• Sonuç bulunamadı

Müzik öğretmenliği niteliği, müzik öğretmeninin nasıl ve ne biçimde olduğunu/olması gerektiğini belirten, onu başkalarından veya başka öğretmenlerden ayıran özellik olarak tanımlanabilir. Bu özellik, müzik öğretmenini başkalar ndan veya başka öğretmenlerden ayırt etmeye yarayan ve aynı zamanda ölçülebilen bir özelliktir.

Müzik öğretmenliğinin niteliklerinin oluşumunu ve gelişimini, öğretmenlik niteliklerinin ilk doğal temel kaynaklarına inerek ele almak gerekir.

1) Öğretmenlik niteliklerinin oluşumunda ilk doğal kaynak; aynı, tutumların ilk oluşumu gibi aile, yani anne ve babalardır. Çünkü annemiz ve babamız ilk doğal öğretmenlerimizdir. Bir çok eğitimci

tarafından onlar; ilk doğal öğretmenlerimiz olarak kabul edilir. Bu bak mdan annelik-babalık niteliklerinin önemli bir bölümü doğal temel öğretmenlik nitelikleridir. Büyük annelerimiz ve büyük babalarımız da yaşamımızda ikincil doğal öğretmenler rolünü üslenirler.

2) Daha sonra yavaş yavaş başka bir “bilen insan” öğretme rolünü oynamaya başlar. Bu bağlamda “bilen öğretir, çalan öğretir, söyleyen öğretir, yaratan öğretir” ilkesi benimsenir, ön plana çıkar.

3) Ard ndan ad m ad m ustaya veya ustalara gereksinim duyulur ve › › böylece “usta öğretir” veya “ustadan öğrenilir” ilkesi egemen olur(olmuştur). Bunlar bir bakıma “usta biliciler, usta çalıcılar, usta söyleyiciler, usta yarat c lar” d r. Günümüzdeki “büyük usta › › öğreticiler” in ilk varoluşları bu aşamaya dayanır.

4) Sonralar ustal k yetmez veya yeterli görülmez olur ve onun yan s ra › › › veya ondan ayrı olarak öğreticilik aranmaya başlar. Bu arayış sürecinde önceleri “alaylı” sonraları “mektepli” öğretmenler oluşur; ardından ala ›-mektepli öğretmen tipleri ayrımı başlar.

5) Daha sonra alaylılar yavaş yavaş sahneden çekilir, mektepliler onların yerini alır. Bu arada usta öğreticiler işlevlerini sürdürürken, mektepliler arasında “alanında güçlü, genel kültürlü, öğreticiliği güçlü” öğretmen tipleri oluşur (Uçan,2006:72-73).

Günümüz öğretmen nitelikleri veya öğretmen yeterliklerinin özünde tarihsel süreç içinde birbirini izleyen bütün bu oluşumların-gelişimlerin köklü ve kalıcı izleri vardır. Anaokulu, ana sınıfı öğretmenliği nitelikleri, annelik nitelikleri ile çok büyük oranda örtüşür. İlköğretimde sınıf öğretmenliği nitelikleri ile annelik niteliklerinin ve babalık niteliklerinin bir bölümünün belirli ölçüde örtüştüğü görülür. Ortaöğretimde ortaöğretim öğretmenliği niteliklerinde ustalık niteliklerinin izlerini sürdüğü, yükseköğretim öğretmenliğinde ise üstatlık niteliklerinin izlerinin devam ettiği yads namaz (Uçan,2006:73).

Müzik öğretmenliği niteliklerinin tamamlayıcısı durumunda olan yeterlikler ile davranışlar arasında, dolayısıyla tutumları arasında çok sıkı bir ilişki vardır.

Öğretmenin davranış ve tutumları, onun öğretme davranışı, tutumu ve becerilerini etkilediği gibi öğretmen yeterliklerini de etkileyen birbirine bağlı bir süreçtir.

