• Sonuç bulunamadı

Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kalkınma göstergeleri ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki: Bir panel veri analizi (1995-2010)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kalkınma göstergeleri ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki: Bir panel veri analizi (1995-2010)"

Copied!
207
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

İKTİSAT ANABİLİM DALI

AZ GELİŞMİŞ VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN KALKINMA

GÖSTERGELERİ İLE EKONOMİK BÜYÜME ARASINDAKİ İLİŞKİ:

BİR PANEL VERİ ANALİZİ

(1995-2010)

YEŞİM KUBAR

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN

PROF. DR. ZEYNEP KARAÇOR

(2)
(3)
(4)

iii ÖNSÖZ

Doktora tezi yazım aşamasına gelene kadar bilimsel anlamda gelişmemde büyük payı olan Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi iktisat Anabilim Dalı’ndaki tüm hocalarıma; Panel veri analizini öğreten ve birçok konuda ders ve yardım aldığım değerli hocalarım Prof. Dr. Muhsin Kar ve Doç. Dr. Şaban Nazlıoğlu’na; değerli bir çalışmanın ancak ve ancak disiplinli ve planlı bir şekilde yürütülebileceğini öğreterek bu sayede büyük yol katetmemi sağlayan Babam Av. Mehmet Kubar’a; Araştırma görevlisi olmam konusunda bana destek olan sevgili Ablam Nilgün Kubar’a; Doktora tezimin tamamlanma aşamasında her türlü konuda dayanışma içerisinde olduğum ne zaman ihtiyacım olsa yardımıma koşan, bu süreçte varlığından ötürü mutluluk duyduğum en yakın dostum, arkadaşım, sevgili meslektaşım Dr. Esra Peker’e; yaşamım ve çalışmalarım boyunca dualarını eksik etmeyen her zaman yanımda olan varlığından sonsuz huzur duyduğum canım Annem Ferhunde Kubar’a; neşe kaynağım yiğenlerim Yağmur ve Neval’e; tezimin yazım aşamasında yardımcı olan fikir veren tüm iş arkadaşlarıma en içten teşekkürlerimi sunarım.

YEŞİM KUBAR 19 EKİM 2014

(5)

iv T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Ö ğr en ci n

in Adı Soyadı YEŞİM KUBAR

Numarası 094126001005

Ana Bilim / Bilim Dalı İKTİSAT/İKTİSAT

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora X Tez Danışmanı Prof. Dr. Zeynep KARAÇOR

Tezin Adı

Az Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelerin Kalkınma Göstergeleri ile Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişki: Bir Panel Veri Analizi (1995-2010)

ÖZET

Kalkınma; çok yönlü çaba gerektiren uzun dönemli ve merkezinde insanın yer aldığı bir süreç olarak ifade edilmektedir. Dünya ülkelerinin mevcut yapısı göz önüne alınarak, uluslar arası kuruluşlar tarafından ülkeler, az gelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler şeklinde tanımlanmaktadır. Tanımlamalar sonucunda ortaya çıkan farklılıklar doğrultusunda temel amaç, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için kalkınma, gelişmiş ülkeler için ise kalkınmanın sürdürülebilir kılınmasıdır. Bu nedenle ülkelerin ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan var olan eşitsiz gelişmişliklerinin incelenmesi gerekmektedir. Bu çalışmada kalkınma kavramı, kalkınma kavramına yönelik modeller, ekonomik büyüme, azgelişmiş, gelişmekte olan ve gelişmiş ülke özellikleri, düşük ve orta gelirli ülkelerin kalkınma değişkenleriyle ekonomik büyüme arasındaki ilişki panel eşbütünleşme testleri ile ortaya konulmuştur. Panel nedensellik analizi uygulanmış elde edilen sonuçlar yorumlanmıştır.

Çalışmada panel eşbütünleşme analiz sonuçlarına göre düşük gelirli ülkelerin, ithalat, ihracat, sanayi sektörü katma değeri, enflasyon oranı sağlık harcamaları ile telefon hattının ekonomik büyümeyi pozitif etkilediği, tarım sektörü katma değeri, sabit sermaye tüketimi, doğurganlık oranının ekonomik büyümeyi negatif etkilediği sonucuna ulaşılmıştır. Orta gelirli ülkelerde değişkenlerden, tarım sektörü katma değeri, enflasyon oranı, sabit sermaye tüketiminin, doğurganlık oranının ekonomik büyümeyi negatif etkilediği, ihracat, ithalat, tüketim harcaması, sanayi sektörü katma değeri, sağlık harcamaları ve telefon hattı değişkeninin ekonomik büyümeyi pozitif etkilediği belirlenmiştir.

Panel nedensellik analizi sonuçları düşük gelirli ülkeler açısından değerlendirildiğinde sabit sermaye tüketimi, ithalat, sanayi sektörü katma değeri, doğurganlık oranı ve telefon hattı ile ekonomik büyüme arasında arasında tek yönlü nedensellik ilişkisi, tarım sektörü katma değeri ile ekonomik büyüme arasında çift yönlü nedensellik ilişkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Orta gelirli ülkeler için yapılan nedensellik analizi sonuçlarına göre; ekonomik büyüme ile tarım sektörü katma değeri, sabit sermaye tüketimi, nihai tüketim harcaması, eğitim harcaması, sağlık harcaması, telefon hatları, karbondioksit emisyonu arasında tek yönlü nedensellik ilişkisi, enflasyon oranı ve Doğurganlık oranı arasında çift yönlü nedensellik ilişkisi olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Kalkınma, Kalkınma Kuramları, Ekonomik Büyüme, Panel Eşbütünleşme Analizi, Panel Nedensellik Analizi.

(6)

v

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğr en ci n in

Adı Soyadı YEŞİM KUBAR

Numarası 094126001005

Ana Bilim / Bilim Dalı İKTİSAT/İKTİSAT

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora X

Tez Danışmanı Prof. Dr. Zeynep KARAÇOR

Tezin İngilizce Adı

The Relationships Between Developmental Indicators Of The Less Developed And Developing Counties And Economic Growth: A Panel Data Analysis (1995-2010)

SUMMARY

Development is expressed as a long termed process requiring the versatile effort, and in the center of which the human being takes place. Considering the existing structures of world countries, countries are defined by the international institutes as the developed, developing, and less developed. In the direction of distinctions emerging as a result of definitions, the main aim is development for the less developed and developing countries, while for the developed countries, development is made sustainable. Therefore, it is necessary to examine the inequality developedness degrees of countries that are existent from the economic, social, and cultural point of view.

In this study, the concept of development, models toward the concept of development, economic growth, characteristics of the less developing, developing, and developed countries, developmental variables of low and middle income countries, and relationship between economic growth and developmental variables were introduced via panel co-integration tests. Panel causality analysis was applied, and the results obtained were interpreted. According to the results of panel-co-integration analysis, it was concluded that the import, export, added value of industrial sector, inflation rate, health expenditures, and phone line of low income countries positively affected the growth, and that added value of agricultural sector, inflation rate, consumption of fixed asset, and fertility rate negatively affected it. In medium income countries, it was identified that among the variables, the added value of agricultural sector, inflation rate, and consumption of fixed asset, and fertility rate negatively affected the economic growth, and that the variables of import, export, consumption expenditure added value of industry sector, health expenditures, and phone line positively affected it.

When the results of panel causality analysis are evaluated in terms of low income countries, it was concluded that between consumption of fixed asset, added value of import industrial sector, fertility, and phone line and economic growth, there was one directional causality relationship; between added value of agricultural sector and economic growth, that there was a double directional relationship. According to the results of middle income analysis, carried out for the medium income counties, it was concluded that between economic growth and the added value of agricultural sector, consumption of fixed asset, final consumption expenditure, phone lines, and carbon dioxide emission, there was one directional relationship, while between inflation rate and fertility, there was a double directional relationship

Keywords: Development, Developmental Theories, Economic Growth, Panel , Panel Co-Integration Analysis, Causality Analysis.

(7)

vi

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... i

DOKTORA TEZİ KABUL FORMU ... ii

ÖNSÖZ ... iii ÖZET ... iv SUMMARY ...v İÇİNDEKİLER ... vi KISALTMALAR LİSTESİ ... ix TABLOLAR LİSTESİ ...x

ŞEKİLLER LİSTESİ ... xii

GİRİŞ ...1

TEORİK ÇERÇEVE ...2

I. BÖLÜM:KALKINMA KAVRAMI, MODEL VE KURAMLARI. ...2

1.1. Kalkınma Kavramı ...4

1.1.1. İktisadı Kalkınma Kavramı ...6

1.2. Kalkınma Kuramları ...9

1.2.1. Geleneksel Kalkınma Kuramı...9

1.2.2. Dengeli Kalkınmaya Yönelik Kuramlar... 10

1.2.2.1. A. Lewis’in İkili Yapı Modeli... 13

1.2.2.2. Rosenstein-Rodan’nın Büyük İtiş Modeli. ... 14

1.2.2.3. Nurkse’un Kapalı Çember Modeli ... 16

1.2.2.4. Chenery’ninçapraz Ülke Modeli ... 17

1.2.3. Dengesiz Kalkınmaya Yönelik Kuramlar ... 18

1.2.3.1. Hirschman’nın Dengesiz Kalkınma Modeli ... 19

1.2.3.2. Paul Streenten’nin Dengesiz KalkınmaModeli ... 20

1.2.3.3. Francois Perroux’un Kalkınma Kutupları Modeli ... 21

1.2.3.4. Paul Krugman’nın Merkez Çevre Modeli ... 22

1.2.3.5. Rostow’un İktisadi Gelişmenin Aşamaları Modeli ... 23

1.2.3.6. Stiglitz’inyeni Kalkınma Paradigması Modeli ... 26

1.2.4. Klasik Teori ve Kalkınma ... 28

1.2.5. Keynesyen Teori ve Kalkınma ... 29

1.3. Sanayileşme Stratejileri ... 30

1.3.1. İthal İkameci Strateji ... 31

(8)

