• Sonuç bulunamadı

MEDD-İ LÎN, İHFÂ, İZHÂR, İKLÂB, İDĞÂM MA‘AL-ĞUNNE

Belgede KUR AN OKUMA ve TECVİD IV (sayfa 63-89)

54

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

1. Bu bölümde Kur’an-ı Kerim’i mehâric-i hurûf ve tecvid kurallarına uygun olarak okuyabilmek amacıyla önce ‘Abese Sûresi tahkik usulüyle ezberden, akabinde ise Duhân Sûresi 1-39. ayetler hadr usulüyle yüzünden tilavet edilecektir.

Dualardan “Ezan Duası” konusuna temas edilecektir.

2. Tecvid ilmi bağlamında “Medd-i Lîn, İhfâ, İzhâr, İklâb, İdğâm Ma‘al-Ğunne”

kuralları üzerinde durulacaktır. Kur’an kültürü kapsamında “Adalet” kavramı etraflıca inceleme konusu yapılacaktır. Okuma parçasında ise “Dârülkurrâ”

konusuyla ilgili bilgi verilecektir.

55

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. İhfâ nasıl meydana gelir ve ihfa harflerinin Arapça tekerlemesi nasıldır?

2. İzhar nasıl meydana gelir ve izhar harflerinin Arapça tekerlemesi nasıldır?

3. İdğâm Ma‘al-Ğunne nasıl meydana gelir ve İdğâm Ma‘al-Ğunne harflerinin Arapça tekerlemesi nasıldır?

56

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği

veya geliştirileceği tecvid usullerine riayet ederek güzel Kur’an okuma kabiliyeti elde eder.

2. ‘Abese Sûresini tahkik usulüne göre ezberden tilavet edebilmeyi öğrenir. ayet ve sûrelerin ezberlenmesi ve bazı sûrelerin yüzünden okunması, tecvid ilmiyle ilgili bilgilerin örneklerle anlatımı, okunma usul ve kaidelerinin teorik anlamda daha iyi anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.

57

Anahtar Kavramlar

 Medd-i Lîn

 İhfâ

 İzhâr

 İklâb

 İdğâm Ma‘al-Ğunne

 Adl

 el-kıstu

 Akseta

 el-muksitu

 Mîzân

 Dârülerkam

 Muallimü’ş-Şâm

 Kâriü’ş-Şâm

58

Giriş

Kur’an-ı Kerim’i tecvid üzere güzel okuyabilme ve bu alanda bilgi ve beceri elde edebilme sadece metin okuma yoluyla kazanılamaz. Bu hedefe ulaşmak için fem-i muhsin tabir edilen Kur’an’ı güzel okuyan bir hocadan yüz yüze eğitim almak gereklidir. Tecvid bilgisi teorik olarak tek başına öğrenilebilirken, bunu uygulama alanına aktarmak ancak bir üstadın huzurunda gerçekleştirilebilir. Bu şekildeki sürdürülen eğitim esnasında talebe bir taraftan doğru okumanın yollarını öğrenirken bir taraftan da yanlışlarını düzeltme imkanı bulur. Bu, Allah Rasulü’nün (sav) sahabeye Kur’an-ı Kerim’i okumayı öğretirken takip ettiği yegane metottur. Kur’an-ı Kerim’i güzel okuyabilme melekesine ulaşabilmek iki üç tekrarla elde edilebilecek bir kazanım değildir. Onlarca hatta yüzlerce kez tekrar yaparak bu melekenin elde edilmesi hedeflenir.

Ders kitabımızın “Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?” başlığında bölümün bazı önemli konularına temas edilmiş ve bölümle ilgili üç önemli hususa “Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular”la açıklık getirilmiştir. “Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri” ve

“Anahtar Kavramlar” listesiyle zenginleştirilen konu, “Uygulamalar” başlığı altında tecvid tahlilleriyle pratik hale getirilmiş, daha sonra ise “Uygulama Soruları”, “Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti”, on sorunun yer aldığı “Bölüm Soruları” ve “Cevaplar” başlığı ile nihayete erdirilmiştir.

