• Sonuç bulunamadı

1.3. BÖLGESEL KALKINMA TEORİLERİ

1.3.3. Kutuplaşmaya Dayalı Teoriler

Bölgesel kalkınma araştırmacıları arasında, yakınsama hipotezinin aksine bölgeler arası gelişmişlik farklarının artmaya eğilimli olduğunu savunan bir akım ortaya çıkmıştır. Bu akımın teorik yaklaşımına göre ekonomik gelişme heryerde birden aynı anda ortaya çıkmaz ve doğası gereği dengesiz bir yapıya sahiptir (Perroux, 1950; Hirschman, 1958). Bu kapsamda, literatürde büyük etki bırakmış iki temel teori olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki Myrdal’ın (1957) Birikimli Nedensellik Teorisi (cumulative causation theory) diğeri ise Perroux’nun (1950) Büyüme Kutupları Teorisi’dir (growth pole theory). Hirschman, (1958), Friedmann (1967) ve Kaldor (1970) gibi ekonomistler de bu teorilerin gelişmesine katkıda bulunmuşlarıdır.

Myrdal (1957), gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki artan ekonomik eşitsizlikleri gözlemlemiş ve buradan hareketle bölgeler arasındaki serbest ticaretin nihai olarak bölgeler arası eşitsizliklerin giderek azalmasına yol açacağına ilişkin

neoklasik öngörüye karşı çıkmıştır. Myrdal’a göre ölçeğe göre artan getiriler, ilk önce sanayileşen bölgelerde ekonomik aktivitelerin kümelenmesine neden olmaktadır. Buna ek olarak büyüme, kendisini bir birikimli nedensellik süreci ile besleme eğiliminde olmaktadır. Her ne kadar az gelişmiş bölgeler düşük maliyetli emek gibi bir avantaj sunsa da bu faydaların çekiciliği sanayileşmiş bölgelerdeki yığılma ekonomileri avantajları ile engellenmektedir (Dawkins, 2003: 139).

Myrdal (1957) gelişmiş bölgelerin az gelişmiş bölgeler üzerinde birbirine zıt yönde iki etkiye sahip olduğunu ileri sürmüştür. Yayılma etkisi olarak adlandırılan olumlu etki yeniliklerin gelişmiş bölgeden az gelişmiş bölgelere yayılmasını ve gelişmiş bölgelerin az gelişmiş bölgelerin ürünlerine ihracat piyasası oluşturmasını temsil etmektedir. Geri itme etkisi adı verilen olumsuz etki ise, geri kalmış bölgeden gelişmiş bölgeye sermaye ve emek akışını ifade etmektedir ki bu gelişmiş bölgeden gelen olumlu etkilerin gücünü zayıflatan bir unsurdur.

Kaldor (1970), Myrdal’ı takip ederek onun teorisinin işleyiş mekanizmasını açıklamaya çalışmıştır. Kaldor modelinde daha yüksek büyüme oranına sahip bir bölge daha yüksek oranda bir verimlilik artışı ve daha düşük oranda bir etkin ücret artışına ve böylelikle daha yüksek oranda bir büyümeye sahip olmaktadır (Ildırar, 2004: 60). Ayrıca artan verimlilik sayesinde, ihracata dayalı bir büyüme benimsendiği takdirde, ihracatta rekabet avantajı sağlanacaktır. Artan ihracat daha çok üretimi tetikleyecek ve nedensellik süreci döngüsel ve birikimli bir karaktere bürünecektir (Fujita, 2004: 9).

Büyüme Kutbu Teorisi’nin kurucusu Perroux’nun incelemelerinin (1950; 1950) odak noktası ise, firmalar ya da sektörler şeklinde ortaya çıkabilecek büyük ekonomik birimlerdir. Bu birimler ekonomik refahın temel unsuru olup bir itici güç (lider firma ya da endüstri) oluştururlar.

