• Sonuç bulunamadı

3. KÜLTÜREL AKTARIM VE PŞİNAVOLAR

3.6. Müzik ve Dil İlişkis

Müziğin sadece diaspora içinde değil, fakat anavatan ve diaspora arasında da bağlayıcı bir unsur olduğunu söylemek yanılgı olmaz. Burada sözlü kültürün ve müziğin kalıcılık ve birleştiricilik özellikleri devreye girer. Sözlü kültür öğeleri anlatıldıkça yaşayan canlılar gibidir. Yazılı kültür, aktarım konusunda önemli bir unsur olsa da yazılı bir metnin canlılığı o metnin açılıp okunduğu an kadardır. Bundan sonrasında bir zihin içerisinde pasif bir bilgiye dönüşür. Bu bilgiyi aktif hale getirmek, canlandırmak için dile dökmek gereklidir. Dil, kulaktan kulağa dolaşan, hareketli, canlı bir aktarım aracıdır. Sözlü kültürün başlangıç anı dil ile ifade etmek, konuşmaktır. Görüşmecilerimizin müziği dil ile bağdaştırması da bu perspektiften bakınca tesadüf olarak görülmemelidir. Örneğin;

“Müzik enstrümanı da şöyle bir şey bence, birden fazla enstrüman çalabilmek ... Derler ya insanlara iki dil biliyorsan üçüncü dili rahat öğrenirsin diye” (G.1, 35).

61

Analitik sistemler olmaları itibariyle de müzik ve dil birbirine oldukça benzer. G.1 bu benzerliğe dikkat çekmektedir. G.5’in bakışı ise;

“Aslında bu bir dil gibi, o müziğe ne kadar aşinaysan o kadar kolay oluyor çalman” (G.5, 32).

G.5’in bu benzetmesi ise salt analitik yapıya değil, fakat bağlı bulunduğu topluma özgü olması özelliğine de vurgu yapar. G.5’in önerdiği noktayı ise, G.3 ve G.2 de daha da derinleştirmektedirler:

“Şöyle, ben eskiden akordeon ve mızıka çalıyorum dediğimde yaşlı insanlar Çerkesçe bir şey söylüyor, bilmiyorum dediğimde "o zaman nasıl çalıyorsun ki?" diyorlardı. Malesef biz bilmiyoruz ama duyuyoruz dinliyoruz o bizim kulağımızda yer ediyor. Yani mesela biri Çerkesçe konuşsa anlarsın hemen kulak kabartırsın, bu da onun gibi biz de onun üzerine çalıyoruz” (G.3, 28).

“Bilmiyorum. Bir dili bilip de o enstrümanı çalmak, yaşatabilmek, uygulayabilmek daha farklı. Birisinin bir sözü var. Bir pşinavo akordeonunu çalarken amcanın biri gelmiş, “Yavrum Çerkesçe biliyor musun?” diye sormuş. “Bilmiyorum amca.” Demiş pşinavo. “Bu dili bilmiyorsan bu aleti çalamazsın” gibisinden bir söz söylemiş amca. Ya belki de o bunu açıklıyor olabilir” (G.2, 27).

Burada G.2’nin bahsettiği pşinavonun G.3 olması kuvvetle muhtemeldir. Hikâye kulaktan kulağa dolaşarak, rivayet biçiminde G.2’ye ulaşmıştır. Bir dili konuşabilmek veya anlayabilmek ile o dilin ait olduğu toplumun kültürünü bilmek benzer olanaklardır. G.3’ün şu sözleri ise, dil ve müzik ilişkisi açısından hayli ilham vericidir:

“Mutlaka. Mesela Dzibe Muhammed vardır. Dzibe'nin onlarca Rusça şarkısı var. Ama bugün aç o şarkılardan birini Çerkes müziği dinlediğini anlarsın. Çünkü Türk müziği yapan biri İngilizce söylediğinde arabeske çalar. Onun gibi bu da. Biz Dzibe'yi Çerkes müziği dinliyormuşçasına dinliyoruz. Çerkesçe olmasa bile bizim müziğimiz bu diyoruz” (G.3, 28).

Müziğin dil ile benzerliğinden bahsetmek gerekirse, verilebilecek en sade örneklerden biri muhakkak bu olurdu. İkisi de sözlü kültürün birer aygıtı olan dil ve müzik, ait oldukları kültürde ortak olan şeyleri dışa vurur. Her dil, onu konuşan topluma özgüdür, topluma ait karakteristik bir öğedir. O dili konuşan insanların ortaklaştığı bir değerdir, ortak olan duyguyu, gene kendine özgü tavırla dışa

62

vurmaktadır; tıpkı müzik gibi. Müzik de üretildiği toplumun karakteristik tavrını yansıtır.

