• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM: GELİŞMİŞLİK DÜZEYLERİNE GÖRE ÜLKELERİN

3.4. Literatür

Literatürde, farklı değişkenler kullanılarak, genellikle bu değişkenlerim ekonomik büyüme, kişi başına düşen gelir ve sekörel büyüme ilişkisi ortaya koyan pek çok çalışma bulunmakta ve çalışmalardan farklı sonuçlar elde edilmektedir. Bu sonuçlar bazen var olan teoriyi destekleyen nitelikte, bazen teoriye ters bir sonuç ve bazen de anlamsız bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm bu sonuçlar diğer çalışmalara ışık tutmaktadır. Bu alt bölümde değişkenlere yönelik yapılan çalışmalara yer verilmiştir.

3.4.1. Değişkenlerine Ait Literatür -Enflasyon

1950’li yıllardan 1970’li yıllara kadar enflasyonun sermaye birikimine ve büyümeye etkisinin olumlu olduğu görüşü ekonomi gündemine yerleşmiştir. Literatürde enflasyonun büyümeyi kısa dönemde pozitif etkilediğini savunan görüşlerin yanında bu ilişkinin hem kısa hem de uzun dönemde negatif yönlü olduğunu savunan görüşler de yer almaktadır. 1980’den sonra enflasyon-büyüme ilişkisini inceleyen bir çok ampirik çalışmada, yüksek hatta ılımlı bir enflasyonun, büyüme ve yatırımları negatif etkilediği, bu nedenle enflasyon ile istikrarlı bir büyümenin imkansız olacağı görüşü ileri sürülmüştür. Analiz sonuçlarında, Yüksek enflasyonun toplam faktör verimliliğini azaltarak büyümeyi negatif etkileyeceği, enflasyonist

ortamın para tutma maliyetini artırarak bireyleri rant gelirine yönlendirdiği ekonominin etkinliğini azaltabileceği sonuçlarına ulaşılmıştır.

Friedman (1977) çalışmasında, enflasyon oranının yüksek ve dalgalı olduğu bir ekonomide nispi fiyat hareketlerinin bilgi aktarma özelliğini kaybettiğinden ekonomik etkinliğin ve büyümenin olumsuz etkilendiğini ileri sürmüştür.

Cozier-Selody (1992) çalışmalarında, 20 OECD ülkesi için üretimde enflasyonun etkisinin negatif olduğunu ve enflasyonda % 1’lik bir artışın verimliliği % 0.14 oranında azalttığını ifade etmişlerdir.

De Gregorio (1992) çalışmasında, enflasyonun kısa dönemde gelir ve kaynak dağılımını, uzun dönemde de diğer makroekonomik değişkenlerle birlikte büyümeyi olumsuz etkilediğini ileri sürmüştür. Düşük enflasyon oranında Phillips eğrisinin ödünleşmesini kuşkuyla karşılayan ve düşük enflasyona sahip ülkelerde, optimal enflasyon oranının % 1 ile % 3 arasında olduğunun tahmin eden Fischer (1994), ılımlı ve tek haneli düşük enflasyonda dahi büyümenin negatif etkilediğini ileri sürmüştür.

Motley (1993) çalışmasında, 1960-88 dönemini yedi yıllık dört ayrı döneme bölerek yatay kesit veriler ile enflasyon-büyüme ilişkisini 78 ülke için incelemiş ve uzun dönemde, OECD ülkelerinde, enflasyon oranının % 5’ten sıfıra düşürülmesi ile kişi başına gayri safi milli hasılanın %1’den %3’e yükseleceğini, aksi halde uzun dönemde enflasyonun büyümeye etkisinin negatif olacağını tahmin etmiştir.

Barro (1996) çalışmasında, yüksek enflasyon ile beklenmeyen enflasyonun bireylerin ve firmaların etkinliğini azalttığını, enflasyon oranının yıllık yüzde 15’in üzerinde olması durumunda büyümenin negatif etkileneceğini belirtmiştir.

