• Sonuç bulunamadı

2.1. Kavramsal Çerçeve

2.1.2. LületaĢı Hakkında Genel Bilgiler

2.1.2.1. LületaĢı ĠĢlemeciliğinin Tanımı ve Tarihçesi

Sivrihisar cebesi bilezik ve kolye olarak geleneksel tekniğine bağlı kalınarak bugünde el iĢçiliğiyle yapılmaktadır (Bölge vizyon dergisi, sayı:39, 2009: 50).

2.1.2. LületaĢı Hakkında Genel Bilgiler

2.1.2.1. LületaĢı ĠĢlemeciliğinin Tanımı ve Tarihçesi

Yer kabuğunu oluĢturan, çeĢitli minerallerden oluĢan katı, doğal maddelere taĢ (kayaç) denmektedir. TaĢlar, kimyevi ve fiziki durumları değiĢiklikler gösteren rengini içerisindeki maden oksit ve tuzlardan alan sert ve katı maddelerden oluĢmaktadır (KuĢoğlu,1994: 146).

TaĢlar doğada değerli ve yarı değerli olarak bulunmakta olup renkleri bileĢimindeki maden oksitlerine bağlı olarak değiĢim göstermektedirler. Bu renk bazen taĢın ıĢığı geçirmesi veya yansıması Ģeklindedir. TaĢların değerleri ise sertliklerine ve optik özelliklerine göre değiĢiklik göstermektedir (KuĢoğlu,1994: 146).

Değerli TaĢlar, doğada bulunan diğer minerallere göre daha güzel görünümlü olan, az bulunan ve daha kıymetli kabul edildikleri için mücevher olarak kullanılan mineral ve kristallere verilen addır. Bu taĢlar kendilerine has bazı özelliklere sahiptir.

Çoğu değerli taĢlar dünya kabuğunun ısı ve basıncıyla oluĢtuğundan mineraller olarak sınıflandırılmakta ve güzel, sanatsal eserler meydana getirebilmek için kesilebilen ve cilalanabilen özellikleri ile mineral ya da organik maddeler olarak adlandırılmaktadırlar. Bütün taĢların kökeni magmadır. Doğada bulunan taĢlar oluĢumuna göre üç gurupta incelenmektedir. Bunlar; püskürük (magmatik) taĢlar, tortul taĢlar ve baĢkalaĢmıĢ (metomorfil) taĢlardır (Öncel,1971: 476).

Püskürük taĢlar yerin derinliklerinde bulunan magmadan oluĢmuĢlardır. Ortak özellikleri, hepsinin mineralden oluĢmasıdır. Püskürük taĢlar magmanın yavaĢ soğuması sonucu oluĢtukları için, genellikle açık renkli ve iri tanelidirler. Sert bir taĢ olan granit bu taĢlara örnek olarak gösterilmektedir (Bulat, 2000: 34).

Tortul taĢların kökenini magma oluĢturmaktadır. Ancak magmatik taĢlar çeĢitli dıĢ olaylarla karĢılaĢırlar. Bu olaylarla taĢların çözülmesi sonucu oluĢan parçacıklar, çukur yerlerde, göl ve deniz diplerine çökerler ve tortul taĢlar oluĢtururlar. Tortul tabakaları içerisinde canlı kalıntıları (fosil) bulunmaktadır. OluĢumlarına göre, fiziksel tortul taĢlar, kimyasal tortul taĢlar organik tortul taĢlar olmak üzere üç gurubu ayrılmaktadırlar (Bulat, 2000: 34).

BaĢkalaĢmıĢ tortul taĢlar püskürük ve tortul taĢların yerin derinliklerinde bazı etkiler sonucu eski özellik kazanmalarıyla yeni taĢlar meydana gelmekte ve bu taĢlara baĢkalaĢmıĢ taĢlar adı verilmektir. TaĢlar değerine ve kullanım alanlarına göre çeĢitlilik göstermektedir. Bunlar sanayide ve süsleme amaçlı kullanılan taĢlardır. Sanayinin dıĢında kullanılan taĢlara süs taĢı denmektedir.

