• Sonuç bulunamadı

GEREÇ VE YÖNTEMLER

LİNEER REGRESYON ANALİZLERİ

Riskli sağlık indeksi ortalama skorlarına etki eden değişkenler Backward yöntemli lineer regresyon modelinde incelendi. Modelde başlangıç değişkenleri olarak; Utah ölçek puanı, anne eğitimi, baba eğitimi, yaş, evde sürekli birlikte yaşayan kişi sayısı, ailenin ortalama aylık geliri, erişkin tip DEHB tanısı almak, cinsiyet, eğitimde kaybettiği yıl sayısı, okul tipi, DEHB tanısı almak (çocukluk ve erişkin tüm DEHB olguları) dahil edildi. Analiz sonucunda cinsiyet, anne eğitimi, baba eğitimi, gelir, Utah skoru, yaş ve okul tipinin RSİ üzerine etki eden anlamlı etkenler olduğu bulundu.

Riskli sağlık indeksi ile ilgili regresyon modeli geneli istatistik anlamlılığa sahipti (F=90,308, p<0,001) ve düzeltilmiş R2=0,294 olarak hesaplandı. Yöntem tarafından ayıklanan değişkenlerden sonraki model sonuçları Tablo 21’de verilmiştir.

Görüşme yapılan olgularda RSİ ortalama skorlarına etki eden değişkenler Backward yöntemli lineer regresyon modelinde incelendi. Modelde başlangıç değişkenleri olarak; Utah ölçek puanı, anne eğitimi, baba eğitimi, yaş, evde sürekli birlikte yaşayan kişi sayısı, ailenin ortalama aylık geliri, erişkin tip DEHB tanısı almak, cinsiyet, eğitimde kaybettiği yıl sayısı, okul tipi, DEHB tanısı almak (çocukluk ve erişkin tüm DEHB olguları) katıldı. Analiz sonucunda cinsiyet, ailede birilikte yaşayan kişi sayısı ve DEHB tanısı almanın RSİ üzerine etki eden anlamlı etkenler olduğu bulundu.

70

Tablo 21. Riskli sağlık indeksine etki eden etkenlerin lineer regresyon analizi

Değişkenler Β değeri P

Sabit 0,639 0,286

Cinsiyet* 1,358 <0,001

Anne eğitimi 0,251 <0,001

Baba eğitimi -0,154 0,003

Ailenin aylık geliri (YTL) -0,00015 <0,001

UTAH skoru 0,072 <0,001

Yaş 0,059 0,037

Okul tipi** -0,682 <0,001

* kadın=0, erkek=1; ** yüksek okul=0, fakülte=1

Görüşme yapılan olgularda RSİ ile ilgili regresyon model geneli istatistik anlamlılığa sahipti (F=8,548, p<0,001) ve düzeltilmiş R2=0,116 olarak hesaplandı. Yöntem tarafından ayıklanan değişkenlerden sonraki model sonuçları Tablo 22’de verilmiştir.

Tablo 22. Görüşme yapılanlarda Riskli sağlık indeksine etki eden etkenlerin lineer regresyon analizi

Değişkenler Β değeri P

Sabit 5,784 <0,001

Cinsiyet* 0,934 0,026

Ailede yaşayan kişi sayısı -0,461 0,008

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu tanısı almak 1,673 0,001 * kadın=0, erkek=1

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olanlarda erişkin DEHB tanısı almaya etki eden değişkenler Backward yöntemli lojistik regresyon modelinde incelendi. Modelde başlangıç değişkenleri olarak; Utah alt ölçek puanları, anne eğitimi, baba eğitimi, yaş, evde sürekli birlikte yaşayan kişi sayısı, ailenin ortalama aylık geliri, cinsiyet, eğitimde kaybettiği yıl sayısı, okul tipi katıldı.

Erişkin DEHB tanısı almak ile ilgili regresyon modelinin genel açıklayıcılığı %65,7 ve R2=0,080 olarak hesaplandı. Yöntem tarafından ayıklanan değişkenlerden sonra Utah ölçeği

71

depresyon alt ölçek puanı ve Utah ölçeği davranış sorunları alt ölçeği puanı değişkenleri modelde yer aldı ve model sonuçları Tablo 23’de verilmiştir.

