• Sonuç bulunamadı

MÜSNED VE MÜSNEDÜN İLEYHİN BAZI DURUMLARI

el-Kazvînî fiilin zamanâ isnâd edilmesine # & "  !  ( Onun gündüzü oruçludur);

mekana isnâd edilmesine ise   !  ( akan nehir) ifadesini örnek getirmiştir. Burada oruç tutan gündüzün kendisi değil, gündüzde bulunan kişidir. Yani oruç tutma fiili gerçekleştiği vakit olan gündüze mecâzi olarak isnâd edilmiştir. Yine   !  akan nehrin yatağı değil içindeki sudur. es-Subkîye göre, # & " !  ifadesinin doğru bir misâl kabul edilmesi için

# 

 

&

kastedilenin dinî anlamdaki “oruçlu kişi” olduğu belirtilmelidir. Zira savm kelimesi oruçla uzaktan yakından hiç alakası olmaksızın  !  ' & “gündüz hava çok sıcaktı”

anlamında hakîkat olarak da kullanılmaktadır. es-Subkî yine   !  ifadesinin nehir kelimesi suyun aktığı yatağın ismi kabul edildiğinde uygun bir örnek olacağını; nehirle bizzat akan su kastedildiğinde bu terkîbin mecâzı aklîye misâl teşkil etmeyeceğini söylemiştir.187

es-Sekkâkî ve el-Kazvînî gibi iki belâğat otoritesinin en büyük ihtilaf noktalarından biri olan mecâz-ı aklî konusu, daha sonraki belâğatçılar arasında da yaygın bir tartışma zemini oluşmasına yol açmıştır. es-Sekkâkî mecâz-ı aklînin mekni istiâreden sayılması gerektiğini söyleyerek bu mecâzı reddetmiş; ayrıca es-Sekkâkî bu konuyu kelama ait bir nitelik olarak değerlendirirken el-Kazvînî isnâdın özelliği kabul etmiştir. Aralarındaki bir diğer ayrılık da es-Sekkâkî’nin bu konuya beyân ilmi kapsamında yer vermesi, el-Kazvînî’nin ise aynı konuyu me‘anî ilminden sayması ve isnâd bahsinde zikretmesidir.188 esSubkî, elKazvînî’nin mecâzı aklîyi me‘anî ilmine dâhil edişine katılmakla birlikte, -isnâdın çoğunlukla fiil ve fâil arasındaki ilişkiyi ifadede kullanılması sebebiyle- mecâz-ı aklînin, mecâz-ı isnâd değil; mecâz-ı mulâbese şeklinde isimlendirilmesi gerektiği kanaatindedir.189

en önemlisidir. Çünkü müsned değiştiği halde müsnedün ileyh cümlenin sâbit ve değişmez öğesidir.190

Müsnedün ileyh kendisine bir hüküm isnat edilen zat yani cevherdir. Müsned ise bir vasıftır. Vasıf bir araz (varlığı bir cevhere bağlı olan şey) olduğu için değişebilir.

Dolayısıyla cevher olan müsnedün ileyh, âraz olan müsnedden daha kuvvetlidir. Meselâ,















 

(mal hayatın süsüdür) cümlesinde müsnedün ileyh olan

 





kelimesinin ifade ettiği ma‘nâ değişmez. Fakat müsned olan ve malın bir özelliğini beyân eden 

 

ifadesi değişmeyen bir hakîkat değildir. Zira mal, bazen de hayatın katili olabilir. Hırsızlar tarafından malı yüzünden öldürülen zengin bir adamın durumu böyledir. Yani bir cihetten onun malı, onun katilidir. Kısaca mal, hayatın süsü olma vasfı dışında, şahıs ve şartlara göre değişen pek çok vasfa sahiptir. Öyleyse “mal” sâbit bir rükün, “hayatın süsü” ifadesi ise değişebilen bir sıfattır.191 Şu unsurlar, cümlede müsnedün ileyhi teşkil ederler:192

• Fâil :#   

 





 



“Müslümanlar zafer kazandı.”

• Nâib-i Fâil :

  



'  

“Düşman bozguna uğratıldı.”

• Haberi olan mübteda :&

 



 

“Hava açıktır.”

• Müştak (ism-i fâil, ism-i mef’ûl vb. ) mübtedanın ref ettiği kelime:

  #   “Sen ayakta mısın?”



    

 

 

 “Senin faziletin inkâr edilmez.”

• Nakıs fiillerin ismi:

 

 

 



# 

 “Yağmur bol oldu.”

• Fiile benzeyen harflerin ismi:

 %     

"# 

“Isı (hava sıcaklığı) düşüktür.”

• İki mef’ûlü nasb eden fiillerin birinci mef’ûlü:

         “Mahmud’u şâir zannettim.”

• Üç mef’ûlü nasb eden fiillerin ikinci mef’ûlü:

   

 # 

 



 





  

 

“Tembel öğrenciye, âkibetin kötü olacağını haber verdim.”

