• Sonuç bulunamadı

4. MÜZĐK VE MĐMARLIKTA KOMPOZĐSYON TEKNĐKLERĐNĐN

4.2 Müzikte Kompozisyon

Araştırmanın önceki kısımlarında da üzerinde durulduğu gibi müzik hem bir sanat hem de bir bilimdir. Tıpkı diğer sanat veya bilim dalları gibi müzikte de, bilgiye ya da ustalığa giden yolda “kestirmeler” yoktur. Bir kompozisyon disiplini olarak müzik de tıpkı diğer sanat dalları gibi benzer veya kendine özgü bir takım kavramların ve yöntemlerin kullanılması ile bütünlüklü bir eser meydana getirilir (Karolyi, 2005) Besteleme, yani müzikal kompozisyon olgusunun bazı film yönetmenleri tarafından bestecilerin kimlikleriyle tanımlanamaz hale geldiğini ve analizi zor bir sürece dönüştüğünü söyleyebiliriz. Seyircinin de o dönemlere ait bir belgesel görüntüye veya birinci ağızdan verilen bilgilere ulaşma sıkıntısını göz önünde bulundurursak, besteciyi yönetmenin hayal gücü ile sınırlanmış ve filminde kurgulanmış kişilikler olarak algılarlar. Örnek vermek gerekirse; Milos Forman’ın “Amadeus” isimli filminde veya Agnieszka Holland’ın “Copying Beethoven” filminde çizilen Beethoven ve Mozart karakterlerinin ne kadar doğru olduğu tartışma konusudur. Belgesel niteliği taşımadığı için kurguda daha özgür davranılabilen ve geniş kitlelere ulaşan bu filmlerde, merkezde yer alan bestecinin bir şekilde içselleştirildiğini, buna karşılık besteleme olgusunun çoğunlukla geçiştirildiğini söyleyebiliriz. Şömine başında, mum ışığında elinde tüylü kalemiyle besteci ilahi bir esinin peşinde koşturur, kıvranır ve bir anlık ilhamla gelen ezgileri ve armonileri kâğıda döküverir.

Seyirciyi daha fazlasının ilgilendirmediğini, besteleme süreci için gerekli olan teknik bilgilerin seyirci için çok da çekici olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü seyirci için bu filmlerde ürün ön plandadır ve bu noktada tabii ki sinemanın da yapabileceği bir şey yoktur; beklentiler karşılanmalıdır.

Stravinski (2004,s:41) ilham konusuyla ilgili şunu söylemektedir:

“Müzikseverlerin çoğu, bestecinin yaratıcı hayal gücünü harekete geçiren şeyin, genellikle ilham diye adlandırılan bir tür coşkusal rahatsızlık olduğuna inanır. (…) doğuş sürecinde ilhama verilen bu olağanüstü rolü yadsımak gibi bir düşüncem yok; yalnızca, ilhamın hiçbir şekilde yaratma ediminin önkoşulu olmadığını, tersine, kronolojik bakımdan ikincil bir tezahür olduğunu öne sürüyorum.”

Stravinski’nin de üzerinde durduğu gibi besteleme sürecinde esinin rolünü yadsımak imkânsızdır, fakat ilham olgusu çoğu zaman bütün müzikal kompozisyonun şekillenmesini sağlayan ve kompozisyonun strüktürünü oluşturan bir durum da değildir. Gerçekte durum farklıdır. Başka bir deyişle, besteleme edebi ve ilahi bir süreç değil, aksine çok katmanlı bir bilimsel çalışma gibi teknik bilgi ve işlem basamakları gerektiren bir süreçtir. Bir bilimsel rapora dikkat edilirse giriş, yöntem, bulgular, tartışma ve sonuç gibi ana bölümlerden oluştuğu görülebilir. Bu, bir bilginin düzenli bir sıra ile ortaya konması aracılığıyla bilginin paylaşılmasıdır. Benzer şekilde bu bütünselci mantık besteleme sürecinde de mevcuttur. Örnek vermek gerekirse; geleneksel bir kompozisyonunun genel hatları müziksel konusunun sergilendiği bir giriş bölümü, konunun geliştiği, zenginleştiği ve doruk noktasına ulaştığı geliştirme bölümü ve konudan alınmış parçalar veya konunun kendisi ile yapılan bir final bölümü ile oluşur. Kabaca bahsedilen bu müzikal plan neredeyse bütün müzik eserlerinde görülebilecek bir ortak anlatım şeklidir.

