• Sonuç bulunamadı

Malik Sıfatıyla Zilyetlik ve Özel Durumlar

§5 ZİLYETLİĞE İLİŞKİN ŞARTLAR

B. Malik Sıfatıyla Zilyetlik ve Özel Durumlar

1. Malik Sıfatıyla Zilyetlik

TMK m. 713 kapsamında taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasında zamanaşımı malik sıfatıyla zilyetliğin tesis edilmesiyle başlar. Kanunda olağanüstü zamanaşımı yoluyla mülkiyetin kazanılabilmesi için “malik sıfatıyla zilyet” olmak gerektiğini açıkça belirtilmiş olmasına rağmen bu kavramın tanımını yapmamıştır. Doktrinde ise farklı görüşler dile getirilmiştir.

Birinci görüşe göre, malik sıfatıyla zilyetlik, bir irade unsuruna değil, objektif belirtilere göre tespit edilmelidir. Objektif olarak zilyetliğin mülkiyeti kullanmak için yönelmesi yeterlidir286

.

İkinci görüşe göre, malik sıfatıyla zilyetlik özel bir çeşidi olup, belirli ve sübjektif bir irade unsuru (animus domini) gereklidir. Ancak bu sübjektif iradenin ne olması gerektiği konusunda da farklı görüşler dile getirilmektedir. Bir görüşe göre

zilyetliğin niteliği fer’i zilyetliktir Bu nitelikteki zilyetlik süresi ne olursa olsun zilyedi yararına taşınmazın aynına ilişkin olarak hukuksal bir sonuç doğurmadığı gibi hukukça da bir değer taşımaz. Açık bir anlatımla, tanımlamasını 3402 sayılı Kadastro Kanunun 14. ve Medeni Kanunun 713. maddesi hükmünde bulan asli zilyetlik niteliğinde değildir.”

285Düzceer, Zamanaşımı, s. 160; Akipek, Zilyetlik, s. 141.

286

Düzceer, Zamanaşımı, s. 194; Gülümser, İsviçre-Türk Hukuku, s. 298, ayrıca a.g.e. s. 296 dn. 112 ve 113’teki yazarlar; Yargıtay 7. HD. 16.10.1975 tarihli, E. 4712, K.1975/5239 sayılı kararı, “Kazandırıcı zamanaşımı zilyedliği aslî zilyedliktir. Ancak aslî zilyedde mutlaka malik olma kasdı aranmaz. Malik sıfatı ile yani objektif olarak malik gibi hareket etme durumu içinde kullanma kasdının bulunması yeterlidir.”

73 zilyedin mülkiyeti kazanma iradesini taşıması gereklidir287. Diğer bir görüşe göre ise, taşınmaza malik gibi zilyet olma iradesi taşıyor olmalıdır288

.

Üçüncü görüşe göre ise, başkasının asli zilyetliğine veya mülkiyet iddiasına karşı çıkma, böyle bir talebe rıza göstermeme malik sıfatıyla zilyetlik olarak kabul edilmektedir. Yani malik gibi davranan, başka bir kişinin üstün zilyetliğini tanımayan kişinin durumu malik sıfatıyla zilyetliktir289

. Bu durumun tam tersine, başka bir kişinin taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkını kabul eden kişi malik sıfatıyla zilyet olamaz.290

Kazandırıcı zamanaşımı hükümlerinden yararlanmak isteyen kişi, malik sıfatıyla zilyetliğini çeşitli şekillerde ispatlayabilir. Malik sıfatıyla zilyetlik, zilyedin taşınmazı ekonomik amacına uygun olarak işletme ve kullanmasını ifade etmektedir291. Yargıtay, taşınmazı ekonomik amacına uygun olarak kullanan zilyedin mülkiyet hakkını kazanabileceği, aksi halde olağanüstü zamanaşımı yoluyla iktisap edemeyeceği, her somut olayda ekonomik amaca uygun kullanma şartlarının araştırılması gerektiği görüşündedir292

.

Kişinin taşınmazın semerelerini toplaması, mülkün sahibi gibi çeşitli masrafları üstlenmesi malik sıfatıyla zilyetliği göstermektedir293

. Taşınmazın sadece hayvanları

287

Bkz. Gülümser, İsviçre-Türk Hukuku, s. 297 dn. 116’daki yazarlar; Yargıtay 8. HD. 17.2.1966 tarihli, E. 5649, K.1966/779 sayılı kararı, “Medenî Kanunun 639 uncu maddesindeki malik sıfatiyle zilyed ibaresini, bir kimsenin tasarruf ettiği gayrimenkule malik olduğu veya ileride malik olacağı inancı ile zilyed olması şeklinde anlamak (gerekir.)” (Karahasan, C.I, 691).

