• Sonuç bulunamadı

Mart Askeri Müdahalesi Sonrası Anayasa Değişiklikleri

3.1. Türkiye’de 1968 Öğrenci Hareketleri

4.4.12 Mart Askeri Müdahalesi Sonrası Anayasa Değişiklikleri

68 öğrenci olaylarıyla hız kazanan, TİP’in legal siyaset anlayışıyla beklenen devrime ulaşmanın imkânsız olduğuna inanan illegal grupların şiddet faaliyetleri, anayasa üzerindeki tartışmaları daha da arttırdı. Toplumsal muhalefet, giderek anayasanın sınırlarını zorlayan talepler ortaya atınca, egemen unsurlar, 1961 Anayasası’nın Türkiye’ye “bol geldiği” iddiasıyla, onu değiştirme taleplerini daha yüksek sesle dillendirmeye başladılar.414 Devam eden olaylar, çözümün, anayasanın değiştirilmesi, özgürlüklerin kısıtlanarak sert tedbirler alınmasıyla mümkün olacağını savunan bazı siyasi liderlere güç kazandırdı.

Yeni dönemin belirleyici temel unsurlarından Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, muhtıra öncesinden itibaren anayasada değişikliğe gidilmesi fikrini ısrarla savundu ve bu anayasa ile bu memleket yönetilmez anlayışını benimsedi.415

Aynı şekilde AP de anayasa değişiklikleri konusunda benzer bir tavır sergiledi.416

12 Mart Muhtırasından sonra hükümetini öncelikle reform hükümeti olarak tanıtan Başbakan Nihat Erim, şiddet eylemleri artınca, askerlerin ve sağ kesimin yıllardır söylediği anayasanın fazla özgürlükçü olduğu söylemini gündemine alarak, 1961 Anayasasını lüks olarak tanımladı. Anayasanın parlamento ve hükümeti değil eylemcileri ve sokaklara çıkanları koruduğunu belirtti. Devletin elini güçlendirmek ve hızlı adım atabilmek için Kanun Hükmünde Kararname yetkisinin hükümete verilmesi, üniversite ve TRT özerkliğinin tekrardan düzenlenmesi, Danıştay’a gidecek idari kararların sınırlandırılması, derneklerin çoğalmasının engellenmesi, silahlı kuvvetlerle ilgili bazı düzenlemelerin getirilmesinin şart olduğunu vurguladı.417 Bülent Ecevit hükümetin kısıtlama ve yasaklamalarına karşı çıktı. Başbakanın, Türkiye’deki özgürlükleri Avrupa’nın bile ötesinde gördüğünü söylemesi üzerine Ecevit: Türk halkının özgürlükleri ve sahip olduğu haklarını henüz içselleştirmediğini, dolayısıyla hükümetin bu hakları ve özgürlükleri anayasal güvence altına alması gerektiğini belirtti.418 Temel hak ve özgürlükler konusunda her ikisi de CHP’de siyaset yapan siyasetçilerin bu ölçüde farklı görüşler ortaya

414 Eric Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2009, s. 357. 415 Batur, a.g.e. , s. 182.

416 Bülent Tanör, 12 Mart Rejimi Anayasa Değişiklikleri, İletişim Yayınları, İstanbul, 2000, s. 422. 417 Örsan Öymen, Bir İhtilâl Daha Var 1908-1980, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1998, s.s. 102-103. 418 Hürriyet, 09.06.1971.

116 koymaları, ülkedeki siyasi atmosferin ulaştığı kamplaşma hakkında fikir vermesi açısından önemlidir.

