• Sonuç bulunamadı

Lâmi‘î Çelebi’nin Yaşadığı Dönemde Divan Şiiri

Lâmi‘î Çelebi’nin yaşadığı asır, Türk edebiyatının hemen her sahada gelişme gösterdiği bir asırdır. Bu dönemde divan sahibi pek çok şair bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmed bu şairlerdendir. Şiirde ‘Avnî mahlasını kullanmıştır.

Fatih Sultan Mehmed’in padişahlık yıllarında dil ve edebiyat da önemli bir gelişme göstermiştir. Bu dönemde sultanın etrafında 180 kadar şair bulunmakta ve bunlardan 30 tanesi şair aylığı almaktadır6.

Bu devrin en büyük şairi Ahmed Paşa, Fatih devrinde kazaskerlik, hocalık ve musahiplik yapmıştır. Riyazî’nin anlattığına göre; Hüseyin Baykara’nın meclisindeki bir şiir sohbeti sırasında, Molla Cami Anadolu’daki gelişmelerden söz ederken İstanbul’dan gelen birinin Ahmed Paşa’nın bir beytini okuması üzerine Cami’nin düşüncesi sabit olur7. Riyazî’nin bu rivayetine bakılırsa Ahmed Paşa’nın şöhreti, Orta Asya edebiyat muhitlerine kadar ulaşmıştır.

Dönemin diğer divan şairi Germiyanlı Şeyhî’nin yeğeni olan Cemâlî (ö. 1510) ise dayısıyla birlikte Kütahya’ya giderek burada yetişmiştir. Asıl adı Bayezid olan Cemâlî, Şeyhî’nin tamamlayamadan vefat ettiği “Hüsrev ü Şirin” mesnevisini tamamlamıştır. Fetihten sonra İstanbul’a gelerek divanını burada tertip etmiştir.

Divanında Fatih’e yazılmış şiirleri de bulunmaktadır8.

Lâmi‘î Çelebi’nin devrini idrak ettiği ikinci padişah olan Sultan II. Bayezid (ö.

1512) da Adlî mahlasıyla şiirler yazmaktadır. Tasavvufa meyli ve dinine bağlılığından

5Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara MEB Yay., 2016, C. I, s. 602.

6Muhammed Nur Doğan, Fatih Divanı ve Şerhi, İstanbul: TYEKB Yay., 2016, s. 56.

7Riyazi, Riyâzu’ş-Şu’arâ, haz. Namık Açıkgöz, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 2017, s. 43.

8İbrahim Çetin Derdiyok, Cemâlî Divanı (inceleme-Metin), (Yüksek Lisans Tezi), Adana: Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1988.

18

dolayı Bayezid-i Veli diye anılan Adlî, daha şehzadeliği sırasında Amasya’da önemli bir edebî muhit oluşturmuştur9. Lâmi‘î, Ahmed Paşa’ya nazire olarak yazdığı “Güneş”

kasidesini II. Bayezid’e sunmuştur:

“Ẓıll-i Ḥaḳ şeh Bāyezīd bin Muḥammed Ḫān ki anuñ Yüz sürüb buldı ayaġı topraġına fer güneş10

Bu dönemin en dikkate değer divan şairi ise Necâtî Beydir. Necâtî Bey, gençlik yıllarını Fatih Sultan Mehmed döneminde geçirmiş, şiirlerini önce Fatih’e sunmuştur.

Onun vefatından sonra oğlu ve halefi Sultan II. Bayezid’e intisap etmiştir.

Asıl adı İsa olan Necâtî’nin divan şiiri açısından önemi ise onun halk dilindeki lirizmi sezmiş, halkın dilindeki atasözü ve deyimleri şiirin nükteleriyle buluşturarak divan şiirine Türkçenin doğallığını katmış olmasıdır. Bu yönüyle kendinden sonraki şairleri de etkilemiştir. Bu sebepten kendisine Osmanlı ülkesinin Firdevs-i Tûtî’si denmiştir11. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Lâmi‘î, Necâtî’nin üç adet gazeline nazire söylemiştir.

Lâmi‘î Çelebi, divanının müfredler kısmında yer alan “Der-taꜤarruż-ı şāꜤirān-ı zemāne” başlığı altında ilk olarak Necâtî’yi anmaktadır:

“Ḫayālin illerüñ tenhā urırdı Necātī öldi şād olsuñ Revānī12

Sultan II. Bayezid devrinin geniş tesirli şairlerinden biri de Zâtîdir(ö. 1546).

