıcalık ve özgürlük, onun gerçekte zatının birliğinin de ifadesi olmaktadır. Bu sıfatla nitelenen zâtın birden çok olmasına ve onun zatında ve sıfatlarında ortağı bulunmasına da imkân yoktur.

Allah ismi, zât ismi olmakla birlikte, zâtın kendisinin ismi değil, ilâhlık sıfatıyla nitelenen veya vasıflanan mükemmel zâtın ismidir. Bundan dolayı Yazır, bu ismin tanımında “Allah, olgunluk sıfatlarının hepsini kapsayan vacibu’l-vücud’un

zâtının ismidir”144

diye ifade eder. Olgunluk sıfatlarının hepsini bünyesinde toplayan vacibu’l-vücud sıfatı ise her övgüye layık, en yüce olgunluk ve hak sahibi olan tek ilâhlık sıfatıdır. Ona göre bu sıfat, Allah Teâlâ’nın zâtına özgü ve zâtının gereği subûtî bir sıfattır. O yüzden Allah, ilâhdır denilir. Subutî olduğu için de varlığı zorunlu, ilim, kudret, yaratma ve “rabb”lık gibi subûtî sıfatlarının hepsini içine alan en özel sıfattır.145

139 Yazır, Cilt: IV, s. 2340. 140 Yazır, Cilt: III, s. 1733. 141 Yazır, Cilt: I, s. 19. 142

Yazır, Cilt: I, s. 23.

143 Yazır, Cilt: IX, s. 6293. 144 Yazır, Cilt: IX, ss. 6293-6294. 145 Yazır, Cilt: IX, s. 6295.

44 Görüldüğü gibi Yazır, Allah isminin subûtî sıfatların hepsine delâlet ettiğini ifade etmiştir. Bununla birlikte çirkinlik ve eksiklik sıfatları silinip atılmadan olgunluk sabit olmayacağına göre, Allah isminin selbi sıfatlara da delalet edeceği kanaatine varmıştır.

Yazır tefsirinde, zât-sıfat ilişkisi konusunda da bilgiler vermiş ve Allah Teâlâ’nın zâtına özgü sıfatların hepsinden oluşmuş bileşik mahiyette olmadığı görüşüne katılmıştır. Dolayısıyla Yazır’a göre Allah’ın zâtı, sıfatlarının gereği değil, sıfatları zâtının gereğidir. Çünkü sıfatın gerçek mânâsı da budur. Allah’ın varlığı zâtı ile zorunlu olduğu gibi sıfatları da zatının kendisi ile zorunludur. Biz ilâhi sıfatları düşünmek ile Allah Teâlâ’nın hüviyetini oluşturan bir kavram algılamış olmayız. Ancak, O’na olan nispet ve ihtiyaçlarımızı hissetmiş, O’nun sıfatlarının tecellilerine ipuçları edinmiş, isimleri ve hükümleri alanlarında da bilgiler elde etmiş oluruz. 146 O’na göre sıfatlar insanda tecelliler şeklinde ortaya çıkmaktadır. Öyle ki, Allah’ın “irade” ve “kudret” gibi sıfatlarının insandaki tecellileri, ona bazı sorumluluklar yüklediği anlamına gelmektedir.

Elmalılı, bütün âlem ne kadar kusursuz olursa olsun, Allah’ın hükmü altındadır, der. Çünkü âlemin henüz fiile çıkmamış yarını ve sonu vardır. Bütün olgunluklar kendisinde fiilen bulunan ilk ve son olan alîm, kadîr ve mürid sıfatlarının sahibi yüce Allah’tır.147

Elmalılı, irade sıfatına açıklık getirmek adına ona şöyle bir tanım getirmiştir: “İrade bir infial değil mümkin olan fiil ve terkten birini tercih ettiren zatî sıfattır.”148 Yani irade, dışarıdan gelip bir şeyde belli bir değişiklik yapan iş veya bu işin sonucu, bir edilgi (infial) değildir. Mümkün olan bir işi yapma veya onu terk etmekten oluşan bir olgudur. Bu da iki seçenekten birini ‘tercih etme’ demek olan Allah’ın zâtına ait bir sıfattır. Buradan yine Elmalılı’nın “iradenin hakikati iki makdurdan birinin

tercihini iktiza eden sıfattır”149

ifadesiyle buradan onun, yapılabilecek iki şeyden birini tercih etmeyi gerektiren nitelik olduğunu anlıyoruz.

Ayrıca Yazır, irade kavramına getirdiği yukarıdaki tanıma göre, bu sıfat hakkında şöyle demiştir: “iradenin ilâhi mânâları ve beşerî mânâlarının aynı

146

Yazır, Cilt: IX, s. 6295.

147 Yazır, Cilt: IX, s. 6298. 148 Yazır, Cilt: I, s. 75. 149 Yazır, Cilt: I, s. 76.

45

olmadığı üzerinde ittifak edilen bir konudur. Mesela beşerî irade bir meyl ve şevki (bir şeyi yapmaya arzu duyma eğilimi) takip eder ve hâdistir. İlâhi irade ise bizim bu sıfatlarımızın mebde-i âlâsı olan sıfat-ı kadîmei halikalarıdırlar”.150

Yani ona göre irade sıfatı, Allah ve insan için kullanıldığında mânâları birbirinden farklıdır ve bütün düşünürler aynı fikirdedirler. Yazır’a göre irade; insanda bir işi yapma veya o işi terk etmeden önce, o işe karşı bir arzu ve istekten sonra meydana gelir. Böylece o sonradan meydana gelmiş bir şeydir. Oysa Allah’ın iradesi bizim bu niteliklerimizin en yüksek başlangıç noktası ve öteden beri/ezelî var olan yaratıcı sıfattır.

II. İRADE-MEŞÎET İLİŞKİSİ

Kelâmcıların pek çoğuna göre, irade ile aynı anlamda kullanılan meşîetin, aslında dilemek, takdir etmek, isabet etmek, icad ve var etmek, bulmak, bir şeyi yaratma ve yaratılan şeyin gerçekleşmesi anlamına geldiğini, birinci bölümde gerek Kur’an’dan, gerek hadîsten örnekler vererek izah etmeye çalıştık.

Bizim bu bölümde amacımız, kelâmcılar açısından irade ve meşîetin, ilâhi- beşerî boyutunu, kendi aralarındaki benzerlik ve farklılıkları, bu iki kavramla ilgili diğer terimler ve aralarındaki ilişkileri belirlemeye çalışmaktır. Bunu yaparken amacımız, Elmalılı açısından konu nasıl değerlendirilmiş, bunu irdelemek olacaktır.

Benzer Belgeler