• Sonuç bulunamadı

araştırma / Bursa’nın Anıtsal Mescit ve Camileri / Mümine Güdü

Dolayısıyla, halk cuma günleri bu minberli camilere gitmek durumundadır. Bu yapı-lara diğer ülkelerde Mescid-i Cuma, bizde ise Cuma Camileri denmektedir. Fakat günümüzde hızlı kentleşme sonucunda bü-tün mescitlere minber eklenmiş ve bunlar camiye dönüşmüştür.

Bursa’da Orhan Gazi ve ağabeyi olduğu halde beylikten feragat ederek, yerini kardeşi Orhan’a bırakan Alaaddin Bey’in yaptırdığı camiler dışında, beyliğin çeşitli kademelerinde görev yapan hayırseverlerin yaptırdığı camiler de çok sayıda

bulun-maktadır. Ayrıca banilerinin ismi ile anılan bu camiler, aynı zamanda bulundukları mahallelere de isimlerini vermişlerdir. Bursa’da erken devir Osmanlı mimarisinde yaygın olarak kullanılan plan şemalarının hepsinden örnekler görülebilmektedir. Bunlardan birincisi klasik mescit tipi de-diğimiz kare biçimli, kubbeli ve duvardan kubbeye geçiş öğesi olarak genelde Türk üçgenlerinin kullanıldığı plandır ve her mahallede mutlaka bu tür plana sahip bir mescit bulunmaktadır. Bunlar gayet basit, moloz taş veya almaşık duvarlı, minbersiz,

hatta bazıları minaresiz olarak inşa edilmiş mütevazı yapılardır. 18. yüzyıldan itiba-ren bu mescitlere minber eklenerek cami haline getirilmiş ve birer tane de minare yapılmıştır. İkincisi Zaviyeli, Bursa tipi, Ters T planlı, Kanatlı ve Tabhaneli gibi terimlerle literatüre girmiş olan plandır ki bunun da küçük farklılıklarla birçok örneğini görmek mümkündür. Söz konusu form Orhan Camii, Ali Paşa, Demirtaş Paşa ve Kazeruni gibi belli başlı camilerde kullanılmışsa da, en muhteşem örneği Bursa Yeşil Camii’dir. Bu cami, hem ustalık, hem de malzeme bakımından klasik Osmanlı mimarisinin öncülerinden sayılır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk payitaht-larından olan Bursa’nın mimariye vurduğu damga, “Kalkan duvarı”, “Türk üçgeni”, “Bursa kemeri” gibi ilk defa kentimizde kullanılıp da sanat tarihi terminolojisine girmiş olan terimlerden de anlaşılmakta-dır.

Belediye Başkanlığımızın, tarihi kültürel mirasımızın korunması ve yaşatılması çalışmaları kapsamında, yok olmaya yüz tutmuş veya kullanılamaz hale gelmiş pek çok cami ve mescidimiz de ayağa kaldı-rılarak ibadete açılmıştır. Feyzullah Paşa Mescidi, Çukur Mescit, Tayakadın Camii, Yörükler Mescidi gibi değerlerimiz yapılan titiz çalışmalar neticesinde restorasyonu yapılarak şehrimize kazandırılmış camiler-dendir. Ayrıca halen Kefensüzen Mescidi ve Müftüönü Mescidi gibi değerlerimizin de

Fazlulah Paşa Mescidi

restorasyon uygulama çalışmaları devam etmektedir.

