• Sonuç bulunamadı

E. Zahire Ticareti'nde Yaşanan Sorunlar

II. Mâhmiyet Meselesi

Ġngiliz vatandaĢları Osmanlı mahkemelerinde temsilcilerinin olmaması halinde konuĢmamıĢlardır. Tokat'ta yaĢayan ve Ġngiliz vatandaĢı olan bir papaz, evinin bazı kiĢiler tarafından bilerek yakıldığını iddia ederek sefarete Ģikayette bulunmuĢtur. Sefaret bunun üzerine zararın Bâbıâli tarafından karĢılanmasını istemiĢtir. Bâbıâli ise yaptığı araĢtırmada bu yangının yanlıĢlıkla çıktığını iletmiĢ papazın olayda Ģüphesi olanları söylemesi istendiğinde ise sefaretten bir üye memur gelmedikçe bu kiĢileri söylemeyeceğini açıklamıĢtır. Sefaretten bir memurun gönderilmesi istenmiĢtir116

.

II. Mâhmiyet Meselesi

Yabancı tebaadan olanlar ile Osmanlı tebaasından olanların iliĢkilerinde uygulanacak hükümler çeĢitli tarihlerdeki ahidnâmelerde yer almıĢtır. ĠĢte bu husus "extraterritoriality" yani "dıĢ ülkede dokunulmazlık" durumuna yol açmıĢtır. Böylelikle yabancılar bulundukları ülkenin yasa ve mahkemelerine tabi olmamıĢ, daha az vergi ödemiĢ ve ilave ticarî haklar kazanmıĢtır. Ġmtiyazlı ülkeler olan Fransa, Ġngiltere, Avusturya ve Rusya'ya tanınan haklardan, zaman içerisinde bazı Osmanlı uyrukları yararlanmak istemiĢler ve mâhmiyet sorununu yaratmıĢlardır. Sefaret veya elçiliklerden kendilerinin diplomatik korumaları altında olduğunu bildiren beratlar zimmî tüccarlara verilmiĢtir117

. 114 Ekinci, a.g.e., s.112-113. 115

BOA. A.DVN. DVE.d., No: 003M, s.20, hüküm: 34. 116 BOA. A.DVN. DVE.d., No: 003M, s.21, hüküm: 35.

117 Gülnihal Bozkurt, Alman-İngiliz Belgelerinin ve Siyasî Gelişmelerinin Işığı Altında

Beratlardan baĢka elçilik tarafından verilen baĢka bir belgede patentedir. XVIII. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan bu koruma patentelerinin hukukî bir dayanağı olmayıp elçilik ve konsolosluklar tarafından düzenlenen keyfi belgeler olmuĢlardır. Patente, bir çeĢit kağıt (diploma, senet) olup elçiliklerin istedikleri kimseyi himayesi altına alması ve vatandaĢı Ģeklinde göstermeleridir. Beratlar kısmen Ecnebi Defterler'den kontrol edilebildiği halde, Patenteler'in bu defterlere yazılma zorunluluğu yoktur118

. Bundan sonra Osmanlı Devleti patenteleri veren yabancı diplomat ve konsoloslarının gerçekten etkili olduğu bir arenaya dönüĢmüĢtür. Ġngiltere, bir yandan kendi uyruklarına sağlanan ayrıcalıkları geliĢtirirken, bir yandan da bu ayrıcalıkların kendileriyle iĢbirliği yapan gayrimüslim Osmanlı tebaasında yaygınlaĢmasını sağlayarak, kendi uyruklarından olmayan Osmanlı tebaasını "himaye altındaki uyruk" (projected subject) adıyla yeni bir statü yaratıp kollamaya baĢlamıĢtır119

.

Koruma kavramı yabancı, dini ve yerli olmak üzere üç guruba ayrılmıĢtır. Koruma patentesi alan kiĢiler, patenteyi aldığı devletin koruması altında olduğunu iddia ederek vergi ayrıcalıklarından yararlanmıĢ, hatta askerlik hizmetinden de muaf olmuĢlardır. Patente sahipleri vergi ayrıcalıkları yanında yabancı devlet vatandaĢlarının Osmanlı topraklarında sahip oldukları ayrıcalıklara da sahip olmuĢlardır. Bâbıâli patentesi olan kiĢilerin sahip olduğu hakları kötü yönde kullanması sebebiyle, XVIII. yüzyıldan itibaren çeĢitli tedbirler almaya baĢlamıĢtır. Osmanlı padiĢahları III. Ahmed, III. Mustafa, I. Abdülhamid ve III. Selim zamanında çeĢitli fermanlar çıkarılarak patentelerin kötü kullanılmasının önüne geçmeye çalıĢmıĢlardır. II. Mahmud ise 1812'de zimmîlerin patentelerini iptal etmiĢtir. Abdülmecid döneminde 1852 yılında Ġstanbul'daki elçilere bir nota göndererek sadece elçilik ve konsolosluklarda çalıĢanlara berat verilmesi istemiĢ ve diğer kiĢilere verilen beratları tanınmayacağı bildirilmiĢtir120