288

Karahasan, C.I, s. 690-691; Reisoğlu, Müruru Zaman, s. 374; Ayrıca bkz. Gülümser, İsviçre-Türk Hukuku, s. 297 dn. 117’deki yazarlar.

289

Gürsoy / Eren / Cansel, s. 534; Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop, s. 504; Oğuzman / Seliçi / Oktay-Özdemir, s. 442; Sirmen, Eşya, s. 361, Başpınar, İhya, s. 124.

290

Gürsoy / Eren / Cansel, s. 534.

291

Uluç, s. 21.

292

Yargıtay 16. HD. 03.10.2017 tarihli, E. 2017/4159, K. 2017/6102 sayılı kararı, “Davacının taşınmazda ekonomik amaca uygun zilyetlik ve kullanımı bulunup bulunmadığı hususları tereddütsüz olarak saptanmalı (dır.)” (UYAP, Erişim Tarihi: 04.04.2018).

293

Yargıtay 8. HD. 17.2.1966 tarihli, 5649, K. 779 sayılı kararı, “Bir kimsenin zilyedliğinin malik sıfatiyle olup olmadığı keyfiyeti, tamamiyle batını bir haldir. Bunun sübutu, ancak haricî karine ve delillerle mümkün olabilir. Bir zilyedin, zilyed olduğu gayrimenkulün semerelerini toplaması, gayrimenkul üzerinde mülkün sahibi gibi faydalı sarfiyatta

74 otlatmak için kullanılması ekonomik amaca uygun bir kullanım şekli değildir. Sadece hayvan otlatma amacıyla kullanılması taşınmaz üzerinde zilyetliğin kurulduğunu göstermeyeceğinden zamanaşımı yoluyla kazanılamaz294

.

Kamunun ortak kullanımı için terk ve tahsis edilmiş taşınmazlardan olan, deniz araçlarının tamir, bakım ve onarımı amacıyla kullanılan çekek yerlerinden yararlanan kişilerin bu durumları taşınmazın zilyedi oldukları anlamına gelmez295

.

Taşınmazı imar ve ihya etmek, ağaçlandırmak, vergilerini ödemek, müdahalenin önlenmesi için dava açmak, bahçede ürün yetiştirip bunları toplamak, inşaat meydana getirip kullanmak malik sıfatıyla zilyetliğin görünüm şekilleridir296

.

Diğer yandan kira ve ecrimisil (kullanma menfaati karşılığı) ödemek, üründen mal sahibine pay vermek malik sıfatını taşımadığını ispatlamaktadır. Taşınmazı kiralamak veya satın almak amacıyla gerçek malike müracaat etmek malik sıfatıyla zilyet olmadığını göstermektedir.297

bulunması, malik sıfatiyle zilyedliğin, diğer bir deyimle gayrimenkule malik olma inancının zahiri delilleri sayılmak gerekir.”

294

Yargıtay 20. HD. 31.01.2017 tarihli, E. 2015/10634, K. 2017/616 sayılı kararı, “İncelenen dosya kapsamına, mahkemece yapılan keşifte dinlenilen mahalli bilirkişi ve tanık beyanları ve keşif sonucu alınan ziraat bilirkişi raporuna göre, dava konusu taşınmazların 30-40 yıldır işlenmediği, davalılar tarafından sadece hayvan otlatılarak kullanıldığı, başkaca bir kullanımlarının olmadığı, taşınmazların yabani armut olan ahlat ve seyrek meşe ağaçları ile kaplı otlak niteliğinde oldukları anlaşılmıştır. Hayvan otlatılarak kullanma ekonomik amaca uygun bir kullanma kabul edilemeyeceğinden, davalılar lehine 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17.maddelerindeki zilyetlikle taşınmaz edinme koşulları oluşmadığı anlaşıldığından, Hazinenin davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.” (UYAP, Erişim Tarihi: 04.04.2018). Aynı yönde Yargıtay 20. HD. 04.03.2014 tarihli, E. 2014/922, K. 2014/2820 sayılı kararı. UYAP (Erişim Tarihi: 04.04.2018).

295

Yargıtay 20. HD. 29.01.2013 tarihli, E.2012/14034, K.2013/489 sayılı kararı, “Çekişmeli yerin zilyetlikle edinilecek yerlerden olmadığı, sadece yat çekek yeri olarak kullanmak şeklindeki zilyetliğin taşınmazın ekonomik amacına uygun olmadığı gerekçesine dayandığı…” (UYAP, Erişim Tarihi: 05.04.2018).