Tablo 23. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu olan olgularda Erişkin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu tanısı almaya etki eden etkenlerin lineer regresyon analizi Değişkenler P Odd’s değeri %95 güven aralığı Alt sınır Üst sınır Sabit 0,001 0,138

UTAH depresyon alt ölçek puanı 0,030 1,120 1,011 1,240

UTAH davranış sorunları alt ölçek puanı 0,101 1,070 0,987 1,160 Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısı almaya (kısmi remisyonda olgular ve erişkin olgular dahil tüm DEHB olguları) etki eden değişkenler Backward yöntemli lojistik regresyon modelinde incelendi. Modelde başlangıç değişkenleri olarak; UTAH alt ölçekleri, anne eğitimi, baba eğitimi, yaş, evde sürekli birlikte yaşayan kişi sayısı, ailenin ortalama aylık geliri, cinsiyet, eğitimde kaybettiği yıl sayısı, okul tipi, seçilmiş riskli sağlık davranışları (motosiklete binerken kask takmamak, bisiklete binerken kask takmamak, emniyet kemeri takmamak, alkollü sürücü ile yolculuk etmek, alkollü araba kullanmak, üzerinde tabanca taşımak, üzerinde kesici-delici alet taşımak, kavgaya karışmak, partneri tarafından fiziksel şiddete maruz kalmak, depresif duygudurum bildirmek, intihar düşüncesi-planı ya da girişimi olmak, aktif alkol kullanımı, aktif sigara kullanımı, kullanılan uyarıcı ya da keyif verici madde sayısı, evli olmayıp korunmasız cinsel ilişki sonucu gebe kalmak, evli olmayıp korunmasız cinsel ilişki de bulunmak, fazla cinsel partneri olmak, kilo vermek için kusmak ya da ilaç kullanmak, günde iki saatten fazla televizyon seyretmek ve egzersiz yapmamak) katıldı.

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tanısı almak ile ilgili regresyon modelin genel açıklayıcılığı %92,1 ve R2=0,541 olarak hesaplandı. Yöntem tarafından ayıklanan

değişkenlerden sonraki model sonuçları Tablo 24’de verilmiştir. Analiz sonucunda DEHB tanısı alma olasılığını, yüksekokulda okumanın OR=1,654 (%95 Cl: 0,996-2,571) kat arttırdığı (p=0,052), Utah irritabilite alt ölçek puanının OR=1,223 (%95 Cl: 1,164-1,258) kat arttırdığı (p<0,001), Utah depresyon alt skorunun OR=1,107 (%95 Cl: 1,036-1,184) kat arttırdığı (p=0,003), Utah davranış sorunları alt skorunun OR=1,127 (%95 Cl: 1,054-1,205) kat arttırdığı (p<0,001), Utah dikkat eksikliği alt skorunun OR=1,145 (%95 Cl: 1,073-1,222)

72

kat arttırdığı (p<0,001), uyarıcı keyif verici madde sayısındaki artışın OR=1,893 (%95 Cl: 1,247-2,875) kat arttırdığı (p=0,003), tabanca taşımanın OR=3,267 (%95 Cl: 0,798-13,333) kat arttırdığı (p=0,100), bıçak taşımanın OR=2,132 (%95 Cl: 1,025-4,444) kat arttırdığı (p=0,042), fazla televizyon seyretmenin OR=1,689 (%95 Cl: 1,050-2,717) kat arttırdığı (p=0,031) bulundu.

Tablo 24. Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğuna etki eden etkenlerin lineer regresyon analizi Değişkenler P Odd’s değeri %95 güven aralığı Alt sınır Üst sınır Sabit <0,001 0,001 Okul (*) 0,052 1,654 0,995 2,751

UTAH irritabilite alt ölçek puanı <0,001 1,223 1,164 1,258

UTAH depresyon alt ölçek puanı 0,003 1,107 1,036 1,184

UTAH davranış sorunları alt ölçek puanı

<0,001 1,127 1,054 1,205

UTAH dikkat eksikliği alt ölçek puanı

<0,001 1,145 1,073 1,222

Uyarıcı-keyif verici madde sayısı 0,003 1,893 1,247 2,875

Tabanca (**) 0,100 3,267 0,798 13,333

Bıçak (***) 0,042 2,132 1,025 4,444

Televizyon seyretme (****) 0,031 1,689 1,050 2,717 * 0=fakülte, 1= yüksekokul; ** 0=tabanca taşımamak, 1=tabanca taşımak; *** 0=bıçak taşımamak, 1=bıçak taşımak; **** 0=fazla Televizyon seyretmemek, 1=fazla Televizyon seyretmek.