1961 Anayasası’nın hazırlanmasında görev alan sol görüşe mensup aydınlar ve belli bir kesim anayasa değişikliğinin gereksiz olduğu üzerinde durdular. Sorunların anayasanın uygulanmamasından ileri geldiğini belirttiler. Bazı çevreler hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılmasını engelleyecek kanunların olmadığı gerekçesini dile getirenlere karşı, bunun hürriyet düzenlemesinin ana kuralı olduğunu ve özellikle belirtmenin gerekli olmadığını söylemişlerdi. Üniversite olaylarıyla ilgili olarak ise, yasaların açıkça suç olarak kabul ettiği konularda bile bunları engelleyici yaptırımların uygulanmadığı savunularak, suçun anayasada olmadığı belirtildi. 1961 Anayasası’nın getirdiği gerçek parlamenter düzene ayak uyduramayan siyasi iktidarlar, gelinen bu durumdan sorumlu tutuldu.419

Başbakan Nihat Erim, parti liderlerine bir mektup yazdı. Anayasa’dan kaynaklanan sorunları dile getirdi. Ayrıca yapılacak yeni anayasal düzenlemeyi içeren bir de taslak gönderdi. Partilerin hükümete destek vermesini istedi Adalet Partisi (AP) ve Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP) ana hatlarıyla taslağı uygun gördüler. Ayrıca bazı kısıtlamaları ise az buldular. CHP ise özellikle üniversite özerkliği ve kanun kuvvetinde kararname çıkarma konularında, tasarının özgürlükleri fazlaca kısıtladığını savundu.420 37 maddeden oluşan anayasa değişikliği tasarısı, temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanımını engellemeyi hedefleyen düzenlemelerin dışında, TRT özerkliğinin tamamen kaldırılması, üniversite özerkliğinin ise ilmi özerklikle sınırlandırılması, gazete, dergi gibi yayınların hâkim kararına gerek kalmaksızın yetkili makamlarca toplatılmasına imkân verilmesi, yüksek mahkeme üyelerinin meclis tarafından seçilmesinin kaldırılması, idarenin takdir hakkının Danıştay denetimi dışında bırakılması, kamulaştırmada bedelin ödenme süresinin 10 yıldan 20 yıla çıkarılması ve hükümete Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yetkisi verilmesi gibi hususları içerdi.421 Bu dönemde yapılan değişiklikleri, yürütmenin güçlenmesi yönünde yapılan değişiklikler, temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamalar, yargı denetimine getirilen sınırlamalar ve ordu ile ilgili değişiklikler şeklinde gruplandırmak

419 Emre Kongar, a.g.e., s. 166.

420 Kurtul Altuğ, 12 Mart ve Nihat Erim Olayı, Yedi Gün Yayıncılık, Ankara, 1993, s. 39. 421 Yankı, a.g.m. , s. 23.

117 mümkündür.

Anayasa değişiklik sürecinde, öğrenci ve işçi eylemleri önemli rol oynadı. 1961 Anayasası, ilki 1969 ve sonuncusu da 1974 yılında olmak üzere yedi defa değiştirildi. En önemli ve köklü değişiklikler ise 1971-1973 yılları arasında yapıldı.422

Anayasa değişikliği tasarısı üniversite çevrelerinde de farklı tepkilere sebep oldu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Genel Kurulu ve Ankara Üniversitesi Senatosu yayınladıkları bildirilerde özellikle üniversitelerin idari özerkliğinin kalkmasının yanlışlığını dile getirirken; İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı ve 1961 Anayasası’nın hazırlayıcılarından Prof. Dr. İsmet Giritli ise değişiklikleri yerinde buldu.423

Burhan Felek köşesinde, “Şimdi.. Yeni kanun ne getirir bilmiyorum. Ama

çalışmayan ve bu yüzden sınıfını geçemeyen talebe çalışmadığının cezasını bir senesini kaybederek çekerken, çalışmayan bir hocanın ve başarısız bir fakülte veya kürsünün ne olacağını sormak kimsenin aklına gelmeyecek mi?”424 diyerek değişikliğe olumlu bakıyordu.