2. Müzik Öğretmeni Yeterlik Alanları

Milli Eğitim Bakanlığı’nca öngörülen öğretmen yeterlikleri, son olarak 2000 yılında yürürlüğe giren Temel Eğitime Destek Program (TEDP) kapsam nda 2002 › yılında başlatılan öğretmen yeterliklerine ilişkin çalışmalar çerçevesinde yeniden ele alınmıştır. Bu bağlamda 2004 yılında yapılan belli çalışmalarla ortaya konulan İlköğretim Müzik Öğretmenlik Mesleği Yeterlikleri Taslağı, 1) Genel Yeterlikler, 2) Özel Alan Yeterlikleri olmak üzere iki ana kol ve on alt kümede belirlenmiş bulunmaktad r (MEB-2005a,2005b):

1) Genel Yeterlikler

A. Kişisel ve Mesleki Değerler- Mesleki Gelişim Yeterlikleri, B. Öğrenciyi Tanıma Yeterlikleri,

C. Öğretme ve Öğrenme Süreci Yeterlikleri,

D. Öğrenme, Gelişim İzleme ve Değerlendirme Yeterlikleri, E. Okul, Aile ve Toplum İlişkileri Yeterlikleri,

F. Program ve İçerik Bilgisi Yeterlikleri. 2) Alansal Yeterlikler (Özel Alan Yeterlikleri)

A. Alan Teorik Bilgi ve Becerileri Öğrenme Alanına İlişkin Yeterlikler, B. Ses Eğitimi ve Çalgı Öğretimi Öğrenme Alanına İlişkin Yeterlikler, C. Müziksel Yaratıcılık Öğrenme Alanına İlişkin Yeterlikler

D. Müzik Kültürü Öğrenme Alanına İlişkin Yeterlikler.

3. Müzik Öğretmenliği Yeterliklerinde Genel Alanlar

Müzik öğretmenliği yeterliklerinde genel alanları sıralayacak olursak; bunlar, eğitim alanları ve müzik alanının ana kolları ve müzik alanının temel başarım alanlar d r.›

A.Müzik Öğretmenliğinin Eğitim Alanları 1. Müzik Alan ,

2. Genel Kültür Alan ,

3. Genel Eğitim Bilimleri Alanı, 4. Müzik Eğitimi Bilimleri Alanı.

B. Müzik Alan n n Ana Kolla› › › 1. Müzik Yaşamı,

2. Müzik Sanatlar , 3. Müzik Bilimleri, 4. Müzik Teknikleri,

C. Müzik Alan nın Temel Başarım Alanları 1. Müziksel Devinme- Oynama,

2. Müziksel İşitme-Okuma -Yazma, 3. Müziksel Söyleme- Çalma-Yönetme, 4. Müziksel Yaratma- Besteleme- Doğaçlama, 5. Müziksel Bilgilenme- Kurallama- Kuramlama.

Müzik öğretmenliğinin yeterliklerinin günümüzdeki bu temellerinden ve kaynaklarından yararlanma biçimi, kapsamı ve derecesi, müzik öğretmenliğinin boyutlar na, görevlerine- işlevlerine, kapsamına ve ülkelerin kendileri için geçerli gördükleri müzik öğretmenliği modellerine- tiplerine göre değişir.

Bir müzik öğretmeni, öğretmenlik ve kişisel niteliklerinin yanı sıra, müziğin öğrencilerin iç oluşumlarını, tutumlarını ve davranışlarını etkileyen tinsel gücünün insan üzerindeki büyük etkisini hiçbir zaman unutmamal d r. Çünkü müzik, insan n iç › › oluşumunu fizyolojik ve psikolojik yönden etkilemesiyle, davranışlarında ve dolayısıyla bireylerin tutumlarında değişiklik yaratabilir. Müzik, insanın hayatı boyunca günlük yaşantısını en çok sarabilen sanattır. Dolayısıyla bir müzik öğretmeni,

elinde bulundurduğu bu tinsel gücün her zaman farkında olmalı ve olumlu yönde kullanmas n bilmelidir.›

Müzik, bireyi toplumsallaştırırken aynı zamanda onun yeteneklerinin gelişmesine kaynaklık eden, insan ilişkilerinde dayanışma ve paylaşma gibi değerli sayılan davranışlar kazanmasına ve sergilemesine yardımcı olan, ayrıca onu, toplumsal gelişiminde, sürekli olarak etkin rolü bulunan sanat yoluyla, bir aydın konumuna getiren kültürel bir etkinliktir. Her toplum, kendi özelliklerine ve koşullarına göre müziği geliştirmiş ve ona verdiği değer oranında da ondan sürekli yararlanmaya çalışmıştır. Müziğin işlevleri ve iş görüleri tarih içerisinde, onun gelişim çizgisiyle, eğitimdeki düzeyle ve toplumda eğitime, sanata verilen önemle yakından ilişkili olmuştur (Uslu,1999:33).

