• Sonuç bulunamadı

Meslek hastalıkları ile ilgili ilk tanı, Hipokrates (M.Ö. 460- 377) tarafından kurĢunun zararlı etkileri ortaya konularak yapılmıĢtır. KurĢunun yol açtığı saplanıcı biçimdeki karın ağrısından söz etmiĢtir. Aynı zamanda, kabızlık, felç ve görme bozuklukları ile kurĢuna maruz kalma arasındaki iliĢkiyi ortaya koymuĢtur.

Meslek hastalığı, iĢçinin iĢverenin emir ve talimatı altında çalıĢmakta iken, iĢin niteliğine ya da yürütme koĢullarına göre tekrarlanan bir dıĢ etkenle meydana çıkan ve genellikle meslekle ilintili olan bedeni ve ruhi arıza halidir. (Ulusan, 1990, s.80).

Meslek hastalığı tanımı Türkiye‟de, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu‟nun 14. Maddesinde, “Sigortalının çalıĢtırıldığı iĢin niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya iĢin yürütüm Ģartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, sakatlık veya ruhi arıza halleridir” Ģeklinde tanımlanmıĢtır.

506 sayılı Yasanın 11. maddesine göre meslek hastalığı; sigortalının çalıĢtırıldığı iĢin niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya iĢin yürütüm Ģartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, sakatlık veya ruhi arıza halleridir (Balcı, 2011, s.125).

17

Meslek hastalığı ve iĢ kazası arasında dikkat çekici olan ayırt edici unsur, meslek hastalığının tekrarlanan bir sebeple iĢ kazasının ise ani olarak meydana gelmesidir (Balcı, 2011, s.125). Meslek hastalığı halinde, Kurumca yapılan yardımlardan yararlanmak için, sigortalının çalıĢtığı iĢte veya iĢyerinde meslek hastalığına tutulduğunun ilgili meslek hastalıkları hastanesince düzenlenecek usule uygun sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbi belgelerle tespit edilmesi gerekmektedir (KarakaĢ, 2007, s.39).

Meslek hastalığı; sigortalı olarak çalıĢtığı ve böyle bir hastalığa sebep olacak iĢten veya iĢyerinden ayrıldıktan sonra meydana çıkmıĢ ise sigortalının Kanunla sağlanan yardımlardan yararlanabilmesi için; eski iĢinden veya iĢyerinden fiilen ayrılması ile hastalığın meydana çıkması arasında bu hastalık için; yönetmelikte belirtilen süreden daha uzun bir zamanın geçmemiĢ olması gerekir (KarakaĢ, 2007, s.39-40).

Ancak, meslek hastalığının klinik ve laboratuar bulgularıyla kesinleĢtiği ve meslek hastalığına yol açan etkenin, iĢyeri incelemesi ile kanıtlandığı hallerde, yükümlülük süresi aĢılmıĢ olsa bile, söz konusu hastalık, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun onayı ile meslek hastalığı sayılabilmektedir (KarakaĢ, 2007, s.40).

Hangi hastalıkların meslek hastalığı sayılacağı ve bu hastalıkların, iĢten fiilen ayrıldıktan en geç ne kadar zaman sonra meydana çıkması halinde sigortalının mesleğinden ileri geldiğinin kabul edileceği Sosyal Sigorta Sağlık ĠĢlemleri Tüzüğü ve bu Tüzüğe ekli meslek hastalıkları listesine göre tespit ve tayin edilmektedir (KarakaĢ, 2007, s.40).

Herhangi bir meslek hastalığının klinik ve laboratuar bulgularıyla kesinleĢtiği ve meslek hastalığına yol açan etkenin, iĢyeri incelenmesiyle kanıtlandığı hallerde, meslek hastalıkları listesindeki yükümlülük süresi aĢılmıĢ olsa bile, söz konusu hastalık, Sosyal Sigortalar Yüksek Sağlık Kurulunun onayı ile meslek hastalığı sayılabilmektedir (KarakaĢ, 2007, s.40).

2.7. Hazır Giyimde ĠĢ Sağlığı ve Güvenliğini Etkileyen Fiziksel Çevre Faktörleri

ĠĢçiler, kendilerini rahat hissettikleri iĢ koĢullarında verimli olarak çalıĢabilirler. ĠĢçilerin çalıĢma ortamındaki her türlü stresten etkilenmesi verimli çalıĢmalarını ve ürün kalitesini aksatır (Erkan, 1998, s. 39).

