• Sonuç bulunamadı

3. YAYA HAREKETLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

3.2 Yaya Hareketleri ve Morfolojik Yapı

3.2.1 Morfolojik yapının ölçülmesi

3.2.1.1 Mekan dizim metodolojisi

Şehirler, tanımlanmalarını zorlaştıran bir karmaşaya sahip oldukları için, şehir plancıları ve tasarımcılar, hiyerarşi, düzgün geometriler, parçalara ayırma, vb. gibi daha basit konseptlerle çalışmaya ihtiyaç duymaktadırlar (Hillier, 2009).

Bu yöntem, mekanı bağımsız bir değişken olarak almakta ve erişilebilir tüm mekanları temsil etmek üzere çizilen sokak parçalarına sayısal değerler vermektedir. Bu değerler, mekansal bütünleşme, mekansal derinlik, mekansal bağlantılılık, mekansal erişim, mekansal tercih, vb. terimleriyle ifade edilmektedir.

Mekan dizim yönteminde şehirlerin geometrik yapılarını incelemeye olanak sağlayan en önemli teknik “aks haritası”dır (Hillier ve Hanson, 1984; Hillier ve diğ, 1992; Hillier, 2002). Aks haritası, şehrin mekansal yapısının bir temsili olarak en uzun ve en az sayıdaki doğrulardan oluşur ve erişilebilir tüm mekanları ifade eder.

Bu teknik ile temsil edilen mekansal yapı, haritadaki her bir doğrunun tüm diğer doğrularla olan ilişkisinin analiz edildiği bir işlemden geçirilerek her bir doğru için bir takım sayısal değerler elde edilir. Bunlar arasında en sık kullanılanlar bağlantılılık (connectivity), bütünleşme (integration) ve tercih (choice) değerleridir. Bağlantılılık

değerleri her doğrunun kaç doğru ile bağlantısı olduğunu vermektedir. Bütünleşme değerleri, her bir doğrunun sistemin geri kalanı ile ne kadar iyi ilişkili olduğunun göstergesidir (Hillier ve Hanson, 1984). Tercih değeri, sistemdeki tüm noktaların hem başlangıç, hem de bitiş olarak değerlendirildiği bir işlemler dizisi kullanarak en kısa güzergahların hesaplanmasıyla elde edilmektedir (Turner, 2007).

Hillier ve Iida (2005), hareketin iki temel bileşenini şu şekilde tanımlamaktadır: 1. Başlangıç noktasından bitiş noktasının seçimi (to-movement)

2. Güzergah seçimi (through-movement)

Belli bir başlangıç noktasından gidilen bitiş noktalarının zaman içinde istatistiksel olarak ayrıştığı görülecektir. Bazı bitiş noktalarına daha fazla gidilecektir, çünkü o noktalar daha erişilebilir olacaktır. Başlangıç-bitiş arasındaki güzergah alternatifleri, hangi mesafe tanımı yapılırsa yapılsın (metrik, açısal), bir yol ağı etkisi (network effect) olarak karşımıza çıkacaktır. Başlangıç-bitiş ilişkisi, 2 nokta olarak tanımlandığı halde, bu 2 nokta arasındaki mesafe arttıkça, güzergah alternatifleri de artacaktır (Hillier ve Iida, 2005).

Bütünleşme (integration), her bir segmentin, belirlenen yarıçap içindeki tüm diğer segmentlere ne kadar “yakın” olduğunu, dolayısıyla her bir segmentin, diğer segmentlerden ne kadar erişilebilir olduğunu ölçmektedir. Bir segmentin ne kadar erişilebilir olduğu, o segmentin “hedef noktası” olarak ne kadar potansiyel taşıdığını göstermektedir. Bu durumda, bütünleşme değerinin “hedef potansiyeli”ni ölçtüğü söylenebilir. Bu potansiyel, yönelen hareket (to-movement) olarak da bilinmektedir (Hillier, 2008). Tercih (choice) ise her bir segmentin, belirlenen yarıçap içinde, en az açısal değişim kuralıyla belirlenen güzergahlar üzerinde yer alıp almadığını, dolayısıyla, içinden geçme (through-movement) potansiyelini ölçmektedir (Hillier, 2008).

Tüm yolların aynı karakteristikte olduğu bir örnekte, tüm yollardan tüm diğer yollara en basit veya en kısa güzergahlar oluşturulduğunda, merkezi kısımların daha çok kullanılacağı ortaya çıkmaktadır (Şekil 3.4 ) (Hillier ve Iida, 2005).

Şekil 3.4 : Eşit özelliklerde yol ağı örneği (Hillier ve Iida, 2005).

Bazı doğrular diğer doğrulara oranla daha yüksek değerlere sahiptirler. Bunun nedeni bu doğruların sistemin geri kalanı ile fiziksel olarak daha güçlü bağlantıları olmasıdır. Bir doğrunun bütünleşme değerinin yüksek olması, o doğrunun erişilebilirliğinin de yüksek olduğu anlamına gelmektedir.

