• Sonuç bulunamadı

2. GENEL BİLGİLER

2.2. Yenidoğan Respiratör Distress Sendromu

2.2.7. Korunma Yöntemleri

RDS'yi önlemenin en önemli yolu prematüre olmasını önlemektir. Prematüritenin önlenmesi için ise yukarıda bahsettiğimiz (tokolitiklerin kullanılması, servikal ligasyon (cerclage) uygulamaları ves gibi) yöntemlerin kullanılması gerekmektedir. Fakat bu yöntemler her zaman başarılı olmamaktadır. Bununla birlikte, gereksiz prematüre sezaryenlerin önlenmesi ve perinatal hipoksinin yakın

fetal izlemeyle önlenmesi önemlidir. Son yıllarda, genel olarak kabul gören görüş, fetal izleme (non-stres testi ve biyofiziksel skorlama) ile yakından izlemeyi, uygun zamanda antenatal steroidler vermeyi ve bebeği, fetüste hipoksik-iskemik yaralanma olduğunda teslim etmektir.

Fetal Akciğer Matürasyonunun Değerlendirilmesi: Fetal akciğer

matürasyonunun doğumundan sonra RDS'nin önlenmesinde önemli bir rol vardır. Bu nedenle en çok tercih edilen muayeneler amniyotik sıvıda L / S (lesitin / sfingomiyelin) oranı ve fosfatidilgliserol seviyesidir. L / S 2'den fazla, fetal akciğer matürasyonunun en iyi göstergesidir. L/S oranı 2’nin üzerinde ise RDS riski %0.5 iken, L/S oranı 1’in altında olduğunda %100’dür. Fakat diyabetik anneye sahip çocuklar ile intrapartum asfiksili veya eritroblastozis fetalisli bebeklerde L/S oranının 2’den fazla olması kafi olmamaktadır

Prenatal Steroidler: Fetal akciğerlerin gelişimini hızlandırmak ve RDS’nin sıklığını ve/veya şiddetini azaltmak amacıyla özellikle gebeliğin 30-34. haftalarında anneye glikokortikoidler verilmektedir. Prenatal steroidlerin bebek

mortalitesini %40, RDS insidansını %50 azalttığı düşünülmektedir. Antenatal steroidler gebeliğin 24-28. haftalarında da hem RDS’nin şiddetini azaltmakta hem de intraventriküler hemoraji (IVH)’nin sıklığını azaltmada etkili olmaktadır. Antenatal steroid alan bebeklerde bronkopulmoner displazi (BPD), PDA ve nekrotizan enterokolit (NEC) riski de az olmaktadır. Standart antenatal steroid tedavisinde 24 saat arayla 12 mg betametazon intramusküler (IM) olarak iki kez veya 12 saat aralarla 6 mg deksametazon IM olarak dört kez verilir. Steroidlerin optimal yararı 24 saat sonra başlar ve yedi güne kadar sürer. Antenatal steroidlerin yararlı etkisi reversibldır. Ayrıca, intrauterin infeksiyon ve annede diyabet gibi durumlarda antenatal steroidlerin kullanılması önerilmemektedir.

2.2.8. Tedavisi

Bir bebek RDS ile doğduğunda ve semptomlar hemen belirdiğinde, bebek genellikle yenidoğan yoğun bakım ünitesine (NICU) kabul edilir.