vii

1.4. Sürdürülebilir Kalkınma Kavramı ... 38

1.4.1 Sürdürülebilir Kalkınmanın Gelişimi. ... 38

1.4.2. Sürdürülebilir Kalkınmanın Engelleri. ... 40

1.5. Kalkınma Ajansları ... 41

1.6. Ekonomik Büyüme ... 43

1.6.1. Kalkınma ve Ekonomik Büyüme Arasındaki Farklar ... 46

1.7. Kalkınmanın Önündeki Engeller ... 48

II. BÖLÜM: GELİŞMİŞLİK DÜZEYLERİNE GÖRE ÜLKELER ... 52

2.1. Ülkelerin Gelişmişlik Düzeyleri …….. ….. ... 52

2.1.1. Ekonomik Göstergeler İle Gelişmişlik Düzeyi ... 54

2.1.2. Sosyal Göstergeler İle Gelişmişlik Düzeyi ... 56

2.2. Az Gelişmişlik Kavramı ve Az Gelişmişliğin Ölçülmesi ... 57

2.3. En Az Gelişmiş ve Azgelişmiş Ülke Özellikleri ... 61

2.4. Gelişmekte Olan Ülke Özellikleri ... 65

2.5. Gelişmiş Ülke Özellikleri ... 69

2.6. Ülkelerin Kalkınma Göstergeleri ile Karşılaştırması ... 72

2.6.1. Ekonomik Kalkınma Göstergeleri ... 72

2.6.1.1. Tarım Göstergeleri ... 72

2.6.1.2. İşgücü Göstegeleri ... 75

2.6.1.3. Gelir Göstergeleri ... 77

2.6.1.4. Dış Ticaret Göstergeleri ... 80

2.6.1.5. Sektörel Katma Değer Oranları ... 81

2.6.1.6. Tüketim Harcamaları Göstergeleri ... 83

2.6.2. Sosyal Göstergeler ... 84

2.6.2.1. Nüfus Göstergeleri ... 85

2.6.2.2. Elektrik Tüketimi Göstergeleri ... 87

2.6.2.3. Sanitasyon Göstergeleri ... 87

2.6.2.4. Çevresel Göstergeler ... 88

2.6.2.5. Ortalama Yaşam ve Ölüm Oranları ... 90

2.6.2.6. Sağlık ve Eğitim Harcamaları ... 92

AMPİRİK ÇERÇEVE ... 93

III. BÖLÜM: GELİŞMİŞLİK DÜZEYLERİNE GÖRE ÜLKELERİN KALKINMA GÖSTERGELERİ İLEEKONOMİK BÜYÜME ARASINDAKİ İLİŞKİ: BİR PANEL VERİ ANALİZİ (1995-2010) ... 94

(9)

viii

3.1. Araştırmanın Amacı ve Kapsamı ... 94

3.2. Veri Seti ... 95

3.3. Yöntem ... 97

3.3.1 Panel Birim Kök Test Yöntemi ... 99

3.3.2. Panel Eş Bütünleşme Test Yöntemi ... 109

3.3.3. Panel Eş Bütünleşme Tahmincileri Yöntemi... 111

3.3.4 Panel Nedensellik Analizi ... 112

3.4. Literatür ... 114

3.4.1. Değişkenlere Ait Literatür ... 114

3.5. Analiz Sonuçları ... 140

3.5.1. Panel Birim Kök Test Sonuçları ... 141

3.5.2. Panel Eş Bütünleşme Analiz Sonuçları ... 145

3.5.2.1. Model-1 Analiz Sonuçları ... 145

3.5.2.2. Model-2 Analiz Sonuçları ... 147

3.5.2.3. Model-3 Analiz Sonuçları ... 149

3.5.2.4. Model-4 Analiz Sonuçları ... 152

3.5.2.5. Model-5 Analiz Sonuçları ... 154

3.5.2.6. Model-6 Analiz Sonuçları ... 157

3.5.2.7. Model-7 Analiz Sonuçları ... 158

3.5.2.8. Model-8 Analiz Sonuçları ... 160

3.5.2.9. Model-9 Analiz Sonuçları ... 161

3.5.2.10. Model-10 Analiz Sonuçları ... 163

3.5.2.11. Model-11 Analiz Sonuçları ... 165

3.5.2.12. Model-12 Analiz Sonuçları ... 167

3.5.3. Panel Nedensellik Analiz Sonuçları ... 169

SONUÇ VE ÖNERİLER ... 173

KAYNAKÇA ... 176

EKLER ... 198

(10)

ix KISALTMALAR DİZİNİ AB : Avrupa Birliği

ADF : Genişletilmiş Dickey-Fuller AGÜ : Az Gelişmiş Ülke

BM : Birleşmiş Milletler

CD : Yatay Kesit Bağımlığı Testi DF : Dickey-Fuller

DOLS : Dinamik En Küçük Kareler Tahmincisi DPT: Devlet Planlama Teşkilatı

EAGÜ: EKK: En Az Gelişmiş Ülke En Küçük Kareler Tahmincisi EURADA: FMOLS :

Avrupa Kalkınma Ajansları Birliğ

Tam Uyarlanmış En Küçük Kareler Tahmincisi GATT: Gümrük Antlaşmaları Genel Antlaşması

GSMH: Gayri Safi Milli Hasıla GSYİH: Gayri safi Yurt İçi Hasıla

GOÜ: Gelişmekte Olan Ülke HDI: Beşeri Kalkınma İndeksi

IPS: Im-Pesaran-Shin

IUNC: Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynaklar Koruma Birliği KOBİ:

OECD :

Küçük ve Orta Boy İşletmeler

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü SİT:

UNCSD:

Ender Bulunan Tarihi Değeri Olan Alanlar Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu

WDI: Dünya Kalkınma Göstergeleri WTO:

VAR:

Dünya Ticaret Örgütü Vektör Otoregresif Model VEC: Vektör Hata Düzeltme

(11)

x

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo-1: Beşeri Kalkınma İndeksine Göre Ülke Sıralamaları ... 53

Tablo-2: En Az Gelişmiş Ülkelerde Kişi Başına Düşen Gelir ($) ... 62

Tablo-3: Düşük Gelir Grubundaki Ülke İsimleri ... 95

Tablo-4: Orta Gelir Grubundaki Ülke İsimleri ... 96

Tablo-5: Sosyal ve Ekonomik Değişkenler ... 96

Tablo-6: Panel Veri Modelleri ... 97

Tablo-7: Değişkenlere Ait Yatay Kesit Analiz Sonuçları ... 141

Tablo-8: Modellere Ait CD Test Sonuçları ... 142

Tablo-9: Düşük Gelirli Ülkeler İçin Birinci Nesil Birim Kök Testi Sonuçları ... 143

Tablo-10: Orta Gelirli Ülkeler İçin Birinci Nesil Birim Kök Testi Sonuçları ... 144

Tablo-11: Ekonomik ve Sosyal Değişkenler İçin CİPS Sonuçları ... 145

Tablo-12: Model-1 için Panel Eşbütünleşme Test Sonuçları ... 146

Tablo-13: Model-1 İçin Panel Eşbütünleşme İlişkisi Tahmin Sonuçları... 147

Tablo-14: Model-2 için Panel Eşbütünleşme Test Sonuçları ... 148

Tablo-15: Model-2 İçin Panel Eşbütünleşme İlişkisi Tahmin Sonuçları ... 149

Tablo-16 : Model-3 için Panel Eşbütünleşme Test Sonuçları ... 150

Tablo-17: Model-3 İçin Panel Eşbütünleşme İlişkisi Tahmin Sonuçları... 150

Tablo-18: Model-4 için Panel Eşbütünleşme Test Sonuçları ... 153

Tablo-19: Model-4 İçin Panel Eşbütünleşme İlişkisi Tahmin Sonuçları ... 153

Tablo-20: Model-5 için Panel Eşbütünleşme Test Sonuçları ... 155

Tablo-21: Model-5 İçin Panel Eşbütünleşme İlişkisi Tahmin Sonuçları... 155

Tablo-22: Model-6 için Panel Eşbütünleşme Test Sonuçları ... 157

Tablo-23: Model-6 İçin Panel Eşbütünleşme İlişkisi Tahmin Sonuçları... 157

Tablo-24: Model-7 için Panel Eşbütünleşme Test Sonuçları ... 158

Tablo-25: Model-7 İçin Panel Eşbütünleşme İlişkisi Tahmin Sonuçları... 159

Tablo-26: Model-8 için Panel Eşbütünleşme Test Sonuçları ... 160

Tablo-27: Model-8 İçin Panel Eşbütünleşme İlişkisi Tahmin Sonuçları... 161

Tablo-28 : Model-9 için Panel Eşbütünleşme Test Sonuçları... 162

Tablo-29: Model-9 İçin Panel Eşbütünleşme İlişkisi Tahmin Sonuçları... 163

Tablo-30: Model-10 için Panel Eşbütünleşme Test Sonuçları... 164

Tablo-31: Model-10 İçin Panel Eşbütünleşme İlişkisi Tahmin Sonuçları ... 164

Tablo-32: Model-11 için Panel Eşbütünleşme Test Sonuçları... 166

Tablo-33: Model-11 İçin Panel Eşbütünleşme İlişkisi Tahmin Sonuçları ... 166

(12)

xi

Tablo-35: Model-12 İçin Panel Eşbütünleşme İlişkisi Tahmin Sonuçları ... 168 Tablo-36: Düşük Gelirli Ülkeler İçin Panel Nedensellik Test Sonuçları ... 170 Tablo-37: Orta Gelirli Ülkeler İçin Panel Nedensellik Test Sonuçları ... 171

(13)

xii

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil-1: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Tarımsal Alan Oranları (%) ... 73

Şekil-2: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Tarımsal Alan Oranları (%) ... 73

Şekil-3: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Kadın İşgücü Oranı (%) ... 76

Şekil-4: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin İşsizlik Oranı (%) ... 77

Şekil-5: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin GSYİH (Milyar/ $)... 78

Şekil-6: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Kişi Başına Düşen Gelirleri (%) ... 78

Şekil-7: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Ekonomik Büyüme Oranları (%) ... 80

Şekil-8: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Mal ve Hizmet Ticaret Oranı (%)…..80

Şekil-9: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin İhracat Oranları (%) ... 80

Şekil-10: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin İthalat Oranları (%) ... 81