296

Karahasan, C.I, s. 693; Çınar, s. 1059.

297

Sebahattin Akkaya, “Olağanüstü Zamanaşımı, Çelişkili Davranış Yasağı, Malik Sıfatıyla Zilyetliğin Karineleri,” Ankara Barosu Dergisi, S. 3, 2000, s. 223 vd.; Karahasan, C.I, s. 694.

75 Zilyetlikleri malik sıfatıyla olmayanlar ne kadar uzun sürmüş olursa olsun zamanaşımı yoluyla taşınmazı iktisap edemezler298

.

Malik sıfatıyla zilyetlikte zilyedin iyiniyetli olması gerekli değildir.299

Zira olağanüstü zamanaşımını olağan zamanaşımından ayıran en önemli fark da iyiniyet şartının aranmamasıdır. Olağanüstü zamanaşımının bu özelliği malik sıfatıyla hareket eden zilyedin haklı bir nedene dayanmak zorunda olmadığı anlamına gelir300

.

2. Mirasçılar Arasında Malik Sıfatıyla Zilyetlik

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu Hukuk Bölümünün 26.5.1954 tarihli 7/17301 ve 15.5.1957 tarihli 2/11302 sayılı kararı sonrasında mirasçılar arasında

298

Mustafa Reşit Belgesay, “Gayrimenkule Dair Medeni Kanun Hükümlerini Tefsir Eden ve Tamamlayan 1950-1951 Yargıtay Kararları Analizi, Gayrimenkullerin Fevkalade Zamanaşımı ile İktisabı,” İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 17, S. 3-4, 1951, s. 918; Çınar, s. 1059.

299

Galip Esmer, Mevzuatımızda Gayrimenkul Hükümleri ve Tapu Sicili, 6. Baskı, Ankara 1998, s. 484; Güral, Hukuki Rejim, s. 75; Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop, s. 504; Sınmaz / Karataş, s. 212.

300

Başpınar, İhya, s. 127.

301

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu Hukuk Bölümünün 26.5.1954 tarihli 7/17 sayılı kararı, “Sicille nazaran kim olduğu anlaşılamadığı iddia olunan şahıs gayrimenkulün maliki bulunduğunu veya kaybolduğu kabul edilen kimse kaybolmadığını veya sicilde malik olarak müseccel bulunan ve vefat etmiş olan şahsın mirasçısı olduğunu bir kimse iddia ederek müddeti zarfında bir istihkak dâvası açar ve ikame olunan istihkak dâvası da müddeinin gayrimenkulün sahibi bulunduğu sabit olarak kabul edilir ise, gayrimenkule 20 seneden fazla müddetle zilyed bulunmuş olan şahıs mülkiyet hakkını ihraz edemez. Muktazi ilânı yaptırmamış bulunan zilyed gayrimenkulün maliki bulunduğunu ispat eden kimseye karşı 639’uncu maddeye dayanarak def’an dermeyan edebileceği bir hakkı mevcut olamaz. Kanun, fevkalâde müruruzaman sebebine müsteniden mülkiyet hakkı ihrazını eskilerine ilâveten yeni şartların da tahakkukuna vabeste kaldığından mirasçılık sıfatı sabit ve ihtilafsız bulunan bir mirasçıya karşı murisin ölümünden beri sicilde intikali yaptırılmamış bulunan, bir gayrimenkule malik sıfatiyle 20 seneden beri zilyed bulunmuş olan mirasçının müstakillen gayrimenkul üzerinde mülkiyet hakkını ihraz edebileceğine dair olan 27.4.1949 tarih ve 7/7 sayılı Tevhidi İçtihat Heyeti kararının 639’uncu maddenin 6333 sayılı kanunla tadil edilmiş bulunan metnindeki hükümler ile telifi mümkün olmadığından tatbik kabiliyetinin kalmadığına 26.5.1954 tarihinde ilk içtimada üçte ikiyi geçen ekseriyetle karar verildi.” (RG. 9.9.1954, S. 8798). Bkz. Acemoğlu, Mirasçılar, s. 421-425.