18

Hazır Giyim gibi zamanın önemli olduğu sanayi alanlarında iĢgörenlerin rahat, huzurlu, çalıĢabilmeleri için her türlü fiziksel çevre Ģartları düzenlenerek iĢçilerin yüksek kaliteli ve seri halde çalıĢmaları sağlanmalıdır.

ÇalıĢma ortamı kavramıyla, çalıĢanların sağlığını,güvenliğini ve iyilik halini etkileyen geniĢ bir alan anlatılır. ÇalıĢma ortamında oluĢan fiziksel, kimyasal, biyolojik, ergonomik, psikososyal etmenler, gerekli önlemler alınmadığında çalıĢanların iyilik durumunu etkileyen etmenlerdir. (Çarıkcı, 2011, s.4).

ÇalıĢanların sağlığını etkileyen fiziki, biyolojik ve sosyal faktörler, diğer iĢkollarında olduğu gibi tekstil iĢkolundaki iĢyerleri için de söz konusudur. ĠĢyerlerinde çalıĢanların sağlığının korunması, üretimin verimli ve sürekli kılınması için çalıĢma ortamına etki eden bu faktörlerin iyileĢtirilmesi gereklidir. Bu bölümde; havalandırma, mikro-klima koĢulları, ergonomik sorunlar ve sosyal birimlerin iĢyerlerinde olması gereken durumları ve sağlığa etkilerine değinilecektir. (Yüksel, 1993, s.7).

2.7.1. Ergonomi

Ergonomi; “Ġnsana iliĢkin ve en fazla rahatlık, güvenlik ve etkinlikle kullanılabilecek araç, makine ve donanım anlaĢılması için gerekli bilgilerin tümü” Ģeklinde tanımlanabilir (ġimĢek, 1994, s.45).

GeniĢ anlamıyla ergonomi; insanların anatomik özelliklerini, antropometrik karakteristiklerini, fizyolojik kapasite ve toleranslarını göz önünde tutarak, endüstriyel iĢ ortamındaki tüm faktörlerin etkisi ile oluĢabilecek, organik ve psikososyal stresler karĢısında, sistem verimliliği ve insan-makine-çevre uyumunun temel yasalarını ortaya koymaya çalıĢan, çok disiplinli bir araĢtırma ve geliĢtirme alanıdır (Erkan, 2003, s.22).

Ergonomi, sanayileĢmenin getirdiği kendine özgü kurallar ve zorunluluklar silsilesi içerisinde, ekonomik faaliyetlerin asıl amacı olan “insan”ın kaybolup gitmesine göz yummayan, üstelik verimlilik gibi ekonominin gerekleriyle, insan yapısının gereklerini bağdaĢtırma iddiasında olup çabalarını bu yönde yoğunlaĢtıran ve bunda baĢarılı olan bir bilim dalıdır (Tınar, 1993, s.135).

19

ÇalıĢanlar iĢyeri ortamıyla etkileĢim içindedir. Endüstrinin hızla geliĢmesi bir yandan iĢ kazaları ve meslek hastalıklarına karĢı, çalıĢanların korunması sorununu gündeme getirmiĢtir, diğer yandan da ergonomi kavramını ortaya çıkarmıĢtır. ÇalıĢan bireylerin günün büyük bir kısmını iĢyerlerinde geçirdikleri dikkate alındığında, sağlıklarını olumsuz yönde etkileyen çeĢitli faktörlerin ortadan kaldırılmasının gereği ve önemi belirginleĢmektedir(Demirdiler ve Üçdoğruk,1995, s.605). Bu belirginleĢme de ergonominin önemini artırmıĢ, iĢyerlerinin ergonomik olarak tasarlanmasını zorunlu kılmıĢtır (Yavuzcan, Acar ve Çolak, 1987, s.57). Ergonominin amacı, insanın doğal özelliklerine uygun olan makine ve çevre koĢullarını belirleyip, gerekli önlemleri alarak insanın makineyle ve aletle çalıĢmadaki verimini artırmaktır (Yavuzcan vd., 1987, s.57).