1961 Anayasası’nın Türk hukuk sistemine kattığı en önemli yenilik, temel hak ve özgürlük kavramlarının sınırlarının yeniden belirlenmesi ve buna yönelik getirdiği güvence sistemi olarak gösterilebilir. Temel hak ve özgürlükleri Batı normlarına uygun bir şekilde düzenleyen anayasanın bu alana ilişkin bölümleri, bireylerin devlet karşısındaki konumunu güçlendiren ayrıntılı hükümlere sahipti. Kişi dokunulmazlığı, özel yaşamın korunması, düşünce ve inanç özgürlüğü gibi kavramların sınırları oldukça geniş tutuldu. Ancak özellikle 68 Öğrenci Olayları sonrasında hız kazanan sokak çatışmaları, protestolar, mitingler ve işgallerin önüne geçilememesinin temel sebebi olarak anayasanın hak ve özgürlükler konusunda bu topluma bol geldiği söylemine sıkça başvuruldu.425 Bu dönem iktidarlarının sıkça kullandığı, ancak muhalefetin sorunun anayasadan değil, uygulamadan kaynaklandığına dayalı karşı savunması arasında kısır döngüde devam eden süreç 12 Mart Muhtırası ile duruldu. Erim hükümeti başlangıçta reforma dayalı bir söylem geliştirmişken, sokağın

422 Doğu Perinçek, Anayasa ve Partiler Rejimi (Türkiye’de Siyasi Partilerin İç Düzeni ve

Yasaklanması), İstanbul, Kaynak Yayınları, 2004, s. 87.

423 Yankı, s.s. 23-25. 424 Milliyet, 29.09.1971, s. 1 425 Hürriyet, 21.09.1971.

118 yeniden ısınmasıyla bu söylem anayasada temel hak ve özgürlüklerin yeniden düzenlenmesine döndü. Bu süreçte AP baştan beri dile getirdiği anayasa değişikliğini destekledi. Bu konuda askerin de desteğini alan Erim, 20 Eylül 1971’de süreci tamamladı.426 Böylece 1961 Anayasası’nın temel hak ve özgürlükler konusunda getirdiği geniş düzenlemelerde kısıtlamaya gidilmesi amaçlandı.

Dernekleşme konusunda oldukça liberal bir anlayışla hazırlanan 1961 Anayasası’yla birlikte gelişen süreçte Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin sayısı hızla arttı. Bunlardan özellikle de öğrenci gençlik dernekleri dikkat çekici ölçüde hızla yayıldı. Ancak ortaya çıkan sağ-sol kutuplaşması siyasal partilerin sivil toplum kuruluşlarına el atmasına sebep oldu. Siyasal partilerin sivil toplum kuruluşlarıyla bu denli yakından ilgilenmeleri aslında ideolojiyle ilgisiz dernekleri bile sağ-sol kamplaşması içinde yer almaya zorladı.427 Ordu yönetimi, ideolojik kamplaşmadan dernekleri de sorumlu tutarak, muhtıra sonrasında hükümetten Anayasa’da yeni düzenlemeler yapılmasını talep etti. Böylece Anayasa’nın 29. maddesinde dernek kurma hakkı sınırlanırken özellikle solcu olduğu düşünülen dernekler üzerinde baskı kuruldu. 12 Mart Muhtırası sonrasında yapılan anayasa değişikliğiyle sendikal haklarda önemli bir gerileme yaşandı. Anayasa’nın 46. maddesinde yapılan değişiklikle, sendika kurma ve sendikalaşma hakkı daha önce olduğu gibi çalışanlara değil, sadece işçilere tanındı. Bu yeni yapı ile memurların sendikalara üye olması açıkça yasaklandı. Bunun yanında sıkıyönetim komutanlarının iznine bağlı olarak, greve gidilmesi ve ulusal güvenlik gerekçesine bağlı olarak grevlerin ertelenmesi sendikaların gücünü zayıflattı.428 Memur sendikalarına getirilen kısıtlamaların yanında siyasal partiler de kendilerine yakın işçi sendikalarını oluşturma yoluna gitti. Bu yola, özellikle MHP ve MSP gibi o dönem daha dar tabana sahip olan küçük partiler başvurdu.429 Ancak Batı’da sendikaların zamanla sol, sosyalist partilerle birlikte hareket ediyor olması Türkiye’de de sendikalı işçilerin sosyalist partilerin doğal tabanı olarak görülmesine yol açtı. Bununla birlikte Türkiye’de bugüne kadar yapılmış bütün seçimler göz önüne alındığında, sınıfsal mücadelenin temsilcisi iddiasında olan partilerin, toplumun diğer kesimleri bir yana sendikalı işçilerden de