Toplumsal yap içinde bu denli etkin ve güçlü bir role sahip olan müzik kültürünün geleceğe dönük bir bakış açısıyla daha da yaygınlaştırılabilmesi için müzik eğitimi anabilim dallarından mezun olmuş müzik öğretmenlerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Toplumun müzik konusundaki tutumlarını değiştirebilme ve geliştirebilme gücüne sahip olan müzik öğretmenlerinin, müzik öğretmenliği konusundaki bireysel tutumlarını ve bu tutumları etkileyen nedenleri geniş ve doğru bir çerçevede değerlendirmek bu çalışmanın ilgi alanını oluşturmaktadır.

D. TUTUM KAVRAMI VE TUTUMLARIN ÖLÇÜLMESİ

1. Tutumlar ve Yap› ›

Tutum, bireyin kendine ya da çevresindeki herhangi bir toplumsal konu, obje ya da olaya karşı deneyim, motivasyon ve bilgilerine dayanarak örgütlediği bilişsel, duygusal ve davranışsal bir tepki, ön eğilimdir (İnceoğlu,1993:15).

Thurstone’ e (1931) göre tutum, “psikolojik bir objeye yönelen olumlu veya olumsuz bir yoğunluk sıralaması ve derecelenmesidir” şeklinde tanımlanmışt r.

Sherif (1996) ise tutumu, “Psikolojik bir sürecin herhangi bir değer yargısıyla damgalanmış bir nesne veya duruma ilişkin olarak bireyin olumlu mu yoksa olumsuz mu duygusal tepki göstereceğini belirleyen oldukça sürekliliği olan bir hazır olma durumu” şeklinde tanımlamaktadırlar. Bir tutum bir kez bireyde yerleştikten sonra bunun durgun duygusal bir özelliği vardır. Sherif tutum kavramına güdü kavramını da eklemiştir. Sherif’e göre bilişsel, güdüsel ve davranışsal bir yapısı olan tutum, bireyin dış dünyaya ilişkin her türlü duygusunu içerir (Akt. Tavşancıl,2005:66).

Bacon ve Byrne (1977) göre tutumlar, oldukça organize olmuş uzun süreli duygu, inanç ve davranış eğilimidir. Bu eğilimler diğer insanları, grupları, fikirleri, ülkenin diğer yönlerini ya da nesneleri konu edinir (Akt.Cüceloğlu,1998:522).

Gable’de(1986) tutumu “sosyal kurumların belli bir türüne, davranışın bir çeşidini önceden hazırlayan duygu yüklü bir fikirdir” şeklinde tanımlayarak tutumun, bilgi, duygu ve davranış öğelerinin bir kompozisyonundan oluştuğunu belirtmektedir (Akt.Tavşancıl,2005:21).

Hem sosyal algımızı hem de davranışlarımızı etkileyen, önemli bir sosyal psikoloji alanı olan tutumun, daha pek çok tanımı yapılmıştır. Smith’in (1968) klasikleşmiş ve günümüzde de sosyal psikologlar taraf ndan kabul gören tan m na › › göre; “Tutum, bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir” (Akt. Kağıtçıbaşı,2005:102).

Bir birey için her şey psikolojik obje olabilir; örneğin, sevdiği kimseler, nefret ettiği kimseler, yaptığı meslek, iş, sol ve sağ fikir cereyanları, oturduğu ev, milliyetçilik, aile planlaması, hızlı nüfus artışı, iş arkadaşları, çaldığı çalgı vb. gibi. Bunlara ve etrafındaki başka pek çok şeye karşı bireyin belirli tutumları olabilir (Kağıtçıbaşı,2005:103).