Ergonomi çalıĢanla iĢ arasında uyumlu bir iliĢki kurmak için, çalıĢma süresince iĢ ile ilgili bilgilerin hızlı, açık ve anlaĢılabilir biçimde alınmasını, algılanmasını, tatmin edici biçimde yargıya varılmasını, en uygun kararların alınmasını ve alınan bilgi ile yapılacak kontrolün, doğru ve kolay uygulanabilir olmasını sağlamak amacını güder. Nitekim ergonomi:

a.Üretimin verimliliğini en yüksek seviyeye çıkarmaya çalıĢır.

b.Uyumlu iliĢki sonucunda, gereksiz aĢırı zorlanmalardan kaçınılarak, çalıĢanın fiziksel ve ruhsal sağlığını korur, zarar görmesini önler.

Ergonomi, insan-makine verimini ve iĢ güvenliğini artırma amacını güderken aĢağıda belirtilen hususların uygulanmasında iĢletme yöneticisine yardımcı olur:

a.Ġnsan-makine sisteminin, birim zamandaki üretimini artırarak dolaysız iĢçilik maliyetinin düĢürülmesi,

b.YanlıĢ çalıĢma, hatalar, iĢ kazaları yüzünden doğan zararı azaltarak dolaylı iĢçilik maliyetlerinin düĢürülmesi,

c.ĠĢ yorgunluğunun azaltılması,

d.ĠĢten duyulan doyumun yükseltilmesi (Doğan, 1987, s.104).

Ergonomi ile ilgili olası iĢ sağlığı ve güvenliği problemleri Ģunlardan kaynaklanabilir; 1. Yük

20

a. Çok ağır, çok büyük, kavramak çok zor ve sabit değil ise, b. UlaĢılabilir değil ise,

c. Kısıtlı görüĢ alanı var ise, 2. Aktivitenin Yürütümü

a. Çok sık veya uzun bir süre boyunca yürütülüyor ise,

b. ElveriĢsiz veya yanlıĢ vücut duruĢu veya ha reketler var ise, 3. ÇalıĢma Ortamı

a. Alanın darlığı söz konusu ise, b. ElveriĢsiz ve kaygan zemin var ise,

c. Çok yüksek veya çok düĢük sıcaklıkta çalıĢılıyor ise, d. Yetersiz aydınlatma mevcut ise (Ceylan, 2011, s.24-25).

Konfeksiyon sektöründe uzun yıllar çalıĢmıĢ personelin en çok Ģikayetçi olduğu konuların baĢında sırt , bel , omuz ağrıları , el, kol ,dirseklerde ağrı yanma , boyun düzleĢmesi ,iskelet – kas sistemi sorunları, ayak ve bacaklarda ağrı , göz sorunları gelmektedir. Üretim çalıĢmaları izlendiğinde personelin normal çalıĢma süresince ya sürekli oturduğu veya sürekli ayakta çalıĢtığı gözlenmektedir. Genelde oturarak çalıĢan dikim, serim, kesim iĢçileri mesai saatleri süresince sürekli aynı pozisyonda, postürde el, kol ve gözleri ile çalıĢmakta, çalıĢma masalarının, sandalyelerin ergonomik, ayarlanabilir olmaması, iĢ tezgahı ile oturulan sandalye arasındaki yükseklik sorunları, ortamdaki aydınlatma yetersizlikleri, termal konfor koĢullarının olumsuzluğu, iĢin sürekliliği ve üretim programına göre iĢin yetiĢme zorunluluğu gibi nedenlerden dolayı çalıĢanların hemen hemen tamamına yakınında kas iskelet sistemi Ģikayetleri görülmektedir. Sürekli oturarak çalıĢma yanında sürekli ayakta çalıĢan personel için de benzer sorunlar mevcuttur. Oturarak veya ayakta çalıĢan elleri ile sürekli bir iĢlemi üretim hızına göre yetiĢtirmek zorunda olan çalıĢanın uzun mesai saatleri ve yılları sonucunda el, kol, göz, boyun, sırt, bel sorunları yaĢaması kaçınılmaz olmaktadır. Ayrıca kumaĢ toplarının taĢınması, istiflenmesi, tezgaha yüklenmesi iĢlerinde çalıĢan

21

operatörler, depo elemanları da benzer ergonomik tehlikelere maruz kalmaktadır (Tezcan, 2002, s. 26).

Ülkede tekstil sektöründe omurga ve omuz/kol rahatsızlıklarına bağlı iĢle ilgili hastalıklar ve buna bağlı kayıp çalıĢma süreleri artmakta idi. Bunlar, diğer sektörlere oranla önemli ölçüde daha yüksek olan bu sektördeki tüm kayıp iĢgünlerinin %34‟ünden fazlasına karĢılık gelmekteydi.

