• Sonuç bulunamadı

2. AÇIK MEDENİYET VE ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK 35 

2.1.  MEDENİYET VE KÜLTÜR 35 

Medeniyet kelimesine yüklenen anlamlar farklılık gösterdiğinden dolayı kelimenin önce etimolojik yapısına ve tarihsel arka planına bakmakta fayda vardır. Medeniyet kelimesinin Batı’da karşılığı olan ‘civilization’ kelimesi ilk olarak 1757 yılında Fransızcada kullanılmıştır. Kısa bir süre sonrada diğer Batı dillerinde de yaygınlaşmıştır. Kelimeye yüklenen ilk anlam, İngiltere ve Fransa’da yaşayan seçkin zümreyi tanımlamak ve bu hayat biçimine kavuşmanın yolu anlamında kullanılmıştır. Kelime, Batı’nın son üç yüzyıl içerisindeki gelişmesine ve zamane toplumları arasında gelişmişlik açısından ayırt edici olduğunu vurgulamaktadır. Bu anlamda kelime ‘ilerleme’ kavramıyla paralel olarak kullanılmıştır. Batı, ulaştığı teknoloji ve refah seviyesi ile en üst noktaya ulaştığına inanmakta ve bu seviyeye ulaşamayan toplumları kendisinin gerisinde görmektedir35.

Batının civilization kelimesine karşılık olarak Osmanlı Türkçesinde, Arapçada ‘şehir’ anlamına gelen ‘medine’ kelimesinden türetilen ‘medeniyet’       

35 Tahsin Görgün, ‘’Medeniyet’’, DİA, C.28, Ankara: Türkiye Diyanet Yayın Matbaacılık, 2003 s.

kelimesi kullanılmıştır. Kelime bu anlamıyla ‘şehirli’ manasına gelmektedir. ‘Belli yasalara uyarak şehirde yaşayan halk’ anlamındaki Uygur’dan türetilen ‘Uygarlık’ kelimesi de medeniyet anlamında son dönemlerde yaygınlık kazanan kelimeler arasındadır. Osmanlı’da 1828 yılından sonra yayımlanan Fransızca-Türkçe ve İngilizce-Türkçe sözlüklerde civilization kelimesi ‘ünsiyet’ ve ‘tezhib-i ahlak’ olarak kullanılırken zamanla ‘temeddün’ ve ‘medeniyet’ kelimeleri de kullanılmaya başlanmıştır. 1870’ten sonra ise bu kelime sadece medeniyet kelimesi ile karşılanmıştır36.

Modern anlamda medeniyet kelimesinin üç farklı kullanım şekline rastlıyoruz. Bunlardan ilki, ‘medeni insan’ manasında kullanılmakta olup bununla kastedilen ahlak ve görgü kurallarını benimseyip buna göre hal ve harekette bulunan ve başkaları ile ilişkilerinde bu kurallar bütününe uyarak yaşama tarzını benimsemiş olanlar için kullanılan anlamdır. Medeniyet lafzının ikinci kullanım şekli Avrupa merkeziyetçi anlamıyla kullanılmaktadır. Buna göre, gelişmiş toplumları gelişmemiş toplumlardan ayıran özellik anlamında kelime, tekil manada kullanılmaktadır. Tek bir medeniyet vardır, o da Batı medeniyetidir. Diğer toplumlar gelişmişlik açısından Batı medeniyetinin ön aşaması olarak kabul edilir. Bu anlam sadece Batı toplumu tarafından değil Batı dışı toplumlar tarafından da genel olarak kabul görmüştür ve Batı dışı toplumlar bu kelimeye eşdeğer anlam olarak ‘Batılılaşmayı’ kullanmıştır. Yirminci yüzyıl başlarından itibaren medeniyet kelimesinin tekil anlamının yanında çoğul anlamının da kullanılması bu kelimenin üçüncü kullanım şeklini oluşturmaktadır. Buna göre medeniyet, aynı özelliklere sahip toplumlardır. Bu kullanımına örnek olarak İslam, Hıristiyan, Çin, Japon medeniyetlerini verebiliriz. Medeniyet kelimesinin bu çoğul kullanımında ‘geniş bir kültür’den bahsedilmektedir37.