Haslag (1997) çalışmasında, neoklasik büyüme modelleri çerçevesinde 1965-90 dönemi 82 ülke için reel kişi başına gayri safi yurt içi hasıla ile enflasyon ilişkisini incelemiş ve enflasyon oranının % 10’un üstünde olduğu ülkelerde iki değişken arasında ilişkinin negatif olduğu, % 10’un altında olduğu ülkelerde de ilişkinin anlamlı olmadığı sonucuna varmıştır.

Andrés-Hernando (1997) çalışmalarında, OECD ülkelerinde enflasyon-büyüme ilişkisinin ılımlı bir enflasyon seviyesinde bile negatif olduğunu, enflasyonun yatırım seviyesi ile faktör verimliliğini orta ve uzun dönemde olumsuz etkilediğini, kişi başına gelirde önemli ve kalıcı bir düşüş (%0.5 ile %2 arası) meydana getirdiğini vurgulayarak, düşük enflasyonda ilave enflasyonun büyüme üzerindeki maliyetinin daha yüksek olduğunu (%20’lik bir enflasyonda bir puanlık düşüş büyümeyi %0.5 artırırken, %5’lik bir enflasyonda bir puanlık düşüşün büyümeyi %1 artıracağını) ileri sürmüşlerdir.

Ghosh-Phillips (1998) çalışmalarında, 1960-96 dönemi IMF üyesi 145 ülkeyi kapsayan çalışmada enflasyon-büyüme ilişkinin doğrusal olmadığını, enflasyon oranının eşik değerinin % 2.5 olduğunu ve bu değerin altında bir enflasyonun büyümeyi pozitif, ancak bu oranın üstündeki enflasyonun büyümeyi negatif etkileyeceğini ileri sürmüşlerdir.

Christoffersen-Doyle (1998) çalışmalarında, 1990-97 dönemi 22 geçiş ekonomisinde enflasyonun eşik değeri % 13’ü aştıktan sonra büyümeyi negatif etkilediğini ileri sürmüşlerdir.

Khan-Senhadji (2001) çalışmalarında, 1960-98 dönemi gelişmiş ve gelişmekte olan 140 ülkenin 5 yıllık ortalamalarını kullanarak enflasyon-büyüme arasındaki ilişkiyi ve eşik değeri tahmin etmişlerdir. Eşik değerin, gelişmekte olan ülkelerde % 11 ile % 12, gelişmiş ülkelerde %1 ile % 3 olduğunu ve eşik değerin üzerindeki enflasyon oranının büyümeyi negatif etkilediğini, enflasyon oranının % 3’ten % 40’a yükseldiğinde büyüme oranının gelişmekte olan ülkelerde % 1, gelişmiş ülkelerde % 1.7 oranında azaldığını; gelişmekte olan ülkelerde yıllık enflasyon oranının % 60’tan % 15’e düştüğünde ise gayri safi yurt içi hasıla büyüme oranının % 1.2 oranında arttığını tahmin etmişlerdir.

Fischer-Sahay-Vegh (2002) çalışmalarında, yüksek enflasyonlu ülkelerde orta ve uzun dönemde büyüme oranının düşük olduğunu kaydetmişlerdir.

Apergis (2003) çalışmasında, tek değişkenli GARCH modelini kullanarak panel veri seti ile G-7 ülkeleri için enflasyon, üretim, büyüme ve beklenmeyen enflasyon arasındaki nedensellik ilişkilerini araştırmış, 1960-2000 dönemi aylık verilerde beklenmeyen enflasyonun büyümeyi negatif etkilediğini tahmin etmiştir.

Braun-Tella (2004) çalışmalarında, diğer çalışmalardan farklı olarak enflasyon ve enflasyon değişkenliği arasındaki ilişkiyi 75 ülke için iki aşamalı en küçük kareler yöntemi ile incelemiş ve enflasyon değişkenliğinin yatırımları azaltarak büyümeyi negatif etkilemesinin yanında sosyal yapıda bozulmalara da neden olduğunu vurgulamıştır.

