• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

3.3. ÜCRET VE EMEK KAVRAMLARININ ANALİZİ

3.3.2. Marksizmde İşgücünün Değeri

İnsanların üretme faaliyetleri ile ilgili en basit kavram emektir. Marx, emek kavramını klasik iktisatçıların emek kavramlarını eleştirerek geliştir. Marx’ın emek kavramında insan bütün yeteneklerini bir kapsamlı bir etkinlik çerçevesinde birleştirir. İnsan diğer canlılardan farklı olarak emeği aracılığıyla kendisini, doğada ve birey olarak da toplum içinde var eder. İnsan varlığını bu doğal emeğin yarattığı ürünler ile sağlamaktadır. İnsan emeğinin bu ürünleri sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamak için olsaydı toplumsal iş bölümü de toplum içi farklılaşma da gerçekleşmezdi. Emek üretkenliğinin artması artı ürün yaratır. Bu durumda ihtiyacından daha fazlasını üreten yoksullar bu artı ürünün bölüşümü için mücadeleye girerler.

Marx, emeği üretken ve üretken olmayan emek olarak ikiye ayırmaktadır.

Ona göre üretken emek üretimde artık değer yaratan emektir. Üretken emek üretim süreci ve üretilen ürün ile ilgilenmez, önemli olan işgücü içindeki örgütlenmesidir.

Bu emeğin sadece maddi bir nesne üretmesi yetmez, toplumsal üretim süreci gerekli

olması da onu üretken emek yapar. Marx, maddi bir değer üretmeyen emeği üretken olmayan emek olarak nitelendirir. Yaşadığı dönemde daha çok ticaret işçilerini, hizmetçileri, memur ve bürokratları üretken olmayan emeğe dâhil eder.

Smith ve Ricardo, emeği bütün metalaşmış eşyalar gibi bir meta olarak nitelendirmektedirler. Bu durumda emeğin değeri nedir sorusunda ise iki düşünür emeği değer teorisi çerçevesinde sadece nicel olarak ele almaktadırlar. İki düşünür metaların değerinin ne olduğu sorusuna cevap verebilirken, diğer metalardan farklı olarak meta üretebilen ve bu nedenle özgün bir meta olan emeğin değerini saptamak için birbirinden farklı öznel ve nesnel ölçüye başvurmaktadırlar. Smith emeğin gerçek fiyatını işçinin yaşamının beslenme, barınma gibi nicel gerekliklerden oluştuğunu söylerken, nominal fiyatının ise işçiye verilen para miktarından oluştuğunu söylemektedir. Ricardo, ise emeğin pazar fiyatının işçiye gerçekte ödenen para olarak kabul eder.

Smith ve Ricardo’ya göre, emeğin fiyatı birinci sırada yer alan ihtiyaçların giderilmesi sınırının altına düşmemelidir. Birinci sırada kabul edilen ihtiyaçlar ise yeme ve içme gibi doğal alışkanlıklar kabul edilmektedir. Bu durumda ortaya çıkan sorun bu doğal sınırın nerede başlayıp nerede bittiğidir. Marx, burada toplumsal olarak gerekli emek zamanı kavramını ortaya artar. Yine Marx, bu noktada emekçinin sattığının emek değil emek gücü olduğunu ortaya atar. Yani kapitalistin pazarda karşısına çıkan işçinin sattığı emek gücüdür. İşçinin emeği artık ona ait olmaktan çıkmıştır ve artık onun tarafından satılması mümkün değildir. Emeğin bu noktada artık, işçi için bir değeri yoktur.

Emek gücünü satın alan kapitalist için artık önemli olan işgücünü daha yoğun işleterek en yüksek kârı elde etmektir. Bu yüzden Marx’a göre, emeğin değerini belirleyen ne “gerçek fiyat”, ne “nominal fiyat” ne de “pazar fiyat” ıdır. Emek değerini belirleyen artık değerden en fazla payı alma mücadelesidir.

Ücret belirli bir emek zamanı karşılığında ya da belirli bir işin yerine getirilmesi karşılığında kapitalist tarafından ödenen para tutarıdır. İşçiler kendi emek güçlerini kapitalistin metası olan para ile değiştirir. Bu değişim saat ve para cinsinden olur. İşçi çalıştığı süre için aldığı ücreti, emeğin değeri ya da fiyatı olarak kabul eder. Marx’a göre 12 saatlik bir işgünü kendisini 6 şilinlik bir para değerinde

somutlaştırır ya da diğer bir ifade ile 12 saatlik emek için alacağı 6 şilin, yani emeğinin fiyatı ürünün fiyatına eşit olur (Marx, 2000: 548).