Bir toplumu meydana getiren unsurlar arasında sayabileceğimiz din, dil ve ırk kültüre ait olduğu gibi medeniyete de ait unsurlardır. Bu anlamda medeniyet ve kültür birbirine paralel olarak kullanılmıştır. Bizim de kullanımını tercih ettiğimiz       

36 Tahsin Görgün, ‘’Medeniyet’’, DİA, C.28, Ankara: Türkiye Diyanet Yayın Matbaacılık, 2003 s.

299

anlam bu üçüncüsüdür. Buna göre bütün medeniyetler veya kültürler birbirinin eşdeğeridir ve zaman içerisinde her biri kendi düşüş ve yükseliş dönemini yaşar. Ortaçağda Hıristiyan medeniyeti bir düşüş yaşarken İslam medeniyeti yükseliş dönemini yaşamaktaydı. Medeniyet ilminin kurucusu olarak kabul edilen İbn Haldun’a göre medeniyetler yükselişe ve çöküşe geçerler fakat bu çöküş ebedi olmayıp zamanla tekrar yükselişe geçebilmektedir.

Samuel Huntington’un 1990’lı yıllarda ortaya koyduğu ‘medeniyetler çatışması’ tezine göre38, soğuk savaş sonrası çatışmaların ekonomik ve siyasal olmayıp en büyük nedeninin medeniyetler olacağından bahseder. Çatışmanın sebebi ise bu medeniyetler arasındaki kültür ve değer farklılıklarıdır. Huntington bu tezinde medeniyetleri belirli kategorilere bölüyor ve kültüre dayalı bu çatışmanın özellikle Batı medeniyeti ile diğer medeniyetler arasında gerçekleşeceğini öne sürüyor. Huntington’un medeniyetleri ikili mantık yani Batı ve batı dışındakiler olarak ayırması çoğulcu medeniyet anlayışına imkan tanımamaktadır. Bu teoriye göre hakim medeniyet Batı’dır. Diğer medeniyetler Batı medeniyetini taklit ettiği oranda medeniyet zirvesine yaklaşabilme olanağını elde etmektedir. Bu teoriye örnek olarak verdiği medeniyet ise Japon medeniyetidir.

İbn Haldun’un medeniyet kuramı ise çoklu bir mantığa dayanmaktadır. Kendi dönemi içerisinde yaşamış birçok medeniyetin varlığını, vahye dayalı olmayan medeniyetlerde dahil –ki o dönemde İslam alimleri vahye dayanmayan toplumların medeniyet kuramayacağını savunmaktaydı- varlığını kabul etmekteydi39. Huntington’un ve genel olarak Batı’nın medeniyetler çatışması ve tek hakim medeniyet kuramına karşılık İbn Haldun’un çoğulcu medeniyet kuramı getirilebilir.

Günümüz medeniyet tartışmalarında Huntington’un medeniyetler çatışması teorisine karşı öne sürülen yönelimlerden biri de İbn Haldun’un çoğulcu medeniyet anlayışına paralel olan ‘açık Medeniyet’tir. Prof. Dr. Recep Şentürk medeniyet kuram ve anlayışlarını ‘açık’ ve ‘kapalı medeniyet’ olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Buna göre açık medeniyet ‘başka medeniyetlere karşı ayrım yapmaksızın sosyal       

38 Samuel P. Huntington, ‘Medeniyetler Çetışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması,

İstanbul: Okyanus Us Yay., 2004

içerme yaklaşımını benimseyen medeniyettir’. Kapalı medeniyet ise ‘kendisinden başka medeniyetlere kaşı sosyal dışlama siyaseti güden medeniyettir’40. Kapalı medeniyet anlayışında tek hakim medeniyetin varlığı söz konusu olup onun dışındakiler hiçe sayılmaktadır. Bu tip anlayış Batı medeniyetinde vardır. Açık medeniyete örnek ise İslam medeniyeti verilmektedir. Endülüs ve Osmanlı devleti gibi birçok Müslüman devlet kendi içerisinde yaşayan dini ve etnik azınlıkları zorla asimile etmemiş ve İslam hukuk sistemi içerisinde azınlıkların hak ve statülerini koruma altına almıştır.