 DikiĢ dikme, omuz ve kolun oldukça fazla tekrarlayan hareketlerini içermektedir.

 ĠĢin büyük bir bölümü, omurga ve alt ekstremitelerin statik duruĢu, otururken çok ileriye eğilmek gibi hareketler içermekteydi.

 Birçok dikiĢ tezgahının yüksekliği hala 19. yüzyılın sonunda yaygın olan ayakla

çalıĢtırılan makinelerin yüksekliğiyle aynıdır.

 ĠĢ tezgahı ile ayak pedalı arasında bacaklar için yeterli alan bulunmamaktadır. (Gedikli, 2011, s.44).

2.7.2. Gürültü

Ġnsan ve görev sistemi içinde anlaĢmayı sağlayan ve en önemli yollardan biri, ortam içinde farklı basınç hareketleri ile iletilen sestir (Sabancı, 1999, s.30). Ses, nesnelerin titreĢiminden meydana gelen ve uygun bir ortam içerisinde bir yerden baĢka bir yere, sıkıĢma ve genleĢmeler Ģeklinde ilerleyen bir dalgadır. Nesnel bir kavram olan ses, titreĢim yapan bir kaynağın, hava basıncı ile yaptığı dalgalanmalar ile oluĢan fiziksel bir olay olarak da tanımlanabilir (Sabancı ve Sümer, 2011, s.233). Sesin algılanması bilindiği gibi iĢitme olarak adlandırılır. Ses frekans (Hz), ses basınç düzeyi (dB) ve süresi (s) gibi fiziksel özellikler ile tanımlanır (Sabancı, 1999, s.30).

Ses; frekans, basınç düzeyi ve süresine bağlı olarak can sıkıcı ve zararlı etkilere sahiptir. Bu zararlar insan kulağının iĢitme yeteneğini tamamen veya geçici olarak zedeleyen Ģekillerde ortaya çıkmaktadır. Dünya ÇalıĢma Örgütü (ILO) tarafından belirlenen değerlere göre 85 dB uzun süreli çalıĢmalarda en yüksek sınırdır. 90 dB ise tehlike sınırı olarak kabul edilir. Bu

22

Değerlerin üstündeki gürültülü ortamlardaki çalıĢmalarda kulağın korunması gerekir (Sabancı, 1999, s.31).

Deneysel alanda çalıĢan psikologlar sesin yapılan iĢ üzerindeki etkilerini, uzun yıllardan bu yana incelemektedirler. Genel olarak gürültünün etkileri; yapılan iĢin hızının azaltmadığını ancak doğruluk ve duyarlılığı etkilediği Ģeklinde özetlenebilir. Genellikle bu olumsuz etki düĢük frekanslara kıyasla yüksek frekanslarda daha çok belirgin olmaktadır (Sabancı, 1999, s.31).

Gürültü ise; istenmeyen, hoĢa gitmeyen, insan sağlığı ve psikolojisini olumsuz yönde etkileyen ses ya da sesler olarak tanımlanabilir. Bu tanımıyla gürültü öznel bir kavram olarak nitelendirilebilir. Diğer bir ifadeyle, sesin gürültü niteliği taĢıması için mutlaka yüksek düzeyde olması gerekmemektedir. Bir kiĢinin müzik olarak algıladığı bir ses, diğer bir kiĢi tarafından gürültü olarak tanımlanabilir. Örneğin klasik müzik, bir kiĢi için hoĢ bir müzik çeĢidi olarak algılanırken, bu müzikten hoĢlanmayan diğer bir kiĢi için gürültü olarak tanımlanabilir. Ancak endüstriyel gürültü vb. gürültü türleri kiĢilerin beğenmesine bağlı olmaksızın her koĢulda gürültü olarak değerlendirilir (Sabancı ve Sümer, 2011, s.234).

