• Sonuç bulunamadı

1.3. FEMEN VE LGBTİ GRUPLARININ MEDYADA TEMSİLİ

1.3.3. Medyada Ötekinin Temsil Sorunu

Berktay, “Karşıdan iki kişi geliyor sandım; meğer sadece bir erkek ile karısıymış” Rus Atasözü ile başladığı çalışmasında kadının, erkeğin ezeli ‘öteki’si olarak tanımlandığını ifade etmektedir (2014: 27). Kadının erkeğin ötekisi olarak konumlandığı bir düzende, eşcinseller iki cinsin de ötekisi hatta söz konusu düzenin ötekisi konumundadır. ‘Biz’den olmayan her şeyin ‘öteki’ olarak konumlandırıldığı düzende çok fazla öteki bulunmaktadır ve bu kapsamda birçok ötekinin temsilinden bahsetmek mümkündür. Ancak çalışmanın sınırlılığını FEMEN ve LGBTİ grupları oluşturduğundan dolayı ötekinin temsili kadın ve eşcinsellerin temsili ile sınırlı tutulacaktır.

1.3.3.1. Kadının Temsili

Sökmen, çalışmasında kadınların medyada üç başlık altında temsil edildiklerini ortaya koymuştur: 1-Medyanın malzemesi olan kadınlar... 2-Medyanın izleyicisi olan kadınlar... 3-Medyada çalışmakta olan kadınlar... (2006: 57). Bu çalışmada sadece medyanın malzemesi olan kadınlar üzerinde durulacaktır. Televizyonda kadınların genellikle ‘iyi kadın’ ve ‘kötü kadın’ üzerinden gerçekleştirilen stereotiplemeler ile temsil edildikleri görülmektedir: Erkeklere zarar vermek için planlar yapan kötü kalpli kadın, baştan çıkarıcı kadın, cinsel nesne olarak kadın, pasif, şiddete maruz kalmış ve erkekler tarafından kurtarılmayı bekleyen muhtaç kadın, mükemmel anne olarak kadın, evine düşkün bir eş olarak kadın, genelde bekar olan saldırgan ve acımasız kadın, aile rolünde otoriter ve yaşlı kadın, süper kadın olarak meslek sahibi kadın, asi, aseksüel ve çocuksu kadın ve diğer kadınların mutluluğun önünde engel olarak ayartıcı kadın (akt. Oğuz, 2012: 229). Bu temsillere ek olarak Oğuz, ayrıca kadınların bir temsil edilmeme sorunu ile karşı karşıya olduklarından ve eril söylemin içerisinde gittikçe yok olduklarından bahseder (2012: 244). Haberlere bakıldığında ise yine kadınların, kadın hareketlerinin, feminizmin ve kadın

konularının ya yok sayıldığı ya da sınırlı sayıda gösterildiği görülmektedir (Rakow ve Kranich, 2014: 424). Bu durum Oğuz’un söylemini desteklemektedir. Bu da kadınların haber medyasında bir temsil eksikliği sorunu yaşadıklarını tekrar göstermektedir. Kadın odaklı habercilik kitabında da genellikle kadınların medyada yer almadığı; başka bir deyişle temsil edilmediği ve bundan kaynaklı bir temsil sorunu olduğu üzerinde bir durulmaktadır (2007).

Medyada kadınların beş farklı şekilde temsil edildikleri görülmüştür: 1. Aptal, suskun, seksi ya da inleyen-kurban konumundaki nesne-kadınlar; 2. Rolünü yerine getiren ve hayatında evi, yuvası hep temel yer alan, anne, sekreter, hemşire, vb. kadınlar; 3. Geleneksel rolüyle mesleğini bir arada yürüten kadın; 4. Erkekle eşit kadınlar; 5. Belli kalıplara sokulmamış kadınlar (Tanrıöver, 2007: 155).

Türk sinemasında çalışan kadın temsillerini inceleyen Hamarat ve Takımcı, söz konusu temsillerin eril bir gözle gerçekleştirildiğini ortaya koymuşlardır. 1930’lu ve sonraki yıllarda çalışan kadın belli mesleklerde olumsuz olarak temsil edilmektedir. Bu yıllarda kadın ev içi hizmetli ya da pavyonda çalışan biri de olsa erkeği ayartan, serbest kadın olarak temsil edilmiş ve tehlikeli olarak görülmüştür. 60’lı yıllarda çalışan kadın erkeksi özelliklere sahip ve namuslu olarak temsil edilmiş ve evlenince çalışma hayatı son bulmuştur. 80 ve sonraki yıllarda çalışan kadın erkeği baştan çıkartan fettan kadın temsilleri ile kendisine yer bulmuştur. 2000’li yıllarda ise kadının çalışması toplum tarafından olumlanmış, fakat işinde çok üst mevkilere ulaşamamış, aşkını işine tercih eden olarak erkeğe yardımcı rollerde yer almıştır (2013: 218).