Şentürk, litertürde yaygın olarak kullanılan çokkültürlü toplumlar (multi- cultural society) ifadesi yerine çok-medeniyetli toplumlar (multi-civilizational society) ifadesini kullanmaktadır. Bu ifadeyi tercih etmesinin nedenini de iki önemli değişime bağlamaktadır. Bunlardan ilki, iletişim ve ulaşım araçlarının gelişmesiyle medeniyetler arasındaki mesafe ölmesidir. Bu durum medeniyetler arası ilişkilerin yapısını değiştiriştirmiştir. Eskiden olduğu gibi coğrafi olarak birbirini komşu olan medeniyetler değil, bütün medeniyetler birbiriyle yoğun ilişki içine girmiş durumdadır. İkinci önemli değişim, medeniyetler arası ilişkilerin yoğunluğu eskiye nazaran çok fazla artması ve bunun etkisinin herkes tarafından hissedilmesidir.41

Küreselleşmeyle birlikte sınırların kalktığı dünyada kültürlerin çatışması yerine huzur ve barış içerisinde yaşaması için çoğulcu medeniyet kuramları bir zorunluluk halini almıştır.

Medeniyet kavramında olduğu gibi kültür kavramına yüklenen farklı anlamlar nedeniyle, açıklanması zor bir kavram halini almıştır. Farklı disiplinlerde açıklanan kültür kavramı, sosyolojik açıdan ‘toplumsal hayatın simgesel özelliklerini içermektedir’42. Yani ‘bir toplumun üyeleri ya da bir toplumun içindeki grupların yaşam biçimlerine, onların nasıl giyindiklerine, törelerine, çalışma kalıplarına ve dinsel törenlerine’43 atıfta bulunmaktadır. Antropolojik anlamda kültür ise       

40 Recep Şentürk a.g.e s. 24

41   Recep Şentürk ‘Medeniyetler Sosyolojisi: Neden Çokmedeniyetli Bir Dünya Düzeni İçin Yeniden

İbn Haldun?’ s. 95-96

42 Celalettiin Yanık ‘ Dünya’da ve Türkiye’de Çokkültürlülük’, Ankara: Sentez Yay., 2013, s.20 43 Anthony Giddens, Sosyoloji, Ankara: Ayraç Yay., 2003, s. 43

‘insanların, bir toplumun üyeleri olarak edindikleri beceriler, düşünce ve davranış biçimleridir’44.

İnsanın becerileri, düşünce ve davranış kalıplarına göre tanımlanan kültür, hem benzerlikler hem sistematik farklılıklar olmak üzere her iki anlamda yorumlanabilmektedir. Bu yoruma göre, kültürel anlamda her insan eşittir ve temel benzerlikleri paylaşmaktadır. Diğer anlamıyla ise, toplumdaki her insan farklı beceriler ve düşünceler edinmekle birbirinden farklıdır. Sosyolojik anlamda, grup ve cemaat üzerinden tanımlanan kültür, antropolojik anlamda daha çok birey üzerinden yorumlanmıştır.

Kültürün farklı tanımlamaları, bizim çokkültürlülük meselesi etrafında dönen tartışmaları da anlamamızda yardımcı olacaktır. Nitekim yekpare bir toplum tasarısı sunduğunu sandığımız çokkültürlü toplum meselesi altında farklı çoğulculuk biçimleri tartışılmaktadır. Bunları özellikle iki ana akıma ayırabiliriz. Birincisi, bireysel hakları savunan liberal teori ile cemaatin ve grupların haklarını savunan cemaatçi çokkültürlülük biçimidir. Her iki çokkültürlülük biçimi verdiğimiz kültür anlayışları ile bu anlamda paralellik göstermektedir.

Sosyoloji, antropoloji ve siyaset biliminde kullanılan kültür ve buna paralel olarak çokkültürlülük kavramlarında yaşanan anlam kargaşası birçok kuramın ortaya atılmasına neden olmuştur. Bunlardan, Will Kymlicka’nın öncülüğünü yaptığı bireysel hakların savunucusu olan liberal teori ile Charles Taylor’un öncülüğünü yaptığı cmaatçi çokkültürlülük öne çıkan iki akım olmuştur. Siyaset biliminde kullanılan bu teorilere getirilen eleştiriler ile yeni kuramlar ortaya atılmıştır.