• Sonuç bulunamadı

1.1. Kavramsal Çerçeve

1.1.2. Kadîm

1.1.2.1. Literatürde Kadîm

Kadîm kelimesifaîl “ليعف” vezninde türetilmiş olan bir kelimedir. Bu vezinhem mef’ûl hem de fail manasında kullanılabilmektedir. Fail manasında kullanıldığında “önce gelen” mef’ûl manasında kullanıldığında “kendisinden sonra gelinen” manası içermektedir.

Kadîmlafzı Allah için kullanıldığında ise fail olması itibariyle herşeyden önce gelen

116Kur’ân, Meryem, 19/67.

117Kur’ân, Yasîn, 36/82.

118Kur’ân, Hac, 22/1.

119Kur’ân, Kehf, 18/23.

120 İbn Teymiyye, Hudûsü’l-Âlem, s. 59.

121 İbn Teymiyye, Hudûsü’l-Âlem, s. 59.

30

manasına,mef’ûlolması itibariyle ise herşey kendisinden sonra gelen manasına gelmektedir.

Rağıp el-İsfahânî (ö. 502/1108), Allah için “kadîm” niteliğinin ne Kur’an’da ne de sahih bir eserde kullanıldığını söylemektedir.122Buna karşın Kur’an’da ve hadisliteratüründekadîm kavramını ifade etmek için “el-evvel” kelimesi kullanılır.123

Aliyyu’l-Kârî (ö. 1014/1605), literal manadasadece Allah’a has olmayan bir nitelik olmaması nedeniyle “kadîm” kelimesinin esma-i hüsnadan olamayacağını söylemiştir. Ona göre Kur’an ve sünnette geçen “el-evvel” kelimesi kadîm kelimesine nispeten daha uygundur. Çünkü “el-evvel” kelimesibazenkadîm manasında kulanılsa da kendisinden sonra var olan şeylere mebde, manasını da içinde barındırırken kadîm kelimesi böyle değildir.124

Görüldüğü gibi temel kaynaklarda Allah,kadîm kelimesiyle nitelenmese de kelamcılar kadîm kelimesinekıdem vasfını taşıyan en kâmilşeyanlamını yüklemek suretiyle bu kelimeyi Allah’a atfetmekte bir beis görmemişlerdir.125Çünkü onların nazarında Allah’ın önceliği başka bir şeyenispetle değildir. Bu nedenle kadîm kelimesi onun için kullanıldığında nisbî değilmutlak öncesizliği ifade eder.126

Kelamcıların sadece Allah’a atfettiği kadîm kelimesi, “kıdem” masdarından türemiştir127. Kıdem önde gitme, eski olma durumunu ifade eder.128Bu sebeple dilbilimciler, kıdem hudûsun zıttıdır, demişlerdir.129 Onlara göre zamansal olarak önce gelen her şeye, sonra gelene nispeten kadîm denir.130Buna göre kıdem sıfatı, nisbî ve izafîdir ve yeni zuhur eden bir şeyden önce gelen her şey, yeni zuhur edene nispeten kıdem sıfatına haiz olur.O halde genel olarak kıdemin sözlükte takaddüm etme (öncelik) manasına geldiği söylenebilir.131

122 Râğıp, a.g.e., s. 661.

123Kur’an-ı Kerim, el-Hadid, 57/3; Müslim, “Zikir ve Dua” 61.

124 Râğıp, a.g.e., s. 100.

125 Ali el-Kârî, a.g.e., s. 50.

126 Meymûn b. Muhammed Ebü’l-Muîn en-Nesefî, Bahrü’l-Kelam, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2005, s.

35.

127 İbn Ebî Bekir er-Râzî, Muhtarü’s-Sihâh, Dârü’l-Hadîs, Kahire ts., s. 523.

128 İbn Manzur, a.g.e., s. 314.

129 İbn Ebi Bekir er-Râzî, a.g.e., s. 524.

130 Ahmed b. Fâris, Mekâyîsü’l-Lüğa, Dârü’l-Hadîs, Kahire 2008, s. 765; Ali el-Kârî, a.g.e., s. 50.

131 Muhammed b. Ali et-Taberî, el-Îzâh fi Usûli’d-Dîn ve Kavâidihi, Dârü’l-Hadîs, Kahire 2010 s. 67; İbn Ebi’l-İzz, a.g.e., s. 113; Râğıp, a.g.e., s. 661.

31

Takaddümfarklı izafe ve nispetlere mebni olarakmuhtelifmanalara gelebilmektedir.

Bu manalar aşağıdaki gibi sıralanabilirler:

1- Babanın oğlundan önce gelmesinde olduğu gibi zamanda takaddüm.

2- İmamın me’muma tekaddüm etmesi gibi mekânda takaddüm.