Bütünleşme değerlerinin yüksek olduğu doğruların kümelendiği alanlara “bütünleşme çekirdeği” denmektedir ve her sistemin bir bütünleşme çekirdeği bulunmaktadır. Bu çekirdek her zaman geometrik merkezde olmayabilmektedir. Şehirsel yapılar lokal olarak incelendiğinde ise alt kademe merkezler olarak lokal bütünleşme çekirdekleri ortaya çıkmaktadır (Hillier ve Hanson, 1984).

Şehir formu, mekansal düzeninin ve morfolojisinin bir sonucu olarak sosyal yaşamı etkilemektedir. Gelişmekte olan ülkelerde şehir formu ile ilgili çalışmaların dikkate değer bir bulgusu, şehir formunun özelliklerinin şehir ekonomisinin işleyişi üzerinde önemli bir role sahip olduğudur. Arazi kullanımı ve şehir formu çalışmaları şehrin yerel ekonomisinin şehrin mekansal düzeniyle ilişkili olduğunu göstermektedir (Hillier, 2002).

Bütünleşme değerleriyle açıklanan erişilebilirlik unsuru, mekanların biçimsel özelliklerinden kaynaklanan eşitsizlikler doğurmaktadır. Birçok araştırma, bütünleşme değerleri ile yaya hareketleri arasında güçlü ve dikkate değer bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Mekan ne kadar bütünleşmiş olursa, yaya hareketi çekme şansı da o kadar artacaktır. Bu ilişki sadece zirve saatlerde değil, tüm zaman dilimlerinde görülmektedir. Bu durum, mekansal yapının yaya hareketleri üzerinde

arazi kullanım özelliklerinden daha kuvvetli bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir (Peponis, 1997).

Şehir dokusu, tüm diğer etkenlerden bağımsız olarak bir hareket potansiyeli barındırmaktadır. Aks haritasındaki bütünleşme değerlerinin dağılımı, her aks boyunca potansiyel hareket oranlarında olduğu kadar, mevcut hareket oranlarında da güvenilir bir tahmin sağlamaktadır (Hillier, 1993; Hillier, 1996; Space Syntax Limited, 2002-a; Özer, 2006; Kubat ve diğ, 2003). Bu değerlerle saptanan, ve böylece mekansal düzenlemenin etkilerine dayandırılabilecek olan harekete “doğal hareket” denmektedir (Hillier, 1993; Hillier, 1996; Hillier, 2007). Hillier (1996), doğal hareketin ve dolayısıyla şehrin dokusunun arazi kullanım dokularını etkilediğini ifade etmektedir. Hareket ekonomisi olarak adlandırılan bu etkileşim, ticaret ve hizmet gibi insan hareketine ihtiyaç duyan kullanımların “doğal hareket” potansiyeline sahip mekanlarda; konut kullanımının ise tam tersine doğal hareket barındırmayan mekanlarda yerleşmesi ile açıklanmaktadır (Hillier, 1996; Hillier, 2007). Alana yerleşen bu kullanımların mevcut hareket oranlarına etkisi sonrasında daha fazla hareket ortaya çıkmakta ve harekete ihtiyaç duyan daha fazla kullanım alana yerleşmektedir. Bu etkileşim “artırıcı etkiler” den oluşan bir döngü oluşturmakta ve sonuç olarak homojen yapılı konut alanlarına karşın yoğun karma kullanım alanlarından oluşan bir şehir dokusu yaratmaktadır (Hillier, 1996; Hillier, 2007). Yerleşmelerin ekonomik ve sosyal canlılık kazanmalarını sağlayan nedenlerin arkasında, mekansal bütünleşme, hareketlilik dokusu ve arazi kullanımları arasındaki bu ilişki yatmaktadır (Hillier, 1996; Hillier, 2002; Hillier, 2007).

Hareket ekonomisi olarak adlandırılan bu dinamik süreç, artırıcı etkilerden oluşan bir döngü oluşturmaktadır (Hillier, 1996; Hillier, 2007). Doğal hareket dokusu, yarattığı hareket ekonomisi ile arazi kullanım dokularını bu şekilde etkilemektedir. Hareket potansiyelindeki farklılıklar farklı yoğunlukta yapılaşmayı ve karma kullanımı getirecektir, yani biçimlenme özellikleri çekiciliği ve dolayısıyla çekim gücündeki

eşitsizlikleri yaratmaktadır. Mekansal bütünleşme önemlidir, çünkü şehirler

büyüdükçe daha fazla etkileşim ve daha canlı bir sosyal yaşam sunmaları beklenmektedir. Şehir yapısı da, sosyal yaşamın zenginleştirilmesinde önemli bir katkı sunabilmektedir (Hillier, 2002).