190 Akdemir, a.g.e., s. 273.

191 Akdemir, a.g.e., s. 273.

192 Akdemir, a.g.e., ss. 273-274.

Müsned ise kendisi ile müsnedün ileyh üzerine hüküm verilen unsurdur. Mesela # 

 

(ilim faydalıdır) cümlesinde birinci öğe #

 





(ilim) kelimesidir. Bu kelime kendisine bir hüküm isnat edileceği için “müsnedün ileyh” adını alır. Başka bir ifadeyle, bu kelime, üzerine hüküm bina edilecek olan öğedir. Cümlenin ikinci öğesi olan    (faydalıdır) kelimesi ise birinci öğeye isnat edilecek hükmü ihtiva ettiği için “müsned” adını alır.193 Çeşitli cümlelerde yer alan müsnedler şu şekilde sıralanabilir:194

• Mübtedanın Haberi :   









“Hayat yardımlaşmadır.”

• Tam Fiil :

 





'  

 “Öğretmen geldi.”

• İsim Fiil : 





 "





 #   

  

  

 

   







 



  "

 

“Onu elleri bağlı olarak denize attı ve ona dedi ki: Suyla ıslanmaktan sakın ha sakın!”

• Haber Yerine Merfûyla Yetinen Mübteda:

 





&

#

 



 

  

“Sen ilmin değerini biliyor musun?”

• Nakıs Fiillerin Haberi:

    

# 

 “Deniz dalgalıydı.”

• Fiile Benzeyen Harflerin Haberi:

 

% 

 # 

 

"# 

“Gerçekten insan çok nankördür.”

• İki mefûlu Nasbeden Fiillerin İkinci Mef’ûlu:

   



 

  “Vefayı nadir (insanda) buldum.”

• Üç Mefûlu Nasbeden Fiillerin Üçüncü Mef’ûlu:





 "







  

  

!  



  

 

“Çalışkana, başarının kesin olduğunu bildirdim.”

• Emir Fiili Yerine Geçen Mastar:

 

  

 

 “Hayra koş!”

1. Müsnedün İleyhin Nekre Yapılması

Müsnedun ileyhin nekre olarak zikredilmesinin ifade ettiği anlamlar arasında büyüklük, çokluk, küçümseme ve azımsama gibi hususların da bulunduğunu belirten el-Kazvînî, es-Sekkâkî’yi, büyüklükle-çokluğu ve küçümsemeyle-azımsamayı birbirinden

193 Akdemir, a.g.e., ss. 259-260.

194 Akdemir, a.g.e., s. 260.

ayırt edememekle eleştirmiştir.195 es-Subkî, el-Kazvînî’nin bu tespitine katılmakla beraber onun konu ile ilgili bazı açıklamalarına itiraz etmiştir.

el-Kazvînî, es-Sekkâkînin nekreliğin küçümseme veya azlık ifade etmesine örnek olarak    



 



 

     

 



% 

# 

! 



 







 

 

 



 

 

“ Andolsun, onlara Rabbi’nin azabından hafif bir esinti dokunsa; muhakkak eyvah bize gerçekten biz zalim kimselerdik, diyeceklerdir.”196 ayetini vermesini eleştirerek buradaki küçümsemenin veya azımsamanın, nekrelikten değil,  

% kelimesinin mastar-ı merre olmasından ve bizzat kendi anlamından kaynaklandığını belirtmiştir. es-Subkî ise mastar-ı merrenin azlık değil, teklik (bir kere oluş) ifade ettiğini; ayrıca 

% 

kelimesinin kök anlamının küçümseme içermediğini söyleyerek el-Kazvînî’yi eleştirmiştir.197

2. Müsnedün İleyhin İzafetle Mârife Kılınması

el-Kazvînî, müsnedun ileyhin izâfetle mârife kılınmasının sebepleri arasında

“izâfetin, müsnedun ileyhi muhatabın zihnine getirmede en kısa yol olması”nı zikreder ve örnek olarak Câ‘fer b. Alebe el-Harîsî’ye ait şu beyti verir:198

 

 

  "

 

 

  







   



  

 

  



 





   

   

“Sevgilim Yemen kervanı ile uzaklaşıyor, halbuki ben Mekke’ye bağlıyım gidemiyorum.”

es-Subkî, es-Sekkâkî’nin Miftâh’ta bu konudan bahsederken makam ihtisar makamı olduğunda (yani sözün kısaltılması gereken bir yer olduğunda) kaydını eklediğini, el-Kazvînî’nin de bu şartı zikretmesi gerektiğini belirtmiştir. Kasidenin genel atmosferinin zaten şâirin içinde bulunduğu sıkıntı, ızdırap, keder ve sıkışıklığı yeteri kadar yansıttığı düşüncesiyle böyle bir kayda gerek olmadığını söyleyenler de vardır.199

es-Subkî, el-Kazvînî ve diğer belâğatçıların istiğrâkı (genellik ifade etme), harf-i tarifle mârifeliğin sebepleri arasında zikrederken izâfetle mârifelik konusunda göz ardı etmelerini eleştirmiş; izâfetin, harf-i tariften daha kuvvetli bir şekilde umumilik ifade ettiğini belirtmiştir.200

195 Yalar, a.g.e., s. 107.

196 Enbiyâ, 21/46.

197 Bahâuddîn es-Subkî, ‘Arûs, a.g.e., I, ss. 311-312.

198 el-Kazvînî, Telhis, a.g.e., s. 18.

199 Bahâuddîn es-Subkî, ‘Arûs, a.g.e., I, s. 306.

200 Bahâuddîn es-Subkî, ‘Arûs, a.g.e., I, s. 308.

Benzer Belgeler