• Sonuç bulunamadı

3.ELİF ŞAFAK’IN ROMANLARININ ARKETİPSEL SEMBOLİZM AÇISINDAN İNCELENMESİ

3.5. ARAF ROMANININ ARKETİPSEL SEMBOLİZM AÇISINDAN İNCELENMESİ

3.5.3. LEYLEĞİN HİKÂYESİ

Romandaki karakterlere baktığımızda hepsinin az çok mitolojik bir yolculuğa çıktığını söyleyebiliriz. Ama bunlardan ilginç olan diğer bir yolculuk Gail’inkidir. Romanın Karga başlıklı bölümünde Zarpandit’in Gail oluş hikâyesi verilir. Gail’in asıl adı Zarpandit’tir. Zarpandit antik bir isimdir. “Her gece ay doğarken tapınılan hamile bir Asur-Babil tanrıçası. Gümüş ışıltısı anlamına geliyor.” (s.33) Zarpandit’in Gail olmadan önce obsesif kompülsif bozukluk, panik atak ve sosyal fobi gibi ruhsal problemleri vardır ve Gail öfkeye gebedir. Debra Ellen Thompson’un yanında Tai Çi seanslarına katılır ve Debra’nın güçlü kişiliğinden çok etkilenir ve hatta ona özenir. Bu katılım onda bir aşama arketipinin canlanmasına zemin hazırlar.

Zarpandit’in bu ilk halleri, onun kendi ile tanışmasına engel olur. Zarpandit kendi ile karşılaşmamış ve kendi gücünün sınırlarını bilmeyen bir kişiliktir ilk başlarda. Ancak o, zamanla Debra’nın güçlü karakterinin de etkisiyle değişmeye başlar. Bu etkileşim, onu Debra gibi olmaya iter. O asla Debra gibi olamayacağını sanır ve Debra maskesini (persona) takarak Debralığın nasıl bir şey olduğunu tatmak ister. Bir süre sonra insanlarla tanışırken Debra adını kullanır. Debra aslında onun olmadığı kişidir ve bir süre sonra da kendini cemiyete sunduğu maskedir, yani onun personasıdır.

Gail, isimlerin bireyin kişiliğini belirlediğini bilir, onun için isimlerin insanı sınırlandırmaması gerektiğini savunur ve bu sınırlılıktan insanı azad ederek oyuncakları kırar gibi isimlerimizi kırmamız gerektiğini ifade eder.O bunun, insanı sonsuza taşıyacağına inanır. “Ölümden ve ölümsüzlüğün tek yolunun ismini, yerini terk etmek , kendini terk etmek, ölmeden ölmek olduğu” (s.268) görüşünü dile getirir. Sınırları aşma ve bir olmak için ölme ve bu ölümden ölümsüzlüğe/ Mutlak Varlık’a ulaşma fikri tasavvuftaki fenâ-bekâ olgusunun kapsamına girer. “Fenâ entellekten, Ben’den kurtuluş, Bekâ ‘Ben’ olma süreci ,kişiliğin saklı yanlarına ışık tutma halleridir.” (Sayar,2004: 14)Ancak Gail bunu maddi bir ölüm olarak algılar. O da yin ve yang’ı ayıran eşiktedir ve normallik ile delilik, hayat ile ölüm arasında gidip gelir.

“İki kutup arasında gidip gelmeye devam ediyordu; aşırı bir bedbinlikle, taşkın bir enerji arasında. Sarkaç birinciden tarafa savrulduğunda gözü intiharın cazibesinden başka bir şey görmezdi.” (s.236)

Zarpandit’in kendine seçtiği bir diğer isim ise Gartheride’dir. O bu ismi de bir gazete fotoğrafından seçmiştir. Gail elindeki kendi olmama şansını kullanır. Onun bu kimlik savaşı durmaksızın devam edecek ve Zarpandit romanda geçmeyen daha pek çok isme ve kişiliğe bürünecektir. Son olarak da kendisine Gail ismini seçecek (ki bu ismi birkaç harfin birleşiminden öylesine seçmiştir) ve Gail olmaya karar verecek, Ömer bu isimle evlenecek ve kendisi bu isimle ölecektir.

Ne var ki Gai,l romanın diğer kahramanlarına göre bilinçdışı ile daha aktif bir bağlantı içerisindedir. O Zarpanditlikten Gailliğe yükselirken eleştirel bir bilinç, muhalefet bir bakış ve korkudan uzak bir düşünüş haline geçmiştir. O “Ürkeklikten Cevvale” yükselmiştir. Değişkenlik onun için bir tutku, değişmezlik ise ölümdür.

Yazarın farklı ülkelere, dinlere, dillere ve kültürlere sahip olan birkaç gencin Boston’da kesişen hayatları çerçevesinde çok kültürlülüğü, parçalanmışlığı, aidiyetsizliği ve yabancılaşmayı anlattığı Araf romanında gölge arketipinin karaktere yansımış en ilginç örneğini yine Gail’de görmekteyiz. Gail insanın bilinçdışındaki öfkenin adıdır, diyebiliriz ve bu öfke dünyanın çekilmezliği duygusunu tetikleyince Gail intihar girişimlerinde bulunur. O ilk intihar girişimi deneyimini belki de bilinçsiz olarak yaşamıştır. Annesinin verdiği

yemeği yemeyince, babasının ona yaptığı sosisle ölmeyi dener. Bu olaydan sonra da ölüm onun için bir tutku halini alır ve belli aralıklarla ölmeyi dener.

