• Sonuç bulunamadı

2.4. Halk Edebiyatı Ürünü Olan Dede Korkut Öyküleri’nin Çocuk Edebiyatında

2.5.1. Dede Korkut Kimdir?

Dede Korkut Kitabı’na da ismini veren Dede Korkut ile ilgili bilgilerimiz sınırlıdır. Onunla ilgili en detaylı bilgiyi Dede Korkut Kitabı’nın giriş kısmında bulmaktayız. Kitabın giriş kısmında Dede Korkut şu şekilde tanıtılır:

“Resul aleyhisselam zamanına yakın Bayat boyından Korkut Ata dirler bir er koptı. Oğuz’un ol kişi tamam biliçisiyidi. Ne dirse olur idi. Gayıbdan dürlü haber söyler idi. Hak Ta’ala onun könline ilham ider idi. Korkut Ata ayıtdı: Ahır zamanda hanlık girü Kayı’ya dege kimsene ellerinden almaya ahır zaman olup kıyamat kopınça. Bu didügi “Osman neslidür, işde sürilüp gide yorır. Ve dahi niçe buna benzer söz söyledi. Korkut Ata Oğuz Kavmınun müşkilini hal iderdi. Her neki buyursa kabul iderler idi. Sözin tutup tamam iderler idi” (Ergin:1971:1).

Bu bilgilerden anlaşıldığına göre Dede Korkut Oğuzların Bayat boyundandır. Hz. Muhammed zamanına yakın bir zamanda yaşamıştır ve Oğuzlar için büyük öneme sahiptir. Çünkü o gaipten sesler duyan, Oğuzlara her konuda bilicilik yapan bir akıl hocasıdır.

Dede Korkut için yorulan atasözlerinden birinde Dede Korkut kendi doğumunu şöyle anlatıyor (Gökyay,2004:CXX):

Ap-alaca çiçekten öndüm, ben dede Korkut;

Bir katre murdar meniden döndüm ben dede Korkut; Ana rahmine düştüm, ata belinden indim ben dede Korkut: Ala gözlü dev kızından doğdum ben Dede Korkut…”

Dede Korkut aydın, berrak gözlü bir bir dev kızından dünyaya gelmiş, çok uzun boyulu biriymiş. Gençliğinde bile bile uzun ayaklarını yorganın dışına çıkarıp bacısı Ak Tomak’ın ayağına değdirirmiş. Bu nedenle ölümünden sonra bu uzun ayak mezarından da dışarı çıkmıştır (Gökyay,2004:CXXI).

Başka bir rivayete göre Korkut doğduğu zaman onun çevresindekiler şekilsiz ama insana benzeyen bir torba görmüşler. Gönlünden bir insan doğurduğunu geçiren ana bu dilsiz torbayı almış ve derisini yüzmüş. Sonra hafiften sesler çıkaran bir insan çıkmış ortaya. Anası onu emzirmeye başlamış çocuk da ağlamaya. Bu durumdan önceleri “korkmuş” olan insanlar yavaş yavaş çadıra yanaşıp bu çocuğa “Kurkud” isminin verilemesini istemişler.

Dede Korkut’la ve onun yaşamıyla ilgili halk arasında anlatılan birçok menkıbe vardır. Kimi rivayete göre onun iki yüz doksan beş yıl yaşadığı anlatılır. Kimi rivayete göre de yüz yıl yaşadığı anlatılır (Gökyay,2004:CXX).

Dede Korkut, Oğuz Türkleri için hem dertlere deva bulan bir lokman hekim, hem her sorunu çözen iyi bir akıl hocası hem de gelecekten haberler veren bir ermişti. O engin bilgisi sayesinde her sorunun üstesinden gelmiş ve nice hastalara derman olmuştur.

P.S.S.Spridonof’un anlatısını O.Şaik Gökyay (2004:CXXII) şöyle özetler: Korkud’un hastalara karşılık beklemeden yaptığı yardımlar Allah katında çok makbule geçmiş ve bir gün Korkud uykuda iken Allah ona “sen ölümü kendin arzu