RDS için üç ana tedavi şunlardır:

Ventilatör veya burun sürekli pozitif hava yolu basıncı (ncpap) makinesi

Oksijen terapisi

Yüzey aktif madde replasman tedavisi, bir bebeğe, eksik olan yüzey aktif maddeyi verir. Terapi, tedaviyi bir solunum tüpü yoluyla sağlar. Yüzey aktif maddeyi uyguladıktan sonra, yenidoğan hekimi bebeği bir ventilatöre bağlar. Bu ekstra solunum desteği sağlar. Durumun şiddetine bağlı olarak bu prosedüre birkaç kez ihtiyaç duyulabilirler. RDS’de ekzojen sürfaktan hem eksikliğin giderilmesi hem de in vivo yapımı için substrat sağlaması bakımından önemlidir. Günümüzde kullanılan ekzojen sürfaktan preparatları üç grupa ayrılıyor: Doğal, yapay ve yarı- yapay sürfaktan. Doğal sürfaktan preparatları olarak memeli akciğerlerinden elde edilen preparatlar kullanılmaktadır. Yarı-yapay preparatlarda memeli sürfaktanları modifiye edilmiştir. Yapay preparatlarda ise biyolojik bir komponent yoktur.

Yenidoğan respiratuar distres sendromunun tedavisinde, pozitif end ekspiratuar basınç (PEEP) gibi mekanik veya fiziksel solunum desteği de kullanılmakta. Daha az invaziv solunum desteği seçeneği, nazal sürekli pozitif hava yolu basıncı (NCPAP) makinesidir.

Oksijen terapisi, bebeğin organlarına akciğerler aracılığıyla oksijen iletir. Ventilatör veya NCPAP oksijeni yönetebilir. En hafif vakalarda, oksijen ventilatör veya burun CPAP makinesi olmadan verilebilir. Amaç PaO2 değerlerini 50-80 mmHg’da tutmaktır. Hafif vakalarda yalnız oksijen tedavisi uygulamak yeterlidir. Daha ağır vakalarda CPAP veya mekanik ventilasyon uygulanır. PaO2’yi 50 mmHg’nın üzerinde tutabilmek için gereken havadaki oksijen fraksiyonu (FiO2) 0.50-0.70’ten fazla ise CPAP uygulaması gerekir.

3. GEREÇ VE YÖNTEM

Bu çalışma, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın ve Doğum Anabilim Dalı’nda Temmuz 2018- Aralık 2018 tarihleri arasında 37. gebelik haftasından önce doğum yapmış doğumsal anomali ve gebelik komplikasyonu olmayan gebelerden doğan 32 preterm bebekler çalışmaya dahil edilmiştir. Prospektif kohort araştırması olarak yürütülmüş bir çalışmadır. Bebekler RDS (+) ve RDS(-) olarak iki gruba ayrılmıştır.

Tek bir deneyimli perinatoloji hekimi tarafından fetal hareketler ve solunum dönemlerini göz önünde bulundurarak 3.5 MHz dışbükey dizi transdüktörü ile donatılmış olan VOLUSON E8 ultrason cihazı kullanarak ultrason muayenesi yapılmıştır. Fetal doppler ultrason muayenesi ile; fetal pulmoner arter Doppler akım dalga formları sağ ve sol dalların bifurkasyonundan önce ana pulmoner arter seviyesinde elde edilmiştir. Görüntü mümkün olduğunca büyütülüp ve ses ışını ile akış yönü arasındaki insonasyon açısı <20'de tutulmuştur. Ana pulmoner arterin pulsatilite indeksi (PI), sistol ile diyastolik (S / D) oranı, pik sistolik hızı (PSV) akselerasyon ve ejeksiyon zamanı (AT / ET) ve akselerasyon zamanının ejeksiyon zamanına oranı birbirini izleyen üç ölçümde ölçülmüştür. Bu üç ölçümün değeri hesaplanan Doppler indeksi olarak kaydedilmiştir. Yenidoğan RDS tanısı yenidoğan hekimi tarafından teşhis edilmiştir. Solunum sıkıntısı için başka nedenlerin yokluğunda; RDS tanısını koymak için diffüz, ince granül yoğunlukları, artmış oksijen gereksinimi ile azalan akciğer volümü (inspired oksijen> 0.4 fraksiyonel konsantrasyonu) kullanılmıştır. Ayrıca, birinci ve beşinci dakika Apgar skorları, yenidoğan yoğun bakım ünitesi (NICU) ihtiyacı gibi yenidoğan özellikleri de kaydedilmiştir.