Tutumlar, bireyin kişilik yapısı içinde önemli işlevlere sahiptir. Bu işlevlerden bahsedecek olursak (Tolan, İsen, Batmaz, 1985:263-266):

1. Tutumların yararcı işlevleri: Tutumlar, birey için bir araç görevi görürler; bireylere yarar sağlayan, onlara içinde yaşadıkları toplumsal koşullar ile bir uyum kazandıran bilişsel özelliklere sahiptirler.

2. Tutumların benliği koruma işlevi: Tutum, bir savunma mekanizmas gibi benliği koruyucu bir işlev görür. Bireyin kişiliğini koruyan ve temel değerlerine yönelik her türlü tehdidi önlemeye yarayan bir yapıya sahiptir. Birey, doğal olarak, benliğini koruyan tutumlar geliştirme eğilimi içindedir.

3. Tutumların benlik açıklayıcı işlevi: Tutumlar, psikolojik kimliğe ilişkin değerleri açıklayıcı özelliklere de sahiptir. Birey, kendisini öz değerleri açısından ifade etmesini ve görmek istediği biçimde algılamasını sağlayan tutumlar da geliştirmektedir. Bu işlevi gören tutumlar, bireyin benlik kimliğini tamamlar ve güçlendirirler.

4. Tutumların bilgi kazandırma işlevi: Tutumlar, bireylerin dünyay algılamalarında bazı temel ölçütler geliştirebilmelerini sağlayan bir bilgilenme gereksinmesi yaratma işlevine de sahiptirler. Birey, karmaşık bir nitelik taşıyan evreni, insan ilişkilerini ve dışındaki dünyayı, ancak zihninde düzenli bir biçime sokarak anlayabilir.

a) Tutumları Oluşturan Temel Öğeler ve Özellikleri

Bir tutum, bireyin düşünce, duygu ve davranış eğilimlerini birbiriyle uyumlu kılar. Bilişsel, duyuşsal ve davranışsal öğeler, yerleşmiş ve güçlü tutumlarda tam olarak bulunur. Tutumlarda genellikle birbirleriyle uyum halinde bulunan bu üç faktöre tutumların öğeleri denir. Bu öğeler arasında genellikle iç tutarlılık olduğu varsay lmaktad r. Bu varsay ma göre › › bireyin bir konu ile ilgili bildikleri o konuya

olumlu bakmasını gerektiriyorsa (bilişsel öğe), birey o konuya ilişkin olumludur (duyuşsal öğe). Bunu sözleri ya da davranışları (davranışsal öğe) ile gösterir (İnceoğlu, 1993:15).

1. Bilişsel Öğe: Tutum nesnesi hakkında sahip olunan tüm bilgi, görüş ve inançlar söz konusu tutumun bilişsel öğesini oluşturur. Bireyler çevresi ile olan ilişkilerde bir bilgiler sistemi kullanmaktad rlar. Çevrelerinden gelen pek çok uyar c y › › › alg layabilmek için onlar ilk önce g› rupland r p, sonra bu gruplamalar birbiriyle › › ilişkilendirmektedirler (Baysal, 1981:14). Bu gruplamalar, birbirinden farklı olan uyar lara yönelik tepkilerde farkl l klar ifade eder.› › ›

Tecrübe ve telkin sonucu olarak, tutum nesneleri hakk nda objektif veya değerlendirmeye yönelik sübjektif kanaatler ediniriz. Bu bilgi ve kanaatler, tutumların bilişsel yönünü oluşturur.

Bilişsel öğe kısaca, bir inanç ifadesinin kabul edilmesidir; yani, tutum nesnesi hakkındaki inançlarımızı içerir. Bir nesneye karşı olumlu veya olumsuz tutum varsa, o nesne hakkında olumlu veya olumsuz inanç da olacaktır (Akt. Tavşancıl, 2005:75).

2. Duyuşsal Öğe: Tutumun duyuşsal öğesi, bilişsel öğesine oranla daha basittir ve tutumların ölçülmesinde daha ön plandadır. Duyuşsal öğe, tutumun bireyden bireye değişen ve gerçeklerle açıklanamayan hoşlanma- hoşlanmama yönünü oluşturur (Baysal, 1996:254).