Erişkin DEHB tanısı almaya etki eden değişkenler Backward yöntemli lojistik regresyon modelinde incelendi. Modelde başlangıç değişkenleri olarak; UTAH alt ölçekleri, anne eğitimi, baba eğitimi, yaş, evde sürekli birlikte yaşayan kişi sayısı, ailenin ortalama aylık geliri, cinsiyet, eğitimde kaybettiği yıl sayısı, okul tipi, seçilmiş riskli sağlık davranışları (motosiklete binerken kask takmamak, bisiklete binerken kask takmamak, emniyet kemeri takmamak, alkollü sürücü ile yolculuk etmek, alkollü araba kullanmak, üzerinde tabanca taşımak, üzerinde kesici-delici alet taşımak, kavgaya karışmak, partneri tarafından fiziksel şiddete maruz kalmak, depresif duygudurum bildirmek, intihar düşüncesi-planı ya da girişimi olmak, aktif alkol kullanımı, aktif sigara kullanımı, kullanılan uyarıcı ya da keyif verici madde sayısı, evli olmayıp korunmasız cinsel ilişki sonucu gebe kalmak, evli olmayıp korunmasız cinsel ilişki de bulunmak, fazla cinsel partneri olmak, kilo vermek için kusmak ya da ilaç kullanmak, günde 2 saatten fazla televizyon seyretmek ve egzersiz yapmamak) katıldı.

73

Erişkin DEHB tanısı almak ile ilgili lojistik regresyon modelin genel açıklayıcılığı %96,4 ve R2=0,441 olarak hesaplandı. Yöntem tarafından ayıklanan değişkenlerden sonraki model sonuçları Tablo 25’de verilmiştir. Analiz sonucunda erişkin DEHB tanısı alma olasılığını Utah irritabilite alt ölçeği puanının OR=1,162 (%95 Cl: 1,091-1,236) kat arttırdığı (p<0,001), Utah depresyon alt ölçeği puanının OR=1,123 (%95 Cl: 1,031-1,223) kat arttırdığı (p=0,008), Utah davranış sorunları alt ölçeği puanının OR=1,097 (%95 Cl: 1,011-1,190) kat arttırdığı (p=0,025), Utah dikkat eksikliği alt ölçeği puanının OR=1,140 (%95 Cl: 1,043- 1,245) kat arttırdığı (p=0,004), emniyet kemeri takmamanın OR=2,206 (%95 Cl: 1,133-4,297) kat arttırdığı (p=0,020), tabanca taşımanın OR=14,285 (%95 Cl: 1,388-142,857) kat arttırdığı (p=0,025), kilo vermek için ilaç kullanmanın OR=7,196 (%95 Cl: 1,234-41,971) kat arttırdığı (p=0,028), fazla televizyon seyretmenin OR=1,736 (%95 Cl: 0,906-3,222) kat arttırdığı (p=0,096) bulundu.

Tablo 25. Erişkin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu tanısı almaya etki eden etkenlerin lineer regresyon analizi

Değişkenler P Odd’s

değeri

%95 güven aralığı Alt sınır Üst sınır

Sabit <0,001 0,000

UTAH irritabilite alt skoru <0,001 1,162 1,091 1,236

UTAH depresyon alt skoru 0,008 1,123 1,031 1,223

UTAH davranış sorunları alt skoru 0,025 1,097 1,011 1,190

UTAH dikkat eksikliği alt skoru 0,004 1,140 1,043 1,245

Emniyet kemeri (*) 0,020 2,206 1,133 4,297

Tabanca (**) 0,025 14,285 1,388 142,857

İlaç (***) 0,028 7,196 1,234 41,971

Televizyon seyretme (****) 0,096 1,736 0,906 3,322 * 0=emniyet kemeri takmak, 1=emniyet kemeri takmamak; ** 0=tabanca taşımamak, 1=tabanca taşımak;

*** 0=kilo vermek için ilaç kullanmamak, 1= kilo vermek için ilaç kullanmak; **** 0=fazla televizyon seyretmemek, 1=fazla televizyon seyretmek.