İstataistiksel analizlerde SPSS 23.0 (Statistical Packages for Socia Sciences; SPSS Inc., Chicago, Illinois, USA) programı kullanılmıştır. Değerlendirmede sayısal veriler ortalama ±standart sapma, ortanca (medyan), dağılım aralığı (en küçük-en büyük), kategorik veriler ise yüzde (%) olarak belirtilmiştir. Değişkenler için dağılımın normalliği Shapiro – Wilk testi kullanılarak değerlendirilmiştir. Gruplar arası değişkenler arasındaki farklılıkları değerlendirmek için bağımsız test ve Mann- Whitney Testi kullanılmıştır. Spearman'ın Rho korelasyon katsayısı, PATET değeri

ve RDS gelişimi arasındaki olası korelasyonu bulmak için kullanılmıştır. İntra observer tekrarlanabilirliği analiz etmek için yöntem analizleri, tek bir doktor tarafından 32 fetüste 5 dakika aralıklarla iki kez tekrarlanacaktır. Eğri altındaki alan (AUC) ve tanımlanmış değişkenler için% 95 güven aralığı tahmin edilecektir. Tüm istatistiksel değerlendirmelerde α yanılma düzeyi 0.005 olarak alındı ve p≤0.05 anlamlı kabul edilmiştir.

4. BULGULAR

Bu çalışma, Temmuz 2018- Aralık 2018 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın ve Doğum Anabilim Dalı’nda 37. gebelik haftasından önce doğum yapmış doğumsal anomali ve gebelik komplikasyonu olmayan gebelerden doğan 32 preterm bebekler çalışmaya dahil edilmiştir. Bebekler RDS (+) ve RDS(-) olarak iki gruba ayrılmıştır.

Çalışmada yer alan hastalara ait demografik bilgiler Tablo 4.1’de gösterilmektedir.

Tablo 4.1. Çalışmadaki gruplara ait demografik veriler

RDS (+) (N:4) RDS (-) (n:28) t testi P değeri Ort± Std Min-Max Ort± Std Min-Max

Yaş (yıl) 29,25±8,42 21-37 32,57±4,58 24-39 1,163 0,015 Boy (cm) 166,26±7,46 157-175 163,11±5,83 155-173 5,267 0,179 Kilo (kg) 70,25±5,62 63-76 76,18±13,77 50-103 3,674 0,368 BMİ 25,41±2,01 23,1-27,9 28,51±4,57 20,8-40,1 1,125 0,516 Gravida 2,25±1,51 1-4 2,68±1,49 1-7 -0,231 0,639 Parite 0,75±0,96 0-2 0,89±0,99 0-3 -0,345 0,713

Çalışmada yer alan RDS (+) hastaların yaş ortalaması 29,25±8,42 yıl olurken, RDS (-) olan hastaların yaş ortalaması 32,57±4,58 yıl olarak saptanmıştır. RDS(+) hastalarda yaş aralığı 21-37 olurken, RDS(-) hastalarda yaş aralığının 24-39 yıl aralığında olduğu tespit edilmiştir. RDS(+) ve RDS(-) gruplarının yaş ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmiştir (p=0,015).

Çalışmaya katılan hastaların RDS (+) hastaların boy ortalaması 166,26±7,46 cm olurken, RDS (-) olan hastaların boy ortalaması 163,11±5,83 cm olarak saptanmıştır. RDS(+) ve RDS(-) gruplarının boy ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p=0,179).

Çalışmada bulunan hastaların RDS (+) hastaların kilo ortalaması 70,25±5,62 kg olurken, RDS (-) olan hastaların kilo ortalaması 76,18±13,77 kg olarak tespit edilmiştir. RDS(+) ve RDS(-) gruplarının kilo ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p=0,368).