Süs taĢları iĢlenebilir özellikte ve güzel görüntüsü olan taĢlardır. Süs taĢları; kıymetli taĢlar, yarı kıymetli taĢlar, sentetik taĢlar olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır. Kıymetli taĢlar, elmas, pırlanta, yakut, zümrüt, safirdir. Sentetik taĢlar, kimyasal yöntemlerle ve teknolojik bilgilerle yapılan taĢlardır. Çok renkli ve camdan daha üst bir taĢ çeĢididir. Yarı değerli taĢlar bir dizi güzel renge sahip olmaları yanı sıra genellikle değerli taĢlar kadar sert değillerdir. Kolay iĢlenmeye elveriĢlidirler. Bu taĢlar içerisinde yer alan lületaĢı değerli taĢlar kadar sert değildir. LületaĢı 3213 sayılı maden kanununda kıymetli taĢlar gurubuna girmektedir. Yarı değerli taĢlar, akik, firuze, topaz,

peridot, akuvamarin, ametist, aytaĢı, kuvars, opal, hematit, zebercet, kehribar (Oltu taĢı, amber) lületaĢı, mercan ve incidir (Ethem, 1994:121).

Akik: ġeffaf beyazdan- siyaha kadar doğadan her rengi mevcuttur. Mücevherat yapımında ve sanayinde kullanılmaktadır. Müslümanlarca “nazar taĢı” olarak kullanılan akik uğur taĢı olarak da bilinmektedir (Enginova, 1990: 37).

.

Firuze (turkuaz): Gök mavisi bir taĢtır. Açık renkleri makbul değildir. ġeffaf değildir. (Ethem, 1990: 49).

Topaz: Kristalize bir taĢtır. Renksiz, mavi, yeĢil, kahverengi ve sarı karıĢımı topaz renkleri vardır. Alın rengi, duman rengi ve sarı topaz daha değerlidir. ġeffaf taĢtır (Enginova, 1990: 37).

Peridot: Zeytin yosun yeĢili renginde Ģeffaf bir taĢ olup genellikle yaprak yeĢili görünümlü bir taĢtır. Açık kahverengi olanı da vardır (Bulat, 2000: 37).

Akuvamarin (Aquamarin): YeĢilimsi, mavi, mavimsi ve sarımsı renklerde Ģeffaf bir taĢtır (Ethem, 1990:3).

Amatist: MenekĢe ve mor renkli kuvars kristalidir. Mor, necef, mor yakut, mortaĢ gibi isimlerde anılmaktadır (Ethem, 1990: 50).

AytaĢı: Mavimsi gri renkte olan iyi cila tutan bir taĢtır (Ethem, 1990: 25).

Kuvars: Genellikle renksiz, bazen beyaz, Ģeffaf ve yarı Ģeffaf camsı parlaklığı olan bir taĢtır. Doğada yaygın olarak bulunan minerallerin baĢında gelmektedir. Cama ateĢe ve asitlere dayanıklı alet yapımı kimya endüstrisinde kullanılmaktadır. Mücevher taĢı olarak ta kullanılmaktadır. (Erkaplan, 2000: 57).

Opal:Yağımsı cilalı, kolay kırılmıĢ bir taĢtır. Genellikle Ģeffaf olmayıp, yarı Ģeffaf türleri vardır. Opal Yunanca opala sözcüğünden gelmekte olup anlamı “kıymetli taĢ” tır. Mücevher yapımında kullanılan opaller mineral gurubuna giren genellikle açık renkli, ıĢık altında sedefleĢen ve ende olarak rastlanan siyah opaldir (Ethem, 1990: 74).

Hematit: Siyah bir taĢtır. ĠĢlenip piyasaya verildiğinde ayna gibi renkte görünüm sağlar. Sanayide kullanılır. Doğada demir oksit türünden bir taĢtır. Önemli bir demir cevher olup, gayri muntazam parçalardan kolye yapılmaktadır ( Bulat, 2000: 37).

