• Sonuç bulunamadı

Mürşidine Tam Teslimiyetle Benliğinin Terbiyesine Devam Etmek

3.3. Şifaü’l-Esrar’da Benlik Eğitiminin İlkeleri

3.3.19. Mürşidine Tam Teslimiyetle Benliğinin Terbiyesine Devam Etmek

tavrına göre belirlemeli. Şeyhe itaat etmeli, gassal önünde meyyit gibi olmalıdır.” (Şirvanî, 2014: 271).

Peyderpey zikredilerek Şifaü’l-Esrar’ın tamamına yayılan konulardan birisi de şeyhe hürmet ve teslimiyettir.

Şirvani, eserinin başında hocalarını, çok güzel sıfatlarla zikreder. Her hocası için ayrı güzel ifadeler kullanır, onları hürmetle yâd eder.

Kâmil bir iman hâsıl olması için şeyhe tam teslimiyet gerekir. Seyyid Yahya Şirvani, kâmil ve mükemmel bir şeyhin vasıfları olarak yirmi şart sayar:

Birinci şartta şeyhin itikadının düzgün ve pak olması gerektiği zikredilir. İkinci şartta şeyhin âlim olması ve ledün ilmine vakıf olması gerektiğini ifade eder. Üçüncü şartta şeyhin âkil olması ve dervişini iyi terbiyede kullanabilmesi anlatılır. Dördüncü şartta şeyhin cömert olması anlatılır. Beşinci şartta şeyhin bahadır olup fitneleri

bastırabilmesi sayılır. Altıncı şartta şeyhin vera sahibi olmasına değinilir. Yedinci şartta himmetinin yüce olması anlatılır. Sekizinci şartta şefkatli ve merhametli olması, hilm ile terbiye etmesi anlatılır. Dokuzuncu şartta zorluklara karşı dağ gibi olması gerektiği ifade edilir. Onuncu şartta müridin ayıplarını affediciliği izah edilir. On birinci şartta şeyhin nazik olması gerektiği vurgulanır. On ikinci şartta şeyhin isar ile dervişleri kendine tercihi anlatılır. On üçüncü şartta şeyhin keramet sahibi oluşu zikredilir. On dördüncü şartta şeyhin tevekkül ehli olması gerektiği buyrulur. On beşinci şartta şeyhin teslimiyeti vurgulanır. On altıncı şartta kadere razı oluşu anlatılır. On yedinci şartta dervişlerinin kabiliyetsizliğine karşı ümitsizliğe ve hüzne kapılmaması gerektiği anlatılır. On sekizinci şartta şeyhin vakar ve hürmet sahibi olması gerektiği izah edilir. On dokuzuncu şartta müridin eğitiminde acele edilmemesi gerektiği anlatılır. Yirminci şartta şeyhin sabit-kadem olması, müridin terbiyesinde muhkem olması anlatılır. (Şirvanî, 2014: 267-269).

Şeyhe ve âlime tazim ve hürmetle hizmet etmeyi, böylelikle onların gönüllerini kazanmayı telkin eden Şirvani, boş söz ve işlerle meşgul olmayı gereksiz sorular da sormamayı hatırlatır. (Şirvanî, 2014: 82).

Hızır’ın Musa’ya (as) “Her şeyi bana sorma.” (Kehf, 70) demesindeki edebi muhafaza etmemizi buyurur. Elinde olmadan şeyhin hatırının kırılabileceğine dikkat çeker. Üstadına “Niçin?” diyenin iflah olmayacağını bildirir. (Şirvanî, 2014: 82).

“Babaya ve anaya saygısızlığı tevbe yok eder. Üstada karşı saygısızlığı ise hiçbir şey yok edemez.” (Şirvanî, 2014: 82).

Şirvani’nin Ebu’l-Feth Nasrabadî’den (rh) naklettiği bu ifade, Şirvani’nin âlim ve şeyhlere verilen önemi yansıtması açısından oldukça önemlidir.

Talibe üstad-ı hâzık, müride kâmil şeyh gerektiğini buyuran Şirvani, hayvanlardaki telkih için de boğa ve koç gerektiğini örnek verir. Mürşidin/şeyhin âlim olması, hayır ve taat sahibi olması ve müstakim olması gerektiğini anlatır. (Şirvanî, 2014: 83).

Mürşidin/şeyhin âlim olması gerektiğinin şart oluşunu, yoksa kendisine uyanlara faydası olmayacağı bildirilir: “Sözleri manasız ve cahil bid’atçının şeyh olması

hatadır. Ona tâbi olmak doğru olmaz.” (Şirvanî, 2014: 83). Şeyh âlim olmalıdır. Çünkü ilim bu yolda büyük bir vesiledir. (Şirvanî, 2014: 130). İlimsiz şeyhlik davasında bulunmak doğru değildir. (Şirvanî, 2014: 131).

Cahil şeyh ile put arasında hiç fark olmadığını, çünkü ikisinin de saptırmakta beraber olduğunu ifade eder. (Şirvanî, 2014: 131). Bu ifade, Şirvani’nin şeyhe teslimiyetteki olumsuz ihtimalleri ortadan kaldırarak eğitimin nitelikli olmasına verdiği önemi gösterir.

“Eğer nasihat kabul etmezsen Kur’an’daki vaazları deseler yine de sana fayda vermez.” (Şirvanî, 2014: 83).

