• Sonuç bulunamadı

Materyalizmin Türkiye’ye Girişi ve Etkileri 55

C. KELAMDA YENİLİK HAREKETLERİ VE İZMİRLİ İSMAİL HAKKI 14

1.3. MATERYALİZM 45

1.3.4. Materyalizmin Türkiye’ye Girişi ve Etkileri 55

Materyalizmin Avrupa'da hızlı bir şekilde yayıldığı XIX. yy.’da Batı ile olan ilişkiler sonucunda Osmanlı’da materyalist fikirlere karşı önemli bir ilgi uyanmıştır. Söz konusu ilginin temel nedeni ise, Osmanlı’nın Batı’ya nazaran askeri, idari, bilim, eğitim vb. gibi alanlarda geri kalmış olması ve yenilik yapma ihtiyacıdır. Bu nedenlerden dolayı devlet ıslah yapma düşüncesiyle batı tarzı yeni eğitim kurumları açmış, Avrupa’ya öğrenciler gönderilmiş, Batıdan eserler tercüme edilmeye başlanmış, Batılı yazarların düşüncelerinin kaleme alındığı gazete ve mecmualar neşredilmeye başlanmıştır. 1826’da açılan tıp okulları tamamen Materyalizme dayalı bir tarz eğitim vermişlerdir. 1868’de açılan Galatasaray ve aynı tarihlerde açılan

177 Daşdemir, a.g.e., s. 13-14.

Robert Koleji’nde ise yabancı hocalar ders vermeye başlamış ve bu okullar Avrupa’nın fikir akımlarının Osmanlıya gelmesi için birer kapı hüviyetini almıştır. Bu çalışmalar Materyalizmin Osmanlı Devleti’ne girip yayılması için zemin hazırlamıştır.179

Materyalizmin Osmanlı’da yayılmasını hızlandıran en büyük etken Batılı materyalist filozofların eserlerinden yapılan tercüme faaliyetleri olmuştur. Bu yapılan tercümeler dergi ve gazetelerde yayınlanmaya başlayınca geniş halk kitlelerine ulaşıp onları etkilemeye başlamıştır.

Hoca Tahsin, Beşir Fuad ve Ahmet Mithat’ın yaptıkları çeviriler ve yayınlar Materyalizmin yayılmasına zemin hazırlamıştır. Bunlardan sonra “Servet-i Funun’da” Pozitivizm ile beraber Materyalizmin tanıtılması bu fikir akımlarının halk kitlelerine ulaşmasını sağlamıştır. 1904’te Abdullah Cevdet’in çıkarmaya başladığı “İçtihad” mecmuası ve 1908’den sonra Baha Tevfik ve arkadaşlarının çıkardığı “Piyano”, “Yirminci Asırda Zekâ” ve “Felsefe Mecmuası” gibi yayın organları Materyalizmin yayılmasını sistemli bir hale getirmiştir.180

Gerek Materyalistler ve gerekse Pozitivistler, dini gelişmeyi ve değişmeyi engelleyici bir unsur olarak ele almışlardır. Ancak çok açık bir şekilde İslâm dinine tavır alamamışlardır. Onlar her ne kadar dinin kaderci, sorgulamayan yapısına karşı çıkmışlarsa da İslâm dini açısından pek bir şey söylememişlerdir. Özellikle pozitivistler, bu bağlamda materyalistlere göre daha uzlaşmacı bir görünüm kazanmışlardır. İmparatorluğun çöküş aşamasında bir taraftan dinin çözülmeyi engelleyici işlevini ön plana çıkarmaya çalışan pozitivist ve materyalistler, diğer yandan dinin değişmeyi engelleyici yapısını da arıtmaya çabalamışlardır. Onlara göre, toplumun geri kalma nedeni din olmasına karşın, değişme teorilerinde dinin itici gücünden yararlanmaya çalışmışlardır.181

Camaleddin Afgânî’ye göre Materyalistler herhangi bir milletin içerisine nüfuz ettikleri zaman, dini esasları sökmek ve ahlakı ifsat etmek istemişlerdir. Onlara