Zebercet: Olivin‟in Ģeffaf, sarı veya açık yeĢil renkli türü de olan bir taĢtır. Zebercet Osmanlıca olup tezhip sanatında akik gibi gibi mühre ucunda kâğıt üzerindeki pürüzleri gidermekte de kullanılır (Bulat, 2000: 55).

Kehribar (Oltu taĢı, Amber): Kehribar (Amber) soyu tükenmiĢ bir çam ağacında bulunan reçinenin fosilleĢmesiyle oluĢan reçine parlaklığında bir taĢtır. Sarı, kırmızımsı, kahverengi olan renkleri vardır. Kara kehribar olarak isimlendiril en taĢ da Oltu taĢıdır (Bulat, 2000: 44).

LületaĢı: Beyaz renkli ekseriye yumrular halinde bulunan bir magnezyum hidrosilikat‟dır. LületaĢı iki kalitede olup birinci kaliteden, pipo, süs eĢyası, takı çeĢitleri yapılmaktadır.Ġkinci kalite lületaĢı ise sanayide kullanılmaktadır (Erkaplan,2000: 56).

Mercan: Deniz diplerindeki kayalarda oluĢan, ağaç dalları gibi çatallara ayrılmıĢ bir görünümü olan taĢlaĢmıĢ hayvan fosilleridir. Bu mercanlar süs eĢyasında kullanılır. Denizden çıkınca matlaĢmaktadır.ĠĢlendikten sonra cilalanıp kendi renk tonlarına kavuĢmaktadırlar (Ethem, 1990: 79).

Ġnci: Ġstiridye cinsi bazı kabuklu su hayvanlarının içinden çıkan sedef renginde toparlak sert taneciklerdir. Süs eĢyasında kullanılır. Grimsi, pembe, beyaz ve siyah olanları vardır. Bu inci istiridyenin yan kenar kısmında oluĢturduğu için siyah sedef salgısıyla gelmiĢ olur. Ayrıca kültür cinsi denilen inci tarlalarında istiridye içine gene ufak boncuk konularak istiridyeye inci imal ettirilir. Ġçine konulan istiridye 1 veya 4 yıl içerisinde istenilen boya sedef salgısı yapılarak inci meydana gelir. Bu sanayi Uzakdoğu„da çok geliĢmiĢtir (Enginova,1990: 43).

Bilim dünyasında mürekkepbalığının “sepio”adı verilen kemiğe benzetilerek sepiyolit adıyla tanımlanan lületaĢı magnezyum hidrasilikat bileĢiminde bir kildir (EskiĢehir Valiliği Ġl Kültür Müdürlüğü, 2008 : 15).

Pratik, sanatsal ve ticari anlamda iĢlemeye elveriĢli yumru biçimli a-sepiyolit türüne lületaĢı adı verilmektedir (Kabakçı, 2004: 4).

Grimsi, beyaz, gözenekli ve hafif olmasına rağmen hafif dayanıklı maddeye denizköpüğü yada lületaĢı denir. Beyaz ve hafifliği gözenekli oluĢundan bu adı almıĢtır (Timur,1989: 249).

Yunan mitolojisinde güzellik ve aĢk tanrıçası Venüs‟ün denizköpüğünde doğduğu anlatılmaktadır. Bundan dolayı Fransızların “Ecume de mer” Almanların “Meerschaum” ve Ġngilizlerin aynı yazım ve farklı telaffuzlarında aynı anlamda kullandıkları bu kelimeye Türkçe‟si olan denizköpüğü veya taĢın çıktığı yerden dolayı EskiĢehirtaĢı denilmiĢtir. LületaĢı ile uğraĢan çevre “beyaz altın” yakıĢtırmasını uygun bulmuĢlardır (EskiĢehir Valiliği Ġl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 2006: 2).

LületaĢına Almanca da “Die Weisse Göttin” beyaz ilahe anlamına gelir veya “Königin” yine aynı dilde kraliçe karĢılığındadır. Almanların yakıĢtırdığı lakaplardır (Dağıldan, 1994: 24).