Gail, diğer insanlarla arasına aşılmaz duvarlar çeker ve bilinçdışının yalnızlığının karanlık mahzeninde kendi kaderinin mahpusu olarak yaşar. Gail gün yüzüne çıkarmak istemediği , utandığı duygularını bilinçdışına itmiştir. Gail aldığı her isimle yeni bir kişiliğe bürünürken gölge arketipi ile de hesaplaşır. Zarpandit bu hesaplaşmaya hazır değildir, ancak Gail belirli dönüşüm ve oluşum safhalarını geçirdiği için gölgesiyle yüzleşebilecek cesarete sahiptir. O gölgeyle yüzleşir, ama uzlaşamaz. Onu intihara sürükleyen temel problem de bu uzlaşamama halidir.

Bilinçdışını yeraltına benzetirsek, gölge arketipi ile yer altı dünyasının efendisi Hades arasında da kozmik bir irtibat kurabiliriz. Gail Hades’in derinliklerine düştüğünde onu oradan çekip çıkarmak çok zordur. Gail Hades ile yüzleştikçe bastırılmış duyguları bir öfke olarak bilinç yüzeyine çıkar. Gail de tıpkı yeraltının efendisi Hades gibi kara giyinişli ve kapkara saçlıdır. Gail gölgenin bir karakter halinde ortaya çıkmış şeklidir de diyebiliriz…

Gail ilk intihar girişimini hatırladığında ilk aklına gelen annesidir. “…Annesinin ne idüğü belirsiz bir bulamacı ağzına tıkaladığını, kendisinin de sürekli geri püskürttüğünü hatırlıyordu…Annesi oldum olası berbat bir ahçıydı…” (s.48) Bu cümlelerdeki kelimeler bir anneye yöneltilecek çok da olumlu kelimeler değillerdir. Bu boğulma hadisesinden sonra da mısır patlatma makinesinin yanında “bebeği ona döndüğü için minnettar ama hayatı aynı kalacağı için bedbaht” (s.49) duran annesini içten içe annelik görevini tam olarak yerine getirememekle suçlar. Bu durumda Gail’de anne kompleksi gelişmiş ve kızdaki bu anne kompleksi Gail’de dişilik atrofisinin meydana gelmesine sebep olmuştur. Bu kompleks onu biseksüel olamaya sürüklemiştir ki bu da yine iki aradalığın en bariz göstergesidir.

Annenin yetersizliği duygusu Gail’i tabiata yönlendirir.Tabiat Ana ona ana rahmini müjdeler. Tabiat Gail’in ideal annesi olur. O bu amaçla Reiki’ye sığınır. Gail erkekler tarafından pek de hoşlanılmayan, arzulanmayan bir kızdır. Bu da onun dişilik atrofisine uğramasının ikinci sebebi olarak gösterilebilir.

Gail siyah gür saçlarının arasında sürekli olarak bir gümüş kaşık bulundurur. Bu romanın kapağındaki kaşığın orada bulunuş sebebidir. Daha önce de belirttiğimiz gibi Zarpandit gümüş ışıltısı anlamına gelmekteydi ki bu anlam

gümüş kaşıkla da ilişkilendirilmiştir. Gail’in annesi ona Tanrı’nın dünyanın esrarını içinde pişirdiği bir alfabe çorbası pişirdiğini, ancak bunun yanlışlıkla gökten yeryüzüne döküldüğünü anlatmıştır. Gail de gün boyunca yakaladığı her harfle bu sırrın güne dağılan tarafını çözmeye çalışır. Bu kaşığı da bu amaçla kafasına takar. Onun için bu kaşığı iç benlik mitinin bir tezahürü sayabiliriz. Bilindiği gibi iç benlik arketipi daha çok çeşitli değerli maddeler ve geometrik şekillerle sembolize edilmekteydi. Gümüş kaşık da şekil itibariyle Haç simgesini hatırlatmakta ve bir birliği/bütünlüğü Gail’in kulağına fısıldamaktadır.Gail’in saçına taktığı kaşık, evrenin esrarını çözerek, ona iç düzenini ve ruhsal dengesini sağlamada yardımcı olur.

Romana baktığımızda yuvarlak diyebileceğimiz bir şeklin daima ağırlık da olduğunu görmekteyiz. Romanın tertip şekli bile bir daireye benzemektedir. Roman boyunca Ömer’in en büyük düşmanı geriye döndürülemeyen zamanın çizgiselliğidir. O, zamanı şarkılarla ölçerek çizgisellikten sıyırıp ona yine dairesel bir oluşum kazandırır. Yine Piyu’nun sivri şeylere karşı fobisi vardır. Bu yuvarlaklığın özel bir anlamı vardır. Bu dairesel şekli bir mandala örneği kabul edebiliriz. Bu dairesel yapı ve diziliş kahramanlara düzen ve bütünlük sağlama da yardımcı olur.

Sonuç olarak hayat ile uzlaşamayan Gail, özgürleşebilmek için kendini Ömer’in ailesi ile tanışmak için İstanbul’a gittiğinde Boğaz Köprüsü’nden aşağı atar. İstanbul tüm karmaşası ile Gail’e büyüleyici gelir. Boğaz Köprüsü ise ona göre Avrupa ve Asya kıtalarını birbirine bağladığı için arafta kalmışlığı ile ölmek için en uygun yerdir. Ölümün su imgesi ile birleşmesi de yine diğer romanlarda olduğu gibi suyun yaratılışın özünde olması ve yeniden doğuşu çağrıştırması özellikleri doğrultusunda şekillenmiştir.

“Demek şimdi iki aradayız…’

‘Ne dedin?’ Ömer kulaklığını çıkardı.

‘Demek şimdi iki aradayız,dedim…’ diye mırıldandı Gail karşıya bakarak.

Nihayet anladı Ömer onun ne demek istediğini: bir tarafında ASYA KITASINA HOŞGELDİNİZ, öteki tarafında AVRUPA KITASINA HÖŞGELDİNİZ yazan köprü aradaydı, arafta.” (s.340)