Tutumlar, duyuşsal öğeleri içerme derecesine göre farklılaşmaktadır. Çevre ile ilgili bilgileri sınıflandırınca, bu sınıfların hoşa giden ya da gitmeyen olaylarla, arzulanan ya da arzulanmayan amaçlarla ilişkilendirilmesi söz konusudur. Tutumu inanç, gerçek ve değerlerden ayıran en önemli özellik, tutumların duygusal bileşeninin olmas d r (Morgan,1995:363). ›

Tutumların duygusal öğesi, bireyin tutuma konu olan olay veya nesneye karşı heyecan n içermektedir. Tutuma süreklilik kazand ran, tutumun itici veya › › şekillendirici olan yönü bu duygusal öğesidir (Erdoğan, 1999:366).

3. Davranışsal Öğe: Davranışsal öğe bireyin belli bir uyarıcı grubundaki tutum nesnesine karşı gözlenebilen tüm davranış eğilimlerini yansıtır. Bu eğilimler sözler ya da diğer hareketlerden gözlenebilir. Burada duygusal ve normatif davranışı birbirinden ayırmak gerekir. Duygusal davranış tutum nesnesinin hoşa giden ve gitmeyen bir durumla ilişkilendirilmesi sonucu ortaya çıkar. Normatif davranış ise doğru davranışın ne olduğu konusundaki inançlara dayalı davranıştır. Bireyin bağlı olduğu grup ya da alt kültürde bir davranış doğru olarak görülüyorsa, birey bu davranışı hoşuna gitmese de yapar (İnceoğlu,1993:18).

Tutumlar, bireyin düşünce, duygu ve davranışlarını - birbiriyle uyumlu k larak - etkiler. Bu üç öğe, yerleşmiş, güçlü tutumlarda tam olarak bulunur. Zayıf tutumlarda özellikle davranışsal öğe çok zayıf olabilir. Sonuç olarak Kağıtçıbaşı’nın da belirttiği gibi, bir eğilimin tutum olarak değerlendirilebilmesi için asgari şart, bir zihinsel değerlendirmedir. Ancak kişilerin zaman içinde geliştirdiği yerleşik tutumların çoğu duygu ve davranışa yönelik öğeleri içerir.

b. Tutumların Oluşması

Kimse doğuştan herhangi bir tutuma sahip şekilde doğmaz. Tutumlar, insanların hayat boyunca yaşadıkları deneyim, pekiştirmeler, taklit ve sosyal öğrenmeler sonucu oluşur. Birçok tutumun kökeni çocukluğa dayanırken, genelde tutumlar insanların kendi deneyimleriyle oluşur, bazıları da başka kaynaklardan elde edilmektedir (Kağıtçıbaşı,2005:119 ).

Çocukluk döneminde edinilen tutumların kaynağı kişisel deneyimlerden çok, anne-babalardır. İlkokul çocukları, çeşitli konulara ilişkin tutumlarını anlat rken s k › s k anne-babalar n n söylediklerinden örnekler verirler. Çocuk büyüdükçe anne› - babalar n onlar n tutumlar üzerindeki etkisi azalmakta ve özellikle ergenlik › › döneminin başlamasıyla diğer sosyal etkenlerin rolü giderek fazlalaşmaktadır. Bir bireyin tutumlarının büyük kısmı, 12 ile 30 yaş arasındaki dönemde son şeklini almakta ve daha sonra çok az değişmektedir. Ergenlik devresinde tutumlar

şekillenmekte, ilk devresinde ise giderek kristalleşmektedir. Tutumlar, yirmili yaşların başlarından itibaren hayat boyu devam etmekte ve kişiler daha tutucu olmaktadırlar. Bu tutuculuk, tutumlar kristalize olduktan sonra tutumlarda meydana gelebilecek tek değişikliktir (Morgan,1995:375-386).

c. Tutum Davranış İlişkisi

Tutum kavram , bireyin herhangi bir davranış ya da tepkisini yansıtmakta, birçok davranış ve tepkilerinden çıkarılmaktadır. Tutumun varlığı, onun yansıttığı varsayılan bir takım gözlenebilir davranışlardan anlaşılabilir. Herhangi bir tutum nesnesine ilişkin bir davranış söz konusu olmadığında, bireyde tutum gizlide olsa, çevresindeki bireylerce gözlenemeyeceğinden varsayılamaz (Baysal,1981:37-38). Dolayısıyla tutumlara, davranışa yol gösteren ön eğilimler olarak bakılabilir. Ama tutumların davranışlarımız üzerinde ne ölçüde etkili olduğu ve dolay s yla tutumlarla › davranışlar arasındaki bağın ne kadar kuvvetli olduğu sorularına verilecek cevaplar oldukça önemlidir.