Eski Türkçede “derya köpüğü” ve eski Uygur Türkçesinde “taloy köpüğü” “patal” ve günümüzde ise uğraĢanlar ve halk için sadece bir isim olarak “lületaĢı” denmiĢtir.

Yüzyıllardır değiĢik amaçlar için kullanılan taĢlar sanatsal ve teknolojik yöntemlerin geliĢmesi ile günümüzde önemli bir yer kazanmıĢtır.

El sanatları sınıflandırılmasında hammaddesi taĢ olan lületaĢı iĢlemeciği sanatkârlar tarafından elle, el aletleri kullanmak suretiyle üretilen süsleme sanatları içerisinde yer almaktadır (KuĢoğlu,1994: 83).

LületaĢı iĢlemeciliği, yeraltından çıkarılan taĢın yetenek, tecrübe ve sabırlı bir Ģekilde çalıĢma gerektiren zor fakat zevkli el iĢçiliğidir. Özel olarak biçimlendirilmiĢ bıçaklarda lületaĢı üzerinde her türlü sanatsal ürün yapılmasına verilen addır (ĠĢcan,1999: 16).

M.Ö 1800–2000 „li yıllarda kazılardan ve kayıtlardan da anlaĢıldığı üzere lületaĢı iĢlemeciliği o dönemlerde Anadolu, Kafkasya ve bazı Asya kavimlerinin kullandığı bilinmektedir. Yazılı kaynaklarda da lületaĢının izlerine ancak binlerce yıl sonra 12. yüzyılda rastlanmaktadır (Dağılgan,1994: 8).

Arkeolojik araĢtırmalar sonucunda EskiĢehir Demirci Höyük‟te gerçekleĢtirilen kazılarda ele geçen bir parça lületaĢının veya lületaĢına benzeyen özelliklere sahip taĢların günümüzden 5.000 yıl öncesinde erken Bronz çağından beri bilindiğini insan eliyle biçimlendirildiğini ortaya koymuĢtur. Kuzeydoğu Karadeniz sahillerinde, Kuban vadisinde günümüzden 4.000 yıl öncesinden tarihlenen Kurgan-Kral mezarlarının tabanları Asya Minör-EskiĢehir‟den getirilmiĢ lületaĢları ile döĢenmiĢtir ( Tekin,1973: 252).

Daha yakınlarda EskiĢehir-Çavlum Nekropol alanında Anadolu üniversitesi ve Arkeoloji Müzesince gerçekleĢtirilen kurtarma kazılarında lületaĢından yontulmuĢ ama tamamlanmamıĢ “Damga mühür” ele geçirilmiĢtir. Oldukça iyi korunmuĢ bu mührün bulunduğu mezar 8 yaĢında muhtemelen kız çocuğuna ait ve günümüzden 3.700 yıl öncesine, Erken Hitit Dönemine tarihlenmektedir (EskiĢehir Valiliği Ġl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 2008: 7).

LületaĢı M.S 1200–1300 yıllarında Orta Asya‟da Uygur Türklerinin en parlak dönemidir. beri Hindistan‟a, Orta Asya‟ya kadar geniĢ bir coğrafyada ilaç yapımında kullanılmıĢ olan bu özel mineralin EskiĢehir‟den geldiği bildirilmektedir. Özellikle Ġpek yolu üzerindeki Turfan kentin de O zaman mensubu oldukları Buda dinine ait binlerce vaaz nasihat name metni Uygur Türk‟çesine tercüme edilmiĢ ve tahta kalıplarına kullanarak basılmıĢ Turfan Metinleri olarak bilinen bu yazılı kayıtlarında ince öğütülmüĢ elenmiĢ Talay Köfigi yani deniz köpüğü ile hazırlanmıĢ ilaç reçeteleri de yer almıĢtır. EskiĢehir‟in Türklerin hâkimiyetin de bir uç beyliği ve transit ticaret merkezi olduğu 1173 yılında Sultan Öyügi EskiĢehir‟i ziyaret eden Arap gezgin El Herifi seyahatnamesinde Av-garm Ģifalı sulardan ve lületaĢından söz etmektedir. Ancak ne amaçla kullandığını açıklamamıĢtır (Sabah ve Çelik,1998: 25).