Perroux (1950: 95) analizlerinde mekan kavramını da kullanmaktadır. Burada geçen ekonomik mekan kavramı sınırları itibari ile belirsiz olmakla birlikte merkezcil ve merkezkaç güçlerin etkisi altında olan bir kuvvetler alanıdır. Ekonomik alan kutup olarak görülen bu merkezlerden oluşur ve büyüme kutupları lider endüstri tarafından oluşturulur. Perroux’da kutup ve kutuplaşma kavramları İngiliz geleneğindeki kullanımından farklıdır (kutuplaşma söz konusu ise genelde iki kutup vardır). Fransız geleneği kullanımıyla Perroux’da kutuplaşma bir çeşit kümelenme ve yoğunlaşma

anlamına geldiğinden aynı anda birden fazla kutup olabilir (Hermansen, 1972: 21). Dolayısıyla ekonomik kalkınma dengesiz bir şekilde gerçekleşebilmektedir.

Dengesiz kalkınma görüşünü benimseyen bir başka ekonomist ise Hirschman’dır. Hirschman (1958) bölgesel kalkınmayı birbirlerine girdi-çıktı ilişkileri ile bağlı sektörlerin etkileşim süreci olarak görür. Bu ilişkiyi geriye doğru bağlantılar ve ileriye doğru bağlantılar kavramları ile açıklar. Belli bir firma için geriye doğru bağlantılar, diğer firmaların üretim sürecinde kullandıkları girdiler anlamına gelirken, ileriye doğru bağlantılar, daha sonra diğer yerel üreticiler tarafından diğer ürünlerin üretimi için ara ürün olarak kullanılan firmanın çıktısını ifade etmektedir (Hirschman, 1958:100).

Kutuplaşmaya dayalı görüşlere önemli bir katkı da Friedmann’dan (1967) gelmiştir. Firedmann (1967: 21) kalkınmayı bir yenilikçilik süreci olarak görmektedir ve ona göre kalkınma, nispeten az sayıdaki yüksek etkileşim potansiyeline sahip değişim merkezinde ortaya çıkmaktadır. Bu değişimler, Friedmann’ın merkez adını verdiği bölgelerde ortaya çıkar ve ekonominin mekansal sisteminde bu merkez bölgelere bağımlı çevre bölgeleri bulunur.

Friedmann’ın (1967) merkez-çevre modelinde, merkez bölgelerin çevre bölgeler üzerinde bir egemenliğini söz konusudur ve bu egemenlik kendi kendini besleyen bir süreç ile pekişmektedir. Merkez bölgeler, çevre bölgeler üzerinde; hakimiyet etkisi, bilgi etkisi, psikolojik etki, modernizasyon etkisi, bağlantı etkisi ve üretim etkisi olmak üzere altı geri besleme etkisine sahiptir.

Diğer kutuplaşmış modellerde olduğu gibi Friedmann’da da merkezden çevreye doğru doğal kaynak ve beşeri sermaye transferi söz konusudur (hakimiyet etkisi). Merkez bölgelerde artan nüfus, üretim ve gelir daha yüksek seviyelerde yeniliklere yol açarken (bilgi etkisi) gerçekleşen yenilikler gelecek yenilikler için de beklentileri yükseltmektedir (psikolojik etki). Diğer taraftan merkez bölgeler yenilikler aracılığıyla toplumda bulunan sosyal değerler, davranış kalıpları ve kurumların dönüşümüne yol açmaktadır (modernizasyon etkisi). Yenilikler, başka alanlara sağlayabileceği hizmetler için yeni pazarlar ve yeni pazar talepleri yaratarak diğer yenilikleri üretme eğilimindedir (bağlantı etkisi). Belli bir süre sonra merkezlerde uzmanlaşma artmakta ve bu ekonomik getirileri artırmakta ve böylelikle ölçek

ekonomileri ve kentleşme ekonomileri ortaya çıkmaktadır (üretim etkisi) (Friedmann, 1967: 24-26).