Tutum değişikliğine karşı gösterilen ilgi, hemen tümüyle tutumların davranışları gerçekten etkilediği varsayımından kaynaklanmıştır. Bugüne kadar yapılan tutum araştırmalarında, tutumların davranışla ilişkisi olduğu ve tutarlı olduğu kanıtlanmaya çalışılmıştır. Ancak, tutum-davranış tutarsızlığını ortaya çıkaran araştırmalardan sonra, çok sayıda sosyal psikolog, tutumların neden her zaman davranışları belirleyemediği üzerine araştırma yapmıştır. Ve hangi koşullar altında tutumların davranışları belirleyebileceğine bakmışlardır (Kağıtçıbaşı,2005: 109 ).

Her tutumun bir gücü vardır. Bir tutumun gücü, her üç öğesinin (bilişsel, duygusal, davranışsal) gücünün toplamı olarak düşünülebilir. Bir tutum, daha davranış ölçülmeden ya da gözlenmeden önce değişmeyecek kadar güçlü ve açık olmasının yanında, söz konusu davranışla özgül olarak ve doğrudan ilgili de olmalıdır. Tutars zl klar, güçsüz ya › da iki yönlü duygulardan kaynaklanır (Tavşancıl,2005: 91).

Keller ve Mirer (1974), tutumla ilişkili tutarsızlıkların, çatışan ya da güçsüz tutumsal tercihleri olan insanlardan kaynaklandığını ortaya koymuşlardır, ya da bu durumun duygusal ve bilişsel öğelerin çeliştiği durumlarda davranışla tutarlılığın düşük olduğunu belirtmişlerdir (Akt. Tavşancıl,2005:91).

Araştırmalar genellikle yerleşmiş, köklü tutumların hem bir bütün olarak gücünü hem de tek tek öğelerinin gücünü yüksek olarak saptamıştır. Güçlü tutumlar, davranışın tahmin edilmesinde daha belirleyicidir (Petty, Kronsnick,1992).

Elde edilen sonuçlar, bir tutum nesnesi hakk nda bilgi sahibi olman n o › nesneyle ilgili tutumların güçlenmesine neden olduğunu göstermektedir. Yine çevre konular hakk nda› çok bilgisi olanlar n ve bu konuda güçlü tutumlara sahip olanlar n › tutumları ve davranışları arasında, bu konuda fazla bilgi sahibi olmayanlara ve zayıf tutumları olanlara oranla daha yüksek tutarlılık bulunmuştur (Kağıtçıbaşı,2005:111- 112 ).

Tutumun gücünü etkileyen bir başka faktör, kişinin tutum nesnesiyle olan ilişkisidir. Tutum nesnesi ile doğrudan ilgili olmak, o nesneyle ilgili tutumun (olumlu veya olumsuz) güçlenmesine neden olur.

Tutumlarla ilgili bir diğer önemli nokta da tutumların ölçüldüğü zaman ile davranışın gözlendiği zamandır. Bu ikisi, yani tutum ölçümü ile davranış gözlemi arasında geçen sürede tutum değişmiş olabilir. Tutumlarla davranış arasındaki tutarlılık, yaklaşık aynı zamanda ölçülmeleri durumunda en yüksek düzeyde olabilir (Tavşancıl,2005:93). Bir başka deyişle, tutum ile davranış ölçme arasında geçen zaman ne kadar uzunsa, o kadar çok tutum- davranış ilişkisi etkileyecek değişkenlerin işin içine girebildiği, dolayısıyla tutumla davranış arasında tutarlılık gözleme olasılığının düştüğü görülmüştür.