Bazı kayıtlarda ise lületaĢının 1600–1700 yılları arasında Macar Karl Koustes seyyahının bulduğu ileri sürülmektedir. Ancak yazılı kaynakların araĢtırılmasında

lületaĢı çok uzun süre önce Türkler tarafından bilinip kullanıldığı belirtilmektedir (EskiĢehir Yunusemre Kültür Turizm Vakfı,1989: 56).

EskiĢehir Ġznik arasında ki kervan yoluna lületaĢı yolu denmiĢtir. O tarihlerde Ġznik‟ten Ġstanbul‟a getirilen lületaĢları Belgrat ve BudapeĢte‟ye gönderilmiĢ ve oradan Viyanalı tüccarların eline geçmiĢtir. Tıpkı Ġpek yolu gibi yüzyıllarca kullanılan lületaĢı yolundan Viyana‟ya 300 yıl süreyle lületaĢı gitmiĢtir (Timur,1989: 249-250).

LületaĢının efsanevi bir öyküsü vardır. “Bir yaz günü Kara Tepe mevkiinde civar köylere bir delikanlı yere oturup yemek yemeğe baĢlamıĢ birden ayakucunda gözüne takılan bir delikten önü sıra bir taĢı yuvarlayıp çıkan bir köstebek görmüĢtür. Köstebek taĢla oynamaya baĢlamıĢ ve delikanlı bu taĢı almıĢ bıçağıyla baĢlamıĢ kesip oymaya, Ġlk bıçak sürtmesinde dünyasında görmediği, duymadığı bir ses“ah insanoğlu bana kıymasaydın ”demiĢ. TaĢ yere düĢünce dünya güzeli bir kız olmuĢ, sonra ufalanmıĢ yuvarlak tostoparlak bir hale gelmiĢ, delikten yuvarlanıp içeriye girmiĢtir. Delikanlıda baĢlamıĢ o deliği açmaya, günlerce devam etmiĢ yedi kat aĢağıya inmiĢ. Köylüler günlerce aramıĢlar. Daha sonra onu boğulmuĢ olarak bulmuĢlar. Elinde sıkı sıkı tuttuğu birkaç taĢ duruyormuĢ. Bu taĢlar lületaĢıymıĢ.” ġeklinde anlatıldığı belirtilmektedir (EskiĢehir Valiliği, lületaĢı müzesi, 2009: 32).

Kayıtlarda, Charles Texier ve W.Von Diest‟in araĢtırmalarına göre lületaĢının tütün içmeye baĢladıktan sonra ilgi gördüğünü ileri sürmüĢtür. TaĢın ancak son 300 yıldan bu yana üretilmekte olduğu belirtilmektedir. Bununla birlikte 18.yüzyılın gerisine gidilmediği yolundaki görüĢlerde yeterli olmamıĢtır (Tekin,1973 : 56).

Tütünün tüm dünyaya yayılmasıyla bütün bu uluslar gibi Osmanlılar da bundan etkilenmiĢtir. Tophanede kırmızı topraktan-kilden lüleler yapılmıĢtır. O dönemde kendine özgü bir çubuk kültürü oluĢturulmuĢtur. Daha sonra lületaĢını bu iĢ için ideal olduğu keĢfedilse de Osmanlı çubuk geleneğini geliĢtirmek yerine dıĢarıya satmıĢtır (Sertkaya,1989: 32).

18. yüzyıl da Avrupa‟nın çeĢitli fuarlarına katılan Türk tüccarları lületaĢını sergileyerek Avrupa pazarına tanıtmıĢlardır. 18. ve 19.yüzyılda lületaĢının iĢlenmesiyle ve ticaretiyle uğraĢılmaması bu alanı Avusturya‟ya kaptırılmıĢtır.