Bu durumdan ikili bir sonuç çıkar; birincisi; emek gücünün değeri ya da fiyatı, emeğin kendisinin fiyatı ya da değeri görünümünü almıştır. Oysa sözcüğün kesin anlamıyla ele alındığında, emeğin değeri ya da fiyatı kavramları anlamsız ifadelerdir. İkincisi; her ne kadar işçinin günlük emeğinin yalnızca bir bölümü ödenmiş emek ve diğer bölümü ödenmemiş emekten oluşuyor ve artı değerin ya da kârın fonunu tam da bu ödenmemiş emek ya da fazla emek oluşturuyorsa da, emeğin tamamı ödenmiş emek gibi görünür (Marx, 2006: 55).

Ücret, arz ile talep arasındaki ilişki ile yani emeğini satan işçi ile emeğin alıcısı kapitalist arasındaki rekabete göre düşer veya artar. Emeğin fiyatını ise emeğin üretim maliyeti belirler. İşçinin üretim maliyetini ise işçinin bir işçi olarak yaşamını sürdürmenin ve onu iş piyasası için bir işçi durumunda geliştirmenin gerektirdiği maliyettir (Marx, 2001: 35).

Emek gücünün değeri, diğer bütün mallarda olduğu gibi, üretim için gerekli emek süresiyle sonuç olarak bu özel malın çoğaltılmasıyla da belirlenir. Birey açısından emek gücünün üretimi kendi bakımından ibarettir. Kendi bakımı için, belli miktarda geçim aracına gereksinim duyan yıpranma ya da ölüm nedeniyle piyasadan çekilen emek gücü sürekli olarak yenilenmelidir. Bu nedenle emek gücü üretim için gerekli geçim araçlarının toplam emekçinin, örneğin çocuklarının geçimi için gerekli araçları kapsamalıdır (Hunt, 2005: 283).

Emeğin değeri karşılığında alacağı ücret, arz ve talep arasındaki ilişki ile belirlenecektir. Bu ücret, emeğin satıcısı işçi ve emeğin alıcısı kapitalist arasındaki pazarlığa göre artacak veya düşecektir. Metaların fiyatları gibi emeğin fiyatı da üretim maliyeti tarafından belirlenir, ancak emeğin üretim maliyeti metadan farklıdır.

Emeğin üretim maliyeti işçinin kendisini ne kadar geliştirdiğine bağlıdır. İşçinin eğitim süresi kısa olursa üretim maliyeti düşük olur ve dolayısıyla fiyatı da düşük olur. Eğitimin gerekli olmadığı, işçinin sadece bedensel varlığının yeterli olduğu sanayi kollarında ise işçinin üretim maliyetini geçim araçlarının fiyatları belirleyecektir.

Marx, bir ücret teorisi kurmaktan ziyade, klasik ekonominin kurmuş olduğu ücretli emek teorisini eleştirerek, emeği ücretli biçimden kurtarmaya çalışmaktadır.

Pazar toplumunda üretimin amacı ihtiyaçların giderilmesi değil kârı artırmaktır. Bu nedenle üretilen metaların kullanım veya değişim değeri çelişkili bir hale gelmektedir. Mübadele esnasında ise metaların niteliksel özellikleri görmezden gelinmekte ve Marx’ın deyimiyle hayali nesnelliğe bürünmektedir. Bu nedenle bütün piyasa ilişkileri bireyin doğada bir birey olarak var olmasını sağlayan emek ilişkilerini yadsıyan hale dönüşmektedir.

Marx için üretim, toplumun varoluşunun temel koşuludur. Üretim araçlarındaki gelişim toplumun üretim kapasitesini artırır. İnsan üretim gücünü artırarak doğadan yaşamı için gerekli değeri elde edebilmektedir. Üretimdeki bu artış toplumun maddi zenginliğini de artırmaktadır. Ancak artan bu maddi zenginlik değerin düşmesine sebep olmaktadır. Pazar koşullarında daha az emek ile daha fazla ürün elde edilmesi, eşyaların değişim değerinin düşmesine neden olur. Üretim sonucu meta artışı, toplumun maddi zenginliğini artırırken emeğin değerini de düşürmektedir.