59

3. 1. Kur’an-ı Kerim Okumaya Hazırlık 3. 1. 1. Ezber

Bu derste, Kur’an-ı Kerim’in 80. sırasında yer alan ‘Abese Sûresi tahkik usulüne göre ezberlenecektir. Sözlü sınavı esnasında, talep edilmesi halinde öğrenci ezberini hadr usulüne göre de verebilmelidir. Ezber çalışması yapılırken bu sûreler deftere yazılacak ve sözlü sınavında her yaprağına öğrenci adının da tükenmez kalemle yazılı olduğu bu yazılı metinler, öğrenci tarafından hocaya ibraz edilecektir. Ders hocası ezber dinlemesini bu yazılı metinler üzerinde yapacak ve gerekli durumlarda öğrencinin hatalarını bu metinler üzerinde işaretleyecektir.

Mekke döneminde inmiştir. 42 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “abese” fiilinden almıştır.

“Abese”, “yüzünü ekşitti” demektir. Sûrede başlıca, itikat, peygamberlik, Allah’ın kudreti ve kıyamet halleri konu edilmektedir.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1, 2. Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü.

60 3. (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak,

4. Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.

5. Kendini muhtaç hissetmeyene gelince;

6. Sen, ona yöneliyorsun.

7. (İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne!

8, 9, 10. Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona

17. Kahrolası (inkârcı) insan! Ne nankördür o!

18. Allah, onu hangi şeyden yarattı?

19. Az bir sudan (meniden). Onu yarattı ve ona ölçülü bir şekil 21. Sonra onu öldürdü ve kabre koydu.

22. Sonra, dilediği vakit onu diriltir.

23. Hayır, hayır o, Allah’ın kendisine emrettiğini yerine getirmedi. (İman etmedi.) 24. Her şeyden önce insan, yediği yemeğine bir baksın!

25. Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık.

26. Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık!

27, 28, 29, 30, 31, 32. Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık.

33, 34, 35, 36, 37. Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.

38. O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar, 39. Gülerler, sevinirler.

40. O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler.

41. Onları bir siyahlık bürür.

42. İşte onlar, kâfirlerdir, günaha dalanlardır.

3. 1. 1. 2. Dualar: Ezan Duası

Ezan, farz namazlarının vaktini duyurmak için belirli lafızlarla okunan mübarek sözleri ihtiva eder. İslam dininin en önemli şiarlarından biridir. İslam kültürü ve medeniyetinde ayrı bir önemi vardır. Ezanla, Allah Teala’nın büyüklüğü, peygamber (s. a. v)’in O’nun resulü ve namazın kurutuluşa vesile olduğu ilan edilir. Ezan okunurken, gereken saygıyı göstermek, müezzinin okuduğu lafızları içinden tekrar etmek, “heyye ale’s-salah, “heyye ale’l-felah”

lafızları duyulduğunda “la havle ve la kuvvete illa billah” demek ve ezanın sonunda da peygamber (as.)’in öğrettiği duayı okumak, müslümanın hayatında büyük önem taşımaktadır.

Peygamber efendimiz, ezanı duyan bir kimsenin aşağıdaki duayı okuması halinde, şefaatinin ona ulaşacağını beyan buyurmuşlardır.

“Allâhümme rabbe hâzihi’d-da’veti’t-tâmmeti ve’s-salâti’l-kâimeti, âti Munammedeni’l-vesîlete ve’l-fadîlete ve’b’ashü mekâmen mahmûdenillezî ve’adethü.”

61

“Bu kusursuz davetin ve kılınacak olan namazın sahibi olan Allahım! Muhammed (s.

a. v.)e vesile ve fazilet ver. Onu, vaat etmiş olduğun yüce makama ulaştır.”50 Ezan duyulduğunda şu duanın okunması da tavsiye edilmiştir.

ُهُلوُس َر َو ُهُدْبَع اًدَّمَحُم َّنَأ َو ُهَل َكي ِرَش َلْ ُهَدْح َو ُ َّاللّٰ َّلِْإ َهَلِإ َلْ ْنَأ ُدَهْشَأ

rasûlühû. Razîtü billâhi rabben ve bi Muhammed’in rasûlen ve bi’l-islâm’i dînen.”

“Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O, tektir ve hiçbir ortağı yoktur. Muhammed (s. a. v), O’nun kul ve Resulüdür. Ben Rab olarak Allah’ı, peygamber olarak Muhammed (s. a. v)’i ve din olarak İslam’ı kabul ettim.”

Peygamber Efendimiz, ezanı duyduğunda bu duayı okuyan kimsenin günahlarının bağışlanacağını cenneti hak edeceğini açıklamıştır. 51

3. 1. 2. Yüzünden Okuma: Duhân Sûresi 1-39. Ayetler

Bu derste, Mekke’de nazil olan ve 59. ayetten müteşekkil Kur’an-ı Kerim’in 44. sırasındaki Duhân Sûresinin ilgili bölümü tahkik/tedvir/hadr usullerinden birine göre yüzünden okunacaktır.

51 Müslim, Salat, 13; Ebu Davud, Salat, 36; Tirmiz, Salat, 42; Nesai, Ezan, 38; İbn Mace, Ezan, 4; Darimi, Vsaya, 4, Ahmed b. Hanbel, III, 337.

62

63

3. 2. Tecvid: Medd-i Lîn, İhfâ, İzhâr, İklâb, İdğâm Ma‘al-Ğunne

(Osmanlıca Tecvid Metni: Vesîletü’l-Ğufrân, 14-19. Sayfalar)

64

65

66

67

68

69

3. 3. Kur’ân-ı Kerim Kültürü Kapsamında Örnek Ayetler: Adalet 1. Adaletin Mahiyeti ve Önemi

Adâlet kelimesi, “adl” kökünden gelmektedir. Haklılık, dürüstlük, doğruluk, eşitlik, eşit bir şekilde ayırmak, dağıtmak, eşit bir şekilde mükâfatlandırmak anlamlarına gelir. 52 Aynı manayı içeren bir başka kelime,“el-kıstu” adalet, pay, Mîzân (terâzî), hisse, “akseta” adaletle hükmetmek, “el-muksitu” adaletle hükmeden anlamlarında zikredilmiştir. 53

Adl: her şeyi layık olduğu yere yerleştirmek, hakkı yerine koymaktır ki, azgınlığın, başka bir ifade ile haksızlık ve zulmün zıddıdır. Adâlet, insaf, haklılık ve doğruluk manalarını kapsayan bir denkleştirmedir ki, terazinin dili gibi aşırılık ve ihmalkarlık arasında bir birleştirme noktası ve istikamet olarak iki tarafında denklik denilen bir denkleşme manasına gelir. Ve bundan dolayı adâlet ve adâlet düsturlarına mizan da denilir. 54

Adâlet, bir şeyi yerli yerine koymaktır. Adâlet, herkese verilmesi lazım olanı vermek, yani herkesin hakkına hürmet ve riayet etmektir. Adâlet, bütün vazifeleri yapmaya ve bütün haklara riâyet olan kuvvetli ve sürekli bir iradenin faziletidir. 55

Bu tariflerden hareketle şunu söyleyebiliriz. Adâlet, geniş bir kavramdır. Her şeyi, her davranışı ve her fili içine alabilecek teferruatlı bir ilkedir. Bu anlamda satıcının alıcıya, öğretmenin öğrencisine, babanın çocuğuna vermesi gereken malı, notu, sevgiyi, aynı şekilde alıcının satıcıya, öğrencinin öğretmenine, çocuğun babasına ödemesi gereken parayı, hürmeti ve saygıyı kusursuz olarak yerine getirmesi adâlet olup bunların yapılmaması ise zulümdür. 56

İslâm dininin gerçekleştiği en önemli zihniyet değişikliği, adalet sahasında olmuştur. İslâm, adalet kavramını, cahiliyye anlayışından daha başka bir ölçekte ele almış ve ona evrensel bir boyut kazandırmıştır. Adalet ilkesi, İslâm ahlâk nizamının temeli ve vazgeçilmez unsuru olarak ele alınmış ve açıklanmıştır. Ayrıca Adalet, toplumsal barış ve huzuru sağlayan düstur olarak telakki edilmiştir.

