• Sonuç bulunamadı

Şiir çözümlemelerinde, “anlatılan” ile “anlatma biçimi” arasındaki ilişki, yalnızca bir modern şiir sorunsalı olarak ele alınamaz. Bir “metnin bir şeyi nasıl anlattığı” her döneme özgü edebiyatın temel tartışma konularından biridir. Herhangi bir döneme ait herhangi bir şiirde, gündelik dilin uzlaşımlarından sapmalarla, başka deyişle, “berceste şi’r”in temel göstergelerinden biri olarak “müphemiyet”le

karşılaşılabilir. Bu nedenle, Paul de Man, “Lirik ve Modernlik” başlıklı makalesinde, Hugo Friedrich’in, The Structure of Modern Poetry (Modern Şiirin Yapısı) başlıklı yapıtındaki temel argümanlara bir eleştiri yöneltmiştir: “Friedrich’le beraber modernliğin bir müphemlik biçimi olduğunu iddia etmek, şiir sanatının en eski, en yerleşik özelliğine modern adını vermek olur” (özgün vurgu, 2008: 215). Nitekim, Walter G. Andrews, Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı adlı yapıtının “Konuşma Tarzı: Şiirsel Sözdizim” başlıklı bölümünde, Divan şiirini “sözdizim” ögelerinin ürettiği “müphemiyet” üzerine odaklanır (2000: 40). Andrews’un bu konudaki görüşleri şöyledir:

Sözdizim, bir sözcenin “şiirsel” olduğunu göstererek, sözcenin ögelerinin belli şekilde yorumlanmasının gerektiğine işaret eder. Đkinci olarak, divan şiiri sözdizimindeki yüksek müphemiyet derecesinin önemli sonuçları vardır: Bu sonuçlardan biri

müphemiyetin, divan şiirinin kabul edilmiş, olağan bir unsuru olduğu, diğeri ise beytin ya da mısraın yorumunun, ağırlıklı olarak sözdizimsel sisteme dışsal semantik ögelerle ilgili yapılandırıcı kalıplara

dayanması gerekliliğidir. (40)

“Sözdizimi”nin “müphemiyet” üretmesi, Yahya Kemal şiirleri bakımından işlevsel bir tartışma zemini yaratabilir. Çünkü, Yahya Kemal’in şiirlerinde “müphemiyet” üretiminin, okurun kavramakta zorlanacağı imgeler aracılığıyla değil, daha çok “sözdizimi”nde yapılan düzenlemelerle sağlandığı öne sürülebilir. Örneğin, şairin “Deniz Türküsü” başlıklı şiirinde geçen, “Đnsan âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar” dizesi ile “Göztepe Gazeli” başlıklı şiirinde geçen “Dünyâ biter o yerde ki mağlûb olur hayâl / temdîd-i ömre kudreti kalmaz tahayyülün” beyti arasında yapılacak bir karşılaştırma, “sözdizimi”nin şiirsel etki üretici işlevini ortaya koyabilir. “Deniz Türküsü”nden seçilen dize irdelendiğinde, Yahya Kemal’in bu dizede, belirli bir “önerme”yi açıkça ifade ettiği anlaşılır. Üstelik, “Đnsan âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar” “önerme”si, gündelik dile özgü kurallı bir “sözdizimi” ile kurulmuştur. “Özne”, başta, “yüklem” sondadır ve “önerme”nin içeriği, herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak derecede anlaşılır bir hâldedir: “Đnsanın âlemde yaşaması, onun hayal kurmasına bağlıdır, insan hayal etmeyi bırakırsa, hayatiyeti son bulur”. Oysa, “Göztepe Gazeli”nde geçen beyte bakıldığında, yukarıdaki “önerme”ye benzer bir “düşünce”nin farklı bir “sözdizimi”yle verildiği görülür: “Dünyâ biter o yerde ki mağlûb olur hayâl” dizesi, “ki” ekiyle bölünmüş iki yan cümlecikten oluşur. “Dünyâ

