• Sonuç bulunamadı

Medine’deki Siyasi Yapılanma Faaliyetleri

Medine’ye hicret sadece zulüm ve tahkirden çıkış yolu aramak değildi. Aksine emin bir yerde yeni bir toplum kurmak üzere umumi bir yardımlaşmaydı. Bu yardımlaşmanın temelinde Ensâr ile Muhâcirûn bulunmaktadır.

İslâm tarihinde Muhâcirûn, Allah ve Rasûlünün rızasına erişmek için fedakarlığı, meşakkatlere tahammülü, sabrı ve sebatı; Ensâr ise nitelikleri sıralanan bu üstün meziyetli şahsiyetlere, aynı yüksek gaye ile gönül hoşluğu içinde yardım etmeyi, destek olmayı, kendisi muhtaç olsa bile muhaciri kendine tercih etmeyi, dolayısıyla fedakarlık ve feragatte zirveyi simgeler. Bu düzeydeki Muhâcirûn-Ensâr bütünleşmesi ile iyi organize edilmiş ve Allah Rasûlünün öngördüğü üstün değerlerle örülmüş birlik ve beraberlikten doğan bu güç, içte ve dışta zaferin, başarı ve fütuhatın sebebi olmuştur.115 Böylece İslâm devletinin tohumları Medine’ye de atılmış ve burada yeşerme imkanı bulmuştur.

Medine’de İslâm devletinin oluşabilmesi için yapılan ilk ve en önemli faaliyet olarak mescit inşa edilmiştir. Bunu takiben de Ensâr ve Muhacir arasında kardeşlik anlaşması yapılmıştır. Devlet işlerinin organize edileceği bina inşa edilip vatandaşlar arasında eşitlik ve

114 Gazali, Muhammed, Fıkhu’s-siyre, s.171

yardımlaşma sağlandıktan sonra sıra Medine’deki diğer dinlere mensup kişilerle huzur içinde yaşayabilmek için her iki tarafın da kabul ettiği bir anayasa imzalamaya gelmişti. Medine Vesikası adı altında imzalanan bu anlaşma sayesinde Medine İslam Devleti, Medineli gayri müslimler tarafından da tanınmış ve resmen varlığını ortaya koymuştur. Şimdi bu faaliyetleri hem daha ayrıntılı bir şekilde hem de eğitim açısından değerlendirmeye tâbi tutarak bir daha ele alalım.

1. Mescid-i Nebevi’nin inşası

Hz. Peygamber, Medine’ye hicret ettikten sonra ilk iş olarak Mescid-i Nebevi’yi inşa etmeye başladı. Mescidin yapımına öncelik vermesinin sebebi hem Müslümanların hep birlikte ibadetlerini yapabilecekleri hem de bir araya toplanıp organizeli bir şekilde iş bölümü yapıp kararlar alabilecekleri bir mekana ihtiyaç duyulmasıydı. Mescidin yanına Hz. Peygamber’in hanımları için de iki oda inşa edilmişti. Böylece Peygamber (s.a.v) ve hanımları sürekli başkalarının evinde misafir olmaktansa kendilerine ait bu odalarda konaklayabileceklerdi. Odaların mescitle bitişik olması da Mescid-i Nebevi’ye gelen sahabilerin Hz. Peygamber’le rahatça görüşebilmelerini sağlıyordu. 116

Mescid–i Nebevi ibadet mekanı olmanın yanında, askeri işlerin müzakere edildiği, elçilerin kabul edildiği, bazen de duruşmaların yapıldığı idari ve resmi bir kurum niteliğindeydi. Mescid-i Nebevi ileriki dönemlerde savaşta yaralanan Müslüman askerlerin yaralarının sarılıp tedavi gördükleri bir hastane gibi de hizmet vermiştir. Hz. Peygamber bağışları Mescid-i Nebevi’de kabul ediyordu. Çeşitli bölgelerden gelen cizye ve zekat mallarını da Mescitte kabul ediyordu.117

Medine’de İslâm toplumunun oluşmasında ve Müslümanlar arasında birlik ve beraberliğin sağlanmasında en önemli unsurlardan birisi Mescid-i Nebevi’dir. Burası ibadet mahalli olmanın yanında, Hz. Peygamber’in sohbet ve vaaz yaptığı, maddi manevi bir eğitim kaynağıdır. Kuruluşundan itibaren Mescid-i Nebevi’de ilim meclisleri ve ilim halkaları oluşmuştur.118 Kurulan bu meclislerde Hz. Peygamber, ashabına dini dünyevi her alanda bilgiler vermiştir. Bu anlamda mescit yaygın eğitimin yapıldığı bir okul işlevindedir. Nazil olan ayetlerin duyurulup Allah’ın buyruklarının öğretildiği bir ilim merkezidir. Namaz ibadetiyle irtibatlı bir terbiye ve edeb mekanıdır.