Şekil-11: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Tarım Sektörü Katma Değerleri .... 81

Şekil-12: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Sanayi Sektörü Katma Değer Oranları ... 82

Şekil-13: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Hanehalkı Tüketim Oranları (%) .... 82

Şekil-14: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Sabit Sermaye Tüketim Oranları (%) ... 83

Şekil-15: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Kentsel Nüfus Oranları (%) ... 84

Şekil-16: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Yıllık Nüfus Artış Oranı (%) ... 85

Şekil-17: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Elektrik Tüketimi (Mil/Kwh) ... 86

Şekil-18: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin CO2 Emisyonu (pp,mton) ... 86

Şekil-19: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Orman Tükenmesi (%) ... 87

Şekil-20: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Doğurganlık Oranları ... 88

Şekil-21: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Ortalama Yaşam Süresi (Yıl) ... 89

Şekil-22: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Çocuk Ölüm Oranları (5 yaş altı) ... 89

Şekil-23: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Eğitim Harcamaları (%) ... 90

Şekil-24: Gelişmişlik Düzeylerine Göre Ülkelerin Sağlık Harcamaları (%) ... 91

Şekil-25: Düşük Gelirli Ülkelerde Nedensellik İlişkisinin Yönü ... 170

(14)

GİRİŞ

Toplumlar var olduklarından bu yana sürekli daha iyi koşullarda yaşamayı hedeflemiştir. Bu hedefi gerçekleştirmek amacıyla bilim insanları asırlar boyunca, sınırsız ihtiyaçlarını kıt kaynaklarla nasıl daha etkin bir şekilde giderebileceğini ve üretim kapasitesini hangi araçlarla artırabileceğini araştırmaktadır. Bu süreçte ülkelerin üretim kapasitelerinin artırarak ekonomik açıdan daha üst seviyelere çıkarması, sosyal ve kültürel bir takım dönüşümlerin gerçekleştirilmesi gerekliliği oluşmuştur. Bu noktada kalkınma kavramının öne çıktığı görülmektedir. Kalkınma kavramı, ekonomi literatüründe II. Dünya Savaşı sonrasında dönemde sıklıkla tartışılan ve çözümlenmesi gereken bir kavram olarak ele alınmaya başlanmıştır. Özellikle 1950’li ve 1960’lı yıllar boyunca ülkelerin ekonomik aktivitelerinin ön planda tutulduğu ve sürekli büyümeye odaklanmış sistemler oluşturduğu görülmektedir. Bu dönemde Birleşmiş Milletler (BM), III. Dünya’nın kalkınma problemlerini ele almak için oluşturulan uzman birimleriyle, kalkınma projeleri geliştirmiştir.

1970’li yıllarda ise özellikle gelişmekte olan ülkelerde artan yoksullukla beraber, kalkınma modelleri dengeli kalkınma modelleri ile ifade edilmeye başlanmıştır. Bu dönemde, büyük etkiler yaratan çevre felaketlerinin yaşanması, çevreyi korumanın kalkınmanın önemli bir aracı olduğu görüşü dünya gündeminde yerini almıştır. Bu durum sürdürülebilir kalkınma kavramının oluşmasına ve kalkınmanın yeni bir boyut kazanmasında neden olmuştur. Ayrıca birçok literatürde kalkınma kavramının yakın anlamlar taşıyan sanayileşme, modernleşme, ilerleme, ekonomik büyüme ve yapısal değişme gibi kavramların yerine kullanılıdığı da görülmektedir. Kalkınma kavramı tanımının bu denli değişim göstermesi ekonomik büyüme, kalkınma, sürdürebilir kalkınma konularında bilim insanlarının araştırmaya yönelmesine, gelişmişlik farklarına çözüm bulmak için farklı değişkenlerle analizler yapılmasına, elde edilen sonuçlar doğrultusunda politika önerilerinde bulunularak çözüm yolları geliştirilmesine sebep olmuştur.

Bu tez çalışmasında az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin yapısal özelikleri ortaya koyularak kalkınma göstergeleri ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin analiz edilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın amacı doğrultusunda panel eşbütünleşme ve panel nedensellik olmak üzere iki farklı analizden yararlanılmıştır. Söz konusu analizlerde E-Views 7.0, Gauss 10.0, Win-RATS 7.0 istatistiki paket programlarından yararlanılmıştır.

Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, kalkınma ve ekonomik büyüme kavramı, ayrıca model ve kuramlarına teorik çerçevede yer verilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde ise az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin mevcut durumu tarım, sanayi, nüfus, dış ticaret, çevre gibi kalkınma göstergeleri ile ortaya koyulmak istenmiştir. Çalışmanın

(15)

üçüncü ve son bölümünde ise, kalkınma göstergeleri ile ekonomik- büyüme arasındaki kısa ve uzun dönem ilişkisinin belirlenmesi için panel eşbütünleşme analizi yapılmıştır. Ayrıca çalışmanın son bölümünde az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için panel nedensellik analizi yapılarak kalkınma göstergeleri ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin yönü belirlenmiştir.

(16)

TEORİK ÇERÇEVE

BİRİNCİ BÖLÜM: KALKINMA KAVRAMI VE KURAMLARI

Kalkınma, II. Dünya Savaşından sonra, dünyanın en çok ilgilendiği konuların birisi olmuştur. Dünya’nın yaklaşık % 81’ini azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler olarak tanımlanan ülkeler oluşturmaktadır. Toplumlar her zaman bir değişim sürecindedirler ve bu süreç içerisinde, kaynakların dağılımı, üretim yöntemleri, insanların tutum ve davranışları değişerek, belirli bir yönde gelişmekte farklı formlar içerisinde şekillenmektedir.

Kalkınma, bir ülkenin yapısal niteliklerinin olumlu yönde değişimidir, bir ülkede üretim ve gelir artışlarının yanı sıra ekonomik, sosyal, kültürel ve politik alanlarda yaşanan yapısal değişim süreci olarak ifade edilmektedir (Doğan, 2011: 45). Kalkınma kavramı çoğu zaman “gelişme” kavramıyla eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Kalkınma veya gelişmenin sağlanmasında, sermaye, hammadde, teknoloji, işgücü, sosyal ve kültürel ortam gibi birçok unsur etkili olmaktadır.

Kalkınma kavramının tanımı, toplumların değişim veya gelişim çizgilerinin açık, anlaşılır ve net olmamasından dolayı herkes tarafından kabul edilebilir bir özellikte değildir toplumsal değişimlerin neden ve sonuçlarını inceleyen bilim adamlarına göre farklı anlamlar yüklenebilmektedir. Kalkınma kavramı 20. yy’ın başından itibaren akademik yazında önemli incelemelere ve tartışmalara konu olmuş ve kalkınmanın sağlanabilmesi konusunda çeşitli kuramlar geliştirilmiştir. Kalkınmanın içsel koşullardan kaynaklandığı ve bu durumun da ancak gelişmiş ülkelerden gelebilecek sermaye yardımları sayesinde aşılabileceğinin iddia edildiği geleneksel kalkınma iktisadı kuramları, sermaye yetersizliğini aşmada içsel ekonomik kalkınmanın öne çıkarılması gerektiği düşüncesine dayanan yapısalcı kuram ve azgelişmiş ülkelerin kalkınma sorununun aslında gelişmiş ülkelerden kaynaklandığını savunan bağımlılık kuramı ön plana çıkan yaklaşımlardır (Doğan ve Öztürk, 2010: 36-42). Kuramların temel özelliği, kalkınma amacının öncelikli hedef olarak belirlenmesi ve devletin özellikle ekonomik yaşamda önemli roller üstlenmesidir.

Çalışmanın bu bölümünde kalkınma kavramının tarihsel süreçteki gelişimi, kalkınma kuramları, sürdürülebilir kalkınma, ekonomik büyüme kavramı alt başlıkları altında ele alınmıştır.

(17)

1.1.Kalkınma Kavramı

Toplumsal değişimlerin tek bir değişkenle açıklanamaması, toplumsal değişim analizlerini ve analizlerde kullanılan kavramları aynı şeyi ifade etmekten uzaklaştırmaktadır. Bu nedenle değişim sürecini ifade eden kalkınma kavramı da, toplumların değişim çizgilerinin açık, anlaşılır ve tek düze olmamasından dolayı herkes tarafından kabul edilebilir bir özellikte değildir.

Kalkınma olgusu, II. Dünya savaşından sonraki dönemde çok sık tartışılsa da, iktisat literatüründe A. Smith, D. Ricardo, R. Malthus, J.S. Mill ve K. Marx gibi birçok ünlü iktisatçı tarafından ele alınmıştır. Smith, bir ekonomide kalkınmanın verimlilik artışına, verimlilik artışının işbölümü ve uzmanlaşmaya, işbölümü ve uzmanlaşmanın da iç ya da dış pazarların gelişmesine bağlı olduğunu ifade etmiştir. D. Ricardo, J.S. Mill ve K. Marx gibi ünlü iktisatçılar kalkınma konusunu incelerken, ulusların ve insanların maddi refahını ele alarak ekonomik kalkınmanın nedenleri ve sonuçlarını inceleyerek büyüme ile kalkınma süreci üzerinde durmuşlardır ( Manisalı, 1978: 5; Kaynak, 1991: 1).

Milner kalkınmayı, o dönemdeki hükümet faaliyeti olarak değerlendirirken, Frederick Nixson ilave olarak, postülalarının ideal yapısının var olmamasından ekonomik ve sosyal yapıyla ilişkili olarak belirlenemediğinden dolayı kalkınma kavramını, ahistorik ve apolitik olarak tanımlamaktadır. H. W. Arndt, tarihsel ve anlambilimsel analiz yaparak, kavrama bir içerik ve anlam kazandırmak için çalışmasına, klasik iktisatla ve dolayısıyla Adam Smith’le başlamış, Smith’in kalkınma kavramını nasıl kullandığını veya kullanıp kullanmadığını araştırmıştır. Smith, İngiltere’nin sanayileşmesini kalkınma kavramıyla değil, maddi ilerleme kavramıyla açıklamaktadır. Dolayısıyla iktisadi kalkınmadan değil de, İngiltere'nin zenginleşme ve ilerlemeye yönelik iyileşmesinden bahsetmektedir. Ulusların Zenginliği adlı eserinde, maddi ilerlemeyi sermaye birikimine, sermaye birikiminide zengin sınıflardaki para artırma eğilimiyle açıklamıştır (Smith, 2009: 396-400). Maddi ilerleme, A. Smith’den İkinci Dünya Savaşı’na kadar tüm iktisatçılar tarafından Batı’ının iktisadi kalkınması olarak isimlendirilen şeyi açıklamada kullanılan bir ifade olmuştur.