Türkiye’de enflasyon-büyüme ilişkisini inceleyen ampirik araştırmalar, bu ilişkinin negatif olduğu görüşünü desteklemektedir.

Aşırım (1995) çalışmasında, 1968-94 dönemi Türkiye ekonomisi için Phillips eğrisini Lucas hipoteziyle incelemiş, nominal fiyat değişimlerinin reel büyüme üzerinde negatif etkiye sahip olduğunu ileri sürerek, enflasyon oranının büyümeyi negatif etkilemesiyle beraber Türkiye gibi fiyat oynaklığının yüksek olduğu ülkelerde, nominal fiyat değişimlerinin reel büyüme üzerinde negatif etkiye sahip olduğunu vurgulamıştır.

Yalçın (1999) çalışmasında, 1983-94 dönemi için yatay kesit verileri kullanarak, sektörel fiyat artışlarının sektörlerin büyüme oranlarını olumsuz etkilediğini ifade etmiştir.

Kirmanoğlu (2001) çalışmasında, 1960-2002 dönemi Türkiye ekonomisinde son 25 yılda yaşanan yüksek enflasyonun özel yatırımlar ile büyümeyi negatif etkilediğini ileri sürmüştür. 1970-2000 dönemi ve gelişmekte olan 29 ülkeyi kapsayan aynı çalışmada enflasyon-büyüme arasındaki ilişkinin doğrusal olmadığı ifade edilmiştir. Enflasyon oranının eşik değerinin % 13 olduğunu ve bu eşik değerin üstünde enflasyon oranındaki artışın büyüme oranını olumsuz etkileyeceğini ifade etmiştir. Panel verileri ile yapılan çalışmanın sonucunda, enflasyonun % 13 olduğu tahmin edilen eşik değerin üstünde bir enflasyonun olduğu ülkelerde, enflasyon oranının iki katına çıkması durumunda (yüzde 30’dan yüzde 60’a) gayri safi yurtiçi hasılanın uzun dönemde ortalama yıllık büyüme hızının yüzde 1.3 oranında azalacağı tahmin edilmiştir.

Yılmaz, Akçay ve Alper (2002) çalışmalarında, Enflasyon-büyüme ilişkisini hem panel hem de zaman serileriyle incelemiş, gelişmekte olan 29 ülke için 1970-2000 dönemi panel verilerde enflasyon-büyüme ilişkisinin doğrusal olmadığını ve eşik enflasyon değerinin yüzde 13 olduğunu ifade etmişlerdir. Ayrıca, yüzde 13’ün altında enflasyon oranları için istatistiksel olarak anlamlı bir enflasyon-büyüme ilişkisinin olmadığını, ancak enflasyon oranının % 10’un üstüne çıktığında enflasyonun büyüme üzerindeki etkisinin negatif olduğunu belirtmişlerdir.

Doğruel (2002) çalışmasında, enflasyonun standart sapmasının arttığı dönemlerde büyüme oranının azaldığını, enflasyon oranının yükseldiğini dönemlerde de ortalama büyüme oranının azaldığını ifade etmiştir.

Karaca (2003) çalışmasında, Türkiye’deki enflasyon-büyüme ilişkisini, 1987-2002 dönemi üçer aylık verileri yardımıyla Granger nedensellik analiziyle enflasyondan büyümeye doğru tek yönlü nedensellik ilişkisi tespit etmiş ve elde ettiği regresyon denklemi sonucunda ise enflasyonun büyümeyi negatif yönde etkileyen bir değişken olduğu sonucuna varmıştır.

Terzi ve Oltulular (2004) çalışmalarında, 1923-2003 dönemi Türkiye ekonomisine ait yıllık veriler kullanılarak enflasyon ve sektörel (hizmet, tarım ve sanayi) büyüme oranları arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Analizden üç önemli sonuç elde edilmiştir. Bu sonuçlara göre; nedensellik ilişkisi enflasyondan sektörel büyümeye doğru olup, enflasyon oranı tarım ve sanayi sektörlerindeki büyüme oranlarını negatif etkilemektedir. Bulgular sadece hizmet sektöründen enflasyona doğru çift yönlü bir nedenselliğin olduğunu ve enflasyondan hizmet sektörüne doğru negatif olan nedenselliğin aksine hizmet sektöründen enflasyona doğru olan nedenselliğin yönünün pozitif olduğunu göstermektedir; Sonuçlar yüksek oranlı enflasyonun Türkiye ekonomisinde büyümenin önünde önemli bir engel oluşturduğu görüşünü desteklemektedir (Terzi ve Oltulular, 2004a: 19).