Đlhamın bir müzik eserindeki yeri, bilimsel süreçteki merak noktası ile benzeşir. Bir problemin bilim adamında uyandırdığı gerginlik, merak ve bunun üzerine gitme dürtüsü, bestecinin bir kompozisyonun temel yapılarını oluşturma sürecini andırır. Ancak tüm bu benzerlikler sanatsal ve bilimsel süreçlerin birebir aynı basamaklardan oluştuğu anlamına da gelmemelidir.

Bir müzik eseri elbette yalnızca teknik bilgi değildir. Böyle olsaydı eserler birer müzik kuramı çalışması olurdu. Müzik eserinin yaratılma sürecinde bestecinin

yanılmalar ve yoğun çalışmalar bu bütünlüğün oluşma sürecidir. Müzik kompozisyonunun sadece ilham kaynaklı bir üretim olmadığını aksine yaratıcı hayal gücünün, sanatçı içgüdülerinin ve üst düzey teknik bilginin kullanıldığı bir süreç olduğu farklı bestecilerin fikirleri ile ispatlamak mümkündür.

Stravinski (2004,s:43) şunu demiştir:

“Müziğe karşı bir görevimiz var: Onu icat etmek. Đcat etme hayal etmeyi gerektirir ama onunla karıştırılmamalıdır. Çünkü icat etme eylemi, şanslı bir buluş yapılmasını ve buluşun tam olarak gerçekleştirilmesini gerektirir. Hayal ettiğimiz şey somut bir biçim almak zorunda değildir, eyleme geçmemiş bir halde kalabilir. Oysa icat, gerçekleştirilmiş halinin dışında tasavvur edilemez. (…) bizi ilgilendiren, kendi halindeki hayal gücü değil, yaratıcı hayal gücüdür; tasarlama düzeyinden, gerçekleştirme düzeyine geçmemize yardım eden yetenektir.”

Bilgisayarla müzik besteleme ve düzenleme konusunda uzman besteci Greg Wilder ise şunu demiştir:

“Bir müzik parçası da tıpkı bir bilgisayar programı gibi gelişimini kontrol eden algoritmalarca oluşturulur ve kullanıcı için belli bir işlev görür ancak bilgisayar kodundan farklı olarak müzik iki kişi arasındaki çok derin ve kişisel bir iletişim şekli olarak da kullanılabilir. Bu bakımdan müzik belki de en iyi bilimsel bir sanat şekli olarak tanımlanabilir (Url-15).

Müzikal kompozisyon üzerine ortaya konan birçok görüşten sonra tarihsel olarak müzikal kurgunun seyrini gözlemek çok önemlidir. Tüm sanatlarda olduğu gibi müzikte de kompozisyon anlayışı ortaya konan sanat nesnesinin sınırlarını çok uzun yıllar belirlemiş ve hatta sanat eserinin isimlendirilmesinde veya tercih edilmesinde önemli bir nokta olmuştur. Müzikal kompozisyon, bestecinin tüm müzikal yaşamı içerisinde etkilendiği, araştırdığı, sonuçlar çıkardığı, ilgi duyduğu her konu ve detaydan izler taşır. Besteleme eylemi yalnızca düşünsel bir durum değil aynı zamanda fiziksel bir durumdur. Besteleme yetisi kişinin kendisini bu alanda ihtiyaç duyacağı her konuda geliştirmesi noktasından başlar. Her kişide farklı bir yetkinlik alanı olduğu gibi her bestecide de farklı bir üslup bulunmaktadır. Bu üslup farkları tüm tarih boyunca ve yoğun olarak günümüzde tüm müzikal malzemeyi hatta kompozisyonun genel kurgusunu da önemli boyutta etkilemiştir.

20. yüzyılın başlarında ortaya çıkmış olan gelenekten kopma eğilimleri bugünün müziğini ve tabii ki sanat ortamını derinden etkilemiştir. Ortaya çıkmış olan sanat eserlerine bakıldığında kullanılan dil, herhangi bir dil seçme zorunluluğu olmaması hali, kompozisyonun temelini etkileyen biçim(form) karşıtlığı yani biçimsizlik hali gibi unsurlar 20. yüzyıl sanatının fiziksel boyutundan daha çok düşünsel boyutunu gözler önüne sermiştir. Günümüz müziğinde kullanılan ses malzemesi, çalgı seçimi, form ya da formsuzluk gibi unsurlar araç, müzikal anlatım ise amaç olmuş denebilir. Müzikal kompozisyonun temelinde “buluş” yatar. Her zaman eski bir dille bile olsa yeni bir keşif ve olmayan bir şeyi söyleme arzusu besteciyi besteleme eylemine iter. Bu eylemin tek ihtiyacı ise üretim yapabilecek kapasitede bir imge dünyası ve harekete geçme cesaretidir.

4.3 Müzik ve Mimarlıkta Kompozisyonla Đlgili Ortak Kavramların

Benzer Belgeler