Kalkınma kavramına Marshall ise, her türlü düşüncenin gelişmesinde olduğu gibi sadece zamanla ortaya çıkışa işaret eden edebi bir anlam yüklemektedir. Marx ise değişen ekonomik sürecin sosyal yapıyı değiştirdiğini, ekonomik yapıdaki değişimin toplumsal yapıdaki değişimin nedeni olduğunu ifade etmektedir. Marx’a göre toplumsal değişimin, olumlu ve olumsuz yönünü belirleyen faktör ekonomi olmaktadır. Kalkınma dışarıdan müdahale ile ani bir ortaya çıkış değil, bir birikimin sonucunu ifade etmektedir.

(18)

Geri kalmış toplumları anlatan bir içeriğin ilk kullanımına Milletler Cemiyeti’nin (Cemiyet-i Akvam) ana sözleşmesinde rastlanmaktadır (Başkaya, 1991: 25). Sözleşmede, kalkınma terimi; uygarlık-çağdaşlık teriminin eşanlamlısı olarak kullanılmış, ekonomik yapıdaki bir gelişmeyi değil sosyo-kültürel bir gelişmeyi ön plana çıkarmıştır.

Çağımızda kalkınma kavramı, kişi başına düşen milli geliri (KBMG) çok az olan bir ekonominin, bu gelirini devamlı ve kendi kendini idame eder bir tarzda arttırabilme süreci olarak tanımlamaktadır (Düger ve Dulupçu, 2000:478). Bir ülkenin kalkınması için o ülkede, KBMG seviyesinde sürekli ve önemli artışların olması gerekmektedir. Eğer gelir artışı süreklilik göstermiyorsa ve önemli miktarda değilse ülkede ekonomik kalkınma sürecine girildiğini göstermemektedir. Bu sebeple kalkınma uzun dönemli bir çerçeve de ele alınmaktadır (Üstünel, 1966: 7).

Kalkınma; toplumsal refahın artırılması, üretimde yer alan girdiler ile elde edilen çıktıların bileşiminin değiştirilmesi süreçlerini kapsamaktadır. Başka bir ifade ile kalkınma, hayat standardının korunması ve yükseltilmesi için daha etkin metotlarla üretimde bulunmakla birlikte kişi başına düşen reel üretimde hızlı ve sürekli bir yükselişin yanı sıra, toplumun demografik karakteristiğinin, ekonomik yapının ve teknolojinin değişimini de dikkate almaktadır (Berber, 2006: 9). Ülkelerin doğel kaynaklarının, siyasi ve sosyal farklılığı nedeniyle, kalkınmış ya da kalkınmakta olan ülke ayrımında kullanılan kriterlerin çoğunun tasviri oluşu, analitik bir kriterin henüz bulunmadığını göstermektedir.

Kalkınma sadece bir ülkede herkesin okur-yazar durumda getirilmesi değil aynı zamanda, bir ülkenin üretim yapısının, üretim tekniğinin, üretimdeki kurumsal temelleri ve dış bağlantıları değiştirmek anlamına da gelmektedir. Kalkınma hem ekonomik, hem de sosyal yapılarda derin değişimlerin yaşanmasını anlamı içerisinde barındırmaktadır (Altıntaş, 1978: 38-39). Kalkınmanın tanımı yapılırken birleşilen ortak nokta, kalkınmanın tek bir değişkene bağlı olmadığı, kalkınma tanımının birçok değişkeni içerdiği yönündedir (Savaş, 1986: 5).

Kalkınma sürecinde tarım, sanayi ve hizmetler olarak adlandırılan temel sektörlerin GSMH içindeki nispi paylarında değişikler gözlemlenmektedir. J. Fourastie ve C. Clark tarafından geliştirilen üç sektör teorisine göre; kalkınmanın ilk safhalarında tarım sektörünün ekonomi içindeki payı oldukça yüksek iken, sanayi ve hizmetler sektörünün payı düşük kalmaktadır. Kalkınma ilerleyen safhalarında ise tarım sektörünün payının azalırken, sanayi ve hizmetler sektörünün payı artmaktadır. Kalkınmada belirli bir seviyeye gelindiğinde üç sektöründe ekonomi içindeki ağırlığı dengeli duruma gelmektedir. Değişim safhası olarak adlandırılan bu süreçten sonra tarımın ekonomideki payı düşüş trendine girmekte, sanayi ve hizmetler sektörünün payı yükselmektedir. Hizmetler sektörünün, ekonomideki payı sürekli

(19)

artış göstermekte, en yüksek noktada istikrara ulaşmaktadır. Değişim süreci yaşanırken, sanayi sektörünün ekonomi içindeki payı diğer sektörlere göre daha fazladır. Değişim süreci yaşandıktan sonra, sanayinin payı azalmakta, buna karşın hizmetler sektörünün payı artmaktadır. Kalkınma sürecinde, son aşamaya ulaşan ülkelerde kalkınma göstergelerinin de farklılaştığı görülmektedir (Berber, 2006: 10-11).

1.1.1. İktisadı Kalkınma Kavramı

İktisadı kalkınma, bir disiplin olarak 1930’larda Büyük Bunalım ile birlikte ortaya çıkmıştır. 1940-1950 döneminde başta akademik ve politik çevreler olmak üzere iktisat ile ilgilenen tüm kesimlerde ilgi alanı olmuştur. 1939-1945 döneminde uluslararası ekonomik sistemlerde yaşanan çöküşlerin yarattığı etki, iktisadi kalkınmaya ivme kazandırmış ve sonrasında iktisadi kalkınma bir disiplin alanı haline dönüşmüştür. XIX. Yüzyılın son çeyreğinden itibaren yerini liberal ekolün türevlerinin iktisat öğretisinde bırakarak önemini kaybetmeye başlamıştır (Doğan, 2011: 41). İktisadi kalkınma kavramıyla ortaya konan temel hedef, tam anlamıyla çeşitlendirilmiş modern bir ulusal ekonomi yani çoğu mal ve hizmetleri üretebilen, hem de yabancı sermaye ile teknolojiye bağımlılığı sınırlı olan bir ekonomi oluşturmaktır. Bunun için de, üretim kapasitesinin, köktenci bir değişim sürecine tabi tutulmasının gerektiği ileri sürülmektedir (Aydın, 1999: 3-5). Günümüzde ise kavramın daha çok ekonomik yönü itibariyle ele alındığı dikkat çekmektedir (Yavilioğlu, 2002a: 60-63).

İktisadı kalkınma kavramını Alexander Gerschenkron; sanayileşme sürecinin her ülkede, sanayileşmekte geç kalmış Avrupa Ülkeleri’nin İngiliz sanayi devriminden çok temel noktalarda farklılık gösterdiğini ve bunun da esas olarak geç kalanların eskileri “yakalama” çabasının yoğunluğundan kaynaklandığı şeklinde vurgulamaktadır. Gerschenkron’a göre her toplum sanayileşme sürecine kendi kurumsal özellikleri ile katılmaktadır ve İngiltere’nin sanayileşme sürecini tamamlamasıyla birlikte diğer ülkelerin aynı seviyeye ulaşması için devletin bir takım müdahalelerde bulunması gerekmektedir. Burada açığı kapatma rolünü devlet müdahalesi üstlenmektedir. Buna göre, geri kalmışlık düzeyi ne kadar yüksek ise, sanayileşen ülke seviyesine ulaşmak için güçlü bir devlet müdahalesine ihtiyaç duyulmaktadır. Gerschenkron, sanayi yatırımlarını çekici hale getirerek geleneksel ihracat yapısını değiştirebilmek için piyasa sinyallerinden daha fazlasına ihtiyaç olduğuna dikkat çekmektedir. 19. yüzyıl Avrupa’sıyla sınırlı olmakla beraber Gerschenkron’un çalışması, kalkınma iktisadı için çok önemliydi, çünkü tek iktisat anlayışına karşı öne sürülen teorilere tarihsel destek sağlamaktaydı. Gerschenkron, kesin olarak kalkınmada, birden fazla yol olabileceğini, sanayileşme yoluna giren ülkelerin bu amaçla kendi politikalarını, sıralamalarını ve ideolojilerini oluşturmalarının muhtemel olduğunu söylemektedir (Hirschman, 2003: 35).

(20)

Toplumların üretim kapasitelerinin geliştirilerek, niteliksel açıdan artırılması ve toplumsal hayatta niceliksel bakımdan bir takım iyileştirmelerin gerçekleştirilmesi, yaşam standartlarının yükseltilmesi, gelişmişlik farklılıklarının azaltılması iktisadi kalkınmanın temel konularını teşkil etmektedir. Niteliksel dönüşümlerin yanı sıra, niceliksel değişikliklerinde ön plana çıkması, bazı iktisatçılar tarafından paradoks olarak değerlendirilmiş ve kalkınma iktisadının açmazı olarak yorumlanmıştır.

İktisadi kalkınmanın önde gelen teorisyenlerinden biri olan Hirschman, 1950’li yıllarda az gelişmiş ülkelerin durumunu şu cümle ile ifade etmektedir; Sanayileşmenin gecikmesi ve biraz kapsamlı her projenin müteşebbis zihniyetin zayıflığından ötürü akamete uğraması gibi engeller karşısında çaresiz kalan azgelişmiş ülkelerin sanayileşme sürecine girebilmesi, bilinçli, yoğun ve yönlendirilmiş bir çaba sonucunda mümkün olabilecektir (İnsel,1993:185). Devlet müdahalesini merkeze alan bu yaklaşım, kalkınma iktisadının diğer teorisyenleri Rostow, Gerschenkron, Leibenstein tarafından da paylaşılmaktadır. Bu teorisyenlerin hemen hepsi, kalkınmanın temel dinamiği olarak, ulusal gelirin müteşebbis sınıfa aktarılmasını sağlayacak merkeziyetçi, güçlü, otoriter, modernleştirici ve akılcı bir devletin varlığına vurgu yapmaktadır.