Karaçor vd. (2009) çalışmalarında, enflasyon ve ekonomik büyüme arasındaki ilişki Türkiye ekonomisi için 1990.Q1-2005.Q4 dönemine ait üçer aylık veriler baz alınarak eşbütünleşme analizi ile test edilmiş ve enflasyon oranı-büyüme ilişkisinin negatif yönlü olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

-İhracat

Kalkınma iktisatçıları, ihracatın ekonomik büyüme sürecindeki öneminden dolayı ihracatın ekonomik etkilerine yönelik tahminlere büyük önem vermektedirler. Bu nedenle ihracatın büyüme üzerindeki etkilerini tahmin etmek için yapılan uygulamalı çalışmalarda zaman içinde metodolojik açıdan önemli gelişmeler yaşanmıştır. 1960’lı yıllarda, çoğunlukla yatay kesit ya da zaman serisi verileri kullanılarak basit regresyon yöntemiyle ihracatın büyüme üzerindeki rolü veya ihracat yönlü büyüme hipotezi araştırılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmalarda ihracat-ekonomik büyüme ilişkisi, genel olarak korelasyon ve regresyon analizleriyle incelenmiştir. Söz konusu yöntem kullanılarak, Haring ve Humprey (1964), Michaely (1977); Balassa (1978); Kormendi ve Mequire (1985) gibi iktisatçılar tarafından yapılan belli başlı çalışmalarda, genellikle ihracat ile büyüme arasında yüksek derecede ilişki olduğu sonucuna ulaşılarak, ihracat yönlü büyüme hipotezi lehinde güçlü kanıtlar elde edilmiştir. 1970’li yıllardan itibaren açıklayıcı değişken olarak ihracatı ya da ihracat büyümesini içeren üretim fonksiyonu analizlerine dayalı regresyon analizleri kullanılarak hasıla üzerinde ihracatın etkisi incelenmiştir. Voivadas (1973); Balassa (1985); Ram (1987); Sprout ve Weaver (1993); Ukpolo (1994) tarafından üretim fonksiyonuna dayalı olarak yapılan çalışmalarda, büyüme muhasebesi eşitliğindeki ihracat değişkeninin katsayı değerinin istatistiki olarak anlamlı ve pozitif işaretli olması ihracat yönlü büyüme hipotezinin kanıtı olarak kabul edilmiştir (Ekayanake, 1999: 43-44).

1980’lerin ortalarından itibaren ihracat-ekonomik büyüme ilişkisi için üretim fonksiyonu modelleri yerine zaman serisi verilerine dayalı nedensellik testlerini uygulayan modeller kullanılmaya başlanmıştır (Gübe, 1997: 21). Nedensellik testi uygulayan çalışmalarda ise ihracat-büyüme ilişkisinde farklı sonuçlar elde edilmiştir. Konuyla ilgili olarak ilk çalışmalardan biri Jung ve Marshall tarafından 1985 yılında yapılmıştır. Araştırmacılar, 37 ülke için yaptıkları çalışmada sadece 4 ülke için ihracat yönlü büyüme hipotezinin geçerli olduğunu tespit etmişlerdir. Aynı şekilde 1987 yılında Darrat, 5 Asya ülkesi için yaptığı çalışmada, Kore dışındaki 3 ülke için ihracat yönlü büyüme hipotezinin reddedildiğini tespit etmiştir. 1990 ve 2000’li yıllarda ihracat ve ekonomik büyüme ile yapılan çalışmalarda panel koentegrasyon teknikleri kullanılarak ihracat-büyüme ilişkisinde farklı sonuçlar elde edilmiştir.