1.3.3.2. Eşcinsellerin Temsili

Hollywood’da ilk eşcinsel filmleri gey karakterler üzerinden gerçekleşmiştir. 1895 yılında çekilen ‘The Gay Brothers’ filmi gey karakterlerin olduğu ilk filmdir. Kadın eşcinselliğinin olduğu filmler ise ilk olarak Avrupa’da görülmüştür. İlk lezbiyen filmi Alman yapımı olan “Pandora’nın Kutusu”dur. Hollywood’da lezbiyen karakterler kendilerine çok sonra yer bulabilmiştir. Türk sinemasında ise tam tersi bir durum söz konusudur. Batı’ya göre daha katı bir erkeklik algısından ve kadınların

daha kolay cinsel obje olarak kullanılmasından dolayı ilk eşcinsel filmleri lezbiyenlik ile başlamıştır. İlk lezbiyen karakterler 1962 yapımı “Ver Elini İstanbul” filminde yer almıştır (gmag.com.tr).

Ana akım medyada, Hollywood, Avrupa ve Türkiye sinemalarında eşcinsel karakterlerin temsili çoğunlukla gülünecek, acınacak ve korkulacak bir şekilde gerçekleşmiştir. Özellikle bağımsız sinemanın yükselişinden önce diğer bir deyişle 1960 öncesi ve 60’lar boyunca gey ve lezbiyen bireyler ya korkulması gereken kötüler olarak ya da acınması gereken, işkence görmüş, intihara meyilli karakterler olarak temsil edilmiştir. Buna ek olarak eşcinsel karakterler genellikle her şeyi başkaları için yapan, kendileri için mutluluk istemeyen bireyler olarak temsil edilmiştir. Ayrıca eğer eşcinsel karakterler cinsiyetsiz olarak temsil ediliyor ise sevimli olarak gösterilmiştir (Gürkan ve Ozan, 2016: 31; 34).

Şahan ve Şahan çalışmalarında eşcinsellere yönelik "ne yapsınlar onlar da insan" gözüyle bakılan yaklaşımlar ile eşcinselliği toplumun belli bir kesimine özgü, yoz ve ahlaksız bir davranış biçimi olarak niteleyen söylemlerin öne çıktığı sonucuna varmışlardır. Bunun dışında medya tarafından "alaycı" bir üslup ve eşcinsellerin ya ahlaki çöküntünün de eşlik ettiği rahat bir yaşantı sürdüğü ya da bir tür sapık olduğu ve eninde sonunda şiddetin öznesi ya da nesnesi olabileceği yargısı üretilmektedir. Travestiler ile ilgili haberlerde "biyolojik" ya da "Allah tarafından" kendilerine verilmiş bir tür hastalık olarak tanımlansa da yorumlar "su testisi su yolunda kırılır"dan hakarete kadar giden olumsuz bir yelpazeyi içermektedir. Bu haberlerde tehdit ve gasp gibi can güvenliğini tehdit eden bir konunun ele alınmasına karşın yorumcuların travesti ve transseksüelleri "mağdur" olarak konumlandırmadığı görülmektedir (2008).

Sabah gazetesinde “Medyanın Eşcinsellere Bakışı Hala Çok Berbat” adlı Perihan Mağden ile gerçekleştirilen röportajda medyanın eşcinsellere yönelik ayrımcı, seksist, maço ve son derece kötü bir dil kullanıldığından bahsedilmektedir. Kadınlara ve eşcinsellere karşı kullanılan söylemlerde hiçbir ilerlemenin olmadığı ve ciddi bir temsil sorununun olduğu vurgulanmaktadır. Buna ek olarak da medyanın eşcinselleri ezici ve yok sayan bir şekilde temsil ettikleri söylenmektedir (2010).