1950’li yıllarda, kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için iradeci ve otoriter bir ulus devlete ihtiyaç olduğu kanaati, iktisatçıların, üzerinde mutabakat sağladıkları önemli konulardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Hatta demokrasiden vazgeçilerek, yerine geçici bir diktatörlüğün kurulmasının, kalkınma sürecinin ilk aşamasında daha yararlı sonuçlar doğuracağı bile düşünceler arasında yerini almıştır (İnsel, 1993: 186). Bu konuda dulupçu ise, kalkınma iktisadının sanayileşmiş ülkelerin 17. ve 18. yüzyıllarda geçirdiği kalkınma dönüşümünün iktisadî sürecini, günümüzün GOÜ’lerinin, gelişmiş ülkelerin ekonomik performansına, standardına ve prestijine ulaşma çabasını, karşılıklı etkileşimin doğurduğu birbirine bağımlılık sürecini, farklı boyutta tanımlanması gerektiğinin altını çizmektedir (Dulupçu, 2002: 37–38). Görüldüğü üzere kalkınma iktisadına yönelik tanımların ortak özelliği, nicelikselden ziyade, niteliksel dönüşümler üzerinde durulması ve yaşam standartlarında meydana gelen genel anlamdaki ilerlemeye, yüksek ve yükselen yaşam standardı bağlamında refahın inşasına vurgu yapılmasıdır.

Toplumsal sorunlar 1950-1960 döneminde, iktisadi süreçler merkeze alınarak açıklanmıştır. Toplumsal sorunların kökeninde sadece iktisadi olguların yattığına inanılmış ve neoklasik varsayımlardan türetilen dengeli büyüme modelinin önerilmesiyle, kalkınma iktisadı da, söylem olarak benimsenmiştir (İnsel 1993:155). Neoklasik iktisat teorisinin, 1929 yıllında yaşanan bunalım sonrası güvenilirliğini yitirmesi ve farklı düşüncelerin ortaya

(21)

atılmasıyla kalkınma iktisadı popülerlik kazanmıştır. 1940’lı yılların sonunda formüle edilen ve 1970’li yılların başına kadar egemenliğini sürdüren kalkınma iktisadı, sanayileşme olgusunu öne çıkaran, bireyi mutlak anlamda devlete bağımlı kılan ve toplumu, yukarıdan aşağıya örgütlemeyi ve biçimlendirmeyi öngören özel bir modernleşme teorisi ile birlikte ele alınmaktadır (Kahraman 1993: 91-93).

Çevre ülkelerin azgelişmişlik sorununu, bu ülkelerin kendi iç dinamiklerine bağlayan iktisadı kalkınma, piyasa ekseninde yürüyen ilişkilerin gelişmesini sağlayacak bazı düzenlemelerin yapıldığı, yani piyasalara müdahale edildiği takdirde, kalkınmayı engelleyen bu dinamiklerin etkisiz kılınabileceğini ileri sürmektedir. İktisadı kalkınma bağlamında, önerilen modelin merkezinde, kalkınmayı sağlayacak dinamikleri örgütleyen ve denetim altında tutan kalkınmacı devlet ile üretim faaliyetlerini gerçekleştiren yerli sanayi burjuvazisi yer almaktadır. Söz konusu model, devletin eline, kapitalist ilişkilerin gelişmesini mümkün kılacak altyapıyı oluşturması için, bazı iktisadi ve siyasi araçlar vermektedir. Kalkınma iktisadı, söz konusu sürecin başlaması için, devlet tarafından yapılacak kapsamlı bir müdahalenin mutlaka gerekli olduğunu, temel önerme olarak ortaya koymaktadır (Ercan, 1997: 91-118).

1.2. Kalkınma Kuramları

Kalkınma kuramları ülkelerin, sadece ekonomik değil aynı zamanda teknolojik, sosyo-kültürel ve siyasal boyutlarını da dikkate almaktadır. Kalkınma kuramlarında, ülkelerin kalkınma çabalarında sahip oldukları kaynakları ekonominin çeşitli alanlarına tahsis ederken, rasyonel şekilde nasıl bir tercihte bulunulacağı konusu öncelikli sorun olarak dile getirilmektedir (Han ve Kaya, 1997: 235). Ayrıca, kalkınmanın ana kaynağının hızlı sermaye birikimi olduğu görüşü hâkim olmaktadır (Başkaya, 2000: 193). Bu bağlamda kıt olan ülke kaynaklarının hangi alanlara yönlendirileceği ve yönlendirme şekillerine göre farklı kalkınma kuramları geliştirilmiştir.

1.2.1. Geleneksel Kalkınma Kuramı

Geleneksel kalkınma kuramı, makroekonomik konular üzerine yoğunlaşmaktadır ve iktisadi kalkınma ile yapısal dönüşüm süreçleri arasında yakın ve karşılıklı bir etkileşme ilişkisinin var olduğu kabul edilmektedir. Bu yaklaşımı savunan iktisatçılar, azgelişmiş ülke ekonomilerinin gelişmiş ülke ekonomilerinden nitelik olarak farklı olduğunu ileri sürmekte bu nedenle, azgelişmiş ülke ekonomilerine yönelik incelemelerin, farklı araştırma yöntemleri ve teorik çatılar çerçevesinde yapılmasını vurgulamaktadırlar (Kaynak, 2009:128-129).

Geleneksel kalkınma kuramına göre, azgelişmiş ülkeler (AGÜ), gelişmiş ülkelerin kapitalizm öncesi yapılarına benzer geleneksel toplumlardır. AGÜ, gelişmiş ülkelerin gelişim

(22)

çizgisini izleyecek ve bu yolla modernleşeceklerdir. Geleneksel kalkınma iktisadı yaklaşımının öncülerinden biri olan Rostow’a göre, bütün toplumlar zorunlu olarak aynı tarihsel aşamadan geçeceklerdir. Her toplum doğrusal bir gelişme çizgisi izlemektedir ve azgelişmişlik gelişmeye giden yolda geçici bir aşamadır. AGÜ’ler tarihsel gelişme sürecinde geride kalmış ülkelerdir. AGÜ’lerin bugünü, sanayileşmiş ülkeler tarafından daha önce yaşanmıştır. Geleneksel kalkınma kuramının en önemli özelliği, temel engeller bir kez yıkıldığında hiçbir ulusun evrensel gelişmenin yolundan kaçamayacağıdır. Bu yaklaşım, AGÜ’lerin gelişmemişliğinin nedenlerini, söz konusu ülkelerin içsel dinamiklerinde aramaktadır. Az gelişmişliğin nedeni, ekonomik olarak tasarruf oranlarındaki yetersizlik, yatırımlardaki yetersizlik ve pazarın yeterli büyüklükte olmaması gibi etkenlerdir.

Nurkse, gelişmiş ekonomileri geniş bir pazara ve dolayısıyla yüksek bir üretim düzeyi ile üretimde kullanılan büyük ölçekli sermaye birikimine sahip olmakla tanımlarken, az gelişmeyi tasarruf ve yatırım oranlarındaki yetersizlik ve pazarın yeterli büyüklükte olmamasıyla açıklamaktadır. Gelişmemiş bir ekonomide pazar küçüktür, çünkü üretkenlik düzeyi düşüktür, bunun nedeni ise, sermaye birikiminin yetersiz olmasıdır. Yetersiz sermaye, düşük bir üretkenlik ve sınırlı bir pazara sahip ülkelerde gelir düzeyi de düşük olmaktadır. Gelir düzeyinin düşük olması, bireylerin tasarruf ve satın alma güçlerinin düşük olmasına neden olmaktadır. Yatırım düzeyinin düşük olması, gelirin düşük olmasına yol açarak bir kısır döngü meydana getirmektedir. Nurkse göre, AGÜ’lerin kendiliğinden bu kısır döngüden çıkabilmeleri söz konusu değildir (Kaynak,2009:130).

AGÜ’ler bu kısır döngüyü ancak yabancı sermaye, borçlanma ya da dış yardımlar sayesinde atlatabileceklerdir. AGÜ’leri içine düştükleri yoksulluk kuyusundan çıkaracak olan yine gelişmiş kapitalist ülkelerdir. Geleneksel kalkınma kuramına göre, kalkınma için azgelişmiş ülkelerin iç toplumsal yapılarının modernleşmesi gerekmektedir. Nitekim Rostow, kalkınmanın başlaması için sadece sermaye birikiminin tarım ve sanayideki teknolojik gelişmenin yeterli olmadığına, iktisadi moderniz mi ciddiye alan ve yüksek seviyeli bir faaliyet olarak telakki eden bir siyasi elitin, toplumda hâkim konuma gelmesinin gerekli olduğuna dikkat çekmektedir (Doğan ve Öztürk, 2010: 36-37).

Bu kuram, azgelişmiş ekonomilerin nasıl bir iktisadi gelişme yolu izleyebileceğini anlatmaktadır. AGÜ’lerin kapitalist sistemin işleyiş mantığı içerisinde gelişebileceğini öngören bu kuram, gelişmenin ana engellerini, toplumların içyapıların da görmekte, iç toplumsal yapıdaki bazı öğelerin kalkınma yönünde yeniden yapılandırılması gereğinde ısrar etmektedir. Bu kuramda, hedef Homo Economicus’u yaratmak ve bu insan tipinin faaliyet göstereceği kurumsal çerçeveyi oluşturmaktır. Bu anlamıyla iktisadi kalkınma bir uygarlık

(23)

tarzı değişimini ifade etmektedir. Geleneksel kalkınma kuramları, kalkınma sürecinin karmaşıklığını kavramaktan uzak, son derece basit modellemelere dayanmaktadır. Bu kuramlarda sosyal ve siyasal yapıların veri olarak alınması kalkınma sorunun temel dinamiklerinin yeterince açıklanamamasına neden olmaktadır (Şenses, 2003: 110). Genel bir değerlendirme yapıldığında, kalkınmanın bir disiplin olarak ortaya çıkmasında ve 1970’li yılların ortalarına kadar geçen sürede, bu disiplinin ana damarını oluşturan geleneksel yaklaşımlar, ekonomik kategorilerin dışına çıkamamaları nedeniyle AGÜ’lerin kalkınma sorunlarına kapsayıcı çözümler üretememişlerdir (Türkay, 1995: 168).