426 Soysal, a.g.e. , s. 129. 427 Derdiman, a.g.e. , s. 271. 428 Tanör, a.g.e. , s. 61. 429 Doğan, a.g.e. , s.s. 88-89.

119 oy alamadığı ortaya çıkmıştır.430 Bu durumun temelinde hiç kuşkusuz toplumun sosyoekonomik ve kültürel koşulları belirleyici etken olmuştur. Temel hak ve özgürlükler alandaki değişikliklerde, bu hakların kısıtlanmasına genel bir sınırlama getirildi ve yasal sınırlama sebepleri çoğaltıldı.431 Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, Cumhuriyetin ve genel sağlığın korunması amacı ve her bir temel hakkın ilgili maddesinde düzenlenirken, sınırlamanın alanı, getirilen özel sebepler ile genişletildi.432 Ayrıca yeni düzenleme ile basın hürriyeti de önemli bir darbe aldı. Hâkim kararı olmadan belli hallerde gazetelerin toplatılabileceği hükmü getirildi. Bunun dışında tutuklanan veya yakalan kişinin en yakın mahkemeye gönderilme süresi yirmi dört saatten kırk sekiz saate, toplu suçlarda ise on beş güne çıkarıldı. Dernek ve sendika kurma hakkı kısıtlandı. Belli hallerde derneklerin hâkim kararına kadar faaliyetten alıkonulması kararlaştırıldı. Memurların sendikalara üye olamamaları ve kamu hizmetlileri sendikalarının faaliyetlerinin sona ermesi gibi değişiklikler de Anayasa’da ilk dikkat çeken değişimler oldu.433 1961 Anayasası’nın özgürlükçü yapısında yapılan bu geri dönüşler, aynı zamanda devlet-birey ilişkilerinde de bir geriye dönüşün göstergesi oldu.

430 Yılmaz, a.g.e. , s.205. 431 Erdoğan, a.g.e. s. 167 432 Derdiman, a.g.e. , s. 273 433 Tanör, a.g.e. , s. 64.

120

BEŞİNCİ BÖLÜM

12 MART ASKERİ MÜDAHALESİ SONRASI ÜNİVERSİTELER VE 1750 SAYILI ÜNİVERSİTELER KANUNU

5.1. Üniversitelere Yönelik Yasa Hazırlık Süreci ve Tartışmalar

12 Mart Muhtırası’na imza atan komutanlar, ülkenin bulunduğu ortamın baş suçlusu olarak üniversiteleri gördü. 12 Mart’ın sonrasında Milli Eğitim Bakanı olarak görev yapan Muammer Şinasi Orel “Üniversiteler toplum yararına yönelecek” ifadesinde bulunmuştu. Ayrıca 25 yıllık uygulamanın başarısız olduğunu da vurgulayan Orel “Akademik özgürlük toplumun kuruluşuna katkıda bulunmak

fonksiyonlarıyla bağdaşmalıdır” diyordu.434 Türkiye’de üniversitelerin gelişimini ve sürekli değişen bir yapı izlemesini, sistemin örgütlenmesinde etkin olan unsurları Emre Dölen şu ifadelerle açıklamıştır: “Teokratik veya laik olsun otoriter bir rejim,

bilimin yalnız kendi ideolojisine elverişli olan yönüne kendi varlığını korumaya yarayan teorilerine, bilimsel yaşamın kendi varlığının devamını sağlayacak kısmına itibar eder. Üniversitelerini de kendi çıkarlarını destekleyecek ve bu çıkarlara uygun gelecek şekilde düzenlemeye çalışır. Ayrıca kendi çıkarlarına uygun gelecek şekilde bir kontrol süzgecine tabi tutar. Çok partili demokratik bir rejim ise bizzat kendi varlığı için tehlikeli olmadıkça bütün bilimsel gerçeklere ve düşünce akımlarına uygun gelecek şekilde bir kontrol süzgecine tabi tutar. Ekonomik bakımdan yaşayabilmesi, bilgi ve hüner kazanmış nüfusa bağlıdır. Böyle bir toplumda ise üniversitelerin yapısı mutlakiyet yönetiminden farklı olacaktır. İşte, bütün bu yönetim tarzlarını geçirmiş ülkemizde üniversite örgütlerinin zaman zaman değiştirilmesinden doğal bir şey olamaz. Bilindiği gibi üniversitelerin bilimi koruma, bulma, yayma gibi doğal görevleri vardır. Böylece üniversiteler bir taraftan kendi doğal görevlerinin diğer taraftan içinde bulundukları devletin gerçeklerinin etkisi altında örgütlenmişlerdir. Bilimsel yaşam onu özgür araştırma kutbuna iterken bazı rejimler onu kontrol etme kutbuna itmişlerdir.”435