etmedikçe ölmeyeceksin” demiş. O günden sonra Korkut hiç ölümü aklına getirmemiş ve ölümü için dua etmemiş. Ancak bir gün bir boğayı kovalarken yorulmuş ve şöyle bir ifade kullanmış.”Eğer yorulmazsam ve ölmezsem o boğayı yakalım.”Bunu der demez küçük boğa yanına gelmiş. Ancak Dede Korkut yaptığı büyük hatayı anlamış. İstemeden ölümü düşünmüş. Bu hatasını nasıl düzelteceğinin düşünmüş uzun süre. Ölüm korkusu iyice sarmış Dede Korkut’u ve yaşadığı yer değiştirmeye karar vermiş. Dünyanın bir ucuna giderse ölümün onu orada bulamayacağını düşünmüş ve uzak bir ülkeye varmış. Orada insanların çukur kazdıklarını ve bu çukuru da Dede Korkut için kazdıklarını görünce oradan da kaçmış. Ancak gittiği her yerde aynı manzarayla karşılaşınca eski çadırına geri dönüp kaderini beklemeye başlamış. Sonra seccadesini alıp bir nehrin üzerine örtmüş. İlahi güçle bu seccade batmamış, akıntıya uyup nehir üzerinde süzülmüş. Dede Korkut ölümün kendisini burada bulamayacağına inanmış. Allah da ona bir lütufta daha bulunarak çadırını ve ailesini bu seccadenin üzerine taşımasını sağlamış. Dede korkut burada durmadan dua edip ölüme karşı ayetler okumuş ama sonunda uykusuna yenik düşmüş. Bu sırada Kayrak Yılanı olarak bilinen küçük bir yılan seccadeye çıkmış ve Korkut’u sokmuş. Ölümle tanışan Dede Korkut kopuzuyla beraber nehrin sağ kıyısına gömülmüş.

Ancak Dede Korkut’un ölmediği hakkında halk arasında bir inanç vardır. Kazakların ilahilerinde;

Ölü disem ölü imes Tiri disem tiri imes Ata Korkut Evliya

şeklinde bir anlatı vardır. A.Tumansky’un ise “Korkud’a mezar kazman” şeklinde bir Türkmen atasözünden bahsettiğini belirten Gökyay (2004:CXXIII) , Korkut’un halk arasında ölümsüzlüğe yakıştırıldığını belirtmiştir.

Eski kaynaklarda Dede Korkut, Korkut Ata, Korkut şeklinde adlarla anılan Dede Korkut’un Şaman geleneklerini bünyesinde taşıdığı özellikleriyle bugünkü

Bektaşi dedelerinin atası sayılır. Kam/ozanlık biliciliği deyiş söyleyip kopuz çalmayı, toplum nazarında saygınlığı, yiğitlik göstermeyi gerektirir. Çünkü halkın çözemediği sorunlara çözüm getiren odur ve o öncü bir ata, ilk anlatı sanatçısıdır (Abdullah,1997:9).

Dede Korkut isminin önündeki “dede” sözcüğü Korkut kelimesi kadar eski değildir. Dresden nüshasında 29 kez geçen bu sözcüğün Korkut Ata’nın yaşlılığını vurgulamak için konduğu düşünülmektedir. Tarihi kaynaklarda ve çeşitli Oğuz rivayetlerinde Korkut sözcüğünün dede kelimesi olmadan kullanıldığı bilinmektedir (Ergin,1989:3).

Korkut adının geçtiği tarihi kaynaklara bakıldığında Dede Korkut’un adı Reşidüddin’in “Câmiü’t-terârih” adlı eserinde Korkut, Nevai’nin Nesaimül-mahabbe adlı eserinde Korkut, Şecere-i Terakime’de Korkut veya Korkut Ata, Tarih-i Dost Sultan’da Korkut, buna karşılık Yazıcıoğlu’nun Selçukname’sinde Korkut Ata, Topkapı sarayı Oğuznamesi’nde Dede Korkut şeklinde geçer. Asıl dede Korkut Kitabı’nda ise eserin Dresden nüshasında ad 4 defa Korkut Ata,29 defa dede Korkut,21 defa Dedem Korkut, 18 defa yalnız Dede, 1 defa da Dede Sultan şeklinde geçmektedir. Vatikan nüshasında ise girişten başka yerde Korkut Ata şeklinde geçmemektedir (Ergin,1989:1–2).

Dede Korkut, Oğuz Türkleri için olduğu kadar tüm Türk dünyası için büyük önem taşır. Kendisiyle adeta özdeşleşen kopuzu Türk halk edebiyatı başta olmak üzere birçok alanda vazgeçilmez bir müzik aleti olagelmiştir. Kopuzu Dede Korkut’un bulduğu rivayet olarak anlatılır.

Anlatıya göre Dede Korkut güzel bir müzik aleti yaparak onu halka armağan etmek ister. Halkın dertlerine, sıkıntılarına derman olacak bir aletin nasıl olması gerektiğini uzun yıllar düşünür. Böyle bir saz yapabilmek için birçok deneme yapan Korkut Ata bu denemeleri sonucunda değişik birçok müzik aleti yapar ama tam istediği gibi olmaz. Bir gün aklına kopuz yapmak gelir. Bunun için birçok ağaç yontan Korkut Ata sonunda yorulur. Bu sırada şeytanlar Dede Korkut’un bu halini