74

TARTIŞMA

Tüm dünya da son dönemde yapılan çalışmalar, DEHB için erişkin dönemde majör bir halk sağlığı sorunu olduğunu düşündürecek yaygınlık oranları bildirmektedir. Bununla birlikte ülkemizde bu alanda yeterli epidemiyolojik çalışma yoktur. Araştırmamızın temel amaçlarından biri bu alana katkı sağlamaktır. Bu bozukluk çocukluk çağında başlar ve etkisi yaşam boyu sürer ancak erişkin dönemde aldığı biçimler ve eştanı sorunları nedeniyle psikiyatri uzmanlarınca iyi tanınmamaktadır. Bu da çalışmanın ikinci temel gerekliliğini oluşturmaktaydı.

Kesitsel tanımlayıcı desende tasarlanmış ve evrenini Trakya Üniversitesinin Edirne şehir merkezindeki bütün fakülte ve yüksekokullarında eğitim gören öğrencilerin oluşturduğu araştırmamızda çocukluk çağını sorgulayan Wender Utah Ölçeğinden örneklemin %18,2’si 36 ve üstü puan almıştır. Çalışmaya katılımın gönüllü olması, DEHB semptomu bildirenlerin daha çok katılma eğilimi göstermesine yol açmış olabilir. Bu kişilerden yüz yüze görüşülen 231’i, görüşme yapmayı kabul etmeyen 89’u ve görüşme yapmayı kabul eden ama verilen randevuya gelmeyen 49’u arasında sosyodemografik veriler açısından anlamlı fark yoktu ve 76 kişi DSM-IV’e göre erişkin dönemde tanı ölçütlerini doldurmuş ve araştırma grubunda erişkin DEHB tahmini sıklığı %5,9 olarak bulunmuştur.

Çalışmamızda Utah ölçeğinden yüksek puan alan tüm katılımcılarla görüşmeyi hedefledik ve %62,6’sı ile yüz yüze görüşmeler yapıldı. DEHB’li bireylerin sendromun tanımı gereği yaşadıkları düzenli olamama, randevuları kaçırma gibi belirtilerinin bu sonuca etkisi olabileceğini düşünüyoruz. Çalışmamızda görüşme yapılan olgu sayısı son dönemde

75

erişkin DEHB epidemiyolojisi hakkında önemli katkı sağlayan iki büyük çalışmadan daha az olmamıştır (3,26). NCS’de 154 kişi ile DEHB semptomlarının sorgulandığı görüşmeler yapılırken, Fayyad’ın çalışmasında diğer ülkelerde yüzyüze görüşmeler yapılmadığından Amerika Birleşik Devletleri ayağında yapılan görüşmelerden elde edilen veriler istatistiksel olarak kullanılarak tahmini sıklık hesaplanmıştır (3,26).

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu sıklığı hakkında erişkinler üzerinde yapılan çalışmalardan elde edilen verilere göre; tedavi altında olan olgular değerlendirildiğinde %0,04 gibi çok düşük bir sıklık oranından genç erişkin dönemde %7,5’e ulaşan daha yüksek sıklık oranlarına kadar ulaşabilmekte ve tüm yaş grupları değerlendirildiğinde yaklaşık %4’lük sıklık oranlarını desteklemektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde kolej öğrencilerinde yapılan çeşitli çalışmalarda %3,4-7 oranında sıklık bildirilmiştir (6). Toplum bazlı bir çalışma 19 yaşındaki insidansı %7,5 olarak bulmuştur (25). Bütün erişkin yaş grubundaki olguların örneklendiği bir başka çalışmada %4,7 sıklık saptanırken (16) sadece birinci basamakta tanı ve tedavi alan olguların değerlendirildiği bir çalışmada oldukça düşük sıklık (%0,04) bildirilmiştir (17). Son dönemde yapılan iki büyük çalışmada tüm erişkin yaş grubunda ortalama %4,4 ve %3,4 tahmini sıklık saptanmıştır (3,26) ve bu çalışmaların sonucu erişkin DEHB’nin önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu düşündürecek dayanağı sağlamaktadır (1).

Öncelikle çocukluktan erişkinliğe geçen olguların izlendiği uzunlamasına çalışmalar olmak üzere çalışmaların çoğunda desteklenen görüş yaşla birlikte belirtilerin ve tanı alan olguların azaldığı yönündedir ve bizim çalışmamızın yaş ortalaması 21 olması ve DEHB semptomu bildirenlerin daha çok katılma eğilimi göstermiş olabileceği göz önüne alındığında bulduğumuz yaygınlık oranı geniş örneklemli çalışmaları destekler niteliktedir.