biter o yerde”, “mağlûb olur hayâl” cümlecikleri, “ki” bağlacıyla birbirine

eklemlendiğinde, “dünyânın bitmesi” ile “hayâlin mağlûb olması” arasındaki “neden / sonuç” ilişkisini kavramak güçleşir. Bu dizede, “dünyanın bitmesi nedeniyle mi hayal mağlûb olmaktadır, yoksa hayâl mağlûb olduğu için mi dünyâ bitmektedir?” Öte yandan, beytin daha anlaşılır görünen ikinci dizesi de bu sorunsalı çözmez: “Temdîd-i ömre kudreti kalmaz tahayyülün”: Tahayyülün ömrü uzatmaya takati kalmaması, “dünyâ bittiği için midir”, yoksa, “tahayyülün ömrü uzatmaya takati kalmaması” nedeniyle mi, “dünyâ bitmektedir”? Dikkat edilecek olursa, şiirin “sözdizimi” her iki yorumu da destekler. Özetle, Göztepe Gazeli”nden seçilen beyit de, belirli bir argümanı dile getirir; ancak, bu argüman “neden / sonuç” ilişkisi bakımından “Deniz Türküsü”nden seçilen dizedeki kadar berrak değildir. Bu

nedenle, “Dünyâ biter o yerde ki mağlûb olur hayâl / Temdîd-i ömre kudreti kalmaz tahayyülün” beyti, belirli bir argümanı açıkça dile getiren ve bu özelliği ile “mesel” işlevi gören “Đnsan âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar” dizesinin, “berceste şi’r”e dönüşmüş hâli olarak değerlendirilebilir.

Yahya Kemal’in “Çamlıca Gazeli”nin ilk beytinde de, “sözdizimi”nden kaynaklanan bir “müphemiyet” üretimi görülebilir:

Biz şi’ri böyle söyledik ağyâr söylesün

Hem dost söylesün bunu hem yâr söylesün (1962: 67)

Bu beytin ilk dizesi nasıl okunmalıdır? Okur, bu dizede, iki cümle ile karşılaşır: 1) Biz şiiri böyle söyledik, 2) Ağyâr söylesin. Bu iki cümle yan yana okunduğunda anlamın eksiltili bir şekilde iletildiği anlaşılmaktadır. Beytin bütününde geçen özneler, “biz”, “ağyâr”, “dost” ve “yâr” olarak belirlenebilir. Öznelerin her biri, redif olarak tekrar edilen ama ikinci dizenin ortasında da yer alan “söylesün” yüklemiyle birleştirilmiştir. Beyitten, “bizim şiiri böyle söylediğimizi, “ağyâr”, “dost” ve “yâr”

“söylesün”gibi bir anlam üretmek olasıdır. Ancak, bu anlam, beyit estetiği gereği, eksiltili bir “sözdizimi”yle iletilmiştir. Divan şiirinden yapılan dil içi çevirileri bu nedenle “sözdizimi”nin değiştirilmesi ve özellikle beytin tek bir uzun cümleye dönüştürülmesi yoluyla yapılmaktadır. Dolayısıyla, yukarıdaki beyitte anlam, bir eylemin “üç” özne tarafından yapıldığını gösterdiği hâlde, tekrarlı “hem” bağlacı, yalnızca “dost” ve “yâr” için kullanılmıştır. Beytin ilk okunduğu anda verdiği “müphemiyet” duygusu, “söylesün” yükleminin üç öznesi olduğunun hemen anlaşılamaması ve ikinci beyitte tekrarlı “hem”lerin sadece iki özneyle sınırlı