Adâlet, kâinatın nizamıdır. Amel ve ibadette vacip gibi sayılan ahlakî bir fazilettir. Şüphe yok ki her hakkın başı yüce Allah’ın hakkı olan ilahlık haklarıdır. İlahlık hakkının birincisi ise Allah’ın birliğine inanmaktır. Çünkü ortak ve benzeri bulunanın son derece saygı ve yüceliğe hakkı olamaz. Bundan dolayı adaletin başı Allah’ın birliğine inanmaktır. 57

Bu izaha göre, insanlar arasında gerçek adâleti ancak Allah’ın varlığını ve birliğini tasdik edenler sağlar. Çünkü Allah’ın varlığını ve birliğini kabul eden mü’minler, Allah Teâlâ’nın âdil sıfatının yeryüzünde tecellisini yansıtmakla görevli olduklarına inanan kimselerdir. Onlar, “Biz kıyâmet günü için adâlet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez.”58 Kur’ânî beyanın irşat ve uyarısı ile ahirette gerçekleşecek olan ilahî adâlete inanırlar. Allah’ın varlığına ve birliğine inananlar, bütün insanlığa karşı âdil olmak mecburiyetindedirler. Gerçek âdil olan Allah’a inananlar, asla adâletsiz davranamazlar.

Tabiatta hiç kimse adâlet kanunları haricinde yalnız ahlâkî sözlerle yeryüzünde bir dakika bile emniyet ve asayiş temin edememiştir. Yalnız bununla da kalmayarak şimdiye kadar kimse adâlet müeyyidesi olmaksızın, yalnız ahlâkî sözlerle bir lahza bile fenalıkların önünü

54 Elmalılı, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul, 1971, V, 3117.

55 Bkz. Osman Pazarlı, İslam Ahlakı, İst. 1972, s. 201; M. Yaşar Kandemir, İslam Ahlakı, İst. 1979, s. 143.

56 Bkz. M, Yaşar Kandemir, a. g. e. , s. 143.

57 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, 1971, V, 3117.

58 Enbiyâ, 21/47.

59 Seyyid Süleyman Nedvî, Asr-ı Saadet, trc. Ali Gencel, İst. 1970, IV, 1567-1568.

70 Kur’ân-ı Kerim, Hz. Peygamberin adâletle emrolunduğunu bildirmiş, ”60 adâletin gerçekleşmesi üzerinde ısrarla durmuş, gerek ferdî 61, gerek aile hayatında 62, gerek insanlara arasında 63, gerek şahitlik ve hüküm verme konusunda 64 adâletten asla vazgeçilemememesini, bu konuda hiçbir şekilde gevşeklik ve zafiyet gösterilmemesinin gerekli olduğunu kesin ifadelerle vurgulamıştır.

Kur’ân’ın adâlet konusunda ortaya koyduğu talimatlar, evrensel bir özelliğe sahiptir.

O’nun ortaya koyduğu adâlet ilkesi geniş kapsamlıdır, bütün insanlığı ve hatta bütün varlıkları içine alır. 65

Kur’ân’ın Emrettiği Adâlet Hiçbir İmtiyaz Tanımaz. 66 Kur’ân-ı Kerim’in emrettiği adâlette, akrabalık, zenginlik, fakirlik, soy sop, makam mevki, rütbe ve benzerî farklara itibar yoktur. Herkes yargılamada eşit muâmele görür. Hiçbir kimse hiçbir kimseye karşı taşıdığı vasıfla üstünlük sağlayamaz. Hiçbir kimsenin imtiyaz hakkı yoktur. Kur’ân, herkesi kanun önünde eşit kabul eder.

Hz. Peygamber’in şu uygulaması adaletin icrası konusunda dikkate şayandır. Mahzum oğullarından bir kadın hırsızlık yapmıştı. Bu durum Kureyş’i üzmüştü. Aralarında, “bu kadının hakkında Resûlüllahla kim konuşacak” demişlerdi. Hatta bazıları “buna kim cesaret eder?”

demişlerdi. Neticede Rasûlüllah’ın sevdiği Üsâme b. Zeyd’in konuşabileceğine karar vermişlerdi. Bunun üzerine kadın Hz. Peygamberin huzuruna getirilmişti. Üsame b. Zeyd, Hz.