Üniversite öğrencileri Türkiye’nin her bir bölgesinden geldiğinden çalışmamızın örnekleminin sadece yerel bir bölgeyi temsil ettiği düşünülmemelidir. Ancak örneklemimiz bu yaş grubundaki tüm bireyleri kapsayamamaktadır. DEHB bilindiği gibi eğitimde aksamaya yol açmaktadır ve üniversiteye gidemeyen olguların kaybı söz konusudur.

Çalışmamızda çocukluk DEHB olgularının %42,2’sinde erişkin dönemde de DSM- IV’e göre DEHB ölçütlerini karşılamaya devam ettikleri saptanmıştır. Çocukluktan erişkinliğe geçen olguların izlendiği uzunlamasına çalışmalarda; genç erişkin dönemde hastalık ölçütlerini karşılama oranları %31-66 aralığında bildirilmektedir (2,5,6,11,16). Ülkemizde yapılan bir çalışmada Tuğlu, olguların %66,6’sının DSM-IV’e göre DEHB ölçütlerini karşılamaya devam ettiğini bildirmiştir (32). Erişkin dönemde DEHB’nin sürmesine etki eden

76

etkenleri saptayabilmek için yaptığımız regresyon modelinde Utah ölçeği depresyon alt ölçek puanı ve davranış sorunları alt ölçek puanının etkili etkenler olduğunu saptadık. Bilişsel davranışçı modele göre de; çocukluk çağından beri başlamış olan ve etkili başa çıkma becerilerini engelleyen temel nöropsikiyatrik bozukluklara sahip olan DEHB olgularının kendi haklarında geliştirmiş oldukları olumsuz düşünceler ve inançlar kaçınma davranışları, distraktibiliteyi ve ilişkili davranışsal semptomları kötüleştirerek hastalığın devamına katkıda bulunur (58). Yaptığımız analizde çeşitli sosyodemografik değişkenlerin hastalığın sürmesinde etkili olmadığını bulduk. Kessler ve ark. (96) erişkin DEHB belirleyicilerinin sadece çocukluk dönemin semptom şiddeti ve tedavi alma durumu olduğunu ve bu etkenler kontrol altına alındığında sosyoekonomik durum, etnik köken ya da eştanı bulunması gibi diğer etkenlerin hiçbirinin erişkin dönemde hastalığın devam etmesi için belirleyici olmadığını göstermişlerdir.

Çalışmada kullanılan Wender Utah Ölçeğinden erkek, yaşı daha küçük, ailelerinin ortalama aylık geliri daha yüksek ve yüksek okulda okuyan öğrencilerin aldığı puan anlamlı olarak daha yüksek olmuştur. Ancak ölçekten 36 ve üstü puan alanlarla 36 ve altı puan alanlar arasında cinsiyet, yaş, ailelerinin ortalama aylık geliri ve fakülte ya da yüksekokulda okuma açısından anlamlı fark çıkmamıştır. Yapılan görüşme sonrası DEHB tanısı konan olgularda bu tanıyı almaya etki eden değişkenlerin incelendiği regresyon analizi modelinde DEHB tanısı alma olasılığını yüksekokulda okumanın 1,7 kat arttırdığı saptanırken cinsiyetin etkisi gözlenmemiştir.

Olguların genç erişkin yaş grubunda olduğu çalışmamızda da saptandığı gibi erişkinlerde cinsiyet açısından farklılık olmaması beklenmektedir. Çocukluk döneminde çeşitli çalışmalarda erkek: kız oranı 2:1-6:1 arasında bildirilirken erişkin örneklemlerde 1:1 bulunmuştur (2,7,15,16,33,49).

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olgularının eğitimlerinin aksadığı bilinmektedir ve bu çalışmamızda da saptanmıştır. Yaşam boyu akademik başarıları düşük olma eğiliminde olan bu kişilerin eğitim düzeyinin daha düşük olduğu, daha az eğitim ve profesyonel eğitim aldıkları, liseyi bitirememe oranının 3-10 kat fazla olduğu, üniversite derecelerinin daha düşük olduğu çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir (3,26,65-67,89). Çalışmamızda Utah ölçeğinden alınan puan arttıkça eğitimde kaybedilen yıl sayısı artmakta, yıl kaybı olanların Utah puanı olmayanlardan anlamlı olarak daha yüksek çıkmakta ve Utah ölçeğinden 36 puandan yüksek puan alan grupta eğitim esnasında yıl kaybedenlerin oranı anlamlı olarak daha fazla olmaktaydı.