. Ancak Bâbıâli'nin aldığı bu önlemler baĢarılı olmamıĢ ve elçilikler patenteleri dağıtmaya devam etmiĢtir.

118 Ali Ġhsan BağıĢ, Osmanlı Ticaretinde Gayrimüslimler Kapitülasyonlar-Beratlı Tüccarlar

Avrupa ve Hayriye Tüccarları (1750-1839), Ankara, 1983, s.30-31.

119

KocabaĢoğlu, a.g.e., s.50.

120 Salahi R. Sonyel, "Osmanlı Ġmparatorluğu'nda Koruma (Protege) Sistemi ve Kötüye KullanılıĢı",

Belleten, C.LV., S.213, Ağustos 1991, s.359; Belkıs Konan, "Osmanlı Devleti'nde Protege (Koruma)

Dönemin siyasî konjonktürü gereği Ġngiliz mâhmiliğinin avantajları diğer devletlere göre daha fazla olmuĢtur. Bu yüzden Osmanlı vatandaĢı gayrimüslimler özellikle Ġngiltere Devleti tarafından korunmak istemiĢler veya kendilerinin Ġngiliz mâhmisi olduğunu iddia etmiĢlerdir. Bu yüzden patentede sahtecilik yaparak Osmanlı mahkemelerince ceza almak istememiĢlerdir. Örneğin, Ġzmirli Kasap Anton, Varna'da Caner adlı bir kimseyi öldürmüĢtür121. Bu kiĢi Meclis-i Muvakkat'ta yapılan sorgusunda, Ġngiltere Devleti tarafından korunduğunu iddia etmiĢtir. Ancak yapılan araĢtırmada kendisinin korunduğuna dair patentesi bulunamamıĢtır. Bu kiĢinin patentede sahtecilik yaptığı konsolosluğa bildirilmiĢtir122

. BaĢka bir belgede de Osmanlı vatandaĢı olan bir gayrimüslimin Ġngiliz vatandaĢı olduğunu iddia etmiĢtir. Avusturya Devleti Filibe konsolosluğunda görev yapan Salih, Kasapoğlu Yorgi veledi Todorizaka tarafından öldürülmüĢtür. Mahalli mecliste yapılan sorguda Todorizaka kendisinin Ġngiliz mâhmisi olduğunu iddia etmiĢtir. Ancak Bâbıâli bu kiĢinin Osmanlı tebaasından olduğunu konsolosluğa bildirilmiĢtir123

.

Bir baĢka belge ise kefillik ve icar hususunda çıkan sorunlarda mâhmiyet iddiasının ortaya atılmasıdır. Selanik Vilayeti'nin üç sancağından biri olan Siroz'da yaĢayan Vaskalu Agsanto, yine burada yaĢamakta olan Abidin Bey'in çiftliğini kendi kefaletiyle Esbasya isimli kadına üç sene müddetle kiralamıĢtır. Üç sene müddet dolduktan sonra çiftlik teslim edilirken çiftliğe ait bir demirbaĢın eksik çıkmasıyla çiftlik sahibi Abidin Bey kaybolan demirbaĢın parasını Esbasya'dan istemiĢtir. Ancak Esbasya parayı vermemiĢ ve konu mahkemeye taĢınmıĢtır. Siroz Meclisi'nde görülen davada Esbasya'nın parayı ödememesi sebebiyle bu paranın kefili Agsanto'dan alınmasına karar verilmiĢtir. Ancak Agsanto, Siroz'da Avusturya Devleti, Selanik'te ise Ġngiltere Devleti tarafından korunduğunu iddia etmiĢ ve bu parayı ödememiĢtir. Bunun üzerine yapılan araĢtırmada bu kiĢinin, Tırhala sancağında doğduğu, on iki yaĢından beri Siroz sancağında yaĢadığı, dededen babadan Osmanlı tebaasından olduğu ve Ġngiltere Devleti tarafından korunmadığı anlaĢılmıĢtır. Ancak buradaki konsolosluk Osmanlı mahkemelerince yapılan bu araĢtırmayı tanımayarak bu duruma itirazda bulunmuĢ ve Agsanto adlı Osmanlı vatandaĢına destek çıkmıĢtır.