Çalışmaya katılan hastaların RDS (+) hastaların BMI ortalaması 25,41±2,01 olurken, RDS (-) olan hastaların BMI ortalaması 28,51±4,57 olduğu görülmüştür. RDS(+) ve RDS(-) gruplarının BMI ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p=0,516).

Bunların yanı sıra grupların gravida değerleri incelendiğinde; Hasta gruplarının parite değerleri incelendiğinde

Tablo 4.2. Hasta gruplarına ait gravida ve parite değerleri

RDS (+) (N:4) RDS (-) (n:28) t testi P değeri n % n % Parite 0 2 6,25 12 37,51 -0,345 0,713 1 1 3,13 10 31,25 2 1 3,13 2 6,25 3 0 0,00 3 9,38 Gravida 1 2 6,26 5 15,63 -0,231 0,639 2 - 0,00 11 34,38 3 1 3,13 6 18,75 4 1 3,13 3 9,38 5 0 0,00 1 3,13 6 0 0,00 1 3,13 7 0 0,00 1 3,13

Tablo 4.2’de çalışmada yer alan hastaların gravida ve parite değerleri incelenmiştir. Buna göre RDS(+) grubu hastaların %3,13 hasta bir doğum, %3,13 hasta iki doğum yaptığı, RDS (-) hastaların ise %31,25’nin bir doğum, %6,25’inin iki doğum ve %9,38’inin 3 doğum yaptığı saptanmıştır. RDS(+) ve RDS(-) gruplarının parite ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p=0,713).

Çalışmada yer alan RDS (+) grubu hastaların %6,26’sı 1 gravida, %3,13’ü 3 ve yine %3,13’ü 4 gravidaya sahip olduğu tespit edildi. RDS(-)grubu hastaların %15,63’ü 1 gravida, %34,38’i 2 gravida, %18,75’i 3 gravida, % 9,38’i 4 gravida, %3,13’ü ise 5,6, ve 7 gravidalara sahip olduğu saptanmıştır. RDS(+) ve RDS (-)

gruplarının gravida ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p=0,639).

Tablo 4.3. Çalışmadaki gruplara ait pulmoner arter akselerasyon süresi, pulmoner

arter ejeksyon süresi ve PATET değerlerine ait veriler

RDS (+) (N:4) RDS (-) (n:28) P değeri Ort± Std Min-Max Ort± Std Min-Max

Pulmoner Arter Akselerasyon Süresi 76,01±10,86 68-91 70,04±21,92 31-108 0,001 Pulmoner Arter Ejeksyon Süresi 233,51±127,58 149-216 244,14±52,14 185-374 0,004 PATET 0,38±0,13 0,183-0,456 0,29±0,08 0,082-0,431 0,003

Tablo 4.3’de çalışmadaki gruplara ait pulmoner arter akselerasyon süresi, pulmoner arter ejeksiyon süresi ve PATET(pulmonar arter kselerasyon zamanının pulmonar arter ejeksiyon zamanına oranı) değerlerine ait veriler gösterilmektedir. Buna göre Pulmoner Arter Akselerasyon Süresi RDS(+) olan grupta 76,01±10,86 sn olurken, RDS (-) olan grupta 70,04±21,92 sn olarak tespit edilmiştir. RDS(+) ve RDS (-) gruplarının Pulmoner Arter Akselerasyon Süresi ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmiştir (p=0,002).

Hasta grupları Pulmoner Arter Ejeksiyon Süresi açısından değerlendirildiklerinde RDS(+) olan grupta 233,51±127,58 sn olurken, RDS (-) olan grupta 244,14±52,14 sn olarak tespit edilmiştir. RDS(+) ve RDS (-) gruplarının Pulmoner Arter Ejeksiyon Süresi ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmiştir (p=0,004).

Hasta grupları PATET açısından değerlendirildiklerinde RDS(+) olan grupta 0,38±0,13 olurken, RDS (-) olan grupta 0,29±0,08 olarak tespit edilmiştir. RDS(+) ve RDS (-) gruplarının PATET ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmiştir (p=0,003).