77

Araştırmamızda erişkin DEHB tanısı alanların %44,7’sinde DSM-IV’e göre DEHB- dikkatsizliğin önde geldiği tip; %32,9’unda DEHB-Hiperaktivite-İmpulsivitenin önde geldiği tip ve %22,4’ünde DEHB-Bileşik tip saptanmıştır. DSM -IV’e göre yapılan alt tiplendirmeler hakkındaki çalışmaların çoğu çocuklarda yapılanlarla sınırlıdır ve uzunlamasına çalışmalarda öncelikle hiperaktivite-impulsivitenin önde geldiği tip olarak başlayan hastalığın daha sonra dikkatsizlik belirtilerinin de eklenmesiyle birleşik tipe döndüğü ve erişkin dönemde hiperaktivitenin azalmasıyla dikkatsizliğin önde geldiği tipin baskın olduğu saptanmıştır (66). Çalışmamızda olguların erişkin dönemde DSM ölçütlerini doldurup tanı alması erişkin dönemde süren belirtiler açısından farklılık yaratmamıştır. Hem erişkin tanısı alan olgularda hem de erişkin dönemde tanı ölçütlerini karşılamayan kısmi remisyonda olgularda en sık karşılanan DSM ölçütleri üzerine aldığı görevlerde ya da etkinliklerde dikkatinin dağılması, dikkatin dış uyaranlarca kolayca dağılması, çoğu zaman sırasını beklemesi gereken durumlarda güçlük çekme, üzerine aldığı işleri veya etkinlikleri düzenlemekte zorluk çekme, çok konuşma ve öznel huzursuzluk olmuştur. DSM-IV DEHB belirtilerinin erişkinlerdeki sıklığı ve duyarlılığının araştırıldığı bir çalışmada en duyarlı belirtiler olarak bulunan belirtiler boş zamanlarını sakin bir şekilde değerlendirmede zorlanma, sorulan sorular tamamlanmadan cevabını yapıştırma ve sırasını beklemesi gereken durumlarda güçlük çekmek olmuştur. (25) Bizim çalışmamızdaki olgular ise boş zamanlarını sakin bir şekilde değerlendirmede zorlanmadan daha düşük oranlarda yakınırken o çalışmada bulunan diğer iki belirtiden sıklıkla yakınmıştır. Safren ve ark. (58), izlemekte oldukları hastalarının daha çok organizasyon ve planlama güçlükleri ve dikkat dağınıklığından yakındığını bildirmiştir. Bizim olgularımızda da dikkatsizlik belirtileri, organize olamama en çok pozitif saptanan bulgular olurken çok konuşma, öznel huzursuzluk ve sırasını bekleyememenin halen süren hiperaktivite/dürtüsellik belirtileri olduğu saptanmıştır.

Erişkin dönemde belirtilerin devamını sorgulayan çalışmalarda sıklıkla sendromik bir düzen olduğu ve ergenlik döneminde önce hiperaktivite, sonra dürtüsellik semptomlarında azalma gözlendiği, ancak bozukluğun en örtülü semptomu olan dikkat eksikliğinin erişkin dönemde yüksek oranda devam ettiği gösterilmiştir(14,96). DSM’ ye göre yarı yapılandırılmış bir görüşme sonrası hekim tarafından tanı koyulan çalışmamızda bundan bağımsız olarak katılımcılara hastalığın dikkat eksikliği ve hiperaktivite belirtilerinin sürüp sürmediği ve hayatlarında hala soruna yol açıp açmadığı konusunda ne düşündükleri sorulmuştur. Erişkin olguların yanı sıra kısmi remisyondaki olguların da özelikle dikkat eksikliği belirtileri olmak üzere halen belirtilerinden önemli oranda yakındıkları saptanmıştır. Ayrıca erişkin tanısı

