• Sonuç bulunamadı

KORKULU SAATLER

Belgede MARK TWAIN TOM SAWYER (sayfa 96-101)

Tom ve Becky mağaradaydılar, uzun bir zaman arkadaşlarıyla oraya buraya koşturup durmak onları sıkmıştı.

Kendi kendilerine yeni bir oyun bulmuş, duvarlardaki yazıları okumaya dalmışlardı. Ellerindeki mumun duvarlarda ışıldayan gölgeli ışığını izlemek, bir süre değişik yazılar okumak hoşlarına gitmişti... Farkında olmadan bölmeden bölmeye geçmişlerdi. Tüm kasabalı geç oldu düşüncesiyle vapura geri dönerken onlar iç kısımda buldukları küçük bir gölün kenarında dinleniyorlardı. Elbette herkesin gittiğini duymamışlardı.

Şimdi yine tüm kasabalı kendilerini aramak için yollara dökülmüşken onlar da iki gün sonra hala mağaradan çıkışın yolunu arıyorlardı.

“Tom, artık yürüyecek halim kalmadı. Çok yoruldum ve hep dolaşmaktan bıktım.”

“İyi ama buradan çıkmamız gerek. Yolu bulacağız inan, yeter ki biraz sabırlı ol.”

Mumlar tükenmişti. Mağaranın karanlığı içinde duvarları elleriyle yoklayarak ilerlemeye çalışıyorlardı. Biraz sonra iyice umutsuzluğa kapılan Becky ağlamaya başladı.

“Sus lütfen Becky, ağlamakla bir yere varamayız, kalkıp uğraşman gerek.”

Bir taraftan o da çaresizdi. Karnı fena halde acıkmıştı, yine de, kendisi de oturursa, Becky'nin iyice umutsuz olacağını biliyordu. Bir yol bulmalıyız diye düşündü; sonra birden cebindeki uçurtma ipi geldi aklına. Hemen çıkardı ucuna bir kaya parçası bağladı ve karşı tarafa fırlattı. Becky'ye kendisini beklemesini söyledi ve ipe tutunarak ilerlemeye başladı.

İpin sonuna gelmişti, Becky'ye seslendi, iple yürümek kolay oluyordu. Az sonra, o da gelmişti yanına. Tom ipi toplayıp tekrar attı, Becky oturmuş bekliyordu; ilerledi, bir ara ayağı bir boşluğa gelmişti, sendeledi, fakat düşmedi. İpin sonuna gelmişti yine. Becky'yi çağırdı:

“İyi ama böyle nereye gidiyoruz Tom? Yönümüzü bilmiyoruz ki...”

“Olsun, bir yere çıkar eminim. Bomboş oturmaktan iyidir.”

“Sus Tom, bir ses duydum.” Dinlediler, bu defa çok hafifti bu ses... Tom da duymuştu.

“Sen bekle, ben ipi bir daha atacağım.”

“Belki bizi aramaya geldiler Tom, ben de geleyim.”

“İki kişi yürümek zor olur, bekle. Ben gidip bakayım, seni çağırırım.”

İp tekrar atıldı ve Tom gitti. Mağaranın bu kısmında taban pek düzgün değildi, kayalar ayağına takılıyordu sık sık...

Yavaş yavaş ve dikkatle ilerledi. Bir tarafını incitmek istemiyordu. Bir köşeye geldiği zaman birden gözü parladı, biraz ilerde bir delikten ışık sızıyordu. Tom sevinçle ışığa doğru süzüldü, o kadar heyecanlanmıştı ki, “Buradayız!” diye bağırmak istiyordu; fakat sesi çıkmadı.

Son bir gayretle ışığın süzüldüğü deliğe gözünü yaklaştırdı. Aman Tanrım!.. O da ne? Aşağıdaki Kızılderili Joe idi. Bu kez korkudan dili tutuldu. Bir süre kıpırdayamadan öylece bekledi; sonra telaşla geriye döndü, geldiğinde nefes nefese idi.

“Ne oldu Tom, neden beni çağırmadın?”

“Bu tarafta yer kötü, kocaman kayalar var, hem nereye gittiğimiz belli değil diye düşündüm.”

“Peki, o ses neymiş?”

“Yarasalar var, onların sesi olmalı... Zaten karanlık hiçbir şey görünmüyor.”

Kızılderili Joe'yu gördüğünü söylemek istemiyordu. Bir süre durdu, sonra tekrar konuştu.

“Galiba yoruldum, azıcık uyumak istiyorum Becky.”

Umutsuzdu, şimdi de önlerine Kızılderili Joe çıkmıştı.

Mağaradan nasıl çıkacaklarını bilmiyordu, karınları zil çalıyordu. Kısaca dünyanın sonu geldi diye düşündü ve sessizce ağlamaya başladı.

KURTULUŞ

Salı günü öğleden sonra kasaba hala yas içindeydi. Kayıp çocuklar yoktu. Halk sık sık toplanıp birbirine haber iletiyor, sorular soruyordu, fakat sonuç yoktu. Bayan Thatcher hastaydı. Yattığı yerde hep kızını sayıklıyor, ateş içinde yanıyordu. Polly Teyze ondan da kötüydü, perişandı. Üzgün üzgün sağa sola koşuyor, aklına gelen yerleri gidip kendisi arıyordu. Ya da aramaktan dönenlerden haber soruyordu.

Hava karardı. Herkes evlerine çekildi. Artık yavaş yavaş onları bulmaktan umut kesiliyordu. Birden kilisenin çanları çalmaya başladı. Bulunmuş demekti, sevinçli haberler demekti. Kapılar açıldı, meraklı başlar sokağa uzandı. Biraz sonra neşeli, bağıran insanlar doldurmuştu sokakları.

“Hey uyanın! Yitikler bulundu. Onları bulmuşlar. Uyanın, uyanın...”

Kent pırıl pırıl aydınlanmıştı. O gece bir daha kimse yatmadı. Her tarafta bayram havası vardı. Tom ve Becky kendileri için hazırlanmış masaya oturmuşlardı. Bir taraftan nefis yiyecekleri atıştırırken, bir taraftan da serüvenlerini anlatıyorlardı. Kimse uçurtma ipinin böyle bir işe yarayacağını düşünmemişti şimdiye kadar. Tom; o bozuk yolda Becky'nin ayağını incitebileceği düşüncesiyle ipi başka bir yöne atmayı denediğini söylemişti, (Kızılderili Joe'yu söylemek istemiyordu, Huck kızabilirdi boşboğazlık ettiği için, üstelik korkuyordu da...) İpi birkaç kere attıktan sonra gördüğü gün ışığını anlattı. Sonra Becky yanına gelmiş ve vadiye inmişlerdi. Bir süre sonra da kendilerini arayan sandalı bulmak artık onlar için sorun olmamıştı.

Bu mağara dönüşünde iki üç gün kendilerine gelemediler.

Tom kendisini yorgun hissediyordu hala. O iki günlük korkunç açlıktan sonra doymak bilmiyordu canı; her şeyi yemek istiyordu, her şeyi özlemişti. Huck'un hasta olduğunu duydu. Bayan Douglas'ın evinde kalıyordu, arkadaşı. Tepede olanları anlattılar, merak etti, acaba Huck hazinenin izini bulabilmiş miydi? Düşündü. Bayan Douglas'ın evinde konuşamazlardı. Üstelik Huck hastaydı. Bir iki gün daha beklemeye karar verdi.

Belgede MARK TWAIN TOM SAWYER (sayfa 96-101)

Benzer Belgeler