116 Sarıçam, İbrahim, Hz Muhammed ve Evrensel Mesajı, s. 137 117 Sarıçam, İbrahim, s.138

118 Güner, Ahmed, “Asr-ı Saadette Mescitler/Camiler ve Fonksiyonları”,Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam,

Bütün bu bilgiler bize Mescid-i Nebevi’nin Müslümanların cemaatleşmesinde ve kaynaşmasında ne denli önemli fonksiyonlar üstlendiğini göstermektedir. Hz. Muhammed fetanet sahibi bir önder olduğu için İslâm Devletinin yapılanmasında ve Müslümanların eğitilmesinde mescidin gerekliliğinin farkına varmış, bu sebeple de Medine’ye gelir gelmez ilk iş olarak mescidin inşa edilmesini emretmiştir. Hatta kendisi de ashâbı ile birlikte mescidin yapımına bizzat iştirak etmiştir.

2. Kardeşlik Anlaşması (Muâhât)

Hz. Peygamber hicretin birinci yılının ortalarında Medine’de bulunan Ensâr ve Muhacirûnu, Mescid-i Nebevi’de toplamış, ve bu iki grubu ikişerli şekilde kardeşleştirmiştir. Yalnız bunun rasgele iki şahısın kardeşleştirilmesi olmadığını belirtmek gerekir. Hz. Peygamber, hicretten itibaren altı ay boyunca Mekkeli ve Medineli Müslümanları gözlemlemiş, durumlarını incelemiş, ortak vasıflarını göz önünde bulundurarak kişileri kardeşleştirmiştir.119 Böyle yapması amacına ulaşmak için ne derece sistemli bir çalışma

yürüttüğünü gözler önüne sermektedir.

Malzemesi insan olan bir alanda çalışma yapmak isteyen bir eğitimcinin temkinli davranması gerekir. Çünkü insan hayatı nasıl ki bir hatayı kaldıramayacak kadar değerliyse onun eğitimi de o derecede değerlidir. Kardeşleştirilen Müslümanların özenle seçilmesindeki bu titizlik daha sonra onların İslâmî eğitimleri esnasında da büyük bir kolaylık sağlamıştır. Hz. Peygamber, ümmetinin birbiriyle ilişkisini din kardeşliği temeline oturtmuştur. Bununla insanlar arasındaki neseb, renk, vatan ve ırk farkının ortadan kalkmasını amaçlamıştır. Tabi ki bu gayretin en önemli gayesi, cahiliye devrindeki kavmiyetçiliğin erimesiydi. Bununla birlikte kardeşlik anlaşması sayesinde Muhacirlerin Medine’nin yaşayışına daha kolay ve kısa sürede intibakı sağlanmıştır. Çünkü hicret eden kişilerin yeni sosyal çevreye alışabilmeleri ve uyum sağlamaları oldukça zordur. Hz. Peygamber kardeşlik anlaşmasıyla bu zorlukların da üstesinden gelmeyi başarmıştır. Kardeşlik anlaşmasının şartlarına göre Mekkeli Müslümanlar, Medineli din kardeşlerinin mallarına ortak ve varis olabileceklerdi. Böylece dinleri uğruna Mekke’de her şeyini bırakan Muhacirleri maddi manevi her anlamda destekleyip sıkıntılarını gidererek, Ensâr da Allah’ın rızasına ermeyi amaçlıyordu.120 Her iki grup da yüksek bir gaye uğruna bütün varlığını hiçe sayan mükemmel şahsiyetlerden oluşmaktaydı. İslam Devletinin çekirdeğini de bu kişiler oluşturmaktaydı.