78

alanlarda hiperaktivite belirtilerinden hala yakınma oranı kısmi remisyonda olgulara kıyasla daha yüksektir. Her iki grupta da hiperaktivite-dürtüsellik belirtilerinin 12-18 yaş arası gittikçe azaldığı bildirilmiştir. Yani olguların yarısı hiperaktiviteden yakınmaya devam etmekte ve tanı almakta, hiperaktivitesi gerileyen tanı alamayan kısmi remisyonda olguların yaklaşık ¾’ü dikkat eksikliğinden yakınmaya devam etmektedir bu da mutlaka dikkat eksikliği belirtilerinin sorgulanması gerektiğini düşündürtmektedir. NCS’de çocukluk döneminde DEHB semptomu bildirenlerin %70’i erişkin dönemde de belirtilerinden yakınıyordu (3). Bir çalışmada hiperaktivite belirtilerinin ortalama sayısının yaşla azalırken dikkatsizlik semptom sayısının 8-15 yaş arası aynı kaldığının gösterilirken bir diğer çalışmada erişkin olguların %93’ünün dikkatsizlikten yakınırken sadece %2’sinin dikkatsizlikten yakınmayıp sadece hiperaktivite ve dürtüsellikten yakındığı bulunmuştur (6,11).

Tanı ölçütleri uygulanırken DSM’ deki sadece 7 yaşından önce belirtilerin başlamış olması ölçütüne sıkı sıkıya uyulmaması ve 12 yaşın altında belirtilerin başlamasının tanı koymak için yeterli kabul edilebileceği tartışılmaktadır (50-53). Bizim çalışmamızda olguların özellikle hiperaktivite belirtilerini 7 yaş öncesi bildirdiğini ancak dikkat eksikliği belirtilerine gelindiğinde çocukluk öyküsü olan ve kısmi remisyonda olan ile erişkin olguların yaklaşık yarısının başlama yaşı olarak ilkokul yıllarının (7-12 yaş) bildirdiğini saptadık. Erişkin olguların belirtilerinin başladığı kesin zaman hakkında emin olamadıkları ancak daha çok semptomların zaten sürdüğü ilkokul yıllarını tanımladıkları literatürde belirtilmektedir (50).

Erişkin olguların çocukluk döneminde tanı ve tedavi alma sıklıkları düşüktür. Birinci basamakta tanı ve tedavi alan hastaların değerlendirildiği çalışmada olguların 1/3’ünün çocukluk döneminde de tedavi aldığı bildirilmiştir(14). Ülkemizde çocuk ve ergenlerin tedavi açısından rakamlara bakıldığında düşük oranda tedavi aldığı bilinmektedir(21). Çalışmamızda erişkin DEHB tanısı alanların %17,1’i ve kısmi remisyonda olguların %10,6’sı çocukluk döneminde DEHB tanısı aldığını bildirmiştir. Tanı alma açısından gruplar arasında istatistiksel anlamlı fark yoktu. Tedavi alma oranları ise daha düşük olup erişkin olgularda ve kısmi remisyonda olgularda sırasıyla %14,5 ve %6,4 olarak bildirilmiştir.

Kısmi remisyonda ve erişkin olgu gruplarında özgeçmişte sırasıyla %8,7 ve %19,7 depresyon, %4,8 ve %5,3 anksiyete bozukluğu ve %1,9 ve %6,6 diğer psikiyatrik hastalıklar bildirilmiştir. Şimdiye kadar psikiyatri dışı herhangi bir tıbbi hastalığa bağlı ilaç tedavisi kullanımı toplam %9,6 ve %5,3’dür ve bu oranlardan daha fazla oranda psikiyatrik ilaç tedavisi kullanımı olmuştur. Sırasıyla %12,5 ve %26,3 antidepresan, %0,9 ve %5,3 diğer psikiyatrik ilaç tedavileri kullanımı bildirilmiştir. Bu olgular genel tıbbi hastalıklardan daha

79

çok psikiyatrik ilaç tedavisi alıyor, ancak psikiyatrik başvurularında da DEHB dışında psikiyatrik nedenler için tedavi öneriliyor, DEHB tanınmıyor ve DEHB’nin yol açtığı ya da maskelediği diğer nedenler için tedavi alıyor gözükmektedirler. DEHB’lilerin kontrol grubuna kıyasla daha çok psikotrop ilaç tedavisi ve daha çok psikoterapi aldığı çeşitli çalışmalarda saptanmıştır(89). NCS’de %40 oranında psikiyatrik tedavi alma bildirilirken DEHB’nin tedavi edilme oranı %10’dur (3). Amerika Birleşik Devletleri’nde geniş örneklemli bir çalışmada erişkinlerin %0,8’inin DEHB tedavisi aldığı bulunmuştur (97). Fayyad ve ark.’nın