Tarihsel gelişimi dikkate alındığında, üniversitelere ilişkin yasal değişikliklerin en önemli ortak özelliğinin, köklü siyasal değişikliklerin arkasından ortaya çıkarılmaları olduğu görülmektedir. Yani bu değişikliklerin tabandan gelen 434 Milliyet, 13.11.1971, s.1.

121 talep üzerine değil, tepeden inme yöntemlerle yapıldığı söylenebilir. Dolayısıyla yasalar doğal olarak o dönemin psikolojisine uygun düzenlemeler içermekte ve dönemin siyasal ve toplumsal yapısına uyum göstermekteydi. Uygulamalara bakıldığında kalkınma planları, program ve yasaların yeterince eşgüdümlü gittiği söylemek mümkün değildir. 12 Mart Muhtırası’nın üniversitelerle ilgili hukuki düzenlemeleri önemli olmakla birlikte üniversiteleri asıl sıkıntıya sokan, üniversiteyi bir öğretim ve araştırma merkezi olmaktan çıkartan sıkıyönetimin ve mahkemelerin, üniversite üyelerine yönelik olumsuz tutumları oldu. Tarihsel açıdan bakıldığında Osmanlı Devleti’nde ilmiye sınıfı daima en saygın toplumsal kategori olup, cezai uygulamalardan en az etkilenen gruptu.

Bu durum aynı ölçüde olmasa da Cumhuriyet’in ilk döneminde de devam etti. Çok partili yaşam da üniversite üyelerinin itibarını azaltmadı.436 12 Mart Muhtırası sonrasında ise yoğun bir şekilde üniversite karşıtlığı oluştu. Bunun ilk hedefi eylemci öğrenciler oldu, ancak öğretim üyeleri de söz konusu eylemci öğrencileri kışkırttıkları ya da onlara destek oldukları gerekçeleriyle 12 Mart Muhtırası’nı gerçekleştiren kadronun hedefleri arasında yer aldılar. Bu dönemde Türkiye için en gerekli ve ilgiye ihtiyaç olan kurum en çok nefret edilen kuruma dönüştürüldü. Erim’e göre, üniversite gerçekte özgürlük yokluğunun kurbanı iken ve iyi niyetli, reformist bir yaklaşıma özlem duyarken, çağdışı bir siyasal kadro onu aşırı özgürlüklerin merkezi ve anarşi yuvası olarak gördü ve gösterdi.437 Ona göre, üniversiteleri bu anarşi ortamından kurtarmak gerekiyordu. 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu 1973’te üniversitelerde yaşanan karmaşayı ve öğrenci olaylarını bastırmaya yönelik bir anlayışla oluşturuldu. Anadolu’da artan talep üzerine söz konusu yasanın kabulünden sonra birbiri ardına üniversiteler açıldı ve 1960’lardan başlayarak ülke çapında rekabetçi bir sınav sistemi kuruldu. 1980’lere gelindiğinde, gittikçe artan talebe cevap veremeyen, plansız olarak büyüdüğü için eleştirilen bir yükseköğretim sistemi oluştu.

1960 yılından 1973 yılına kadar, bir başka deyişle 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu’nun çıkışına kadar geçen süre içinde Türkiye’de yükseköğretim alanında değişiklikler aralıklarla sürdü.