El-Sakka ve Al-Mutairi (2000) çalışmalarında, Arap ülkelerinde 1970 – 1999 yılları arasında ihracat ve büyüme arasındaki ilişkiyi incelemiş alışmanın sonucunda ülkeler arasında Cezayir, Bahreyn, Mısır, Ürdün, Moritanya ve Umman gibi ülkelerde ihracat ve büyüme arasında karşılıklı ilişki bulunurken; Kuveyt, Libya, Katar, Sudan ve Tunus gibi ülkelerde ihracat ve büyüme arasında ilişki bulunamamıştır. Irak, Fas, Suudi Arabistan ve Suriye gibi ülkelerde ihracat büyümeye neden olurken; Birleşik Arap Emirlikleri’nde büyüme ihracata neden olmaktadır sonucuna ulaşılmıştır.

Bahmani-Oskooee, Economidou ve Goswami (2005) çalışmalarında, 1960-1999 dönemini kapsayan 61 gelişmekte olan ülke için ihracat ile ekonomik çıktı arasında nedensellik sınaması yapmıştır. Panel birim kök, panel koentegrasyon teknikleri kullanılarak uzun dönemli analiz yapılmaya çalışılmıştır. Analiz sonuçları, ihracatın bağımlı değişken olarak kullanıldığı modellerde değişkenler arasında uzun dönemli biri ilişkinin var olduğunu, aksi durumda değişkenler arasında uzun dönemli bir ilişkiden söz etmenin mümkün olmadığını göstermiştir.

Reppas ve Christopoulos (2005) çalışmasında, 1969-1999 dönemini 22 az gelişmiş Asya ve Afrika ülkelerini kapsayan örneklem üzerine ihracat ve çıktı büyümesi arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır. Çalışmalarında panel birim kök ve eş-bütünleşme test tekniklerini kullanmışladır. Ayrıca çıktı büyümesi ve ihracat arasındaki yapısal ilişkiler FMOLS yöntemi kullanılarak tahmin edilmiştir. Ampirik bulgular çıktı büyümesinin ihracatın nedeni olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte tersine bir ilişkinin geçerli olmadığını tespit etmişlerdir.

Shirazi ve Manap (2005) çalışmasında, beş Güney Asya ülkesi (Hindistan, Sri Lanka, Pakistan, Nepal ve Bangladeş) için ihracata dayalı büyüme hipotezini eşbütünleşme ve Granger nedensellik sınamalarını kullanarak test etmiştir. Sri Lanka hariç diğer ülkelerde ihracat, ithalat ve reel GSYİH arasında uzun dönemde güçlü nedensellik tespit edilmiştir. Bangladeş ve Nepal için çift yönlü nedensellik, Pakistan için ihracattan GSYİH’ya doğru tek yönlü nedensellik ilişkisinin olduğu bulunmuştur. Sri- Lanka ve Hindistan’a ait nedensellik sonuçları ise ihracat ile GSYİH arasında herhangi bir nedensellik ilişkisinin bulunmadığı şeklindedir.

Hsiao and Hsiao (2006) çalışmasında, Çin, Kore, Tayvan, Hong Kong, Singapur, Malezya, Filipinler ve Tayland olmak üzere 8 Asya ülkesini kapsayan analizlerinde panel VAR modelini tahmin etmişlerdir. Bulgu sonuçları FDI’nın GDP üzerinde tek yönlü doğrudan etkisinin olduğunu ve ihracat kanalıyla da dolaylı etkisinin olduğunu ihracat ve GDP arasında da çift yönlü nedenselliğin bulunduğunu ortaya koymuşlardır.