Bazı bilgiler diğerlerine göre daha hızlı bir biçimde bellekten çağrılır ve karar, davranış tepkilerimizde etkili olur. Benzer bir kavram, tutum ile davranış ilişkisi için de geçerlidir. Bazı tutumlar bellekten daha çabuk çağrılabilir ve böylece daha kolay

bilinç düzeyine ulaşır ve davranışı etkiler. Bir tutumun bellekten çağrılmasını, tutum ulaşılabilirliği modeline göre, tutum nesnesi ile zihnin değerlendirmesi (belirli bir tutum) arasındaki bağlantı gücü, hangi tutumun bellekten çağrılacağını ve davranış üzerinde etkili olacağını belirler (Kağıtçıbaşı,2005: 113).

Şekil 1. Tutum-Bellek-Algılanış- Davranış İlişkisi

Kaynak: Kağıtçıbaşı’nın Yeni İnsan ve İnsanlar adlı eserinden alınmıştır (2005:113).

Tutum-davranış ilişkisini etkileyen bir başka faktör de farkındalıktır. Farkındalık, kişilerin kendi tutum ve davranışlarının ne ölçüde farkında olduklarını belirlemek için kullanılır. Farkındalığın yüksek olması, insanın harekete geçmeden önce düşünüp taşınmasını ve sonuçta doğru olduğuna inandığı biçimde davranmasını sağlar. Bir davranışta bulunmadan önce içinden geçilen bu tür bilişsel süreç, davranışların çevresel faktörlerden çok, tutumlardan etkilenmesine yol açar. Dolay s yla tutum› -davranış ilişkisini güçlendirir.

Tutum - ortam ilişkisinin de davranış üzerinde bir etki yarattığı saptanmıştır. Tutumun tek başına değilse de ortamla birlikte etkileşim halinde davranışı meydana getirdiği kabul edilir.

Campbell’in (1963) aç klamalar na göre, baz ortamlarda bir› › eylere hiçbir sorumluluk yüklenmediğinde ya da baskı yapılmadığında, tutumlar rahatça davranışa yol açabilmekte ya da davranışa dönüşebilmektedir. Diğer bir deyişle ortam, tutumun

Bellekten Çağrılan Tutum

Tutum Objesi ve Tutumun Algılanışının Değişmesi

Tutum Objesine Karşı Davranışın

Etkilenmesi Tutum Objesi

davranış halinde belirmesi için bir engel yaratmamaktadır. Buna karşılık baz ortamlarda, var olan bir tutumun davranışa dönüşmesi güçtür; yani ortam bir engel oluşturmaktadır (Akt. Tavşancıl, 2005:93-94).

Çok güçlü tutumlara dayanarak davranışı kestirmek, orta derecede güçlü tutumlardan davranış kestirmesi yapmaktan daha geçerli olacakt r. Özellikle orta derece tutumlar davranışa yol açarken ortamsal etkenlerle etkileşime girdiklerinden, ortamsal etkenlerin önemi göz ardı edilmemelidir (Kağıtçıbaşı, 2005:109).

Şekil 2. Tutum – Ortam İlişkisi

Kaynak: Kağıtçıbaşı’nın Yeni İnsan ve İnsanlar adlı eserinden alınmıştır (2005:109).

Davranışı etkileyen bir başka etken “alışkanlık” ve “sonuç hakkındaki beklentilerdir”. İnsanların ortam ile ilgili alışkanlıkları davranışlarını etkilemekte ve bunun yan nda ortama ilişkin bir sonuç beklentisi de kişinin davranışı üzerinde etkili olmaktadır (Tavşancıl, 2005:96).

Davranış karmaşık güçlerin etkisi altındadır. Diğer bir deyişle dört etkenin karmaşık etkileşimi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunlar; tutum, ortam, alışkanl k ve beklentilerdir. Bu belirtilen dört etkenin hepsi aynı doğrultuda ya da birbirleriyle tutarlı ise davranışın kestirilmesi daha geçerli olacaktır (Kağıtçıbaşı, 2005: 129).

Tutum

Ortamsal etkenler

2.Tutumlar n Ölçülmesi ve Tutum Ölçekleri

Tutumlar n fiziksel bir boyutu olmadığı için, yani soyut kavramlar oldukları için ölçeklenmesi oldukça güçtür. Tutumlar gizli ve varsayılan değişkenler olduğu için

Benzer Belgeler