• Sonuç bulunamadı

2. Kentsel Toprak Rantı

2.2. Kentsel Topraklar ve Mülkiyet İlişkileri

2.2.1. Mülkiyet Hakkı

Mülkiyet, insanın diğer insanlar ve doğayla olan ilişkileri ve bu ilişkilerin niteliğini içeren geniş kapsamlı bir kavram olarak karşımıza çıkar.77 Eşya hukukunda, sahibine en geniş yetki veren aynî hak olan mülkiyet hakkına sahip olan kişi sahip olduğu eşya üzerinde, kullanma (usus), semerelerinden yararlanma (fructus), ve tüketme, yani malı başkasına temlik etme, tahrip etme (abusus) haklarına sahiptir.78

Mülkiyet, özellikle de bir üretim ögesi olarak toprak mülkiyeti ile ilgili tartışmalar gündeme geldiğinde özel mülkiyetin yanında kamusal mülkiyet kavramı da ön plana çıkmaktadır. Özel mülkiyet bir taraftan kapitalist üretimin sürekliliğinin sağlanması bakımından arzu edilirken, diğer taraftan sermaye gelişiminin önünde engel teşkil etmesi nedeniyle ortadan kaldırılmak istenmektedir. Bu, toprakların ulusallaştırılması,

75 Anılan kaynak, s. 157.

76 Anılan kaynak, s. 158.

77 Akın, a.g.e. s. 19.

78 B. Öztan, Medeni Hukukun Temel Kavramları, Turhan Kitabevi, Ankara, 2005, s. 604.

26

yani devletin mülkiyetine geçirilmesi suretiyle yapılabilir ancak bu durumda, kapitalist üretimin bütün temeli ortadan kalkar. Zaten, bir mülkiyet biçiminin kaldırılması diğerleri (özellikle de sermayeye meşruiyet kazandıran üretim araçları sahipliği) üzerinde tehdit oluşturacağından bu durumun savunulması kapitalist üretim sistemi bakımından rasyonel olmayacaktır.79

Tam da bu noktada, mülkiyet sisteminin dört temel unsuruna değinmekte fayda vardır.

Mülkü edinme, mülkiyeti devretme, mülkün üzerindeki kullanma hak ve sorumlulukları ve mülkiyet hakkının kötüye kullanılmasını engelleyecek sınırlamalar. Her kapitalist toplumun toprak kullanımı hukukunun gelişimi, kendine özgü tarihsel koşullarca bu dört öge çerçevesinde belirlenmiştir. Özellikle kentsel toprakların mülkiyetinde klasik mülkiyet anlayışından modern mülkiyet anlayışına doğru bir gelişme olmuştur. Klasik mülkiyet anlayışı mülkiyeti doğal bir hak olarak kabul eder ve malike sahip olduğu nesne üzerinde sınırsız bir kullanım hakkı tanır. Bu anlayışta dördüncü öge yani hakkın kötüye kullanılmasını engelleyecek sınırlamalar bulunmamaktadır.80

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek Birinci Protokolün I’inci maddesinin kenar başlığı “Mülkiyetin Korunması” olduğu halde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu maddenin mülkiyet hakkını koruma altına aldığını ifade etmiştir. Maddenin getiriliş amacı, gerçek ve tüzel kişilerin sahibi bulundukları şeylerin devletten gelebilecek keyfi müdahalelere karşı korunmasıdır. Söz konusu müdahaleler; mülkiyetten yararlanmayı engelleme, yoksun bırakma, mülkiyetin kullanılmasının kontrolü (imar düzenlemeleri gibi) şeklinde olabilir. Ayrıca, kamu yararı/genel yarar bulunması, hukuken öngörülmüş olması (hukukilik) ve adil denge kurulması (orantılılık) koşullarının yerine getirilmiş olduğu durumlarda mülkiyet hakkı ihlalinden söz edilemeyecektir. Bir başka ifadeyle, bu hak, mutlak bir hak değildir. Müdahalenin, hukuki bir temelinin bulunması, kamu

79 Akın, a.g.e. s. 23.

80 Keleş vd., a.g.e. s. 27.

27

yararı amacıyla yapılması ve izlenen meşru amaçla orantılı olması koşullarına uygun olarak sınırlandırılabilir.81

Klasik mülkiyet anlayışına sahip olan 1924 Anayasasında hakkın kötüye kullanılmasını engelleyecek sınırlamalar bulunmamaktadır. 1961 ve 1982 Anayasaları ise modern mülkiyet anlayışına sahiptir. 1961 Anayasasında “Sosyal ve İktisadi Haklar ve Ödevler”

başlıklı bölümde düzenlenen “Mülkiyet Hakkı” 1982 Anayasasında “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı İkinci Kısmın “Kişinin Hakları ve Ödevleri” başlıklı İkinci Bölümünde düzenlenmiş olmakla birlikte 1961 Anayasasında 36’ncı maddede herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu; bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği; mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı şeklinde yer verilen hüküm aynen 1982 Anayasasının 35’inci maddesinde yer almıştır.