Endüstride gürültü üç temel nedenle önemlidir; çalıĢanlar gürültüden rahatsız olurlar ve hoĢlanmazlar, gürültü iĢitme kayıplarına neden olur ve son olarak gürültü, iĢ verimliliği üzerinde olumsuz etkiler yaratır. Aslında iĢçilerin rahatsız oldukları bir gürültü düzeyi onların iĢitme organlarını zedeleyecek kadar tehlikeli olmayabilir. Belli bir düzeydeki gürültü, iĢçilerin veriminde de aksatma yaratmayabilir. Hatta, bazı gürültülü iĢyerlerinde iĢçilerin bundan pek Ģikayetçi olmadıklarını da gözlemleyebiliriz. Fakat bütün bu düĢüncelerle, endüstri ortamındaki gürültü sorununu göz ardı edemeyiz. Gürültünün etkileri hemen görülmez. Psikolojik etkilerin gürültüye bağlı olup olmadığını anlamak güçtür. Gürültüye bağlı iĢitme kayıpları ise, oldukça karmaĢık ve incelenmesi zaman alan bir durum yaratır. Ġnsanların gürültüye duyarlılığı da çok farklı ölçülerle olmaktadır (Erkan, 2005, s.159).

Ġnsanın yaradılıĢında, duyma yeteneğimizin amacının insanı tehlikelere karĢı uyarmak, önlem almasını hatırlatmak olduğu düĢünülmektedir. KonuĢarak karĢılıklı komünikasyonu sağlamak, sevgiyi, üzüntüyü, coĢkuyu, acıyı anlatabilmek de sesle mümkündür. Bugün gürültü kaynaklarının yaydığı yüksek düzeyli seslerin kiĢi için bir anlamı olmayıp, rahatsız edici,

23

huzur bozucu özellikleri vardır ve diğer akustik sinyallerin algılanmasını engeller (Babalık, 2011, s.182).

ĠĢyerindeki çevre koĢulları içinde gürültü, iĢgörenin iĢ yükünü etkileyen en önemli faktördür. Kulağımıza gelen ses, müzik, konuĢma uyarı sinyali veya karmaĢık bir gürültü olabilir. Dünyamızdaki teknolojik geliĢme, yaĢamımızın pek çok alanında, özellikle de iĢyerlerinde, üretim ve hatta yönetim birimlerinde gürültünün artmasını beraberinde getirmiĢtir. Bu gerçek iĢ görenlerde rahatsız olmaktan baĢlayıp, iĢin zorlaĢmasına hatta sağlık yönünden kalıcı kayıplara kadar artan olumsuz etkiler oluĢturmuĢtur. YaĢlılık ya da kulağa zarar verici düzeyde gürültülü ortamlarda çalıĢma nedeniyle duyma yeteneği az veya çok kaybolmuĢ kiĢiler, çevreleri ile olan sosyal iliĢkilerinde zorlanmaya baĢlarlar, bu durum bazı hallerde psikolojik Ģikayetlere yol açar (Babalık, 2011, s.183).

Gürültülü ortamda çalıĢan iĢ görenlerin, reaksiyon zamanlarının daha kısa olduğu saptanmıĢtır. Ancak incelikli ve çok dikkat isteyen iĢlerde çalıĢanlar, gürültünün kendilerini rahatsız ettiğinden ve istemedikleri halde bazı hatalar yaptıklarından yakınırlar. AraĢtırmacılara göre gürültülü ortamda çalıĢma, insanların titizliğini ve incelikli iĢ görme alıĢkanlıklarını olumsuz Ģekilde etkilemekte ve iĢ kazaları olasılığını da artırmaktadır (Evci, 2005, s.22).

Konfeksiyon atölyelerine girildiğinde ilk dikkat çeken unsurlardan birisi ortamda bulunan gürültüdür. Makinelerin yarattığı gürültü nedeniyle 8 saatlik çalıĢma periyodunda çalıĢanlarda gürültüden kaynaklanan stres, iĢitme kayıpları, kulak çınlaması gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır (Tezcan, 2002, s. 26).

Hazır giyim üretiminde yapılan iĢlerin türlerinin çok çeĢitli olmalarından dolayı çalıĢan sayısı fazladır. Çoğu durumlarda gürültü düzeyi yüksek olan prosesler aynı mekan altında daha az gürültü oluĢturan iĢlerle birlikte yapıldığından, arada herhangi bir ayırmanın (AĢırı gürültüye neden olan makinenin tecridi) olmamasından dolayı, gürültü, çalıĢılan ortamın her yerine hakim olmaktadır. Dolayısıyla ĠĢ sağlığı ve güvenliği açısından kulak koruyucu önlemlerin alınması gereken çalıĢan sayısı da bu durumda artmaktadır. Artan bu sayı iĢveren açısından bir maliyet olarak görülmekte ve bunun sonucunda hem iĢçinin iĢitme sağlığında bozulmalar ve iĢ kazaları meydana gelmekte ve hem de iĢ verimi ve ürün kalitesinde düĢüĢler yaĢanmaktadır (Anonim‟den aktaran Düzen, 2008, s. 58-59).