436 Y. Doğan Çetinkaya, Toplumsal Hareketler: Tarih, Teori ve Deneyim, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008, s. 39-40

122 Bu kapsamda, 625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasası’na438 dayanılarak özel yüksekokulların açılması ve Anayasa Mahkemesi kararıyla adı geçen yasanın iptali sonucunda bu kurumların kapatılması, dönemin kamuoyunu yakından ilgilendiren eğitim konularının başında geldi. 1961 Anayasası’nın, “iktisadi, sosyal

ve kültürel kalkınmanın bir plana göre gerçekleştirileceği”439 ilkesine dayalı olarak 1960’lı yıllardan itibaren planlı döneme geçildi. Ancak, aradan geçen 11 yıl içinde yükseköğretim alanında, özellikle üniversitelerimiz açısından planlı dönemlerin gerektiği gibi değerlendirilememiş olduğu gerçeğinden hareketle 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu 1973’de yürürlüğe konuldu.

22 Eylül 1971 tarihinde kabul edilen 1488 sayılı yasa ile 1961 Anayasa’sının 120. maddesinde yapılan değişiklikle, madde şu biçimi aldı: “Üniversite, ancak

Devlet eliyle ve kanunla kurulur. Üniversiteler, özerkliğe sahip kamu tüzel kişileridir. Üniversite özerkliği, bu maddede belirtilen hükümler içinde uygulanır ve bu özerklik, üniversite binalarında ve eklerinde suçların ve suçluların kovuşturulmasına engel olmaz. Üniversiteler, Devletin gözetimi ve denetimi altında, kendileri tarafından seçilen organları eliyle yönetilir. Özel kanuna göre kurulan Devlet Üniversiteleri hakkındaki hükümler saklıdır. Üniversite organları, öğretim üyeleri ve yardımcıları, üniversite dışındaki makamlarca, her ne suretle olursa olsun, görevlerinden uzaklaştırılamazlar. Son fıkra hükümleri saklıdır. Üniversite öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe araştırma ve yayında bulunabilirler. Üniversitelerin kuruluş ve işleyişleri, organları ve bunların seçimleri, görev ve yetkileri, üniversiteler üzerinde Devletin gözetim ve denetim hakkını kullanma usulleri ve üniversite organlarının sorumluluğu, öğrenim ve öğretim hürriyetlerini engelleyici eylemleri önleme tedbirleri, üniversiteler arasında ihtiyaca göre öğretim üyeleri ve yardımcılarının görevlendirilmesinin sağlanması, öğrenim ve öğretimin hürriyet ve teminat içinde ve çağdaş bilim ve teknoloji gereklerine ve kalkınma plânı ilkelerine göre yürütülmesi esasları kanunla düzenlenir. Üniversitelerin bütçeleri, genel ve katma bütçelerin bağlı olduğu esaslara uygun olarak yürürlüğe konulur ve denetlenir. Üniversitelerle onlara bağlı fakülte, kurum ve kuruluşlarda öğrenim ve öğretim hürriyetlerinin tehlikeye düşmesi ve bu tehlikenin üniversite organlarınca giderilmemesi halinde Bakanlar Kurulu, ilgili üniversitelerin veya bu üniversiteye 438 Resmi Gazete, S 12026(18 Haziran 1965),s.s.1-3.

123

bağlı fakülte, kurum ve kuruluşların idaresine el koyar ve bu kararını hemen Türkiye Büyük Millet Meclisi Birleşik Toplantısının onamasına sunar. Hangi hallerin el koymayı gerektireceği, el koyma kararının ilân ve uygulanma usulleri ile süresi ve devamınca Bakanlar Kurulunun yetkilerinin nitelik ve kapsamı kanunla düzenlenir.”440

Eylül 1971’de anayasanın bazı maddelerin de değişiklik yapılmış olsa da üniversite özerkliği konusunda kamuoyunda tartışmalar devam etti. Bir “Üniversiteler Kanunu” hazırlamak üzere hükümet nezdinde girişimler başladı ve komisyonlar kuruldu. Başbakan Nihat Erim, “Üniversite ve eğitim alanında

yapılacak reform, benim gözümde en önemli reformdur. Gerekenler yapılmadığı için 1971 ortamına geldik” diyerek yapılması düşünülen yasal düzenleme için