Peygamberle bu kadın hakkında konuşup onun bağışlanmasını istemişti. Bu teklif üzerine Hz.

Peygamber şöyle buyurmuştu: “Allah’ın tayin ettiği hadler cezalar) den bir had (cezâ) hakkında şefaat etmek (aracı olmak) mı istiyorsun? Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fatıma bile hırsızlık yapsaydı, mutlaka onun da elini keserdim.”67

Kur’ân’a Göre Yargı Bağımsız Olmalıdır. 68 Kur’ân, yargılamaya tesir edecek, adâletin hakkâniyet ve eşitlik ilkesi içerisinde gerçekleşmesini etkileyecek her şeyi reddeder. Yargılama esnasında inanç, düşünce ve ideolojinin ön planda tutulmamasını ve bunlara bağlı olarak yargılama kararlarını yönlendirecek ve zafiyete uğratacak bir tavrın ortaya koyulmamasını özellikle vurgular. Hüküm verme yetki ve durumunda olan herkes, inancını, düşüncesini, siyasi kanaatini, soy sop farkını bir kenara bırakarak hüküm ve karar vermek mecburiyetindedir.

2. Adaletle İlgili Ayetler

ِب اوُمُكْحَت ْنَا ِساَّنلا َنْيَب ْمُتْمَكَح اَذِا َو اَهِلْهَا ىٰلِا ِتاَناَمَ ْلْا اوُّدَؤُت ْنَا ْمُك ُرُمْاَي َ هاللّٰ َّنِا ٖهِب ْمُكُظِعَي اَّمِعِن َ هاللّٰ َّنِا ِلْدَعْلا

ا ًري ٖصَب اًعي ٖمَس َناَك َ هاللّٰ َّنِا

“Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”69

اوُنَمٰا َني ٖذَّلا اَهُّيَا َاي ْنُكَي ْنِا َنيٖب َرْقَ ْلْا َو ِنْيَدِلا َوْلا ِوَا ْمُكِسُفْنَا ىٰلَع ْوَل َو ِ ه ِلِلّ َءاَدَهُش ِطْسِقْلاِب َني ٖما َّوَق اوُنوُك

ْوَا اايِنَغ

َّنِاَف اوُض ِرْعُت ْوَا ا ُوْلَت ْنِا َو اوُلِدْعَت ْنَا ى ٰوَهْلا اوُعِبَّتَت َلََف اَمِهِب ىٰل ْوَا ُ هلِلّاَف ا ًري ٖقَف ا ًريٖبَخ َنوُلَمْعَت اَمِب َناَك َ هاللّٰ

“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden

71 çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”70

ىٰلَع ٍم ْوَق ُنٰاَنَش ْمُكَّنَم ِرْجَي َلْ َو ِطْسِقْلاِب َءاَدَهُش ِ ه ِلِلّ َني ٖما َّوَق اوُنوُك اوُنَمٰا َني ٖذَّلا اَهُّيَا اَي َوُه اوُلِدْعِا اوُلِدْعَت َّلَْا

َ هاللّٰ َّنِا َ هاللّٰ اوُقَّتا َو ى ٰوْقَّتلِل ُب َرْقَا َنوُلَمْعَت اَمِب ٌريٖبَخ

“Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”71

َنا َزي ٖمْلا َو َلْيَكْلا اوُف ْوَا َو ُهَّدُشَا َغُلْبَي ىهتَح ُنَسْحَا َىِه ىٖتَّلاِب َّلِْا ِميٖتَيْلا َلاَم اوُب َرْقَت َلْ َو َّلِْا اًسْفَن ُفِّلَكُن َلْ ِطْسِقْلاِب

ُكَّلَعَل ٖهِب ْمُكيهص َو ْمُكِلٰذ اوُف ْوَا ِ هاللّٰ ِدْهَعِب َو ىٰب ْرُق اَذ َناَك ْوَل َو اوُلِدْعاَف ْمُتْلُق اَذِا َو اَهَعْس ُو َنو ُرَّكَذَت ْم

“Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa âdil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti.”72