3- Âlimin cahile veya cinsin türe tekaddümü gibi rütbede takaddüm.

4- Âdilin zalime takaddümü gibi fazilette takaddüm.

5- İlletin ma’lule tekaddüm etmesi gibi zâtta takaddüm.

6- Bir sayısının ikiden öncegelmesi gibi tabiatta takaddüm.

7-Zât, zaman ve mekângibi faktörlere iltifat edilmeksizinsadece varlıkta takaddüm.132

Görüldüğü gibi çeşitli manalara atfedilebilen takaddümün en çok kullanıldığı mana zamansal manadır133 ki “nihayet o, kadîm hurma dalı gibi olur da geri döner”134 ve “fakat onlar bununla doğru yola girmek arzusunda olmadıkları için, bu kadîm bir yalandır, dediler”135gibiayetlerdekadîm kelimesi zamansal olarak tekaddüm eden manasında kullanılmıştır.136Hatta İbn Ebî Bekir er-Râzî kıdemin başlı başına bir zaman ismi olduğunu belirtmektedir.137

İbn Teymiyye ise filozofların takaddümve teaahhür (sonralık) için yaptıkları bu tasnifi hatalı bulmaktadır. Zira ona göre sadece zamansal manada bir takaddüm ve teahhürden söz edilebilir. Çünkü öncelik, sonralık ve birliktelik gibi kavramlar sadece zamansal takaddüm ve teaahhürün gerektirdiği kavramlardır.138

İbn Teymiyye’ye göre zaman açısından birlikte olan iki şeyden birinin zat itibariyle diğerini öncelemesi hiçbir sûrette akledilemez. Hariçte böyle bir şey mümkün değildir. Gâî

132 Râzî, Erbaîn, s.13-14; Ebû’l-Ferec Abdullah b. et-Tayyib el-Bağdâdî, eş-Şerhü’l-Kebîr li Makûlâti Aristo, Dârü’t-Tekvîn, Dımaşk 2010, s. 618-621; Taftâzanî, Sa’dü’d-Din, Tehzîbü’l-Mantıki ve’l-Kelam, Matbaatü’s-Saade, Mısır 1912, s. 28; Şehristânî, Nihâyetü’l-İkdâm fi İlmi’l-Kelam, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2004, s. 10; Râğıp, a.g.e., s. 653, 661; Gazzâlî, Mi’yârü’l-İlm, s. 324-325.

133 Râğıp, a.g.e., s. 661.

134Kur’an, Yâsîn, 36/39.

135Kur’an, Ahkâf 46/11.

136, Celalüddîn es-Suyûtî, Tefsîrü’l-Celâleyn, Dârü İbn Kesîr, Dımaşk 2005, s. 442.

137 İbn Ebi Bekir er-Râzî, a.g.e., s. 524.

138 İbn Teymiyye, Safediyye, s. 277.

32

illetin ma’lulüne tekaddüm etmesi139 buna örnek verilebilir. Hariçte gâî illetle ma’lulü birlikte var olmak zorundadırlar. Birinin diğerini öncelemesisalt zihinsel bir durumdur.

Bir sayısının ikiyi öncelemesinden maksat mutlak bir ise bu hariçte değil sadece zihinde tasavvur edilebilir. Zihin mutlak biri mutlak ikiden önce düşünür. Bu da neticede zamansal tekaddüme dönmektedir. Eğer maksat mutlak bir sayısı değilse zaten herhangi bir tekaddüm söz konusu değildir. Çünkü bir sayısı ikinin şartıdır ve şart,kendisi için şartolduğu şeyle (meşrût)birlikte bulunmak zorundadır.

Mekânda tekaddüm ise farklı bir tür olup zamansal tekaddüme dayanmaktadır. Zira imamın fiili imama tabi olanın fiilinden öncedir. Bu sebeple tekaddüm eden fiilin mahalli mütekaddim olarak isimlendirilmiştir. Ama aslı zamansal tekaddüme dayanır.

Rütbede tekaddümde böyledir. Çünkü fazîlet sahibi kişiler iyi işler ve iyi mekânlarvd. şeyler nedeniyle diğer insanları öncelerler. Bu durum tekaddüm olarak isimlendirilmişse de aslı zamansal tekaddüme dönmektedir.140

Allah’ın sürekli fâil olduğu varsayımıyla birlikte Allah’ın zamansal olarak âlemi öncelediğini söyleyen İbn Teymiyye mutlak zamanın mutlak hareketin miktarı olduğunu belirtmiştir. Ona göre Allah gökleri ve yeri yaratmadan önce de zaman vardı ve kıyametten sonra da zaman olacaktır.141 Onun sürekli olan kelam ve fiillerinin miktarı yaratılanların meydana geldiği zamandır ve Allah zamansal olarak herşeyden öncedir.142