Tablo 4.4. Hasta gruplarına ait APGAR skorları ve yoğun bakım ihtiyacı verileri RDS (+) (N:4) RDS (-) (n:28) χ² testi P değeri n % n % APGAR skoru 1. Dakika 7≥ 3 9,37 11 34,75 21,38 0,001 7< 1 3,13 17 53,12 APGAR skoru 5. Dakika 7≥ 1 3,13 - 0,00 42,64 0,027 7< 3 9,37 28 87,5 Yenidoğan yoğun bakım ihtiyacı Var 4 12,50 3 9,37 5,49 0,514 Yok 0 0,00 25 78,13

Tablo 4.4’de hasta gruplarına ait APGAR skorları ve yoğun bakım ihtiyacı verileri gösterilmektedir. Buna göre APGAR skoru 1. Dakika RDS (+) olan hastaların %9,37’si 7≥ skoruna sahip olurken, %3,13’ü 7< skora sahip olduğu tespit edilmiştir. RDS (-) olan hastaların %34,75’i 7≥ skoruna sahip olurken, %53,12’si 7< skora sahip olduğu tespit edilmiştir. RDS(+) ve RDS (-) gruplarının APGAR skoru 1. dakika değerleri arasında istatistiksel farklılık gözlenmiştir (p=0,001).

APGAR skoru 5. Dakika RDS (+) olan hastaların %3,13’ü 7≥ skoruna sahip olurken, %9,37’si 7< skora sahip olduğu tespit edilmiştir. RDS (-) olan hastaların 7≥ skoruna sahip hiç hasta bulunmazken, %87,5’i 7< skora sahip olduğu tespit edilmiştir. RDS(+) ve RDS (-) gruplarının APGAR skoru 5. dakika değerleri arasında istatistiksel farklılık gözlenmiştir (p=0,027).

Çalışmadaki RDS(+) hastaların hepsine yoğun bakım ihtiyacı bulunurken, RDS(-) hastalarının sadece %9,37’sinin yoğun bakım ihtiyacı olduğu saptanmıştır. RDS(+) ve RDS (-) gruplarının Yenidoğan yoğun bakım ihtiyacı açısından istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p=0,027).

Şekil 4.1. RDS ile PATET arasındaki ROC eğrisi

Çalışmada Ortalama PATET değeri ile RDS tanısı arasında (r = -0,632 ve p = 0.003), negatif korelasyon vardı. Şekil 4,1’de, ortalama PATET değerleri ile daha sonraki RDS tanısı arasındaki korelasyonu göstermektedir. Yenidoğan döneminde RDS için risk altındakı fetüsleri öngörmek için, RDS tahmin skoru için optimal kesme değeri (eğri altındaki alan, Area Under Curve AUC=0,862 [CI,0,774 to 0,983 ;p=0,002], Cutt off(PATET) : 0,418 spesifite %73,1, sensitivite %92,6, negatif prediktif değer %94,9 ve positive prediktif değer %66,7 olarak tespit edilmiştir.

5. TARTIŞMA

Yenidoğan dönemindeki bakım olanaklarının gelişmesi ile düşük doğum ağırlıklı bebeklerin prognozunda önemli gelişmeler olmasına rağmen, preterm doğum oranlarında azalma elde edilememiştir (Creasy, 1999). Günümüzde yenidoğan bebeklerin en önemli mortalite ve morbidite nedenlerinden birisi respiratuar distres sendromu (RDS)’dur.

Bu çalışmada Pulmoner basıncın dolaylı değerlendirilmesine yol açan fetal pulmoner arter Doppler indekslerinin, neonatal RDS'yi dolaylı olarak öngörmede kullanılabileceğini düşünmekteyiz. Bu nedenle çalışmada preterm doğumlarda yenidoğan respiratör distress sendromunun pulmoner arter doppler incelemesi amaçlanmıştır. Çalışmaya 37. gebelik haftasından önce doğum yapmış doğumsal anomali ve gebelik komplikasyonu olmayan gebelerden doğan 32 preterm bebek dahil edilmiştir.