1.2.2. Dengeli Kalkınmaya Yönelik Kuramlar

Ortodoks kalkınma kuramlarından biri olan dengeli kalkınma kuramlarına göre, gelişmekte olan ülke’lerde (GOÜ) talep yetersizliği söz konusudur ve pazar alanı sınırlı kalmaktadır, yatırım miktarının azlığı ve çeşitli alanlarda büyük yatırımların aynı anda gerçekleştirilememesi nedeniyle GOÜ’lerde ekonomik kalkınmayı başlatmak mümkün olamamakta, ayrıca içsel ve dışsal ekonomilerden de yararlanılamamaktadır.

GOÜ’lerde gelir belli bir seviyeye ulaşıncaya kadar tasarruf söz konusu olmamaktadır. Bu nedenle GOÜ’lerde, kalkınmanın başlatılması ve kendi kendini besleyebilmesi için gelirin mümkün olan en kısa sürede belli bir seviyeye çıkarılması gerekmektedir. Bunun içinde ekonominin her sektöründe bir yatırım seferberliği yapılmalıdır. GOÜ’lerin ihracat imkânları hiçbir zaman yurtiçi talep yetersizliğini telafi edememektedir. İhraç ürünlerinin talebinin elastik olmaması ve devamlılık göstermemesi, uzun vadeli kalkınma yönünden ihracata güvenilmemesi sorununu doğurmaktadır. Kıt kaynaklardan biri olan sermayenin, ekonominin arz ve talep açısından tüm sektörleri ve bölgeleri kapsayacak biçimde kullanımı dengeli kalkınma kavramını ifade etmektedir (Erkan, 1998: 14).

Dengeli kalkınma, gelişmekte olan ekonomilerde bütün kesimler arasında aynı zamanda dengeli bir gelişme sağlanarak, tüketim ve üretim arasındaki ilişkilerin denge durumuna gelmesini öngörmektedir. GOÜ’lerde, üretim faktörleri kısmen daha az olduğundan, kaynakların dağılımı açısından piyasa mekanizması yetersiz kalmaktadır. Dengeli kalkınma teorisyenleri için planlama, piyasa aksaklıklarının yarattığı olumsuzlukları engellemenin bir yoludur. Kalkınma sürecinde planlama, GOÜ’ler için piyasa fiyatlarının, ekonomideki nispi kıtlıkları ve dolayısıyla sosyal maliyetleri aksettirmemesinden ve aynı zamanda yapılan yeni yatırımların, piyasanın sınırlılığı dolayısıyla piyasanın fiyat yapısını değiştirmesinden kaynaklanmaktadır (Manisalı, 1971: 18-19).

Planlanmadan, yatay ve dikey bağlantıları oluşturulmadan kurulan bir endüstri, pazarın darlığı ve gelir seviyesinin azlığından dolayı üretim mallarını satamayacaktır. Bu nedenle bir

(24)

endüstride birbirleri ile ilişkisi olacak şekilde bağımlı ve tamamlayıcı sanayi ünitelerinin eşzamanlı olarak kurulması gerekmektedir (Başkaya, 1991: 48). Eşzamanlılık, endüstride yer alan firmaların karşılıklı bağımlılık ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Bu bağımlılık, tüketim açısında da mevcut bulunmaktadır. Bu anlamda kesimlerin dengeli büyümesi ve birbirlerini tamamlamaları gerekmektedir (Acar, 1998: 56). Tamamlayıcılık sadece sanayinin alt sektörleri için değil, tarım, sanayi ve diğer sektörler arasında da kurulmalıdır. Her kesimin dengeli büyümesi için üretimine talep bulması ve gelir artışlarının talepte yaratacağı genişlemenin gözden kaçırılmaması gerekmektedir. Böylece tarımsal hammaddelerle sanayi ürünleri, sermaye malları, tüketim malları vb. arasında denge kurulabilecektir (Egeli, 2003:110).

Dengeli kalkınma konusunda araştırma yapan iktisatçılardan Leibenstein çalışmalarında, daha çok GOÜ’lerde piyasa etkinliğini araştırmakta ve etkin olmayan bir piyasanın kalkınma açısından sonuçlarını tartışmaktadır. Leibenstein, kaynak dağılımındaki etkinsizlik nedeniyle piyasa mekanizmasına bağlı bir kalkınmayı reddetmektedir. Leibenstein, “İktisadi Azgelişmişlik ve İktisadi Büyüme” adlı kitabında, AGÜ’lerin durgun ekonomilerini harekete geçirerek başlatılan kalkınmanın yavaş yavaş gerileyerek eski düşük gelir düzeyine dönmesini önlemek için neler yapılması gerektiği konusunda önerilerde bulunmaktadır (Birdal ve Ulutan, 1992: 227).

Dengeli kalkınma konusunda çalışmalar yapan bir diğer iktisatçı ise Lewis’tir. Lewis, kalkınma süreci sırasında farklı sektörler arasında doğması muhtemel dar boğazlarla, kapasite fazlalıklarının yol açabileceği olumsuzlukları engellemek üzere farklı sektörlerin dengeli büyümesine ağırlık vermektedir. Kapasite fazlalıklarından ve dolayısıyla israflardan kaçınabilmek için dengeli büyüme görüşünü savunmaktadır. Lewis, dengeli kalkınmayı sanayileşme ile eş anlamlı kabul etmektedir. Lewis’ in görüşleri, geçinebilecek ücret karşılığında emek arzının sınırsız olduğu varsayımına dayanmaktadır (Karabulut ve Emsen, 1997: 32).

Dengeli kalkınma konusunda iktisatçılar arasında görüş farklılıkları bulunmaktadır. Yukarıdaki iktisatçıların görüşlerinden farklı olarak Rosenstein Rodan, “Doğu ve Güney-Doğu Avrupa’nın Sanayileşme Sorunları” adlı çalışmalarını Güney-Doğu Avrupa devletleri üzerine yapmıştır. Çalışmanın sonucunda, bölgede düşük olan milli gelir düzeyine bağlı olarak, düşük talep sorunu bulunduğunu sermaye birikiminin ve miktarının oldukça düşük olduğunu, bölge, nüfus ve alan olarak geniş olmakla birlikte üretim açısından yetersiz kaldığı sonucuna ulaşmıştır.

(25)

Rodan göre, söz konusu sorunlara sahip bölgenin kalkınabilmesinin iki yolu bulunmaktadır. İlki, emek fazlasının olduğu geri kalmış bölgeden, sermaye fazlasının olduğu gelişmiş bölgeye emek göçüyle bölgenin kalkınmasıdır. İkinci yol ise, sermayenin geri kalmış bölgeye gelmesidir. Rodan, bu yola sanayileşme ismini vermekte ve ikinci yolun kullanılmasını daha uygun bulmaktadır. Rodan, sanayileşme yöntemi açısından dış kaynaklı sermayenin dolaylı ve dolaysız yatırımlarının kullanımını avantajlı bularak, bölgeye gelecek sermayenin nasıl kullanılması gerektiği üzerinde durmaktadır (Yavillioglu, 2002b: 56).

Geri kalmış toplumların kalkınabilmeleri için dengeli kalkınmayı konusunda çalışmalar yapan iktisatçılardan bir diğeri ise Nurkse’dur. Nurkse’nin kapalı çember kuramlarında, yoksulluk kendini devamlı olarak yineleyen, ancak her defasında yine başlangıç noktasına dönen hareketlerin sonucu olmaktadır. Her başlangıcın gelişmeyi önleyici faktörler nedeniyle dairesel bir yol izleyip tekrar aynı noktaya gelmesi, yoksulluktan kurtulma sürecinin önünü devamlı tıkamaktadır. Nurkse, bir ekonominin geri kalmışlığını onun düşük gelir, düşük tasarruf, düşük yatırım ve tekrar düşük gelir seviyesine bağlayarak, bu ülkenin bir kısır döngü içinde denge oluşturduğunu ileri sürmektedir. Nurkse’ye göre, geri kalmış bir ekonominin yaşadığı bu durumdan çıkış için farklı sektörlere aynı dönemde yatırım yapmak gerekmektedir. Nurkse göre, geri kalmış bir ekonominin gelişebilmesinin önemli bir aracı plandır. Ancak planlama ile sanayi dalları birbirini tamamlayacak ve destekler nitelikte yatırımlar gerçekleşebilecektir (Nurkse, 1966: 62-63).

Dengeli kalkınma teorisyenlerinden Chenery; geri kalmış ekonomilerde kaynak dağılımı ile piyasa arasındaki bağın zayıf olduğunu, dolayısıyla kaynak-gelir ilişkisinin istenen yönde oluşmadığını vurgulamaktadır. Bu durum söz konusu ekonomilerde, dengesizlik yaratmaktadır. Bu dengesizlikler, tam istihdam seviyesinin altında, dış alım-satımın sınırlı olduğu bir ekonomide, üretim faktörlerindeki yapısal dengesizliklerle, üretici sektörlerin birbirinden etkilenebilirliğinden kaynaklanan dengesizliklerdir. Chenery’e göre, ekonomiye planlama yoluyla, müdahale etmek gerekmektedir. Planlama, ekonomide koordinasyonu ve kaynakların etkin kullanımı sağlayarak dengesizlikleri ortadan kaldırmaktadır (Erbay ve Özden, 2013: 13). Aşağıda dengeli kalkınma konusunda çalışmalar yapan iktisatçıların kuramları ayrıntılı olarak yer almaktadır.

1.2.2.1. Lewis’in İkili Yapı Modeli

Kalkınma yaklaşımlarının önemli çalışmalardan biri de Lewis’in ikili yapı kuramıdır. Bu modelde, ilk olarak modern değişim sektörü ile geçimlik sektörden oluşan düalist (ikili) bir yapının varlığından söz edilmektedir. Modern kesim kapitalist olarak değerlendirilirken

(26)

(sanayi), geçimlik sektör olan ama kapitalist olmayan yapı, diğerinin ezici gücüne maruz kalmaktadır (Kaynak, 2011: 213).