302

“Memleketimizin kökleşmiş geleneklerine ve millî şuurumuzda yerleşmiş hâkim telâkkiye göre belediye sınırları dışında yâni köylerde bulunan bir gayrimenkul üzerinde mirasçılardan sadece birisinin zilyet olması onun hem kendi adına ve hesabına, hem de diğer mirasçılar adına ve hesabına zilyet durumunda bulunduğu kabul edilir. Bu görüş Medeni Kanun hükümlerine de aykırı değildir; zira bir kimsenin zımni veya açık bir anlaşma

76 kazandırıcı zamanaşımının işlemeyeceği yerleşik bir uygulama haline gelmiştir303

. Ölen kişinin bıraktığı paylaştırılmamış bir taşınmazı zilyetliğinde bulunduran mirasçı yirmi yıldan fazla süredir malik sıfatıyla zilyet olduğunu öne sürerek taşınmazın kendi adına tescil edilmesini isteyemez304

.

3. Paydaşlar Arasında Malik Sıfatıyla Zilyetlik

Taşınmaz üzerinde birden fazla kişinin kural olarak eşit oranda paya sahip olduğu paylı mülkiyette, paydaşlar arasında malik sıfatıyla zilyetlik hükümleri uygulanabilir305. Mirasçılar taşınmaz paylaştırılana kadar iştirak halinde malik oldukları için kendi aralarında kazandırıcı zamanaşımından yararlanamazlar ancak paylaştırmanın yapılmasıyla mirasçılık ilişkisi sona erer. Bu yeni durumda paylı mülkiyet hali söz konusu olacağı için paydaşlar malik sıfatıyla zilyetlik hükümlerinden yaralanarak diğerlerinin payları üzerinde zamanaşımı yoluyla mülkiyet iddiasında bulunabilir306

.

uyarınca başkaları adına ve hesabına zilyet olmasını Medeni Kanun kabul etmiştir. Bu itibarla söz konusu benddeki malik sıfatiyle zilyet olma şartı bu hallerde tahakkuk etmemektedir. O halde bu bent hükmünün mirasçılar arasında tatbiki mümkün değildir. Esasen bu bendin Medeni kanunun 639’uncu maddesinin birinci fıkrası hükmüne mütenazır olarak sevk edilmiş bulunması ve Medeni Kanunun bu hükmünün mirasçılar arasında tatbik yeri olmadığının 26.5.1954 günlü ve 17/7 sayılı içtihadı birleştirme karariyle kabul edilmiş olması dahi bu görüşün doğruluğunu ayrıca göstermektedir.” Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu 15.5.1957 tarihli 2/11 sayılı kararı. (RG. 3.9.1957, S. 9696).

303

Hakan Albaş, “Tapu Siciline Kayıtlı Taşınmazlar Bakımından Olağanüstü Zamanaşımı İle Taşınmaz Mülkiyetinin Kazanımında Mirasçılar Arasında Zamanaşımının İşlememesi Sorunu,” Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 9, S. 2, 2007, s. 3; Oktay, Taşınmazlar, s. 80; Düzceer, Zamanaşımı, s. 204.

304

İsmet Sungurbey, “İsviçre-Türk Hukukuna Göre Fevkalade Müruru Zamanla İktisap Sistemi,” İstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk Araştırmaları Dergisi, C. 2, S. 2, 1958, s. 206; Tekinay / Akman / Burcuoğlu / Altop, s. 748; Gürsoy / Eren / Cansel, s. 532; Karahasan, C.I, s. 687; Sınmaz / Karataş, s. 39; Karaaslan, s. 514; Reisoğlu, Müruru Zaman, s. 371; Yargıtay 7. HD. 5.2.1997 tarihli, E. 1997/293, K. 1997/557 sayılı kararı için bkz. YKD C. 23, S. 4, 1997, s. 525-526.

305Albaş, s. 14; Düzceer, Zamanaşımı, s. 206.

306Karaaslan, s. 514; Yargıtay 16. HD. 28.1.2002 tarihli, E. 2002/497, K. 2002/307 sayılı kararı, “Taraflar arasındaki uyuşmazlık miras bırakanın terekesinin paylaşılıp paylaşılmadığına ilişkindir. Davalı yan, paylaşımın varlığını, tarihini, çekişmeli parselin hissesini satan mirasçıya düştüğünü kanıtlamalıdır. Diğer yandan, mirasçılar arasında zamanaşımı ile iktisap yürümeyeceğinden, miras bırakanın ölüm tarihinden tesbit tarihine kadar geçen kazandırıcı zilyetlikten söz edilemeyeceğine göre; aynı parselden bölünen taşınmazlara ait davalar birlikte görülmeli, davalıya paylaşımı kanıtlama olanağı verilmeli,

77 II. Yirmi Yıl Süreli Zilyetlik

TMK m. 713 ve KK m. 13/B-c kapsamında taşınmaz mülkiyetine hak kazanabilmek için zilyetliğin en az 20 yıl süreyle davasız ve aralıksız olarak devam etmiş olması gereklidir.