BaĢlangıçta özellikle devlet adamları ve Avrupalı soylular için sipariĢ veya hediye yapılan bu pipolar her zaman aranılan ve takdir gören eserler olmuĢtur.

1723‟te devrin Osmanlı sultanı ll. Ahmet, Macar misyoneri Kont Andarssy‟ye ham EskiĢehir taĢı hediye etmiĢtir. Andarssy‟nin pipo meraklısı arkadaĢı Karol Kovates ise bu taĢlardan, bugün BudapeĢte müzesinde sergilenen pipolar yapmıĢtır (Dağılgan,1994: 11).

Eski Yunan ve Roma heykel sanatlarının mimarisi üzerine inĢa edilen Rönesanssı tanımıĢ olan Avrupalı sanatkârlar kısa zamanda pipo heykeltıraĢlığı dalında ustalar yetiĢtirmiĢlerdir. Bu sanatla birlikte biblo özellikle iç mimari dekoru olarak düĢünülen küçük heykelcilikten hem daha küçük hem de kullanıĢlı oluĢuyla farklılık göstermiĢtir. 1750‟de Leipzing fuarında Pipo heykeltıraĢı Kristof Treiss‟in eserleri sergilenmiĢtir. Artık bu tarihlerde; Almanya, Ġngiltere, Fransa‟nın birçok yerinde birbiri ardına EskiĢehirtaĢından lüle heykeltıraĢlığı yapan ünlü atölyeler ortaya çıkmaya baĢlamıĢtır. Bunlardan ilki ve en ünlüsü 1775 de 27 atölyesinde 150 civarında sanatkârların çalıĢtığı Almanya‟nın Ruhla kasabasıdır (Ürersoy,1989: 56).

Osmanlı döneminde EskiĢehir taĢıyla ilgili kimi fermanlarda “estetika ma‟deni dimekle ma‟ruf….”estetik madeni diye bilinen ifadesi rastlanmaktadır. Nitekim 1834 yılındaki Frigya gezisi sırasındaki EskiĢehir‟e uğrayan ünlü gezgin Texier de gezi kitabında bu taĢa Mihalıççık‟ta “estetika taĢı dendiğini yazmıĢtır. Halk arasında “patal ve aktaĢ” da denilmektedir. (Acar, 2008: 67).

18.yüzyıl da Avrupa‟nın çeĢitli fuarlarına katılan Türk tüccarları lületaĢını sergileyerek Avrupa pazarına tanıtmıĢlardır.18. ve 19.yüzyılda lületaĢının iĢlenmesiyle ve ticaretiyle uğraĢılmaması bu alanı Avusturya‟ya kaptırılmıĢtır.

Osmanlı döneminde lületaĢı devlet tekelindeydi. LületaĢı ticareti 1880‟de canlılığını korumuĢtur. Viyana‟ya 30.215 sandık lületaĢı gönderilmiĢtir. Maden

ocaklarından iki yüz kulaç kadar kuyu kazılarak buradan sağlanan lületaĢını, iĢçiler esnafa vermiĢleridir. LületaĢı esnafı da bunları temizleyip sandıklandıktan sonra tüccarlara satılmıĢtır. LületaĢının en büyük pazarı Viyanadır. Bunun dıĢında Londra Paris, ABD „ye lületaĢı satılmıĢtır. Bunlardan 150.000 lira gelir elde edilmiĢtir.19. yüzyılda arĢiv belgelerine görüldüğü üzere en çok bu dönem çok para kazanmıĢlarıdır (Yersel, 1930: 354).