Bu durumu Çerkes müziği dışında bir örnekle açıklamak gerekirse, Harry Gregson- Williams’ın Cennet’in Krallığı (Kingdom of Heaven) filminin soundtrack albümü için bestelediği “Light of Life (İbelin Reprise)” (2005)25 isimli parçasından

bahsedilebilir. Şarkının ana unsurları olan solo ve altyapı (akompanya) kısmını ayrı ayrı incelersek soloyu oluşturan ud, kanun, darbuka, bendir gibi çalgılar ile vokalin Ortadoğu müziğine ait elementler olduğu görülür. Bununla birlikte altyapıda yer alan yaylılar, piyano ile arp batıya özgü çalgılardır. Sololarda Ortadoğu’ya özgü tavır görülemez. Söz gelimi Ortadoğu’da yapılan bir müzikte ritim verilirken sekiz zamanlı bir usul dümdüz vurulmaz. Velvele26 denilen yöntem uygulanarak ritim zamanlarına

ayrılır ve aralara icracının zevkine göre süslemeler yerleştirilir. Bu, Ortadoğu coğrafyasında meşk ile aktarılan bir müzikal tavırdır. Buna karşılık akompanyada yer alan çalgılara Ortadoğu’da böyle yayılmış, geniş düzenlemeler yapılmaz. Ortadoğu müziğinde, bilhassa Arap müziğinde altyapılarda bu Batı enstrümanları kullanılsa bile daha keskin ve küt bir biçimde düzenlenir. Bu sebepten “Light of Life” adlı parçayı dinleyen bir Ortadoğulu bu parçanın bestecisi ve yapımcısının Batılı bir müzisyen olduğunu, sahip olduğu kulak dolgunluğu sayesinde kolaylıkla anlayabilir. Bu altyapı biçimi Hollywood’a özgü, dinleyiciye rahatlama hissi veren, geniş bir düzenlemedir ve bunun üzerine yerleştirilen çalgılar ne kadar Ortadoğulu ve hatta güftesi Arapça da olsa, eseri oryantalist bir örnek olmaktan ileriye taşımaz.

Görüşmecilerin Çerkes olmayan sanatçıların, Çerkes müziğini icra etmeleri konusuna verdikleri yanıtlar da bu fikre paraleldir. Türk tavrıyla icra edilen Çerkes müziklerinin, otantik Çerkes toplumu içerisinde yer bulamaması bundan kaynaklıdır. Söz gelimi Şevval Sam’ın “Yistanbulako”27 yorumu dinleyiciye, Türk sanat müziğine

ait bir eser dinliyormuş gibi hissettirir. Yorumda Çerkesler tarafından kullanılan çalgılara ortak yalnızca garmon bulunmaktadır. Fakat garmonun Azeri tavrıyla

25 Harry Gregson-Williams, Natacha Atlas, 2005 Dinlemek isteyenler için parçanın linki :

https://www.youtube.com/watch?v=LwOpT4uHhh8

26 Velvele kavramı ile ilgili ayrıntılı bilgi için bknz: (Köprülü ve Işıldak, 2017)

63

çalındığını görürüz. Çerkeslerin garmon çalma biçmi daha hızlı, küt ve çok seslidir, sesler kesintisiz bir biçimde akıp gider. Azeri garmonunun monokromatik çalımında yerleştirilen süslemeler ise, tıpkı Azerbaycan müziğine özgü yanık ve bol çarpmalı vokaller gibi icraya yansımaktadır. Aynı şekilde Çerkes müziğinin vokal ile icrasında, Türk vokal tekniklerindeki nağmeler, vibratolar, çarpmalar bulunmaz. Çerkesler vokali dümdüz, gür ve keskin bir biçimde, kesintisiz olarak icra ederler. Çeşitlilik gereksinimi deju gibi solo vokale eşlik eden koro elementleri üzerinden karşılanır. Aynı şekilde yaylı ve telli çalgıların icrasında da vibrato kullanılmaz. Net ve pürüzsüz ses aranır. Bu sebeplerden, Çerkes dilinin doğru telaffuzu kısmını düşünmeden bile, icra ve düzenlemedeki “yabancılığı” hissetmek mümkündür.

Diasporada yaşayan Çerkesler, aşina oldukları müzikal formun dışında olan bu yorumu benimsemekte zorlansalar da iyi niyetli bir hareket olarak görürler. Çerkes kültürü içinde, Çerkes müziğini duyarak yetişmemiş bir müzisyenin icrasında bu tip eksiklikler olması doğal ve önemsizdir. Görüşmeciler icrayı Çerkes toplumuna ve kültürüne verilen değerin, saygının bir göstergesi olarak gördüklerini söylemiş, Şevval Sam ve benzeri sanatçıların hem Çerkes toplumuna hem de diğer etnik gruplara örnek olduğunu eklemişlerdir. Bu icralar kültürler arası etkileşimi ve dayanışma ağlarını güçlendirdiği gibi, görünürlük ve tanınma açısından da katkı sağlarlar. Ayrıca bu çalışmalar hem Çerkes müziğini hem de Türk müziğini etkileşime sokacak ve zenginleştirecek çalışmalardır.

Benzer Belgeler