Kónya (2006) çalışmasında, 1960-1997 dönemi yirmi dört OECD ülkesinde reel GSYİH ile reel ihracat arasından Granger nedensellik olasılığını araştırmıştır. İki farklı model kullanılmıştır. Bunlar iki değişkenli (GSYİH-ihracat) model ve üç değişkenli (GSYİH-ihracat- dışa açıklık) modeldir. İsveç, İspanya, Yeni Zelanda, İtalya, İrlanda, İzlanda, Danimarka ve Belçika’da ihracattan GSYİH’ya doğru tek taraflı bir nedensellik; Portekiz, Norveç, Meksika, Japonya, Yunanistan, Fransa ve Avusturya’da GSYİH’dan ihracata doğru tek taraflı bir ilişki; Hollanda, Finlandiya ve Kanada’da ihracatla büyüme arasında çift taraflı bir ilişki tespit edilmiştir. Avustralya, Kore, Lüksemburg, İsviçre, İngiltere ve ABD’de değişkenler arasında herhangi bir nedensellik ilişkisi tespit edilememiştir.

Kösekahyaoğlu ve Şentürk (2006) çalışmalarında, Türkiye ve yedi yeni gelişen ekonomi (Arjantin, Brezilya, Hindistan, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Çin) üzerinde dış ticaretle milli gelir arasında nedensellik ilişkisinin varlığı Granger nedensellik sınaması yardımıyla karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Çalışma sonuçları, incelenen sekiz ülkeden Arjantin, Brezilya ve Hindistan için test edilen hipotez desteklenmezken, Türkiye, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Çin örneklerinde ihracatla milli gelir arasında güçlü bir nedensellik ilişkisi olduğunu göstermektedir.

Beng-Kuan ve Su-Fei (2009) çalışmalarında, hızlı gelişme gösteren üç Güneydoğu Asya ülkesinde (Malezya, Endonezya ve Tayland) ticaret ile üretim arasında ilişkiyi zaman serisi kullanarak hata düzeltme modeliyle incelemiştir. Analizlerde Tayland ve Endonezya’da ithalata dayalı büyüme modelinin desteklendiğini ancak Malezya ile Tayland’da büyümeye dayalı ihracat hipotezinin geçerli olduğuna dair emareler tespit edilmiştir. Bu ülkelerde dış ticaret ile GHYİH arasında çift yönlü bir nedensellikten söz edilebilmektedir.

Galimberti (2009) çalışmasında, ihracata dayalı büyüme hipotezinin testi için panel regresyon tekniği kullanarak seçtiği 72 ülke için uygulamıştır. Çalışmada, 1974–2003 dönemde söz konusu ülkelerdeki GSYİH içindeki ihracatın payı, beşeri sermaye stoku ve işçi başına düşen GSYİH’nın yer aldığı analizde ihracat ile büyüme arasında pozitif ilişkinin olduğunu tespit etmiştir.

Şimşek (2003) çalışmasında, Türkiye ekonomisinde çıktının büyümesi ile ihracatın büyümesi arasındaki nedensel ilişkiyi, bir koentegrasyon prosedürü, hata düzeltme modeli ve Granger nedenselliği tekniklerini kullanarak araştırmıştır. Ayrıca sonuçların sağlamlığını araştırmak için, etki-tepki fonksiyonlarına dayalı bir duyarlılık analizi yapılmıştır. Analiz sonuçlarına göre, Türkiye’de uzun dönemde, çıktının büyümesinden ihracatın büyümesine doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisinin mevcut olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Çetintaş (2004) çalışmasında, Türkiye’de ihracat ve ekonomik büyüme arasındaki nedensellik ilişkisini Engle-Granger ve Johansen koentegrasyon yöntemiyle Granger nedensellik ve Hsiao nedensellik testlerini uygulayarak araştırmıştır. Sonuçlar iki değişkenin koentegre olduğunu ve uzun dönemde denge ilişkisinin geçerliliğini doğrulamıştır. Analiz sonucuna göre, ihracat ve ekonomik büyüme arasındaki iki yönlü nedensellik, ekonomik açıklığın Türkiye’nin ekonomik büyümesinde önemli bir etkisinin olduğunu göstermiştir.

Ay ve diğ. (2004) çalışmalarında, Türkiye’nin 1980-2003 yılları arasındaki toplam ihracatında meydana gelen değişmenin ekonomik büyüme üzerine etkisinin olup olmadığını Granger Nedensellik testi yardımı ile test etmişlerdir. Bu çalışmanın sonucunda, iki değişken arasında karşılıklı nedensellik ilişkisi bulunmuştur.