Eşcinseller medyada stereotipik bir şekilde temsil edilmekte ve hem homofobik söylemler üretilmekte hem de bu yönde var olan tutumlar sürdürülmektedir. Görsel medyada eşcinsel erkekler fazlasıyla bakımlı, kırılgan, narin ve kadınsı özellikler taşıyan bireyler olarak temsil edilmektedirler (Ertan, 2011: 99). Ertan, çalışmasına ‘1 Kadın 1 Erkek’ programındaki eşcinsellere yönelik tutumu incelemiş ve genelde söz konusu söylemin erkeklikle ilişkili olarak ortaya konduğu sonucuna varmıştır. Başka bir deyişle, erkekliğin hegemonik söylemi kendini kadınlık ve kadınsılık atfedilen gey erkeklikler karşısında yeniden üretmektedir. Eşcinseller “gerçek erkekler”in karşısında kadınsı, cinsellik düşkünü, fazla bakımlı, içki tüketimine dayanıksız, futbol ve araba konularına ilgisiz, ince ve estetik yönü gelişmiş stereotipler olarak temsil edilmektedir (2011: 103). Lezbiyen karakterler ise kötü kadın olarak gösterilmekte ve her daim bir tehdit unsuru olarak temsil edilmektedir. Bazı eleştirmenler lezbiyenlerin olumsuz temsilinin altında yatan nedenin sadece eşcinsellik ile ilgili olmadığını, bunun yanı sıra kadına yönelik ayrımcılıkla da ilgisinin olduğunu vurgulamaktadırlar (Gürkan ve Ozan, 2016: 34).

Türk sineması açısından bakıldığında ise lezbiyen karakterlere çok fazla rastlanmamaktadır. Özellikle 1960’lı yıllarda lezbiyen ilişkiler açık bir şekilde gösterilmemiş sadece dolaylı bir bakış atılmıştır (Gürkan ve Ozan, 2016: 30). Hollywood sinemasında da benzer bir tablo ile karşılaşılmaktadır. Lezbiyen filmlerin azlığının arkasında yatan en önemli neden içinde erkeğin diğer bir ifade ile erkek bakışının olmadığı bir ilişkinin para etmeyeceğine dair olan inançtır. 90’lı yıllara kadar Hollywood’da kadınlara başrol verilmiyordu ve kadının erkeğin önüne geçmesine müsaade edilmiyordu. Çünkü erkek başrollerin gişede daha fazla kazandırdıkları yönünde bir inanç söz konusuydu. Bu açıdan ele alındığında da lezbiyenliğin konu edindiği ve başrolün lezbiyen bir karakter olduğu filmler Hollywood için söz konusu değildi (Kurtuluş, 2004).

Toplumun lezbiyenlere olan bakış açısı geylere olan bakış açısından çok daha korku yüklüdür. Geyler erkeklik olgusunun ellerinden alındığını düşünen hetero- erkekler dışında toplum için bir tehdit unsuru olarak görülmemektedir. Buna karşın lezbiyenlik topluma erkeksi kadını başka bir ifade ile erkeğe ait vahşi tarafı da

barındıran kadını simgelediği için cinayet ve olası her türlü şiddet ile özdeşleştirilmektedirler ve lezbiyen karakterler vampirlik, nefret, kıskançlık, canilik ve canavarlık klişeleri ile temsil edilmektedir (Kurtuluş, 2004; Aksoy).

Filmlerde lezbiyen karakterlerden birinin baskın erkek karakterinde, diğerinin ise dişi karakterinde temsil edildiğini görmek mümkündür. Genellikle lezbiyen karakterlerden biri kıyafetleri, tavırları ve konuşmaları tamamen erkeksi iken diğeri savunmasız, zayıf özellikleri ile tamamen kadınsıdır (Kurtuluş, 2004). Bu açıdan ele alındığında ise erkeksi özelliklere sahip karakteri kadının ya da erkeğin oynaması arasında bir fark ortaya çıkmamaktadır. Lezbiyen ilişkisi ana akım tarafından kendi standartlarına uydurulmakta ve yine bir heteroseksüel ilişkiye dönüştürülmektedir. Özetle şunu söylemek mümkündür ki Kılıç’ın da (2011: 155) aktardığı gibi, eşcinsel karakterlerin ve homofobinin medyadaki temsili genellikle tek boyutlu ve mizah için sömürü kaynağı olarak kullanılmaktadır. Medya eşcinsellere reyting getirecek veya insanların merakını uyandıracak okunma oranlarını artıracak bir nesne muamelesi yapmaktadır ve bir cinsel yönelim metalaştırılarak insanların merakına kurban edilmektedir.

Toplumun ötekisi olarak konumlandırılan kadınların ve eşcinsellerin medyada nasıl temsil edildikleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Uygulama kısmındaki FEMEN ve LGBTİ gruplarının televizyon haberlerindeki temsilini ele almadan önce, söz konusu bu grupların medyada nasıl temsil edildiğini görmek uygulama kısmını daha iyi anlamlandırabilmek adına yararlı olacaktır.