Emaneten iĢletilmekte yada ocaklar belli bir kira karĢılığında mültezime verilmekteydi.Ocaklar 19. yüzyılda yaygın olarak belli bir düzen doğrultusunda iĢletilmekteydi. 1834 „de 30 parçalı bir sandık lületaĢı 625 franga ihraç edilmektedir. O dönemde iyi bir kazanç elde edilmiĢtir. Osmanlı piyasasına göre 30 altın etmekteydi. Demiryolu gelene kadar tüccarlar tarafından EskiĢehir‟de satın alınan lületaĢı sandıkları, katır ve deve sırtında Karamürsel ve Ġzmit üzerinden Ġstanbul‟a getirilmiĢ ve buradan Viyana, BudapeĢte, Belgrat‟a sevk edilmekteydi. Avusturya‟nın gümrük vergisi almaması, Viyana‟nın lületaĢı ticaretinin merkezi olmasını sağlamıĢtır. Burası aynı zamanda lületaĢını en güzel en ince iĢçiliğin yapıldığı merkez olmuĢtur. Yapılan ürünler Avrupa ve Amerika pazarlarında satıĢa sunmuĢlardır. Viyana‟da bin kadar lületaĢı iĢleme ustası bulunduğu, aynı yıllarda EskiĢehir‟de lületaĢı ocaklarında 10 bin dolayısıyla iĢçi çalıĢtığı konut sayısının da altı bine ulaĢtığı yazılmaktadır (Acar, 2008: 67).

Bu dönemlerde lületaĢı ocaklarından çıkarılan taĢların tamamı “ham olarak” ihraç edilmektedir. LületaĢı esnafı üç sınıfa ayrılmıĢtır. Buna göre; taĢı kuyulardan çıkaran iĢçi, çıkarılan taĢı temizleyen iĢçi, temizlenmiĢ taĢı sandıklayan lületaĢı esnafı ve ihracatçı tüccarıdır. EskiĢehir‟de lületaĢı iĢlemeciliği yapan ustalar kısmen dükkanlarda, ama daha çok evlerinde yapmakta ve geçimlerini kıt kanaat sağlamaktadır. Bu iĢte parayı tüccarlar kazanmıĢtır (Yersel, 1930: 354).

ĠĢçiler ücret karĢılığı kuyular da çalıĢırlardı. Lüleci esnafı ise evlerinde ve dükkanlarında aldıkları hammaddeleri temizler, parlatır ve bunlardan sigara ağızlığı, olan lüleler, pipolar ve ilk ikisi kadar olmasa bile çeĢitli biblolar yaparlardı. Bununla ancak geçimlerini sağlamıĢlardır. LületaĢı ustaları bu iĢi zevk ve sanat olarak yapmıĢlardır. LületaĢından alınan vergilerin fazlalığı ve iĢlenmiĢ malların üretiminin pek fazla olmaması buna neden olmaktaydı (Bilim, 1999: 8 ).

LületaĢı 1830„lu yıllarda Avusturyalılar tarafından EskiĢehir‟in Sepetçi ve Margıl köylerinden bulunup iĢlenmiĢtir. Avrupalılar tarafında “Viyana TaĢı” olarak bilinmiĢtir. LületaĢı iĢlemeciliği 19.yüzyılda özellikle Viyana‟da pipo yapımında en güzel örneklerini vermiĢtir (Kozak, 1999:39).

ġekil 7: Viyana‟da yapılan 150 yıllık pipo (özel koleksiyon)

Geleneksel EskiĢehir atölyelerinde iĢlenen lülelerle Viyana atölyesinde yapılanlar arasında bir kalite ve incelik farklı olup olmadığını belirtmeye ve ikisi arasında bir oranlama yapmaya gerek görülmemiĢtir. Çünkü her birinin kendine özgü özellikleri vardır. Avrupa‟nın ince iĢlenmiĢ yapımlarına karĢın EskiĢehir‟de yapılanlar yöresel zevk otantik motifler taĢımaktadır.