görüp başına üşüşürler ve ondan kopuzu kendilerine göstermelerini isterler. Ancak Dede şeytanlara yaptığı kopuzu göstermez. Şeytanların bu konudaki ısrarlarının nedeninin merak eden Dede Korkut onların peşine düşer ve konuşmalarını dinler. Şeytanlar “Korkut Ata enteresan bir alet yapmaya başladı, fakat bu işten bir sonuç çıkaramadı. Eğer o kopuzu domuzun sürtündüğü kavruk yabani iğde ağacından yontsa, tahta bir kâse yapsa, kâseyi devenin baş derisiyle kaplasa, sonra kişneyen atın kuyruğundan aldığı telleri taksa, ondan sonra da çölde ya da dağda yetişen kötü kokulu ince, uzun bitkinin özünden sürse, bir de kurutulmuş kabaktan bir köprü yapsa dünyada bulunmayan bir alet yapmış olur, demişler. Bunu duyan Korkut Ata tarife göre bir alet yapar ve ortaya “kopuz” çıkar Böylece kopuzu icat eden Dede Korkut kopuzun piri olur (Dönmez,2008:416).

Öykülerde Dede Korkut boy boylar, soy soylar. Boyların bitiminde kopuzunu eline alarak yiğitlere dua eder. Onun kopuzunun sesi Oğuzlar için kutsaldır.

2.5.2.Dede Korkut’un Kişiliği ve İdealize Edilmiş Tip Olarak Dede Korkut Dede Korkut, türlü sıfatları kendinde toplamış bir kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. Göçebelerin ululayıp kutsallaştırdığı bu Oğuz Aksakalısı bozkır yaşamının geleneklerini, karanlık geçmişe kadar uzanan askerlik törelerini çok iyi bilir. Oğuzlarda kabile teşkilatını yöneten odur. Halkın atası kabilenin reisi, bilgin, güçlü bir ulus ozanıdır (Gökyay,2004:CXXVI).

Dede Korkut hemem hemen her alanda Oğuzlara önderlik eder. Bamsı Beyrek boyunda Banu Çiçek’in abisi Deli Karçar’dan kızı istemeye Dede Korkut görevlendirilir. Çünkü Deli Karçar oldukça zor biridir. Bu zorluğun üstesinde ancak Dede Korkut gelebilir. Çünkü o hem keramet sahibi ulu bir kişi hem de akıl sahibi bir bilgedir. Nitekim Dede Korkut bu iki özelliğini de çok iyi kullanarak Deli Karçar’ı yola getirir. Kızı isteme görevinin ona verilmiş olması Dede Korkut’un toplumun gelenek ve göreneklerinin de taşıyıcısı olduğunu gösterir.

Öykülerdeki Dede Korkut, devlet ve yönetim işlerinde de söz sahibi bir kişiliktir. Gürcistan’dan haraç olarak gelen, at, kılıç ve çomağı ne yapacağına Bayındır Han karar veremeyince hediyelerin paylaşımını Dede Korkut yapar. Verdiği kararla sadece hediyeleri pay etmiş olmakla kalmaz aynı zamanda devletin sınır boylarının korunması gerekliliğini de hatırlatır Han’a. Oğuz’un her türlü sıkıntısında danıştığı akıl hocası Dede Korkut vahşi doğada aslan tarafından büyütülen Basat’ı topluma kazandırır. Basat Dede Korkut’un sözünü dinler ve ailesinin yanına döner. Destanda Dede’nin sözünü dinlemeyen tek kişi Deli Karçar’dır. O da Dede’nin sözünü dinlemediği için cezasını bulmuştur. İlk seferde eli taşa dönmüş, ikinci seferde ise pirelerin hışmından Dede’nin yardımıyla kurtulmuştur.

Dede Korkut’un birçok özellikleri onun bir “kam” olduğu fikrini düşündürür. Türklerdeki şaman/kam inancı çok eski tarihlere dayanır. Sibirya, Altay Türkleri arasında bu gün bile yaşayan bu inanç sisteminin izlerine rastlamak mümkündür. Avcılık, balıkçılık, hayvancılık gibi işlerle uğraşan topluluklarda kam çeşitli görevler üstlenirdi. Bu görevlerden bazıları şunlardır: Halkı için Tanrı’dan bereket ve refah ister,av düzenler,çeşitli hastalıkları tedavi eder,salgın hastalıkları önler,ölen kişilerin ruhlarını öteki dünyaya götürür,gelecekten haber verir,kaybolan canlıları veya eşyaları bulur,gerektiğinde yağmur ya da kar yağdırabilir,toplum üyeleri arasındaki anlaşmazlıkları çözer,masal,türkü,efsanelerin bilicisidir ve bunları diğer nesillere aktarır (Pirvediroğlu,1999:295).

Dedem Korkut da kamların birçok özelliğini taşır. O da bir kam gibi toplumun düzeninin sağlar, hastaları iyi eder, yiğitlerin alp olma sürecinde destekçisi olur.