24

2.7.3. Aydınlatma

ĠĢyerlerinde, hertürlü iĢlemin yapılabilmesi ve en önemlisi de iĢgörenlerin göz sağlığının korunması iyi bir aydınlatma tekniğini gerektirir (Erkan, 2005, s.143). ÇalıĢanların, optimal aydınlatma koĢullarında çalıĢtırılması ile iĢ kazası riski ortadan kaldırılmakta ve göz sağlığı korunmaktadır (Dengizler, 2002, s. 26). Aydınlatma öncelikle, yapılan iĢ ve iĢlemlerde kalite standartlarının gerektirdiği tüm detayın görülebilmesi için gereklidir. ÇalıĢanların, optimal aydınlatma koĢullarında çalıĢtırılması da onların göz sağlığı ve görme niteliğini koruduğu için aynı amaca hizmet eder (Erkan, 2005, s.143).

ĠĢyerlerinde aydınlatma iĢ verimini çok büyük ölçüde etkilemektedir. Aydınlatma öncelikle, yapılan iĢ ve iĢlemlerde tüm detayın görülebilmesi için gereklidir. ĠĢ sağlığı ve güvenliği açısından ise aydınlatmanın iĢin uygulanan kalite standartlarının gerektirdiği Ģekilde yapılmasını ve hata oranlarının azaltılmasını sağlamasının yanında iĢ kazalarının önlenmesi, çalıĢanların sağlıklarının korunması, motivasyonlarının ve verimliliklerinin artırılması ile yorgunluğun önlenmesi ve dikkatin sağlanmasında da katkıları olmaktadır. çalıĢanların, uygun aydınlatma koĢullarında çalıĢtırılması çalıĢanların göz sağlığının korunmasını da beraberinde getirmektedir. (Kürkçü, Ahioğlu ve Çakar, 2011, s.54).

Eğer insanlar yaptıkları iĢin ayrıntılarını uygun biçimde görecek aydınlıkta çalıĢamayacak olursa kaza riski artar, iĢ verimi ve etkinliği düĢer. Aydınlatmadan amaç, kiĢilerin çevrelerindeki cisimleri kolayca görebilmesi ve tanıyabilmesini sağlamak, ortamın güvenli ve hoĢa giden bir durumda olması ve bunun sürdürülmesidir. Genellikle çalıĢma ortamında yapay düzlemin aydınlatma derecesi esas alınır. Aydınlatma birimi lükstür. Penceresiz bölgelerde kontrastı kaldıracak bir aydınlatma kaza olasılığını artırmaktadır. Aydınlatma yapılan iĢin tipine ve niteliğine göre çeĢitli özellikler taĢımak zorundadır. Yetersiz aydınlatma görme etkinliğini azaltırken, aĢırı aydınlatma parlamalar ve yansımalar nedeniyle çalıĢma verimini düĢürebilir (Vaizoğlu, TekbaĢ ve Surlu, 2001, s.201).

Gözün adaptasyon yeteneğinin farklılığından dolayı aydınlatma standartlarının elde edilmesi oldukça güçtür. Buna rağmen değiĢik çalıĢma koĢulları için belirli değerler vardır. Aydınlatma düzeyi konusunda kaba bir hesaplama yöntemi vardır. Bu kurala göre iĢin yapılması için gerekli aydınlatma Ģiddeti, o iĢin yapılabildiği minimum Ģiddetin 30 kat fazlasıdır. Tam olarak

25

saptanmıĢ aydınlatma standartları yoktur. Bu nedenle aydınlatma düzeyinin azlığı yerine fazlalığının kullanılması ile yapılacak yanlıĢlık yeğlenir. Ancak parlamadan daima kaçınmak gerekir (Sabancı, 1999, s. 28).

Aydınlatma birimi “luxmetre” dir. Aydınlatmanın yeterli olması özellikle iĢ kazaları açısından olduğu kadar gözün korunması bakımından da önem taĢır. Aydınlatmanın yeterli Ģiddette, yeknesak ve iyi yapılmıĢ olması ve gölge vermemesi, göz kamaĢtırmaması önemlidir.