olmasından kaynaklanır. “Hem o, hem o söylesin” kalıbı, bir önceki dizede bu yapıya bir üçüncünün katılması gerektiğinin anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. Bunun iki nedeni var: 1) Gündelik konuşma Türkçesi’nde “hem / hem” kalıbı genellikle iki varlık için kullanılır. 2) Đlk dizedeki “ağyâr söylesün” cümlesi, dize yapısı gereği, okuru, öncelikle ilk dize ile anlam bütünlüğü aramaya itmektedir. Bu hata, ikinci dizenin “hem / hem” kalıbıyla kendi içinde kapalı bir anlamsal bütünlüğü olduğu gibi bir yanlış okumadan da kaynaklanır. Oysa ilk dizedeki “müphemiyet”in nedeni arandığında, aslında “ağyar söylesün” cümlesinin ancak ikinci dize ile ilişkiye geçildiğinde anlamsal bir bütünlük sağlayabileceği anlaşılır. Özetlemek gerekirse, bu dizede, ilk bakışta “açık seçik” görünen bir “mesel”, “sözdizimi”nin ürettiği

“müphemiyet” nedeniyle, “berceste şi’r”e dönüşmüştür.

Yahya Kemal’in “Mükerrer Gazel” başlıklı şiirinde ise, yalnızca, gerekli olduğu yerde “virgül” konmaması, “sözdizimi”nden kaynaklanan bir “müphemiyet”e yol açmıştır:

1.Gönül o âfete meftundu Lâle Devri’nde 2.Ki verdi şân ü şeref yâl ü bâle devrinde 3.Mücevherâta ziyâ saldı hüsn ü ânından

4.Şükûh-bahş idi semmur ü şâle devrinde 5.Nigârhâne-i Đran’a zeyn olan hûban 6.Ne yâda geldi ne akl ü hayâle devrinde 7.Nizâm-ı âlemi bir fitne-î nigahıyle 8.Verir gibiydi o şûh ihtilâle devrinde 9.Kadehde lâ ‘lini gâhî görür deriz ki Kemâl 10. Gönül o âfete meftundu Lâle Devri’nde (33)

Gazelin, 1. beytinde “Lâle Devri’nde” şeklinde redif ve kafiye birleşiminden oluşan tekrar, “sözdizimi” bakımından bir yol haritası çizer. “Devrinde” redifi, bir isimle nitelenmiştir. Đkinci dizenin “Ki verdi şan ü şeref yâl ü bâle devrinde” şeklindeki dizesinde “yâl ü bâle”den sonra virgül konmamış olması, okunuş bakımından, “Lâle Devri’nde” ile “yâl ü bâle devrinde” ifadelerinin aynı şekilde kurulmuş cümleler olduğu etkisini yaratır. Nitekim, “Şükûh bahş idi semmur ü şâle devrinde” dizesindeki “semmur ü şâle devrinde”, “Ne yâda geldi ne akl ü hayâle devrinde” dizesindeki “akl ü hayâle devrinde” ya da “Verir gibiydi o şuh ihtilâle

devrinde”dizesindeki “ihtilâle devrinde” ifadelerinde olduğu gibi. Aslında, gazelin, 2. 4. 6. ve 8. dizelerinde, anlamın mantıksal içerimi, “devrinde” redifinden önce bir “virgül” konmasını gerektirmektedir. Oysa, redifle bütünleşen uyakların “virgülle” bölünmesi, bu gazelin “ses” örgüsünü bozacaktır. Çünkü şair, şiirde, mantıksal anlam ile birlikte, “ses” örgüleriyle iletilen “duygu”yu da öne çıkarmaktadır. Dolayısıyla bu şiir, “Lâle Devri’nde” tamlamasının bulunduğu ilk dize ile aynı “sözdizimsel”

kurguya sahip olmayan 2. 4. 6. ve 8. dizeleri, sanki aynı “sözdizimsel” kurguya sahipmiş gibi okutmaktadır. Öte yandan, “devrinde” sözcüğünden önce virgül konmaması, dizenin içinde, gizli bir şekilde varlığını hissettiren bir başka anlamı da