Viyana taĢı olarak anılan lületaĢı, 1968 yılında ihracatının azalmasından sonra yaygınlaĢmaya ve bilinmeye baĢlamıĢtır.1920–1972 yılları arasında lületaĢı ihracı devam ettiği için tek güç Avusturya olmuĢtur. Ham lületaĢının 1972 yılında EskiĢehir Ticaret Odası yönetim kurulunda bulunan merhum Mümtaz Zeytin‟in gayretleri sonucu ihracatı durdurulmuĢtur. Bu durum Avusturya‟nın lületaĢıyla kurduğu Viyana taĢı endüstrisine büyük darbe olmuĢtur. EskiĢehir‟de bu sanatın pazarlanmasıyla ilgili ciddi çalıĢmalar 1920‟lerde Ali Osman Denizköpüğü tarafından baĢlatılmıĢtır. ĠĢlemecilik, EskiĢehir‟deki ÇarĢı Camii civarında küçük dükkânlarda geliĢip yaygınlaĢarak EskiĢehir için önemli bir geçim kaynağı haline gelmiĢtir (Kozak, 1999: 47).

ġekil 8: Cumhuriyet dönemi ilk lületaĢı ustası Osman Denizköpüğü

LületaĢın çağın gereklerine uygun ekonomik, teknik, ve estetik olgunluğu eriĢmesi amacı ile ilgili okul 21 Eylül 1989‟da yılında Vali Bahaddin Güney tarafından Ġl Özel Ġdare sanayi okulu hizmete açmıĢtır. EskiĢehir Valilinin lületaĢı için açmıĢ olduğu özel okulun müdürü Talat Ürersoy‟dur. 40 öğrenci kayıt olmuĢtur. Ancak alt yapının eksik olması nedeniyle kısa bir süre sonra okulun eğitimine ara verilmiĢtir. O dönemler de festivaller sırasında bu okula yurt dıĢından da sanatçılar gelmiĢtir. 15–20 gün boyunca heykelcilik yapmıĢtır. Sonra da bunları sergilemiĢlerdir (Bilim ve Teknik Dergisi, 2001, sayı, 409: 43).

ġekil 9: 1970 Yılında ocaktan görünüm

Ayrıca bugüne kadar lületaĢının, tanıtımı, geliĢtirilmesi, yaĢatılması için EskiĢehir ilinde faaliyetlere de devam edilmiĢtir. Okul örneğinde olduğu gibi lületaĢı konusu önemli bir geliĢmede 1988 de düzenlenen “Beyaz Altın Festivalidir” beklediği ilgi ve tanıtımı ona sağlayacak bu etkinliğe 1993 de son verilmiĢtir. Bu festivaller boyunca düzenlenen uluslararası kongreler lületaĢı hakkında bilinmeyenleri, ortaya koymak ve sorunlara çözüm getirmek amacıyla yapılmıĢtır. Verilen seminerlerde, LületaĢının jeolojik sorunları, arkeolojik çalıĢmalarda lületaĢı; taĢ ve medeniyet el sanatlarında eğitim, sepiyolit mineralinin sanayide kullanımı hakkında bilgi verilmiĢtir. Festivaller süresince de yurt dıĢında da Viyana, Berlin, Milano, Pekin ve BükreĢ‟te birçok etkinlik düzenlenmiĢtir. LületaĢı tanıtımı yapılmıĢtır. Ayrıca sergiler açılıp heykelcilik yarıĢmaları düzenlenmiĢtir. Heykelcilik yarıĢmalarına katılan bu eserler EskiĢehir LületaĢı Müzesinde sergilenmektedir (Bilim ve Teknik Dergisi, 2001, sayı, 409: 57).

Uluslar arası lületaĢı “Beyaz Altın” festivali (1988-1993) yılları arasında 21-24 Eylül tarihlerinde gerçekleĢtirilmiĢtir.

Alpu Belediyesi Uluslar arası Pancar, GümüĢ, LületaĢı festivali düzenlenmiĢtir.Ġl Kültür Müdürlüğü ve TepebaĢı Belediye BaĢkanlığı iĢbirliğiyle “2005 yılı Yaygın Kültürel Eğitim Faaliyetleri Planı” çerçevesinde “lületaĢı Kursu” açılmıĢtır.

Yok Olan Bir Mesleğin Son Temsilcileri :LületaĢı projesi (Anadolu Üniversitesi

Benzer Belgeler