Aydınlatmanın normal olmaması ve yetersizliği, yorgunluk sebebidir. Kaza nedenleri arasında iyi aydınlatmanın olmayıĢı vardır. Özellikle, renklerle uyarı, iĢaret ve levhalar bakımından aydınlatma önem taĢımaktadır. Çünkü bu levhaların iyi aydınlatılmamıĢ oluĢu onların iyi görülememesi sonucunu doğurur (Arıcı, 1999, s. 57).

Yapay aydınlatma tesislerinin kullanılmasında aĢağıdaki prensipler dikkate alınmalıdır. Bunlar;

1. Tozlanma ıĢık kaynaklarının verimini çok düĢürür. Bu nedenle sistem kurulurken aydınlatma elemanları temizlik yapılabilecek Ģekilde düĢünülmelidir.

2. Lambalar, parlama yapmayacak veya minimum düzeyde olacak yükseklillere yerleĢtirilmelidir.

3. Açık renkli tavan ve döĢemelerle aydınlatma düzeyinin yükseltilmesine yardımcı olunmalıdır (Sabancı, 1999, s. 29).

2.7.4. Tozlar ve Gazlar

Toz; çapları 1 mikrondan büyük olup, havada asılı olan katı parçacıklardır (Anaboz‟dan aktaran Düzen, 2008, s. 63). Toz, mekanik iĢlemlerde oluĢan katı parçacıkların gaz ile karıĢması (dispersiyon) halidir. Toz, duman ve sisle birlikte aerosolleri meydana getirir. Aerosoller 5 mikrometreden küçük çaplı uçar parçalardır (Babalık, 2011, s.288). Tozların tamamı sağlığı tehdit etmemekle birlikte bazıları akciğerlerde birikir, ancak akciğer yapısını ve iĢleyiĢini etkilemez (Anaboz‟dan aktaran Düzen, 2008, s. 63).

26

Tozlar çeĢitli bakıĢ açılarına göre sınıflandırılabilir. Örneğin içindeki parçacıkların büyüklüğüne göre; kaba tozlar, ince toz ve çok ince toz olmak üzere üç sınıfa ayrılırlar. Bir baĢka sınıflandırma ise soluna tozun katı parçacıklarının vücutta ayrıĢtığı organa göre yapılır ki, iĢ hekimliği açısından önemli bir sınıflandırmadır.

ĠĢ hekimliği uygulamalarındaki farklı bir sınıflandırmaya göre de çapı 5 mikrometreden küçük parçacıklar içerenler toz olarak adlandırılır, akciğerlere ulaĢacağı için solunum maskesi kullanılması gerekir. Maske kullanma da iĢi zorlaĢtırıcı diye değerlendirilir. Daha küçük parçacık içeren ise kirlilik olarak tanımlanır. Rahatsız edici olarak değerlendirilir.

Akciğerlere ulaĢan tozlar da hastalığa neden olabilen ve olmayanlar diye ikiye ayrılır. Solunan havanın tozluluk yoğunluğu ya da solunan birim hacmin hava içinde katı parçacık sayısı ya da solunan birim hacim hava içindeki katı parça ağırlığı cinsinden verilir. Parçacıkların kütlesi çaplarının üçüncü kuvvetiyle değiĢtiğinden parçacık çapı küçüldükçe kütlesi, dolayısıyla da hastalık meydana getirme olasılığı hızla azalır. Bu nedenle iĢletmelerde yapılan kontrol ölçümlerde çapı 0,5 mikrometreden küçük parçacıklar dikkate alınmaz. Ancak toz ölçümü genel geçerli bir kurala henüz bağlanmamıĢ olup, farklı uygulamalara rastlanmaktadır (Babalık, 2011, s.289).

Toz ve duman içindeki madde bugünkü bilgilerimize göre zehirli veya bağ dokusuna hasar veren türden değilse ve herhangi bir hastalığa neden olduğu da bilinmiyorsa inert olarak tanımlanır. Doğrudan sağlığa zararlı olduğu bilinmese de, en azından rahatsız edici oldukları için inert tozların sınırı 8 mg/m³ hava veya 2000 parçacık/m³ hava olarak belirlenmiĢtir. Kansorejen maddeler için ise günlük 8 saat, haftada 5 gün 40 saatlik çalıĢmada izin verilebilecek yıllık ortalama konsantrasyon değerleri belirlenmiĢtir (Babalık, 2011, s.290).

Benzer Belgeler