devrinde” ifadesi, Nedim’in “Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana” dizesini anımsatır (3edim Dîvanı: 1951, 263). Dolayısıyla, Yahya Kemal için, Nedim’le özdeşleşen Lâle Devri, bu dize aracılığıyla bir tür, “yâl ü bâl devri” olarak da okunabilir. Tıpkı 4. dizedeki ifadenin “semmur ü şâl devri”, 6. dizedeki ifadenin, “hayâl devri”, 8. dizenin ise “ihtilâl devri” şeklinde okunabileceği gibi. Nedim’le ifadesini bulan Lâle Devri, “şiir ve bezm”le iç içeliği ve estetiği öne çıkaran bir dönem olması nedeniyle, “bir semmur ü şâl devri”, “yâl ü bâl devri” ya da bir “hayâl devri” olarak okunabilir, ama bu devir, aynı zamanda bir “ihtilâl”e de neden

olmuştur. Özetle, “yâl ü bâle”, “semmur ü şâle”, “akl ü hayâle” ve “ihtilâle”

sözcükleri ile “devrinde” redifi arasına virgül konmaması, ilk dizedeki “Lâle Devri” tamlamasının “ses”inin, “bâle”, “şâle”, “hayâle”, “ihtilâle” şekillerinde, bu dizelerde de duyulmasına neden olur. Bu dizeler, aynı zamanda, “yâl ü bâl devri”, “semmur ü şâl devri”, “hayâl devri”, “ihtilâl devri” şekillerinde, alternatif bir anlam kurgusuyla da okunabilir. Daha açık ifadeyle, gerekli olduğu yerlerde “virgül” konmaması, bu şiirde “anlam”da bir “sapma”ya neden olmuştur. Ancak bu “sapmalar”ın asıl nedeni, “Lâle devri” ifadesinin bir “melodi” hâlinde sürekli duyurulma çabası olmalıdır; ve gazel, bu biçimi sayesinde “müzikal bir etki” üretir, başka ifadeyle, “mesel”, “berceste şi’r”e dönüşür.

Yukarıdaki çözümlenen dizelerde ve beyitlerde, mantıksal anlamın korunduğu görülmektedir. Buna karşın, bu dizelerin ve beyitlerin “sözdizimi”nde gerçekleştirilen bir farklılaşma, “anlam”ın aktarılmasına değil, yalnızca “berrak” bir şekilde kavranmasına engel olmaktadır. Çünkü, “sözdizimi”nden kaynaklanan bu “sapmalar”, dize ve beyitlerde iletilen belirli bir “mesel”in iletişim işlevini ortadan kaldırmaz. Örneğin, “Dünyâ biter o yerde ki mağlûb olur hayâl / Temdîd-i ömre kudreti kalmaz tahayyülün” beytinde, “dünyânın bitmesi” ile “hayâlin bitmesi”

arasındaki bağlantıyı ifade eden argümanın okura iletilme işlevi yerine getirilmiştir. Ancak, bu beyit, “Đnsan âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar” dizesinde olduğu gibi “neden / sonuç” ilişkileri bakımından kesin bir özdeyiş de değildir. Öte yandan, “Biz şi’ri böyle söyledik ağyâr söylesün / Hem dost söylesün bunu hem yâr söylesün” beytinde de, dilin iletişim işlevi yerine getirilir; ancak bu beyitteki “müphemiyet”, yalnızca, anlamın “eksiltili” bir biçimde dile getirilmesinden kaynaklanır; ve “okur”dan eksik parçaların tamamlanması istenir. Bu tamamlama işlemi, Divan şiirindeki dil içi çevirilerde yapılan, beyti tek uzun bir cümleye çevirme işlemine benzetilebilir. “Mükerrer Gazel”de ise, dizelerde, gerekli yerlere “virgül”

konmaması, şiirin içeriğiyle örtüşen bir ikinci anlam örüntüsünü ortaya çıkarır: Şiirin anlamını pekiştiren, “yâl ü bâl devri”, “semmur ü şâl devri”, “hayal devri”, “ihtilâl devri” tamlamaları, şiirin yapısına “sözdizimi” sayesinde kendiliğinden işlenir. Özetle, “sözdizimi”ndeki bu sapmalar, “mesel”in “berceste şi’r” hâlini gösterir niteliktedir.