Görüldüğü üzere, her iki Anayasada da mülkiyet hakkının sınırları “kamu yararı” ve

“toplum yararı” olarak belirlenmiştir.

Mülkiyet hakkı, genel olarak, öbür temel haklar gibi kutsal bir hak olarak kabul edilmekle birlikte, bu hakkın sınırlandırılmasına, özellikle kentsel toprakların mülkiyetine sınırlamalar getirilmesine önem verilmesinin altında, toprak mülkiyetinin kendine özgü bir takım nitelikleri yatmaktadır. Kentsel topraklarla ilgili sorunların temelinde bu toprakların değerinin sürekli artması, toprak sahiplerinin hiçbir çabası olmadan gerçekleşen bu değer artışlarının toprak sahiplerine mi bırakılacağı, yoksa topluma mı mal edilmesi gerektiği sorusu yatmaktadır. Bu çerçevede kentsel topraklarda özel mülkiyetin yarattığı sorunlar başlıca üç kümede toplanabilir:82

Bunlardan ilki kent planlaması ve kentsel gelişmeye ilişkin sorunlardır. Kentsel topraklardan rant elde etme kaygısı, kentin büyüme ve gelişme yönleri, nüfus

81 O. Doğru, A. Nalbant, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar 2. Cilt, Pozitif Matbaa, Ankara, 2013, s. 651-678.

82 Keleş vd., a.g.e. s. 32-34.

28

yoğunluğu, toprağın kullanım biçimleri gibi pek çok şey üzerinde olumsuz etkide bulunmakta, planlamaya ilişkin kararların uygulanmasını güçleştirmekte, kimi zaman da olanaksızlaştırmaktadır. Yine, spekülasyon amacıyla kentsel toprakların bir bölümünün boş tutulması, boş tutulan bu arsaların giderek değer kazanması; yeni kentsel hizmetler ve özellikle konut için kent dışındaki arsaların kullanımını gündeme getirmektedir. Bu da kentsel hizmetlerin, altyapı yatırımlarının maliyetini artırmaktadır. Bu maliyetler ise doğrudan doğruya tüm toplumun üzerine yüklenmektedir. Ayrıca, kent toprağı yalnızca kâr getiren bir nesne olarak görüldüğü için toplumun kültürel ve estetik gereksinmelerinin karşılanması için yeterli alanların ayrılmasına engel olur. Bu tür etkinlikler için ayrılan alanların kârdan zarar etme olarak değerlendirilmesine neden olur.83

İkinci küme toplumsal ve ekonomik açıdan ortaya çıkan sorunlardır. Öncelikle, verimli tarımsal topraklar giderek kentsel kullanıma açılmaktadır. Giderek küçülen tarımsal toprakların tarım dışı amaçlarla kullanılması günümüzün en önemli çevre sorunlarından biri olarak tüm insanlığın geleceğini tehdit etmektedir. Öte yandan, toplumun sahip olduğu ekonomik kaynakların büyük bölümü verimli yatırım alanları yerine, spekülasyon amacıyla toprağa kaymaktadır. Son olarak da, sırf özel mülkiyetten kaynaklanan rantlar, toplumda paylaşım bozuklukları yaratmakta; toplumun tümünün yarattığı değerlere, toplumun küçük bir kesimi el koymaktadır.

Sonuncu kümede siyasal ve ahlaki sorunlar yer almaktadır. Toprak spekülatörlerinin ayrı bir baskı ve çıkar kümesi olarak güçlenmesine neden olan kentsel topraklardaki özel mülkiyet sistemi, bu yolla hem yerel yönetimlerin hem de ulusal yönetimin giderek yozlaşmasına, toplumda ahlaki bir aşınmanın ortaya çıkmasına yol açmaktadır.84

83 Anılan kaynak, s. 33.

84 Anılan kaynak, s. 34.

29

Söz konusu sakıncaları ortadan kaldırmak amacıyla mülkiyet hakkına müdahaleyi gerekli ve meşru kılan temel dayanak olarak kamu yararı ve toplum yararı kavramlarına kısaca değinmekte fayda vardır.