ِْلْا َو ِلْدَعْلاِب ُرُمْاَي َ هاللّٰ َّنِا ْمُكَّلَعَل ْمُكُظِعَي ِ ْغَبْلا َو ِرَكْنُمْلا َو ِءاَشْحَفْلا ِنَع ى ٰهْنَي َو ىٰب ْرُقْلا ىِذ ِ اَتيٖا َو ِناَسْح

َنو ُرَّكَذَت

“Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.”73

اَتِك ْنِم ُ هاللّٰ َل َزْنَا اَمِب ُتْنَمٰا ْلُق َو ْمُهَءا َوْهَا ْعِبَّتَت َلْ َو َت ْرِمُا اَمَك ْمِقَتْسا َو ُعْداَف َكِلٰذِلَف ْمُكَنْيَب َلِدْعَ ِلْ ُت ْرِمُا َو ٍب

َو اَنُلاَمْعَا اَنَل ْمُكُّب َر َو اَنُّب َر ُ ه َاللّٰ

ُري ٖصَمْلا ِهْيَلِا َو اَنَنْيَب ُعَمْجَي ُ ه َاللّٰ ْمُكَنْيَب َو اَنَنْيَب ََِّجُح َلْ ْمُكُلاَمْعَا ْمُكَل

“ (Ey Muhammed!) Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol.

Onların hevâ ve heveslerine uyma ve şöyle de: “Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir.

Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah, hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O’nadır.”74

َقَف ى ٰرْخُ ْلْا ىَلَع اَمُهيٰدْحِا ْتَغَب ْنِاَف اَمُهَنْيَب اوُحِلْصَاَف اوُلَتَتْقا َنيٖنِم ْؤُمْلا َنِم ِناَتَفِئاَط ْنِا َو ىهتَح ى ٖغْبَت ىٖتَّلا اوُلِتا

ُحِلْصَاَف ْتَءاَف ْنِاَف ِ هاللّٰ ِرْمَا ىٰلِا َء ٖفَت َني ٖطِسْقُمْلا ُّب ِحُي َ هاللّٰ َّنِا اوُطِسْقَا َو ِلْدَعْلاِب اَمُهَنْيَب او

“Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer (Allah’ın emrine) dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli davranın.

Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.”75

ْمُهْنَع ْض ِرْعَا ْوَا ْمُهَنْيَب ْمُكْحاَف َكُُاَج ْنِاَف ِتْحُّسلِل َنوُلاَّكَا ِبِذَكْلِل َنوُعاَّمَس َكو ُّرُضَي ْنَلَف ْمُهْنَع ْض ِرْعُت ْنِا َو

َني ٖطِسْقُمْلا ُّب ِحُي َ هاللّٰ َّنِا ِطْسِقْلاِب ْمُهَنْيَب ْمُكْحاَف َتْمَكَح ْنِا َو اًپْيَش

“Onlar, yalanı çok dinleyen, haramı çok yiyenlerdir. Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Onlardan yüz çevirecek olursan, sana asla hiçbir zarar veremezler. Eğer hükmedecek olursan, aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, âdil davrananları sever.”76

72

“Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever.”77

3. 4. Okuma Parçası: Dârülkurrâ (ءا ّرقلا راد)

78

Kur’an öğretilen ve hâfız yetiştirilen mekteplerin, kıraat tâlimi yapılan medrese veya bölümlerin genel adı.

“Yer, mekân, ev” gibi anlamlara gelen dâr ile “okuyan” anlamındaki kārî kelimesinin çoğulu olan kurrâ kelimelerinden meydana gelen dârü’l-kurrâ, Kur’ân-ı Kerîm’in öğretildiği, bir bölümünün veya tamamının ezberletildiği ve kıraat vecihlerinin tâlim ettirildiği mektepler için kullanılmıştır. Bu müesseselere dârülkur’ân ve dârülhuffâz adı da verilir.