Esasen Balıkesirli bir çizmecinin oğlu olan Zâtî, gençliğinde babasının mesleğiyle iştigal etmiş; II. Bayezid devrinde İstanbul’a gelerek Şeyh Vefa Türbesi’ne intisap etmiştir. Burada Sadrazam Hadım Ali Paşa’nın (ö. 1511) kendisi de bir şair olan divan kâtibi Mesihî (ö. 1512) ile tanışmış, onun aracılığıyla Paşa’nın himayesine girmiştir.

Sonraları Bayezid Camii avlusunda açtığı dükkân, Zâtî’nin şiirdeki üstatlığı sayesinde bir şiir ocağına dönüşmüş; genç şairler bu dükkâna devam etmişlerdir. Bu sırada Zâtî’nin ocağına devam eden en ünlü şair Bâkîdir.

Lâmi‘î Çelebi, divanın zikri geçen kısmında Zâtî’den de söz etmekte ve Zâtî’nin geçim derdine düştüğü yıllarda onun boşluğunu Hayâlî’nin (ö.1557) doldurduğuna da tanıklık etmektedir:

9Yavuz Bayram, Amasya’ya Vali Osmanlı’ya Padişah Bir Şair Adli Hayatı Şahsiyeti Şairliği Divanının Tenkitli Metni, Amasya: Amasya Valiliği Yay., 2008, s. 76.

10Lâmi‘î Çelebi, Dîvân-ı Eş‘âr, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Efendi, No. 308, vr.58a.

11Mustafa İsen, Latifi Tezkiresi, Ankara: Akçağ Yay., 1999, s. 322.

12Lâmi‘î Çelebi, a.g.e., vr. 286a.

19

“Aldı Ḫayālī fikri cān u göñül diyārın Çıḳdı raḳīb aradan Ẕātī añılmaz oldı13

Hemen belirtmek gerekir ki Lâmi‘î Çelebi’nin divanında buna benzer beyitlerin sayısı oldukça fazladır. Şairlerin türlü sebeplerle bazı siyasi ve ictimai hadiselere tarih düşürdükleri bilinen bir vakıadır. Ancak buna ek olarak Lâmi‘î, bu ve buna benzer, gerek beyit ve mısra düzeyinde kalan gerekse müstakil bir gazel derecesine ulaşan manzumeleriyle edebî hadiseleri ve değerlendirmeleri de nazma çekerek kendi devrinde gelişen edebiyatın nabzını tutmaya gayret etmektedir.

II. Bayezid dönemi divan şairleri arasında Zeyneb Hanım (1474), Çâkerî Sinan Bey (ö. 1495), Hamdullah Hamdi (ö. 1503), Mihrî Hatun (ö. 1506) ve Cafer Çelebi (ö.

1515) gibi isimleri zikretmek mümkündür.

Yavuz Sultan Selim’in saltanat yıllarında Osmanlı ülkesinde bulunan şairler arasında Kemal Paşazâde(ö. 1534), Niğbolulu Âhî (ö. 1500), İshak Çelebi (ö. 1538) ve İbrahim Şâhidî (ö. 1505) gibi isimler vardır. Bunlardan Âhî, en beğenilen eseri olan

“Hüsn ü Dil” adlı mesnevisini Lâmi‘î’nin aynı isimdeki eserine nazire olarak kaleme almıştır14.

Lâmi‘î’nin yaşamının son yılları ise Devlet-i Aliyye’nin en ihtişamlı sultanı Kânûnî Sultan Süleyman (ö. 1566) devrine denk gelmektedir. Kânûnî Sultan Süleyman aynı zamanda devrinin önde gelen şairlerindendir. Divanı, Türk edebiyatının en hacimli divanları arasında yer almaktadır. Şiirde Muhibbî ve nadiren de Muhib mahlasını kullanan Kânûnî, daha ziyade gazelle meşgul olmuştur15.

Muhibbî’nin şiirlerini; muhteva ve üslup bakımından sultan şahsiyetini yansıtan şiirler, hikemi tarzda öğüt verici şiirler ve âşıkâne, rindâne şiirler olmak üzere üç gruba ayıran Prof. Dr. Amil Çelebioğlu’nun Muhibbî’ye dair önemli kanaati, cihan hâkimi

13a.yer.