121 Kasden katlin cezası kısastır. Kısas cezası; katilin öldürdüğü Ģahıs karĢılığında öldürülmesi anlamını ifade etmektedir. Kısas cezasını da infaz ettirecek olan maktulün mirasçıları velileridir. Diğer verilecek ceza ise diyet karĢılığında sulh yapılmasıdır. Bknz. Cin-Akgündüz, a.g.e., s.310.

122 BOA. A.DVN. DVE.d., No: 003, s.28-29, hüküm: 39. 123 BOA. A.DVN. DVE.d., No: 003M, s.20, hüküm: 32.

Bâbıâli Agsanto'nun bu parayı ödeyeceğini, Selanik'teki Ġngiliz konsolosluğunun bu duruma müdahil olmaması gerektiğini buradaki konsolosluğa iletilmiĢtir124

.

Ġngiliz konsoloslukları, Ġngiliz mâhmisi olduğunu iddia eden kiĢilerin Osmanlı mahkemelerinde yargılanmasını istemeyerek bunun önüne geçmeye çalıĢmıĢlarına dair baĢka örneklerde defterlerde mevcuttur. Tekfurdağ'da bir evden dolayı Rum ve Ermeni milletleri arasında anlaĢmazlık çıkmıĢtır. Bu olay için Meclis-i Vâlâ'da yapılan mahkemeye Rum ġerMeclis-it oğlu GavrMeclis-il katılmamıĢ ve kendMeclis-isMeclis-inMeclis-in ĠngMeclis-ilMeclis-iz mâhmisi olduğunu iddia etmiĢtir. Bâbıâli, bu kiĢinin Osmanlı tebaasından olduğunu ve mahkemeye gönderilmesi gerektiğini konsolosluğa bildirmiĢtir125

. Ancak konsolosluk Gavril'i mahkemeye göndermeyerek davanın görülmesini aksatmıĢtır. Bâbıâli bir an önce bu kiĢinin Dersaadet'e gönderilmesini istemiĢtir126

.

Osmanlı Devleti'nde ekmekçilik ile uğraĢan bazı gayrimüslimler yerel yöneticilerin koyduğu narha tabi olmayarak ekmek satmak istemiĢlerdir. Zarurî gıda maddelerine verilen narhı ihlal ederek yüksek fiyatla mal satan esnaf "muhtekir" olarak vasıflandırılmıĢ ve idamın söz konusu olduğu ağır cezalara çarptırılmıĢlardır127. Tekfurdağ'da yaĢayan ve ekmekçilik ile uğraĢan bazı yerli mâhmiler meclisçe verilen narhtan on dirhem aĢağı ekmek piĢirip satmaktaydı. Ancak mâhmi olan ekmekçiler verilen narha uymayarak suç iĢlemiĢlerdir. Osmanlı Devleti bu hususu Ġngiliz konsoloslukları ile halletmeye çalıĢmıĢtır128.

1856 Islahat Fermanı'na göre rahipler kendine gelir getirebilecek bir kaynak oluĢturamayacaktı. Ayrıca kilise, okul, hastahane ve mezarlık gibi yerler koruma altına alınacak bunlar özelleĢtirilemeyecek ve zimmete geçirilemeyecekti. Ancak zimmilerin üst dereceli din adamları suç iĢler ise dünyevi suçlardan yargılanması Divân-ı Hümayûn tarafından yapılacaktı129

. Tırhala'da bir Manastır'da görev yapan Serakim isimli rahip kiliseye ait bir takım aleti ve eĢyayı kendi zimmetine geçirmiĢtir. Bâbıâli bu durumdan haberdar olunca Ġngiliz konsolosluğu bu papazı

124 BOA. A.DVN. DVE.d., No: 003, s.20, hüküm: 27. 125 BOA. A.DVN. DVE.d., No: 003M, s.13, hüküm: 16. 126

BOA. A.DVN. DVE.d., No: 003M, s.17, hüküm: 25.

127 Ahmet Kal'a, "Esnaf", DİA, C. XI., Ġstanbul, 2001, s.425-426. 128 BOA. A.DVN. DVE.d., No: 003M, s.18, hüküm: 27.

himaye etmeye çalıĢarak yargılamanın önüne geçmeye çalıĢmıĢtır. Ancak bu kiĢinin aslen Kıbrıslı olup Osmanlı tebaasına mensup olduğunu anlaĢılmıĢtır130

.