Dede Korkut ozanların piridir. Yiğitleri savaşa yüreklendirmek için “yelteme” kopuz çalar. Beylere, hanlara alkış tutar. Hikâyelerin sonunda o kazanılmış zaferleri “şadlık” (türkü)çalıp kutlar (Gökyay,2004:CXX XVII). Dede Korkut’un kişiliğinden kopuza bir kutsiyet sinmiştir. Dede Korkut’un kopuzu iyiliği, güzel dilekleri, yurt sevgisini, Tanrısal dostluğu yüreklere işleyen bir bilginin dili gibidir. Ölümden kaçan Dede Korkut bu zamandaki sıkıntılarını kopuzuyla öyle içten bir şekilde anlatmıştır

ki ona adeta bütün yüreğini koymuştur. Böylece Korkut’un adı kopuzun tellerinde ve insanların dilinde ölümsüz olmuştur.

Dede Korkut Türk kültür tarihindeki “ulu kişi kültü”nün temsilcisidir. O miti tam olarak bünyesinde bütünleştiren bir güç merkezidir. Destanda mit, Dede Korkut adıyla konuşur, varlık bulur. O, eserde mitin ve yazarın sözünü emanet ettiği yönlendirici ve kurtarıcı değerler bütününü simgeler (Eliuz,1999:146).Kemal Abdullah (1997:139) Dede Korkut için” destanda kendini gösteren Dede Korkut aysbergin yüzeyde olan, görünen parçasıdır.”der. Yüzeydeki Dede Korkut gizli kalmış Dede Korkut’la karşılaştığında onun bir çeşit maskesi olarak görünür. Derin kattaki Dede Korkut son derece dinamik, canlı ve bütün olayları elinde toplayan bir kuvvettir.

Dede Korkut milli hayat içinde evrensel insan boyutunu yakalamış, insan yaradılışında var olan olumlu vasıfları bünyesinde taşımıştır. Dede Korkut güvenilir, yapıcı ve saygıdeğer kişiliği ile Oğuz Boyunun değerler, anlamlar ve kurallar bütününden oluşan dünya görüşünün uygulanmasında ve öğretilmesinde son derece önemlidir (Türkeş-Umay,1999:198).

Dede Korkut’un en önemli işlevlerinden biri de yiğitlere ad koyma işlevidir. Yiğitliğini kanıtlayan gençlere adını Dede Korkut koyar ve” Adını ben verdim yaşını Allah versin.”diyerek iyi temennilerde bulunur.

Dede Korkut Hikâyeleri’nin sonunda geleceğin güvencesi olarak gördüğü gençlere seslenir. Onlara verdiği mesajlarla ulu kişi tiplemesine en güzel örnek olduğunu kanıtlar. Dünyanın geçiciliğinden bahsederken onlara maddiyattan çok maneviyatın, sevginin, yiğitliğin, dürüstlüğün güzelliklerini şu dizelerle ne güzel ifade etmiştir.

Hani dediğim bey erenler, Dünya benim diyenler Ecel aldı yer gizledi Fani dünya kime kaldı Gelimli gidimli dünya Ahir son ucu ölümlü dünya

(Ergin,1971:51)

Yukarıdaki bu sözlerle yapılan savaşların, insanların birbirini tüketmesinin anlamsızlığını anlatır gibidir. Bu savaşlar olup biter, insanlar ölür, yeter ki duada söylenen şeyler olmasın Yani:

Kara ölüm geldiğinde geçit versin. Sağlıkla akılla devletini Hak artırsın.

O övdüğüm yüce Tanrı dost olarak medet eriştirsin. Yerli kara dağların yıkılmasın.

Gölgeli ulu ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının uçları kırılmasın.

Koşar iken ak boz atın tökezlenmesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. Dürtüşürken alaca mızrağın utanmasın. Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. Aksakallı babanın yeri cennet olsun. Hakkın yandırdığı çırağın yana dursun,

Kadir Tanrı seni nâmerde muhtaç eylemesin Hanım hey!

(Ergin,1971:27) Bu dünyayı da önemsediğini gösterir bu sözler. Yurt sevgisini, dünyadaki

maddiyatın da önemini anlatırken bu iki varlık âlemi arasında iyi bir denge kurulması gerekliliğini vurgular adeta.

Özetle Dede Korkut:

 Gelecekten haberler veren ermiş bir kişi,  Çocuklara ad koyan ulu bir bilge,

 Savaşlarda taktik veren iyi bir rehber,  Hastalara şifa dağıtan iyi bir hekim,  Çok iyi kopuz çalan güçlü bir ozan,  Duası kabul edilen iyi bir din adamı,  Öğüt verici bir öğretmen,

 Olayları ustalıkla anlatan güçlü bir edebiyatçı,

 Halkın dertlerini dinleyen ve çözümler üreten iyi bir psikologdur.

Benzer Belgeler