İkili yapı kuramları, bugünün AGÜ’lerinde birbirinden ve ekonomiden yalıtılmış, tarım ya da geleneksel kesim ile sanayi ya da modern kesim olduğu gözleminden hareket etmektedir. Bu ülkelerde, genellikle büyük şehirler daha çok modern ekonomilerin yapısal özeliklerini taşımakta, kırsal bölgeler ise geleneksel ekonomi ilişkilerini sürdürmektedir. Ancak büyük şehirler de homojen bir yapıda bulunmamakta; hem modern, hem de geleneksel yapıları ile üretim tarzlarına devam etmektedirler (Yavilioğlu, 2002b:54). Kuram göre, ikili yapı yoksul ülkelerin gelişmesini engelleyen en önemli faktördür. Özellikle geleneksel kesimin içe kapalı ve kendi kendine yeterli olması, ekonominin genelinde ve bu kesimde yapılacak her türlü iyileştirmelere ve uyarıcılara yanıt alınamayacağı düşündürmektedir (İşgüden, 1995: 144).

Gelişmişlik düzeyi ile işgücünün sektörel dağılımı arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Gelişme düzeyi arttıkça işgücü, tarım sektöründen sanayi ve hizmetler sektörüne geçmektedir. Ekonomik analizlerin hemen hemen tamamı için gelişmenin seyri sırasıyla tarım, imalat, sanayi ve hizmetler şeklinde sıralanmaktadır. İkili yapılı kuramlarına göre, ekonominin dinamik büyüyen modern kesimi olan sanayi kesimi, kendisine gerekli olan işgücünü tarımsal kesimden sağlamaktadır. Yalnız sanayi kesimi bunun için, en az tarımdaki ortalama verimliliğe eşit olan bir ücret ödemek zorundadır. Geçimlik kesimdeki kazançlar, kapitalist kesimdeki ücretlere bir alt sınır koymaktadır. Ancak, gerçekte ücretler bundan daha fazla olmalıdır. Genellikle kapitalist kesimdeki ücretlerle geçimlik kazançlar arasında % 30 ya da daha fazla bir fark bulunmaktadır. Buna göre ekonomik anlamda gelişme düzeyi arttıkça imalat, sanayi ve hizmetler sektörleri, artan bir düzeyde tarımsal işgücü talep edecektir (Lewis, 1954: 150). İşgücü talebinin artması, ücret düzeylerini de tarım dışı sektörlerin lehine çevireceği için daha fazla işgücü, tarım sektöründen diğer sektörlere geçiş yapmaktadır. Başka bir ifade ile kalkınma hızlandıkça, işgücünün sektörel dağılımı tarım sektörünün aleyhine, tarım dışı sektörlerin lehine olacaktır. Böylece, sanayi kesiminde üretim ve gelir artarken bir yanda tasarruf olanağı genişleyecek, diğer yandan tasarruflar yeni sermaye oluşumunda kullanılarak yoksulluktan kurtulma sürecini hızlandıracaktır. Bu süreç devam ederken tarım kesiminin ekonomideki ağırlığı giderek azalmakta ve ekonominin bütününe kapitalist kesim egemen olmaktadır. AGÜ’ler açısından tipik olduğu düşünülen Lewis’in sınırsız emek arzıyla kalkınma kuramının dinamikleri, II. Dünya Savaşı’nı izleyen hızlı kalkınma döneminde, büyük ölçüde Güney’den gelen kitlesel göç sayesinde, birçok Kuzey ekonomilerinde geçerli olmuştur (Solmaz, 2008: http://www.mevzuatdergisi.com).

(27)

Lewis göre, modern yapı üretim ve verimlilik konusunda daha fazla güce sahipken, geleneksel yapının sahip olduğu atıl kapasiteye ihtiyaç duyduğunu ve bu yüzden de kalkınmanın geleneksel yapıdan modern yapıya geçiş olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca Lewis, tarım kesiminde emek arzının sınırsız olmasına karşı, marjinal verimliliğin düşük olduğunu belirtmektedir. Bu durumda Lewis, tarım kesimindeki toplam üretimi azaltmadan, bir kısım emeği modern sisteme doğru kaydırılmasını gerekli görmektedir. Geleneksel yapıda oluşan düşük verimliliğin düşük ücretle sonuçlanması, sınırsız emeğin daha yüksek verimliğe sahip modern yapıya transfer olmasına neden olmaktadır. Sınırsız emek arzı ile kalkınma modeline göre; ekonomik kalkınma, geleneksel sektörde fırsat maliyeti çok düşük olan emeğin, modern sektör tarafından emilmesiyle gerçekleşmektedir.

1.2.2.2. Rosenstein-Rodan’nın Büyük İtiş Modeli

Rosenstein, Rodan'ın 1943 yılında yayınladığı “Doğu ve Güneydoğu Avrupa'nın Sanayileşme Sorunları” adlı makalesi, büyük itiş teorisi'nin temelini oluşturmaktadır. II. Dünya Savaşı devam ederken Rodan savaş sonrasında oluşacak dünya ekonomisinin karşılaşacağı sorunlarla ilgilenmeye başlamıştır. Doğu ve Güney–Doğu Avrupa ülkelerinde kalkınmaya engel olan sorunlarını şu şekilde ifade etmiştir ( Doğaner, 2010: 52);

 Ülkelerin milli gelir düzeyi düşük olduğu için talep yönünden darlık bulunmaktadır,  Nüfus fazla ve toprak geniştir, ancak üretim yetersizdir,

 Sermaye miktarı çok düşüktür.

Rodan, kaynakların yetersizliği sorununu ön planda tutarak özellikle kalkış ve kişi başına gelir hızı üzerinde durmakta, AGÜ’lerin yoksulluktan kurtulmalarının sanayileşmeleri ile mümkün olacağı noktasından hareket ederek, dönüşümün gerçekleşmesiyle dünya ekonomisinin de olumlu etkileneceğini vurgulamaktadır. Rodan’a göre bu dönüşüm, yoksul bölgelerin gelirini zengin bölgelerinkinden daha hızlı bir oranda yükselterek dünyanın farklı bölgeleri arasındaki gelir dağılımını daha eşit hale getirecektir.

Rodan, GOÜ’lerin kalkınabilmesi için, iki yolun olduğunu bunlardan birincisini emek fazlası bulunan geri kalmış bölgelerden, sermaye fazlası bulunan gelişmiş bölgelere emek göçüyle bölgelerin kalkınması olarak ifade etmiştir. Ancak bu yol çeşitli toplumsal dengesizliklere yol açabileceğinden sağlıklı bir çözüm yolu değildir. İkincisi ise, sermayenin geri kalmış bölgeye gelmesidir. İkinci yolun kullanılmasını daha uygun bulan Rodan, başarı için asgari bir yatırım miktarının gerekli ancak yeterli olmadığını söyleyerek bu sürecin kısaca “büyük itiş” olarak adlandırılabileceğini belirtmiştir. Büyük itiş kuramında, kaynakların asgari miktarının birbirini tamamlayıcı yatırımlara yönlendirilmesi, kendini sürdüren büyüme sürecine girişte bir eşiğin aşılması anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle, bu sürece girmek

(28)

için yapılan çalışmalar belirli bir düzeye ulaştığında, ekonomi gelişme aşamasına girmektedir (Solmaz, 2008: www.mevzuatdergisi.com).

Rodan'a göre tarımdan sanayiye geçiş, ancak planlı bir kalkınma politikası ile sağlanabilecektir. Rodan, kalkınmanın başlayabilmesi için birçok sektöre aynı anda yatırım yapılması gerektiğini savunmaktadır. Birbirini tamamlayan ve destekleyen bu kesimlere yapılacak yatırımlar, piyasanın tümüyle genişlemesine neden olmaktadır. Tamamlayıcı sektörlerde aynı anda başlayan yatırımlar büyük bir itiş gerçekleştirerek planlı sanayileşme sürecine böylece, ekonomide kendi kendini sürdüren bir büyüme sürecine girecektir. Eğer, kaynakların asgari bir miktarı söz konusu tamamlayıcı yatırımlara yönlendirilmez ise, söz konusu eşik aşılamayacak ve çabalar boşa çıkmış olacaktır (İşgüden,1995:142).

Büyük itişin başlaması için, ülkede mevcut sermayenin yeterli olması gerekmektedir. Rodan bu noktada dış yardımın önemini vurgulamaktadır. Dış yardımlar; borç, bağış, garanti ya da teknik yardım şeklinde olabilmektedir. GOÜ’lere yapılacak uluslararası yardımın amacı, kendini sürdürme temeline dayalı tatmin edici bir büyümenin gerçekleştirilmesidir (Taban ve Kar, 2004: 43). GOÜ’ler dış yardım alarak durgunluktan çıkabilmektedirler. Devlet, ekonomik yaşama aktif olarak katılmalı ve denetleyici bir rol oynamalıdır. Aynı zamanda, artan oranlı gelir vergisi yaklaşımı da bir devlet politikası olarak benimsenmelidir. Rodan, büyük itişi sağlayacak çok sayıda yatırımın aynı anda gerçekleştirilmesi gerektiğini, bu yatırımları finanse edemeyecek olan GOÜ’ler için uluslararası yardımın önemini vurgulamaktadır. Rodan, kalkınmakta olan ülkelere yapılan uluslararası yardımın bu ülkelerin belirli bir gelişme düzeyine erişmesine kadar değil, devamlı büyümeye erişmesine kadar olması gerektiğini savunmaktadır (Taban ve Kar, 2004: 84).