Çok güzel Kur’an okuyan âmâ Abdullah b. Ümmü Mektûm’un Medine’ye hicretinde, Mahreme b. Nevfel’in dârülkurrâ denilen evinde misafir olduğu şeklinde İbn Sa‘d’da yer alan bir rivayetten (et-Tabakât, IV, 205), bu ismin mescidler dışında Kur’an okunan ve öğretilen yerler için daha Hz. Peygamber devrinde kullanılmaya başlandığı anlaşılmaktadır. Bu ev muhtemelen İbn Şebbe’nin sözünü ettiği, Mescid-i Nebevî’nin güneydoğu köşesinde yer alan ve sonradan Abbâsî Halifesi Mehdî-Billâh tarafından satın alınıp mescide dahil edilen binadır (Târîhu’l-Medîneti’l-münevvere, I, 241). Aynı rivayeti İbn Abdülber’den nakleden Huzâî, bu olayın medreselerin kuruluşuna örnek teşkil edebileceğini söyler.

Hicretten önce Mekke’de Kur’an öğretimi daha çok Dârülerkam’da olmuştur. Akabe biatlarından sonra Hz. Peygamber Medineliler’e Kur’an muallimi olarak Mus‘ab b. Umeyr’i göndermişti. Fetihten sonra vilâyetlere tayin ettiği bir kısım valiler aynı zamanda Kur’an muallimleriydi. Mescid-i Nebevî’de bu görevi Hz. Peygamber bizzat yapmakla birlikte Ubâde b. Sâmit’i de Suffe ashabına Kur’an öğretmekle görevlendirmiş, mescidlerde Kur’an derslerini teşvik etmiştir: “Allah’ın evlerinden birinde, Allah’ın kitabını okumak ve kendi aralarında mütalaa etmek (tedârüs) üzere toplanan her topluluğa Allah iç huzuru verir; onları rahmet bürür, çevrelerinde melekler toplanır ve Allah onları meleklerin yanında anar” (Müslim, “Zikr”, 38; Hatîb et-Tebrîzî, I, 71 [nr. 71]). Hadiste geçen “tedârüs” kelimesi bütün Kur’an ilimlerine şâmil olmalıdır.

Dokuz mescidde eğitim ve öğretimin devam ettiği Medine’den başka fethedilen ve yeni kurulan merkezlerde ashabın kıraatte mahir olanlar Kur’an dersleri vermişlerdir. Dımaşk’ta (Şam) Emeviyye Camii’ndeki ders halkalarının birçoğu kıraatle ilgiliydi. Ebü’d-Derdâ burada Kur’an tâlim ettiği için “Muallimü’ş-Şâm” veya “Kâriü’ş-Şâm” unvanıyla anılmıştır.

Öğrenci sayısının zaman zaman 1500’ü geçmesi onun derslerine olan rağbeti gösterir. Ebü’d-Derdâ vefat etmeden önce, yerine kıraatini takdir ettiği sahâbî Fedâle b. Ubeyd el-Ensârî’yi hoca olarak görevlendirmesi için Suriye Valisi Muâviye b. Ebû Süfyân’a tavsiyede bulunmuştu. Seyahatleri sırasında Dımaşk’a da uğrayan İbn Cübeyr, bu şehirde bütün gün devam eden Kur’an dersleri hakkında bilgi vermektedir. Sabah namazından sonra “seb‘”

denilen meclisle başlayan kıraat dersleri ikindiden sonra “Kevseriyye” adı verilen derslerle devam ederdi. Burada, kendilerine “Kevserî” denilen ve Kur’an’ı ezberlemede güçlük çeken yüzlerce kişiye Kevser Sûresinden itibaren namaz sûreleri tâlim ettirilirdi (er-Rihle, s. 244).

Birçok merkezde Kur’an dersleri veren ashaptan itibaren tâbiîn ve tebeü’t-tâbiîn dönemlerinde değişik lehçelere göre okuyuş tarzları şekillenmeye başladı. Hicrî II. yüzyılda Medine’de Nâfi‘

b. Abdurrahman, Mekke’de Ebû Ma‘bed Abdullah b. Kesîr ve Humeyd b. Kays el-A‘rec;

Kûfe’de Âsım b. Behdele, Hamza b. Habîb, Ali b. Hamza el-Kisâî ve A‘meş; Basra’da Ebû Amr b. Alâ; Dımaşk’ta İbn Âmir kıraat ilminde şöhret buldular. Bunlardan İbn Kesîr, Nâfi‘, İbn

77 Mümtehine, 60/8.

78 Nebi Bozkurt tarafından hazırlanarak Diyanet İslam Ansiklopedisinde (DİA, VIII, 543) “Dârülkurrâ” maddesi olarak yayımlanan bu çalışma, tarafımızdan düzenlenerek buraya alınmıştır.