Bursa’nın fethinin ardından Bursa Ovası’na yerleştirilmeye başlanan Türkmenler tara-fından kurulan köyler, kuruluş aşamasın-daki devlet için gerekli olabilecek lojistik, insan gücü ve güvenlik ihtiyacını büyük ölçüde sağlamıştır. Köylerdeki imar faali-yetleri de kentin gelişimiyle doğru orantılı olmuştur. Özellikle mescitler köy merkezi-nin belirleyicisi olmuştur. Köy mescitleri, gerek malzeme gerekse tercih edilen plan özellikleri açısından kentte inşa edilmiş olan mescitlerden farklıdır. Köy mescitleri ağırlıklı olarak, dikdörtgen bir alan üzerine oturan ve çoğunlukla kerpiçten inşa edil-miş yapılar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yapılar köyün konut yapıları ile uyumlu bir görüntü sergilemektedir. Özellikle Köy camilerinde yapılan restorasyon çalışmala-rındaki tespitlerde; farklı dönemlerde ya-pılan eklentilerle alanlarının genişletildiği, kadınlar mahfili, minare, minber eklemele-ri ile zaman içeeklemele-risinde oluşan ihtiyacın bu eklemeler sayesinde giderildiği anlaşılmış-tır. Özellikle mescitlerde süsleme ağırlıklı olarak kalem işi görülmekte olup, mahalli zanaatçıların bir eseri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Belediye Başkanlığımızın bütünşehir yak-laşımıyla, kent merkezi haricinde kırsal alanların pek çoğunda da tarihi kültürel mirasımızın korunması ve yaşatılması çalışmaları başlatılmıştır. Söz konusu çalışmalar kapsamında, cami, hamam, çeşme ve hazirelerinin onarımları yapılarak gelecek kuşaklara aktarılması sağlanmak-tadır. Bu bağlamda merkez ilçe kırsalında Tahtalı Camii, Doğancı Camii ve İnikli Cami-lerine yönelik restorasyon uygulamaları devam etmekte iken; Harmancık Çakmak ve Nalbant Camileri, Karacabey Fevzipaşa Camii, Keles Basak ve Harmanalanı Camile-ri, Mustafakemalpaşa Çömlekçi ve Üçbeyli Camileri, Orhaneli Belenoluk ve Deliballılar Camilerinin restorasyonuna yönelik çalış-malarımız sürdürülmektedir.

Geçmişten günümüze kadar cami ve mes-citlerimiz ibadethane olmalarının yansıra gündelik yaşama ilişkin paylaşımların da yapıldığı sosyal merkezlerdir. Gerek şehir merkezi, gerekse kırsal alanlarda yapılan bu çalışmalarla yerleşimin merkezi olan bu mescit ve camilerimizin onarımına öncelik verilerek bu manevi odak noktalarının canlandırılması sağlanmıştır.

Nakkaş Ali Mescidi

Çukur Mescid

araştırma / Mâh-ı Muharrem Geldi / Prof. Dr. Mustafa Kara

Bu besteye ister eski tabirle ilmelyakîn, aynelyakîn, hakkalyakîn diyelim, ister yeni tabirle bilmek, görmek, gerçekleşmek, isterse de bilmek, bulmak olmak diyelim mesele değişmez. Yani dindar olmak bir anlamda ilmî, hissî, fikrî, kabiliyetlerimizin davranışlarımızla bütünleşmesidir. Bunun için bilmek kadar sevmek de önemlidir. İman kadar ibadet de önemlidir. Tefekkür kadar tebessüm de önemlidir. Hikmet kadar hizmet de önemlidir.

İslâm kültür ve medeniyet tarihine bu açı-dan bakılınca şu söylenebilir: Medrese ilim ve felsefe ile, tekke irfan ve sanat ile daha çok meşgul olmuştur. Birincisi insanın aklî boyutunu ikincisi kalbî yorumunu öne çı-karmıştır. Birincisi insanın aklî arayışlarına ikincisi kalbî kavrayışlarına zemin hazırla-mıştır. Bu zenginlikleri elde eden insanın yolu medeniyetimizin üç temel müessese-sinden biri olan camiye çıkacak ve orada yapılan huşu dolu secde ile zirveye

tırma-nacaktır. Bu yolculuğa göz, kulak ve kalbin seyr ü seferi de denebilir: “Size kulak göz ve

gönüller verdik… Ne kadar az şükrediyorsu-nuz…”(Mülk, 67/23)

Şimdi temel sorumuzu soralım: İnsanın eğitiminin olmazsa olmaz bir parçası olan his ve duygu eğitimi nasıl gerçekleşecek? Bir diğer ifade ile dergâhlarda bu eğitim nasıl gerçekleşti?

İnsanın bilgi, duygu ve sezgi boyutu olduğu bilinmektedir. Dinî hayatın kemâl noktasına

doğru tırmanması da bu esasların ahenkli bir şekilde bir araya gelmesine/getirilmesine

bağlıdır.