oluşturulan Üniversitelerarası Reform Çalışma Grubuna tüm üniversite temsilcilerinin katılmasını istemişti441. Fakat İstanbul Üniversitesi Rektörü Nazım Terzioğlu Başbakan ve Milli Eğitim Bakanına gönderdiği mektuplarda çalışma gurubuna akademi temsilcilerinin de çağırılmış olmasına itiraz etti. Bu sebeple çalışmalara katılamayacaklarını bildirdi. Terzioğlu çalışma grubunun teşkili yalnız üniversitelerden oluştuğu taktirde İstanbul Üniversitesi’nin gruba katılacağını belirtti.442 Bu açıklamaya hem siyasi hem de akademiden eleştiriler gelmişti. Başbakan Erim, İstanbul Üniversitesi yetkililerini kınayarak, “Türkiye’de imtiyazlar,

sınıflar, asaletler, lağvedilmiştir. Bilimde asalet unvanını tanımıyoruz. Gelen gelir gelmeyen gelmez. Bu kanun mutlaka hazırlanacak ve en kısa zamanda yürürlüğe konacaktır. Bugün Türkiyemiz bu tür protokol mülahazalarını (düşüncelerini) bir tarafa bırakıp süratle el ele verme zorunluluğunu getiren sorunlar içindedir”443

ifadeleriyle tepkisini ortaya koymuştu. İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Başkan Yardımcısı Prof. Adnan Suner, üniversite reform çalışmalarına akademi temsilcilerinin davet edilmeleri üzerine İstanbul Üniversitesi’nin çalışmalara katılmaktan vazgeçmesini üzüntüyle karşıladıklarını ifade ederek, şu ifadelerde bulundu: “Türkiye’de aynı seviyede yıllarca öğretim yapmakta olan ve hatta geniş

ölçüde aynı öğretim üyelerini yıllarca istihdam eden akademilerin üniversite ve Türk

440 Resmi Gazete, S 13964(22 Eylül 1971),s.3. 441 Cumhuriyet, 02.10.1971, s.1.

442 Milliyet,17.09.1971, s.9. 443Milliyet, 16.09.1971, s.1.

124

yükseköğretimi konusunda bilgisi, tecrübesi ve yetkisi olmadığını söylemek insafsızlıktır. Bu tür davranışlar temsil edilen müesseseleri yüceltmez, aksine küçültür.”444 Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Başkanı Prof. Hamza Eroğlu ise bir basın toplantısı yaparak İstanbul Üniversitesinin Reform Çalışma Grubu toplantılarına, akademileri protesto için değil, reform ilkelerini benimsemediği için katılmadığını öne sürdü.445

Ankara Üniversitesi, Üniversite Reformunu tespit etmek için Milli Eğitim Bakanlığının kurduğu çalışma grubundan çekildi. Ankara Üniversitesi adına bu çalışmaya katılan Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Dekanı Prof. Şerafettin Turan’ın temsilcilikten çekilme nedeni ise şöyle açıklanmıştı: “Komisyon toplantısında

hükümetin üniversite problemini kapsayan bir çerçeve kanunu hazırlanması yerine Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan ve reform niteliği taşımadığı öne sürülen bir üniversite kanun tasarısı üzerinde görüşme açılmasını istemesidir.”446

İstanbul Teknik Üniversitesi ve Ege Üniversiteleri de yayınladıkları bildiriyle hazırlanan Üniversite Kanun Tasarısının anayasaya aykırı olduğunu belirterek, özetle şunları vurguladılar: “Üniversiteler Kanun Tasarısında, Yüksek Öğretim Kuruluna

verilen görevler, Anayasaya aykırıdır. Tasarı ayrıca, akademik imkânların çok kolay verilmesini mümkün kılacak hükümleri kapsamaktadır. Bu hükümler akademik seviyeyi düşürecek nitelikte bulunmaktadır. Bugün Türk Üniversiteleri dünya standardına ulaşmıştır. Söz konusu hükümler uygulandığı taktirde, üniversitelerimizde değer düşmesi görülecek ve üniversitelerimizin uluslararası niteliği kalmayacaktır. Ayrıca, akademilerin kapsamı içine alınması ile sayısız