179 Akgün, a.g.e., s. 494.

180 Akgün, a.g.e., s. 495.

181 İsmail Engin, 1860-1908 Yılları Arasında Osmanlı Devleti’ndeki Pozitivist ve Materyalist

akımlarda “Kültürel Değişme” Olgusu, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı 3, Ankara 1992, s. 179-191.

göre insanın kıymetçe diğer hayvanlardan farkı yoktur. Bu tür telkinlerle avam halkın kötülük yapmalarını kolaylaştırmışlardır. Fenalıkların işlenmesini de insanlara önemsizmiş hissini aşılamışlardır. İnsanlar için maddi bu dünya hayatından, başka hayat olmadığı fikrini işlemişlerdir.182

Afgânî’ye göre materyalistlerin temas ettiği bir halkın itikatları sarsılır ve ahlakları bozulur. Bu öyle bir ifsattır ki halkların gelenek ve görenekleri üzerinde bile bir tesir icra ederler.183

Afgânî, bunları ifade ettikten sonra zamanın Osmanlısından bir örnek verir. Ona göre materyalist düşüncenin etkisinde kalmış olan kumandanların, Osmanlının Ruslarla yaptığı son savaşta hıyanet suçuna tenezzül ettiğini ve bunun neticesinde de kahraman, koca bir milleti küçük düşürdüklerini belirtmiştir.184

182 Seyyid Cemalüddin-i Afgânî, Tabiatçılığı Red, Aziz Akpınarlı (Çev.), Diyanet İşleri Reisliği

Yayınları, Ankara 1956, s. 32-52.

183 Afgânî, a.g.e., s. 62.

İKİNCİ BÖLÜM

XIX.YY. FİKİR AKIMLARINA İZMİRLİ İSMAİL

HAKKI’NIN GETİRDİĞİ YORUMLAR

2.1. İZMİRLİ İSMAİL HAKKI’NIN KELAM METODU

İzmirli İsmail Hakkı, Meşrutiyet döneminde ortaya çıkan İslamcılık akımının modernist kolunu temsil eden alimlerdendir. Modernistlere göre Batının İslam dinine aykırı olmayan teknoloji ve biliminin alınıp, ülkeye getirilmesinde bir mahsur yoktur. Bilakis İslam dini bilimsel ilerlemeye açık bir dindir.185 İzmirli, ülkede batılılaşma hareketlerinin başladığı bir dönemde yetişmiş, eserlerinin büyük bir kısmını da bu çalkantılı dönemde kaleme almıştır. Böyle bir dönemde yetişmiş olmak; Onun konuları, gelenekçi anlayışın yanında yeni bir düşünce ve bakış açısı ile değerlendirmesine olanak sağlamıştır.

İzmirli, Kelam ilmine getirmiş olduğu bakış açısı ile Türkiye’de yeni ilmi Kelam döneminin en önemli temsilcisi olmuştur. O, mevcut Kelam ilminin dönemin Batılı düşünce akımlarına karşı İslam akidesini müdafaa edemeyeceği kanaatinde olduğundan buna çözümler aramıştır. Öncelikle olarak yapılması gereken Batı’daki ilerlemeleri ve yenilikleri göz önünde bulundurarak bir metot değişikliğine gitmektir. O, bu tespiti yaptıktan sonra dönemin ihtiyaçları çerçevesinde Batıda başlayıp sonraları tüm dünyaya hakim olan bazı konu ve düşünceleri eserlerinde

185 Mümtaz'er Türköne, Siyasi İdeolojik Olarak İslamcılığın Doğuşu, İletişim Yayınları, İstanbul

değerlendirmiştir. Özellikle “Yeni İlmi Kelam” isimli eseri bunun en güzel örneğidir. Yeni ilmi Kelam Materyalizm, Pozitivizm ve Darwinizm gibi dine karşı tenkitleri olan felsefi akımları eleştirdikten sonra müsbet ilimlerden de istifade ederek Allah’ın varlığını ispat eden ve İslam’ın akâid esaslarını izah ederek savunan bir eser olmuştur.186