28 Mart 1855 tarihinde çıkan irade ile gayrimüslimlerden alınan cizyenin iâne-i askerîye adıyla alınması ve gayrimüslimlerinde Müslümanlar gibi askere alınmaları kararlaĢtırılmıĢtır. Ġstanbul'daki elçilere tebliğ edilen bu karar 15 Mayıs 1855'te Takvim-i Vekayi'de yayımlanmıĢtır131. Gayrimüslimlerin askerlik yapmaları gereği ortaya çıkınca bunlardan belirli bir vergi alınmak suretiyle bu hizmetten muafiyetleri (bedel-i askeriye) kararlaĢtırılmıĢtır132. Islahat Fermanı yayınlandıktan sonra 1857 yılında Sultan Abdülmecid iradesi üzerine gayrimüslimlerin askerlik yapması için gayrimüslim halkın nüfus sayımı yapıldıktan sonra kur'a ile askere alınmaları kararlaĢtırılmıĢtır133

. Nitekim Trabzon'da Kurum denilen nahiyede Müslüman isminde olup Müslüman gibi yaĢayan ancak gizli Hıristiyan olan Kurumlular'dan134 bazı kiĢilere askerlik isabet etmiĢtir. Kurumlular'ın askerlik hizmetine alınıp alınmamaları hususundaki meseleye Trabzon konsolosluğu müdahil olarak bu Ģahısların askere alınamayacağını iddia etmiĢtir135

. Bu belgeden anladığımıza göre Ġngiliz konsoloslukları himaye yetkisini sadece Ġngiliz vatandaĢları üzerinde kullanmak istememiĢ kendisine Ģikayette bulunan kimselere destek olmuĢlardır.

Bir baĢka belgede konsoloslukların kendilerine sığınan kimseleri himaye edip Bâbıâli'ye geri vermek istemediklerini anlamaktayız. Osmanlı ordusunda görev yapan Mirliva Ahmet PaĢa, Trablusgarb’ta görev yaparken yetim kalmıĢ olan iki siyahi çocuğu koruma altına alarak beĢ yıl bakmıĢtır. Fakat bu çocuklar Mirliva Ahmet PaĢa'nın bazı özel eĢyalarını çalarak Ġngiltere'nin Manastır konsolosuna sığınmıĢlar ve onun tarafından hizmete alınmıĢlardır. Konsolosa hitaben gönderilen

130 BOA. A.DVN. DVE.d., No: 003M, s.25, hüküm: 40.

131 Mehmet Yıldız, "Kırım SavaĢında Yapılan Baskıların Müteazzir, Garip Ve Müstesna Eseri: 1856 Islahat Fermanı", Savaştan Barışa: 150. Yıldönümünde Kırım Savaşı Ve Paris Antlaşması

(1853-1856), Ġstanbul, 2007, s.213-214.

132 Halil Ġnalcık, "Cizye", DİA, C.VIII., Ġstanbul, 1995, s.45-48. 133

Ufuk Gülsoy, "Cizye'den VatandaĢlığa: Osmanlı Gayrimüslimlerinin Askerlik Serüveni" Türkler,

C.XIV., (Edit: Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek, Salim Koca), Ankara, 2002, s.82-93.

134 15 Temmuz 1857 yılında 45 gizli Hıristiyan bir manifesto yayınlayıp, Doğu Ortodoks Hıristiyan Kilisesine tabii olduklarını ilan etmiĢtir. Müslümanlar ise bu olaydan sonra Kurumlulara "Uzun sokak çamur oldu. Kurumlular gavur oldu" diyerek tepkilerini göstermiĢlerdir. Gizli Hıristiyanlara bundan böyle "Tanassur" adı verilmiĢ ve yaĢam gizli Hıristiyanlar için zorlaĢmıĢtır. Bknz. Turgay Cin, "Yunanistan'ın Pontus Soykırım Ġddiaları ve Türkiye", Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi

Dergisi, C.VIII., S.2, 2006, s.50.

yazıda adı geçen çocukların iade edilmemesinin asla kabul edilemeyeceği bildirilerek çaldıkları özel eĢyaların iade edilmesi talep edilmiĢtir136

.

Bâbıâli, mâhmilik sorununun halli için 1863 yılında "Memalik-i Mahrusa-i

Şahanede Bulunan Düvel-i Ecnebiye Konsoloslukları Hakkında Nizâmname", 1869

yılında "Tabiyet-i Osmaniye Kanunnamesi" çıkartmıĢ ancak bu meselede baĢarılı olamamıĢtır137

.

Benzer Belgeler