119 Sarıçam, İbrahim, a.g.e, s.141, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, I/261 120 Demircan, Adnan, Nebevi Direniş:Hicret, s.146, El-Bûti, Fıkhu’s-Sire, s.210

Böylece Hz. Peygamber, Müslümanlar arasında birlik ve beraberliği sağlamış, ortak bir kimlik, zihniyet birliği oluşturmuştur. Böylece içte Yahudi ve münafıklara, dışta ise müşrik Arap kabilelerine karşı anlaşmış ve kaynaşmış bir ümmet oluşturmuştur.121

Rasûlüllah bu cemaatin fertlerini akrabalıktan da öne geçen din kardeşliği temeline oturtmuş böylece Müslümanlar arasında kan ve aile bağının yerini din bağı almıştır. Bu daha sonra genişleyerek bütün müminleri içine alan genel İslâm kardeşliğine dönüşmüştür.122

3. Medine Vesikası- İlk Anayasa

Medine halkı üç sınıfa ayrılıyordu:

Müslümanlar: Dinleri uğruna Mekke’den Medine’ye hicret etmiş Muhacirler ve Medine’nin asıl sakinlerinden olup İslâm’ı kabul etmiş olan Evs ve Hazreç kabileleridir.

Yahudiler: Bunlar ileri dönemlerde tedricen Arap yarımadasından çıkarılacak olan Nâdir, Kaynuka ve Kureyzaoğulları’dır.

Müşrikler: Medineli Evs Ve Hazreç kabilesinden olup puta tapanlardır.123

Rasûlüllah (s.a.v) Medine’ye hicretiyle birlikte İslâm’ı yaymaya başladı. Kısa sürede kendine pek çok tabi bulmuş, aşiretler arasında barış sağlamıştır. Medine’deki Yahudi ve Müşriklere karşı ise düşmanca bir politika gütmemiş ve hatta onlarla eşit şartlarla herkesin kendi dininde kalması esası üzerine bir anlaşma yapmaya muvaffak olmuştur.124

Medine Vesikası denilen bu anlaşmanın maddelerinden bazıları şunlardır:

• Yahudiler de müminler gibi Medine’nin müdâfaasına katılacak ve yapılan masraflar da ortak olacaktır.

• Bir harp vukuunda Yahudiler kendi masraflarını Müslümanlar da kendi masraflarını karşılayacaklardır. Bu anlaşmayı kabul edenlerden birine karşı saldırı olursa diğeri onlara yardım edecektir.125

• Her topluluğun, dini, hukuki ve kültürel bağımsızlığı olacak, hiç kimse bir diğerinin dinine, ibadetine, kısacası iç işlerine karışmayacaktır.

• Anlaşma metninin, devletin başı ve hakem konumunda olan Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından hazırlanmasını bütün gruplar kabul edecektir.126

121 Hasan, Hasan İbrahim, İslam Tarihi, s.136

122 Hasan, İbrahim Hasan, s.137, Sarıçam , İbrahim, s.142 123 Hasan, İbrahim Hasan, s.137

124 Gazali, Muhammed, s.200

125 Gazali, Muhammed, s.201, İbn Hişam, Siret, II/173

126 Ağırman, Mustafa, “Asr-ı Saadette Ordu ve Savaş Stratejisi”, Akyüz, Vecdi (Editör), Asr-ı Saadette İslam,

Bu vesika Müslümanların, Medine’de sükûnetin yayılması için Yahudilerle samimi olarak yardımlaşmak istediklerini açık bir şekilde göstermektedir.127 Çünkü Müslümanlar, kargaşa ve anarşi ortamı olan memleketlerini bırakıp Medine’de huzurlu bir şekilde yaşamaya ve rahatça ibadetlerini yapmaya gelmişlerdir. Buradaki şartları ellerinden geldiği kadar güzelleştirmek ve İslâm'ı yaymak en önemli gayeleridir.

Bu vesikayla Müslüman cemaatin ve İslam dininin hukukî ve sosyal varlığı, diğer unsurlar tarafından da tanınmıştır. Hatta öyle ki, anlaşma maddelerinden anlaşıldığı üzere Müslümanlar, gayri Müslimlere din ve inanç hürriyeti, can ve mal güvenliği sağlama statüsüne kavuşmuşlardır. Bu anlaşmanın imzalanması ile Müslümanların gayelerine ulaşmak için ne derece akıllıca davrandıklarını görüyoruz. Böylece Medine’ye ait düzenlemeler, tek bir sayfada toplanmış ve anarşi içindeki bu şehirde bir devlet oluşturmuştur. Müslümanlar Hz. Peygamber’in önderliğinde hicret ettikleri ve yabancı konumda oldukları Medine’de kendi dinlerini yayma, dini bilgileri örgütlü ve sistemli bir şekilde öğrenebilme olanağına sahip olmuşlardır.

Benzer Belgeler