73 Âmir, Ebû Amr, Hamza, Kisâî ve Âsım’ın okuyuş tarzları “kırâat-i seb‘a” olarak tanındı. Ebû Ca‘fer Yezîd b. Ka‘kā‘, Ya‘kūb el-Hadramî ve Halef b. Hişâm’ın kıraatleriyle sayısı ona çıkan mütevâtir kıraatler daha sonra dârülkurrâların başlıca derslerinden oldu.

74

Uygulama Soruları

1. Allahu Teala’nın isimlerinden “el- Adl” aşağıdaki seçeneklerin hangisinde tam olarak tarif edilmiştir?

A) En büyük, ululuğunun yanında her büyüğün küçüldüğü mutlak büyük B) Hüküm sahibi, hükmü geçersiz kılınmayan

C) Asla zulmetmeyen, hakkaniyetle hükmeden, haktan başkasını söylemeyen ve yapmayan

D) Rızık veren, yaşamak için gıdaları yaratan

E) İhsanı, ilmi, kudreti ve rahmeti ile her şeyi kuşatan

2. َنو ُرَّكَذَت ْمُكَّل َعَل ْمُكُظِعَي ِ ْغَبْلا َو ِرَكْنُمْلا َو ِءاَشْحَفْلا ِنَع ى ٰهْنَي َو ىٰب ْرُقْلا ىِذ ِ اَتيٖا َو ِناَسْحِ ْلْا َو ِلْدَعْلاِب ُر ُمْاَي َ هاللّٰ َّنِا ayetinin anlamı aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?

A) Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin

B) Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder;

hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor C) Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır

D) Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın.

E) Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti 3. Cuma günü hutbenin akabinde okunan ayet aşağıdakilerden hangisidir?

A) َلْ ِطْسِقْلاِب َنا َزي ٖمْلا َو َلْيَكْلا اوُف ْوَا َو ُهَّدُشَا َغُلْبَي ىهتَح ُنَسْحَا َىِه ىٖتَّلاِب َّلِْا ِميٖتَيْلا َلاَم اوُب َرْقَت َلْ َو B) ُمُكي ٰهْنَي َلْ ْمُك ِراَيِد ْنِم ْمُكوُج ِرُْْي ْمَل َو ِني ّٖدلا ىِف ْمُكوُلِتاَقُي ْمَل َني ٖذَّلا ِنَع ُ هاللّٰ ُمُكي ٰه ْنَي

C) َنو ُرَّكَذ َت ْمُكَّلَعَل ْمُكُظِعَي ِ ْغ َبْلا َو ِرَكْنُمْلا َو ِءاَشْحَفْلا ِنَع ى ٰهْنَي َو ىٰب ْرُقْلا ىِذ ِ اَتيٖا َو ِناَسْحِ ْلْا َو ِلْدَعْلاِب ُرُمْاَي َ هاللّٰ َّنِا D) َنوُلَمْعَت اَمِب ٌريٖبَخ َ هاللّٰ َّنِا َ هاللّٰ اوُقَّتا َو ى ٰوْقَّتلِل ُب َرْقَا َوُه اوُلِدْعِا

E) اوُمُكْحَت ْنَا ِساَّنلا َنْيَب ْمُتْمَكَح اَذِا َو اَهِلْهَا ىٰلِا ِتاَناَمَ ْلْا اوُّدَؤُت ْنَا ْمُك ُرُمْاَي َ هاللّٰ َّنِا

75

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

İlahiyat Fakültesi öğrencisinden farklı meclislerde ezberden okuması beklenen ayetler bağlamında ‘Abese Sûresi tahkik usulüne göre ezberletilmesi gerçekleştirilmiştir. Bu ezberin

İlahiyat Fakültesi öğrencisinden farklı meclislerde ezberden okuması beklenen ayetler bağlamında ‘Abese Sûresi tahkik usulüne göre ezberletilmesi gerçekleştirilmiştir. Bu ezberin

Belgede KUR AN OKUMA ve TECVİD IV (sayfa 63-89)