14Necâtî Sungur, Âhî Divanı İnceleme Metin, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 1994, s. 22

15bkz. Coşkun Ak, Muhibbî Divanı İzahlı Metin, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., 1987

20

sultanlardan biri olmasaydı bile onun usta bir şair olarak edebiyat tarihimiz içinde yer alacak olduğu yönündeki kanaatidir16.

Lâmi‘î, Kânûnî Sultan Süleyman’a toplam 7 kaside sunmuştur. Bunlardan ikisi Farsçadır. Biri ise meşhur “gül” kasidesidir. Şair, bu kasidelerin ilkinde Sultan’ı şöyle tarif eder:

“YaꜤnī ṣulṭān bin ṣulṭān şeh Süleymān kim anuñ Ḫalḳ-ı Ꜥālem cān u dilden bende-i fermānıdur17

Kânûnî devrinin sultanu’ş-şuarası, Zâtî’nin mektebinden yetişen, Kânûnî’nin kendisini keşfetmekle övündüğü şair Bâkîdir (ö. 1600). İyi bir medrese tahsili gören Bâkî, Ahaveyn lakabıyla meşhur Karamanlı Ahmed ve Mehmed efendilerden ders almış, müderrislik ve kazaskerlik vazifelerini ifa etmiştir.

Bâkî, daha ziyade gazelleriyle ünlüdür. Kânûnî devrinin en tanınmış, en etkili, sultanın takdir ve ihsanına en fazla nail olmuş şairlerinden biridir. Kasidelerinde dil, yer yer ağırlaşsa da gazelleri kasidelerine nazaran daha sade bir dil yapısına sahiptir.

Bâkî’nin şiirleri, dış ahenk ve musiki bakımından devrin en kudretli şiirleridir. Bu yönüyle onun dilinde Osmanlı şiir lisanı, zengin ve klasik bir şiir dili hâlini almıştır18.

Bu devrin en müstesna şairi, İstanbul’dan uzakta olmasına rağmen şöhreti, Türk dünyasının dört bir yanına yayılan Fuzûlîdir (ö. 1556). Fuzûlî, şiirlerini ömrünün tamamını içinde geçirdiği Bağdat ve çevresinde konuşulan Azeri lehçesiyle kaleme almıştır. Divan şiirinin en mükemmel örneklerinin verildiği, Türk şairlerin Acem şairleriyle dahi yarışabildiği, eserlerde teknik olarak mükemmele yaklaşıldığı bu dönemde Fuzûlî, Prof. Dr. Hasibe Mazıoğlu’nun ifadesiyle “Türkçeyi şiirde kuru bir dikenden gül bitirmek azmiyle işlemiş ve başarılı olmuştur.19

Kânûnî Sultan Süleyman devrinin kudretli şairleri arasında Hayâlî Bey’i (1570) de zikretmek gerekir. Asıl adı Mehmeddir. Doğuştan şairlik tabiatına sahip bulunan Hayâlî Bey, Hasan Çelebi’nin “mecma-ı şu’arâ ve menba-ı zürefâ”, Âşık Çelebi’nin ise

“âşıklar ocağı ve ârifler durağı” diye adlandırdıkları bir muhitte, Vardar Yenicesi’nde yetişmiştir20.

16Âmil Çelebioğlu, Kanûnî Sultan Süleyman Devri Türk Edebiyatı, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1994, s.

36.

17Lâmi‘î Çelebi, a.g.e.,vr. 66b.

18Nihad Sami Banarlı, a.g.e., s. 582.

19Hasibe Mazıoğlu, Eski Türk Edebiyatı Makaleleri, Ankara: TDK Yay., 2017, s. 326.

20Ali Nihad Tarlan, Hayâlî Bey Dîvânı, İstanbul: Bürhaneddin Erenler Matbaası, 1945, s. 15.

21

Hayâlî Bey, bu devrin Bâkî’den sonra en fazla lütuf ve ihsan gören şairidir. Türk edebiyatında Necâtî’den itibaren daha yoğun bir ilgiyle işlenen atasözleri ve deyimler gibi veciz ifadeler, Hayâlî Bey’in şiirinde de büyük öneme sahiptir. Zâtî’nin geçim sıkıntısına düşmesinden sonra Türk edebiyatında onun yerini dolduran şair olarak telakki edilmektedir.

Bu dönemin diğer şairleri arasında Hayretî (ö. 1535), Usulî (ö. 1538), Celîlî (1569), Behiştî (ö. 1571) ve Yahya Bey, (ö. 1582) gibi isimleri de zikretmek mümkündür.