Demirhan (2005) çalışmasında, Türkiye’de 1987:01 – 2004:03 dönemleri arasında ihracat ve büyüme arasındaki nedensellik ilişkisini üçer aylık veriler kullanarak incelemiştir. Çalışmanın sonucuna göre, ihracattan büyümeye doğru bir nedensellik bulunamazken, ithalattan büyümeye doğru bir nedensellik bulunduğu tespit edilmiştir. İhracat ile büyüme arasındaki nedenselliğin yönü sadece büyümeden ihracata doğru olduğu görülmüştür.

Erdoğan (2006) çalışmasında, Türkiye’de 1923 – 2004 yılları arasında ihracat artışı ve büyüme arasındaki nedensellik ve uzun dönem ilişkisini incelemiştir. Çalışmanın sonucunda, iki değişken arasında uzun dönemli bir ilişki olduğu ve %10 anlamlılık düzeyinde iki taraflı bir nedensellik ilişkisinin olduğu tespit edilmiştir.

Yapraklı (2007) çalışmasında, Türkiye’de ihracat ile ekonomik büyüme arasındaki nedenselliği 1970–2005 dönemi için, toplam ve ana sektörlere (tarım, madencilik ve sanayi) göre eşbütünleşme ve hata düzeltme geliştirilmiş Granger nedensellik test teknikleri kullanarak ekonometrik açıdan incelemiştir. Tahmin sonuçlarına göre, Türkiye’de toplam ve sanayi ihracatından ekonomik büyümeye doğru pozitif ve tek yönlü nedensellik tespit edilmiştir. Sonuç, Türkiye’de toplam ve sanayi ihracatı açısından ihracata dayalı büyüme hipotezinin desteklendiğini göstermektedir. Ayrıca, tarım ve madencilik sektöründe ihracatı ile ekonomik büyüme arasında iki yönlü nedenselliğin bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Gerni ve diğ. (2008) çalışmalarında, Türkiye’de 1980–2006 dönemi ihracat-ekonomik büyüme ilişkilerini ortaya koymaya çalışmışlardır. Büyüme eşitliği tahmin sonuçlarında ihracatın, ekonomik büyüme üzerinde anlamlı ve olumlu etkilerine rastlanmışken, ithalat büyümesinin modele dâhil edilmesiyle, ihracatın istatistikî açıdan anlamlılığını kaybettiğini gözlemlenmiş ve Türkiye ekonomisinde ihracata dayalı büyüme süreçlerinin ithalattan kaynaklandığı belirtilmiştir. Bulgularına göre, ithalat, toplam mal ihracatının önemli bir determinantıdır sonucuna ulaşılmıştır.

Aktaş (2009) çalışmasında, 1996-2006 dönemi verileri kullanılmış ve birim kök testi sonuçlarına göre, ihracat, ithalat ve ekonomik büyüme arasında uzun dönem denge ilişkisinin olduğu ve üç eşbütünleşme vektörü olduğu görülmüştür. Kısa dönemde ithalat, ihracat ve ekonomik büyüme arasında iki yönlü nedensellik ilişkisi olduğu ampirik sonuçlarından anlaşılmaktadır. Hata düzeltme modeline göre uzun dönemde, ihracattan ithalata, ithalattan ihracata, büyümeden ihracata ve büyümeden ithalata doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisi olduğu sonucuna varılmıştır.

Alagöz (2009) çalışmasında, Türkiye’de 1980 – 2006 arasında büyüme ve dış ticaret ilişkisini içsel büyüme teorisi çerçevesinde incelemiştir. Çalışmanın sonucuna göre, dış ticaretten GSYİH’ya doğru tek taraflı bir nedensellik ilişkisinin olduğu tespit edilmiştir.

Ağayev (2011) çalışmasında, on iki eski Sovyetler Birliği üyesi geçiş ekonomisi

Benzer Belgeler