Günümüzde yapılan araştırmalar sonucunda sosyoekonomik düzeyi düşük kadınlarda pretem doğum riski % 50 daha fazla olarak saptanmıştır. Monaghan ve arkadaşlarının çalışmasında, preterm doğum eylemiyle ilişkili en güçlü risk faktörünün maternal yaş olduğu belirtilmiştir. Aynı çalışmada preterm doğum eylemi, gebelikte düşük kilo alımı ile orta, düşük sosyoekonomik durum ile ise zayıf ilişkili bulunmuştur. Marti-Carjaval ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada üçüncü trimesterde maternal folat eksikliğinin preterm eylem ve doğum riskini artırdığını bildirmişlerdir.

RDS insidansı gestasyonel yaşın azalmasıyla artmaktadır. Özellikle, son derece erken doğan bebeklerde, bebeklerin doğumdan önceki 28. gebelik haftasından önce doğanlarda risk% 93'lük bir artışla RDS için en yüksek düzeyde olmaktadır.

Çalışmamızda RDS (+) hastaların yaş ortalaması 29,25±8,42 yıl olurken, RDS (-) olan hastaların yaş ortalaması 32,57±4,58 yıl olarak saptanmış ve her iki grup arasında istatiski yönden anlamlı ilişki tespit edilmiştir. Jacobsson ve arkadaşları prospektif yaptıkları kohort çalışmada preterm doğum, gestasyonel diabet ve preeklampsinin 40 yaş üzeri kadınlarda daha fazla olduğunu bildirmişlerdir.(Jacobson, 2004) Wildschut ve arkadaşları spontan preterm doğum etyolojisinde yer alan sosyodemografik faktörler arasında, sadece maternal yaşın (<20 yaş) önemli olduğunu bildirmişlerdir (Volumenie,2004; Astolfi, 1999). 22975

gebenin retrospektif olarak incelendiği bir çalışmada, 24 hafta ve üzerindeki bir dönemde doğum yapan gebeler 20 yaş altı, 20-34 yaş, 35-39 yaş, 40 yaş ve üzeri olmak üzere 4 ayrı yaş grubuna ayrılmıştır. Çalışmanın sonucunda, 20 yaş altı gebeliklerde preterm doğum eylemi oranlarında belirgin bir artış saptanmıştır (Storbino 1995). Adolesan gebelikte anatomik olarak kısa serviks varlığı, preterm doğum riskini arttırabilmektedir. Stevens-Simon C. ve arkadaşları yaptıkları bir çalışmada, gebeleri erken ve geç adolesan olmak üzere iki gruba ayırmışlardır. 16 yaş altındaki grup erken adolesan ve 16 yaş üzerindeki grup geç adolesan olarak tanımlanmıştır. 13-19 yaş arası midgestasyon (22.9+/-2.4 hafta) dönemde 46 gebede transvaginal sonografi kullanılarak servikal uzunluk ölçülmüştür.18 erken adolesanın, 28 geç adolesan gruba göre anlamlı olarak daha kısa servikse sahip oldukları bulunmuştur (Steven- simon 2000).