Kur’an-ı Kerim’in de takva sahipleri, Allah’tan korkan ve sakınan kişiler için bir uyarıcı olduğu ayetlerle (Bakara, 2; Âl-i İmran, 138) bildirilir. Burada edep ve hürmetin önemi göze çarpmaktadır. Hikmetlerin ve mucizelerin en büyüğü olan Kur’an dahi, dinleyicinin kendisine tavır ve yaklaşımına göre şifa olabilmektedir. Buna göre Şirvani de kişinin nasihat kabul etmeye niyetli şekilde üstatlara/şeyhlere yaklaşılması gerektiğini vurgulamaktadır.

Şirvani, tasavvuf yoluna girmek için yapılması gerekenleri şu temsille anlatır: “Sabır şekeri, niyaz kökü ve nedamet yaprağını almak gerek,

Tevbe havanı içinde dövüp gözyaşı ile yoğurmak gerek, Dua ve zâri ile karıştırıp;

Sıdk tenceresi içine koyup;

Aşk-ı muhabbet ateşi ile kaynatıp; Mücahede kadehine çıkarıp; Perhiz eli ile kaldırıp; Seher vakitlerinde içip; ‘Rabbi! Rabbi’ deyip;

Şeyhini vesile edinerek o yüce dergâha halini arz etmek gerek.” (Şirvanî, 2014: 84-85).

Birçok ilke sayıldığı halde yine şeyhi vesile edinmek gerektiği zikredilerek bu yolda şeyhsiz tekâmül ve terakkinin mümkün olmayacağı açıklanmıştır.

Yukarıda sayılan ilkeler gerçekleştirildiğinde dervişin yeni doğmuş çocuk gibi olacağı, bebeğe süt emmek gerektiği, eğer emmek istemezse öleceği anlatılır. Bunun gibi mürid de şeyhine tam teslimiyetle teslim olmalıdır. (Şirvanî, 2014: 85).

Şirvani, sufi kelimesini anlatırken müridin ilmi ve ameli kendisinden görmemesini, şeyhinin terbiyesinden bilmesini buyurur. (Şirvanî, 2014: 85). Kişi böylelikle hem benliğini arındırmış hem de şeyhine edebini korumuş olur.

Şeyhe iradet getirmek; şeyh ne derse tasdik etmek, şeyh ne kadar zorlarsa inkâr etmemek, yüz döndürmemek, şeyh ateşe girmeyi istese girmek olarak sunulur. (Şirvanî, 2014: 130).

“Eğer şeyhe karşı çıkmaz ve tazim ile hizmet ederse, Peygamber’e hizmet etmiş gibi olur.” (Şirvanî, 2014: 138).

Cahil şeyh ve put benzetmesinde işaret edildiği gibi bu teslimiyet, âlim şeyhi bulduktan sonradır. “Âlimler, peygamberlerin varisleridir.” hadis-i şerifinde de buyrulduğu gibi silsile ile şeyhe tazim ve hizmet, Hz. Peygamber’e (sav) kadar ulaşır.

Şifaü’l-Esrar’da halvetin sekiz şartı şu şekilde sıralanmaktadır: Devam-ı halvet, zikr u vudû’, savm u sükût

Çü nefy ü rabt diger itiraz nâ-kerden *Devam-ı Halvet: Halvete devam etmek; *Zikr: Zikre devam etmek;

*Vudû’: Daima abdestli olmak; *Savm: Daima oruçlu olmak;

*Sükût: Konuşmayıp daima susmak; *Nefy: Gönlünden masivaullahı çıkarmak *Rabt: Kalbi sadece Allah’a bağlamak

Şeyhe itiraz etmemek konusu, manevi tekâmülün gerçekleşmesi için mutasavvıflarca müşterek bir öneme sahiptir.

Benliğin eğitimi için mürid şeyhe tam teslim olursa şeyh müride riyazet buyurmalıdır. Şeyh, müridinin durumuna göre onlara uygun riyazet buyurmalıdır. Horlanma, açlık ve susuzlukla nefs-i emmâresi terbiye olana kadar şeyh eğitim uygulamalıdır. (Şirvanî, 2014: 277).

Mürid, şeyhin koyduğu yasaklara tahammül etmelidir. Hızır ile Musa (as) kıssasında Hızır şeyh, Musa müriddir. Seyahatleri esnasında Musa sabredemeyerek itirazlarda bulunmuş ve eğitim sona ermiştir. (Şirvanî, 2014: 278).

Eğitimin sürekliliği ve muvaffakiyeti için müridin şeyhin buyruklarına sabrı, tahammülü ve itaati şarttır.

Tasavvufun temel umdelerinden olan müridin mürşidin elinde gassalın elindeki meyyit gibi olması benzetmesi Şifaü’l-Esrar’da da mevcuttur. (Şirvanî, 2014: 335).

Müridin mürşidine karşı çıkmasının uygun olmadığı gibi müridin, zamanı gelmeden icazet istemesi de uygun değildir.

“Mürid irşad etmeye kabil olmadan icazet istese, şeyhi onun boynuna zenbil asıp dilencilik yaptırmalı.” (Şirvanî, 2014: 336).

Mürşid müridini tanır ve onun ne zaman neye ihtiyacı olduğunu veya mezun olacağını daha iyi bilir. Bundan ötürü de mürid mürşidinin benliğinin/nefisinin eğitim uygulamasını kesmemek adına mürşidine itirazda bulunmamalıdır. Mürşidine kendini teslim etmeli, kendi kendine mezuniyetini istememelidir.