1.2.2.3. Nurkse’un Kapalı Çember Modeli

Nurkse, bir ekonominin geri kalmışlığını onun düşük gelir, düşük tasarruf, düşük yatırım ve tekrar düşük gelir seviyesine bağlayarak, bu ülkenin bir kısır döngü içinde denge oluşturduğunu ileri sürmektedir. Fakir bir ülkenin ise, kalkınma açısından önemli problemleri bulunmaktadır. Her şeyden önce bu ülkelerde piyasa koşulları geçerli olmadığı gibi pazarları dar, talep düzeyi düşük ve yatırım kaynaklarıyla birlikte yatırımları teşvik edecek faktörler de zayıftır. Nurkse’a göre geri kalmış bir ekonominin yaşadığı bu durumdan çıkış için farklı endüstrilere aynı dönemde yatırım yapılması gerekmektedir. Farklı endüstrilere aynı anda yatırım yapılması sonucunda piyasa bütünüyle genişleyeceğinden, kısır döngüden kurtulmak mümkün olacaktır. Diğer dengeli kalkınma teorisyenleri için olduğu kadar, Nurkse için de geri kalmış bir ekonominin gelişebilmesinin önemli bir aracı planlamadan geçmektedir.

(29)

Ancak planlama sayesinde birkaç sanayi dalı birbirini tamamlayıcı ve destekleyici nitelik kazanabilecektir (Yavilioğlu, 2002b; 57).

Ekonomik kalkınma sorunu ile ilgili tartışmada Nurkse, GOÜ’de fakirlik kısır döngüsünün kırılmasında yeni bir fikir ileri sürmüştür. Sermaye yeterliliğinin azgelişmişlik sorunun çözümünde temel faktör olduğunu iddia etmiştir. GOÜ’lerde, düşük reel gelir düzeyi küçük bir tasarruf kapasitesiyle sonuçlanmakta, yatırım yapmanın çekiciliği, düşük reel gelir sonucu insanların küçük satın alma güçleri sebebiyle düşük kalmaktadır. Bu nedenle Nurkse’ye göre düşük bir üretim verimliliğini yansıtan düşük reel gelir düzeyi çemberdeki genel noktadır. Fakirlik, düşük tasarruf yapma kapasitesiyle olduğu kadar yatırım yapmak için küçük teşvikle pozitif bağlantıya sahip olan yeterli sermayenin eksikliğine atfedilmektedir. Nurkse modelinde, pazar yetersizliği fikrini benimseyerek, yatırımların farklı sanayi kollarında olması durumunda pazar bulma güçlüklerinin ortadan kalkabileceğini düşünmektedir. Ayrıca, azgelişmişlik çıkmazından kurtulmada yatırımların çeşitli sanayi kollarına dağıtılmasının işe yaracağını belirtmektedir (Öztürk, 2005a: 88). Nurkse’un varsayımlarına göre, talebin gelir esnekliği uyarınca her çeşit malın üretiminde belli miktarda sermaye kullanılırsa, yatırıma yönlendiren güçlerin en sağlamı harekete geçirilmiş olacaktır. Çeşitli üretim alanlarında aynı anda yapılacak yatırımlar sonucunda, tersi bir strateji izlenerek varılabilecek verimlilik düzeylerinden daha yüksek verimliliklere ulaşılabilecektir (Gürkan, 1979:248).

Nurkse göre, durgunluk çıkmazından kaçmak için, pazar büyüklüğünün genişletilmesi ve yatırım teşvikleri yaratılması gerekmektedir. Nüfusun geliri durgunken üretim arttırılırsa, ekonomik sektörler tarafından üretilmiş mallar ve hizmetler için yeterli pazar olmayacaktır. Bu şartlar altında, sermaye yoğun üretimden kaynaklanan verimlilik artışına, pazarın başlangıçtaki büyüklüğü engel teşkil etmektedir. Nurkse, sermayenin teknik verimliliğinin, piyasanın toplam büyüklüğünü genişletme ve bireysel yatırım teşviklerini artırma yoluyla sadece dengeli büyüme vasıtasıyla, ekonomik açıdan gerçekleştirilebileceğini savunmaktadır.

1.2.2.4. Chenery’nin Çapraz Ülke Modeli

Dengeli kalkınma teorisyenlerinden bir diğeri olan Chenery, kaynak dağılımı ve piyasa arasındaki bağı incelemiş, geri kalmış ülkelerde bu bağın zayıflayarak istenilen düzeyde oluşmayacağını vurgulamıştır. Kaynak-gelir ilişkisi konusundaki dengesiz durumun hem tam istihdam seviyesinin altında, dış alım ve satımın sınırlı olduğu ortamdan hem de, üretim faktörlerindeki yapısal dengesizliklerden dolayı güçleşeceğini ifade etmiştir. Piyasa dengesizliklerinin olduğu bir ortamda, üretim faktörlerinin piyasa fiyatları, sosyal maliyetleri yansıtmamaktadır. Bu fiyatlara göre, oluşan piyasadaki kar maksimizasyonunu gerçekleştiren

(30)

girişimci sağladığı özel kar ile sosyal karlılık arasında fark görmektedir. Bu farklar ne kadar büyükse, optimal kaynak dağılımından o kadar uzaklaşılmaktadır. Bu nedenle planlama yoluyla piyasaya müdahale etmek gerekmektedir.

Chenery (1918-1994), AGÜ’lerin gelişmeleri konusunda dinamik etkenleri analize katarak birbirini tamamlar nitelikte iki grup çalışma yapmıştır. İlk olarak, Chenery iç kaynak dağılımı konusunu araştırmıştır. Chenery göre, az gelişmiş ekonomilerde kaynak dağılımı ile piyasa arasındaki bağ zayıf kalmakta bu nedenle, kaynak-gelir ilişkisi istenen yönde oluşmamakta ve bu durum söz konusu ekonomilerde dengesizlik yaratmaktadır. Piyasa fiyatlarının, sosyal maliyetleri yansıtmadığı durumlarda faktör piyasaları fiyatları da sosyal maliyetleri yansıtmamaktadır.Yatırımların sosyal marjinal verimliliklerini eşitleyen, kaynak dağılımının optimal olacağını savunmaktadır. Bunun için kullanılacak araç ise gölge fiyatları dikkate alan planlamadır. GOÜ’lerin fiyat mekanizmalarının, yatırım kararları alınması esnasında sosyal fayda ve maliyetleri yansıtmakta oluşan sorunların giderilmesi amacıyla, piyasa fiyatlarının malların kıtlık derecelerini doğru bir şekilde yansıtmalarını sağlamak amacıyla bir takım düzeltmeler yapılması gerekmektedir. Düzeltilmiş bu fiyatlarla gölge fiyatlar adı verilmektedir (Ergen,2008: 123). Gölge fiyat, tam rekabet koşullarında ortaya çıkacak olan fiyatı temsil etmektedir. İkinci olarak Chenery, üretimin etkinliği ile zaman içindeki değişebilirliğinin ve dışsal ekonomilerin varlığının karşılaştırmalı üstünlükler kuramında yer almamasını eleştirerek, bu dinamik unsurların analize dâhil edilmesini sağlamıştır.

1.2.3. Dengesiz Kalkınmaya Yönelik Kuramlar

Dengesiz kalkınma teorilerinin, piyasada ortaya çıkan dengesizlik durumlarının ekonomik ilerlemeyi durduracağı şeklindeki dengeli kalkınma teorilerine ait iddianın doğru olmadığı görüşü üzerine geliştiklerini söylemek mümkündür. Ekonomilerin çoğunlukla eksik istihdam seviyesinde dengeye geldiklerini ifade edilmesi, AGÜ’lerin, gelişmiş ülkelerden farklı bir şekilde algılanmaya başlandığını belirtilmektedir. Dengeli kalkınma kuramı, AGÜ’lerdeki sektörlerin aynı anda yapılacak büyük yatırımlarla harekete geçeceği ve kalkınmanın gerçekleşeceği savını, AGÜ’lerin yapısal özelliklerinin gelişmiş ülkelerin yapısal özelliklerinden farklı olduğunu öne sürerek reddetmektedir. Ekonomilerde her sektörlere aynı anda yatırım yapmak, sermaye birikiminin yanı sıra müteşebbis ve yönetici kadronun yeterli olması halinde mümkün olmaktadır. Belli stratejik sektörlerde yapılacak yatırımların diğer sektörleri de etkileyeceğini belirten Hirschman, sektörler arası bağlantının en yoğun olduğu bölgede ve zamanda uygun yatırımların yapılması gerektiğini ifade etmektedir (Dülgeroğlu, 1999: 44). Hirschman sanayileşme için gerekli stratejik sektörleri belirlerken girdi-çıktı

Şekil

Tablo -8: Modellere Ait CD Test Sonuçları
Tablo -10:Orta Gelirli Ülkeler İçin Birinci Nesil Birim Kök Testi Sonuçları

Referanslar

Outline

Benzer Belgeler

The aim of this activity is to help students make connections between the reflection of light and real life, make predictions about the situations that may occur as a result

KG: Öyleyse 1915 gibi İstanbul’a çalışmaya geldi ve ayakkabı boya imalatçısı Ermeni ustasının yanına çırak olarak girdi, desek, Şafak Boya Sanayi A.Ş.’nin web

Bir dizi tarihsel kanıt, ekonomisinde kurumların çoğuna sahip olan zengin ülkelerin, belirli bir ekonomik refah seviyesine ulaştıktan sonra değil ekonomik kalkınmaya

S ayın Samet Ağaoğlu eleştirm e­ lerinde, benim D em okrat Parti tarihini,-aşağı yukarı daha A ta­ tü rk devrinde başlamış büyük bir sosyal değişiklik

Bronowski, Bilim ve İnsan Değer Yargılan, (Çev. Şeyh Bedreddin, İst. Türk Düşünce Tarihinde Felsefe ha­ reketleri, Ank. Fahri, Sosyalizm, İst. Osmanlı Tarihi,

Yazar, Osmanl~~ ve Osmanl~~ sonras~~ Bulgaristan'a ili~kin olarak Bulgaristan'daki tarih yaz~m~nda Bulgarlann, Osmanl~~ kar~~tl~~~n~~ kendilerini tan~mla- mada ulusal bir motif

Panel regresyon tahmin sonuçlarına göre, hizmet ticareti ve büyüme arasındaki ilişkiyi gösteren katsayı gelişmiş ülke grubu için anlamsız çıkarken,

Ülkemiz kalk›nma planlar› daha ziyade ifl gücü modelini temel almas› nedeniyle, endüstri ürünleri tasar›m›n›n kalk›nma planlar›nda yer almas› ancak endüstrinin