Bu çalışmada, fetal PATET değerleri ile neonatal dönemde RDS tanısı arasında ters korelasyon saptadık. Verilerimize göre, 0.418 yenidoğan RDS'nin bir kesilme değeri kullanılarak% 73.1'lik bir özgüllük,% 92,6'lık bir duyarlılık,% 94,9'luk bir negatif öngörü değeri ve % 66,7'lik bir pozitif öngörü değeri tahmin edilebilir. Schenone ve ark. çalışmalarında Fetal akciğer olgunluğu ve fetal pulmoner arter Doppler indekslerindeki PATET oranı ile yüzey aktif madde / albümin oranı arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır. Sonuç olarak PATET arttıkça akciğer olgunluğu olasılığı arttığını saptamışlardır. Schenone ve ark. çalışmalarından farklı olarak Azpurua ve ark. yaptıkları çalışmada, amniyotik sıvı lesitin / sfingomiyelin (L / S) oranı ve PATET oranı arasındaki ilişkiyi göstererek, ivme / ejeksiyon zaman oranı ile fetal pulmoner olgunluk arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır. Çalışmanın sonucunda, PATET oranı ile amniyotik sıvı L / S oranı arasında ters bir ilişki saptamışlar ve bu durum, PATET oranının artmasına rağmen, fetal akciğer olgunlaşmasının arttığını düşündürmektedir. Kim ve ark fetal akciğer olgunluğu ile fetal pulmoner Doppler indeksleri arasındaki ilişkiyi incelemişler ve PATET oranı arttıkça, fetal akciğer olgunluğu olasılığı azaldığını tespit etmişlerdir. Azpurua ve arkadaşları ile benzer sonuçlar bulmuşlardır.

Bu bulgular Schenone ve ark., Kim ve ark, Guan ve diğerleri ile Azpurua ve ark.'nın bulgularını açıklamak mümkün görünmemektedir. Çünkü bu bulgular fetal akciğer matürasyonu prensipleriyle çelişmektedir. Bu bulgulara göre, pulmoner

empedans gestasyon boyunca arttırılmalıdır. Bu çalışmaların kısıtlı çalışma popülasyonları muhtemelen sonuçlarını etkileyebilir.

Bu konuda yapılan çalışmaların azlığından dolayı, Fetal akciğer matüritesinin göstergeleri olarak fetal PATET ve amniyotik sıvı içerikleri arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar yeterince güvenilir görünmemektedir, çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi, amniotik sıvı içeriğini ölçen testlerin sonuçları birkaç faktörden etkilenebilir

Fetal pulmoner Doppler bulgularını doğrudan neonatal RDS tanısı ile ilişkilendiren ve fetal pulmoner Doppler bulgularını etkileyebilecek faktörler için yapılan düzeltmelerle ilgili olarak daha geniş bir çalışma popülasyonu olan prospektif tasarım, mevcut çalışmayı daha güçlü kılmaktadır. Ancak, geniş uygulama popülasyonları ile prospektif randomize kontrollü çalışmaların ve daha iyi ortamların kullanılması, klinik uygulamada yöntemin kullanılması için gereklidir.

Sonuç olarak fetal PATET oran ölçümünün umut verici, invazif olmayan, tekrarlanabilir ve kabul edilebilir düzeyde özgüllük, duyarlılık ve negatif öngörü değerleri olan güvenilir bir yöntem olabileceğini düşünmekteyiz, fakat konu ile ilgili daha fazla hasta grubu ile yapılan çalışmalara ihtiyac vardır

6.SONUÇ

Çalışma, Temmuz 2018- Aralık 2018 tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kadın ve Doğum Anabilim Dalı’nda 37. Gebelik haftasından önce doğum yapmış doğumsal anomali ve gebelik komplikasyonu olmayan gebelerden doğan 32 preterm bebekler çalışmaya dahil edilmiştir.

Çalışma sonucunda RDS(+) ve RDS(-) gruplarının yaş ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmiştir. Fakat gruplar arsında boy, kilo, BMI, gravida ve parite açısından anlamlı bir ilişki saptanmamıştır . PATET değeri, Pulmoner Arter Akselerasyon Süresi ve Pulmoner Arter Ejeksiyon Süresi açısından RDS(+) ve RDS(- ) grupları arasında anlamlı ilişki görülmüştür.