İzmirli’nin metodunda his, tecrübe, akıl ve muhakemenin ayrı bir yeri olmakla beraber tecrübe ile muhakemenin yetersiz kaldığı durumlarda, doğrudan veya dolaylı olarak sahih nakli esas almak gerekmektedir. Ona göre bu metot hiçbir eksiklik bırakmadan tüm ihtiyaçları karşılamaktadır.187 Buna göre istidlal-nazar, his- tecrübe, haber-rivayet ve vahiy olmak üzere bütün bilgi vasıta ve metotlarına yer veren Kelam ilmi, duyular aleminde his, mâkûlatta ise vahiy ile desteklenen aklı temel yapmakta, keşf ve ilhamı ise yalnızca peygamberlere hasretmektedir.188

Bilgiye ulaşmada akıl tek başına yeterli değildir. Aklın ulaşabildiği yer tecrübe dünyası ile sınırlıdır. Akıl tecrübe dünyasının tamamına vakıf olamadığı gibi metafizik mevcudata ulaşması ve bu konuda hüküm beyan etmesi bir eksiklik olacaktır. Bundan dolayı akıl bu tarz konularda vahyin rehberliğine muhtaç durumdadır. Böylece aklın ulaştığı bilgi, tereddütlerden uzak, daha sağlam bir bilgi olacaktır.189

İzmirli, fikirlerini delillere dayandırır, diğer düşünürlerin fikirleri de delillere dayanıyorsa kabul eder. Bütün düşünürlere saygı ve değer göstermekle beraber, hiçbir düşünürün sözünü de vahiy gibi eleştirilmez olarak değerlendirmez. O, bu konuda şöyle demiştir: “Herhangi bir konuda, muhaliflerin sözlerini sırf muhalefetlerinden dolayı reddetmediğim gibi, doğru ve uygun bulanların sözünü de sırf doğru ve uygun bulduklarından dolayı kabul etmem. Hiçbir âlimin şiddetli taraftarı değilim. Hiçbir âlimin sözünü vahiy gibi telakki etmem, İbn Teymiye’nin şiddetli taraftarı olmadığım gibi Gazalinin de aşırı taraftarı ya da düşmanı

186 Mehmet Şeker ve Adnan Bülent Baloğlu, “İzmirli İsmail Hakk’ının Yeni İlmi Kelam Anlayışı”,

İzmirli İsmail Hakkı, (24-25 Kasım 1995), Ankara, s. 96.

187 İzmirli, Yeni İlmi Kelam, s. 47.

188 İzmirli, Yeni İlmi Kelam, s. 59; Sait Özervarlı, “İzmirli İsmail Hakk’ının Kelam Problemleri ile

İlgili Görüşleri”, İzmirli İsmail Hakkı, (24-25 Kasım 1995), Ankara, s. 110-111.

değilim.”190 İzmirli’nin bu ifadeleri O’nun, konuları değerlendirirken tarafsız bir bakış açısı geliştirdiğini göstermektedir.

İzmirli, yeni bir düşünce ve yeni bir felsefe anlayışıyla dünya çapındaki İslam filozoflarını ve sistemlerini metodik bir tarzda incelemiştir. Ayrıca İslam filozoflarının getirdikleri delilleri, ortaya koydukları problemi Batılı filozofların görüş ve bakış açısı ile inceleyip, mukayese yaparak İslam felsefesini metotlu bir bilim haline getirmiştir.191 Ayrıca O, Türkiye’de felsefe tarihinin kurucusu olarak değerlendirilmektedir. İzmirlinin bu konudaki çalışmaları kendisinden sonraki çalışmalar için bir kaynak teşkil etmiştir.192

İzmirli’nin felsefeye önem vermesinin nedeni, Türkiye’de Baha Tevfik, Abdullah Cevdet ve Celal Nuri gibi düşünürlerin tercüme ettikleri felsefi eserlerde İslam dinine zıt bilgilerin bulunması ve dini müdafaa ederken felsefenin kullanmış olduğu imkanlardan istifade etmek istemesidir.193