RDS 37. Gebelik haftasından önce doğum yapmış yenidoğanlarda sürfaktan eksikliği kaynaklanan bir akciğer rahatsızlığıdır. Solunum yetmezliği neden olmasının yanı sıra, RDS intraventriküler kanama, tansiyon pnömotoraks, bronkopulmoner displazi, sepsis ve ölüm riskini artırmaktadır. Tedavisinde parenteral uygulanan steroid tedavi fetal sürfaktan üretimini indükler ve RDS'nin riskini ve / veya şiddetini azaltmaktadır. Çalışmamızda yer alan olgularda RDS sıklığının az görülmesinin nedenide uygulanan steroid tedaviden kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak fetal PATET değerleri ile neonatal RDS varlığı arasında ters bir korelasyon olduğunu göstermiştir. Bu nedenle, fetal PATET oran ölçümünün umut verici, invazif olmayan, tekrarlanabilir ve kabul edilebilir düzeyde özgüllük, duyarlılık ve negatif öngörü değerleri olarak güvenilir bir yöntem olduğunu öneriyoruz.

6. KAYNAKLAR

1. Liu L, Oza S, Hogan D, Perin J, Rudan I, Lawn JE, et al. Global, regional, and national causes of child mortality in 2000-13, with projections to inform post-2015 priorities: an updated systematic analysis. Lancet. 2015;385:430– 40

2. Diaz LM, Dinsmoor MJ, Lin PY. Preventable risk factors for the delivery of very low birth weight infants in Richmond, Virginia. Prim Care Update/Gyns 2001;8: 14.

3. Nelson W. Nelson Textbook of Pediatrics, 16.th ed., Sounders com., 2000; 93: 474-485

4. Ward RM, Beachy JC. Neonatal Complications Following Preterm Birth. BJOG 2003; 110 120

5. Gomella T L. Neonatology. 5 th Ed, USA : Appleton & Lange, 2004; 524- 553 .

6. Dağoğlu Türkan, OvalıFahri. Neonatoloji2.Baskı, İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri, 2007.

7. Cole FS, Hamvas A, Nogee LM. Genetic Disorders of Neonatal Respiratory Function. Pediatr Res 2001;50(2):157-162.

8. Gitto E, Reiter RJ, Karbownik M, Xian-Tan D, Barberi I. Respiratory distress syndrome in the newborn: role of oxidative stres. Intensive Care Med, 2001; 27(7): 1116-1123.

9. Guan Y, Li S, Luo G, et al. The role of Doppler waveforms in the fetal main pulmonary artery in the prediction of neonatal respiratory distress syndrome. J Clin Ultrasound. 2015;43(6):375–383.

10. Saker F, Martin R. Pathophysiology and clinical manifestations of respiratory distress syndrome in the newborn. Garcia-Prats JA, editor. Waltham (MA): Up-ToDate 2013.

11. Kamath BD, MacGuire ER, McClure EM, et al. Neonatal mortality from respiratory distress syndrome: lessons for low-resource countries. Pediatrics. 2011;127(6): 1139–1146

12. American College of Obstetricians and Gynecologists.: ACOG Practice Bulletin No. 97: fetal lung maturity. Obstet Gynecol. 2008;112(3):717–726 13. Azpurua H, Norwitz ER, Campbell KH, et al. Acceleration/ejection time ratio

in the fetal pulmonary artery predicts fetal lung maturity. Am J Obstet Gynecol. 2010;203(1):e1

14. Horvath H. Brindis C.D, Reyes M. Yamey G, Franc L. Preterm birth: the role of knowledge transfer and Exchange, Health Research Policy and Systems (2017) 15:78

15. Behrman RE, Kliegman R, Jenson H. The High-Risk infant. Nelson Textbook of Pediatrics 17th editon W.B. Saunders Company, 2004: 550-553.

16. Çetinkaya F,AydınT, Günay O.Maternalyaşve pariteninperinatal etkileri:Bir

Benzer Belgeler