• Sonuç bulunamadı

GEREÇ VE YÖNTEM

KORELASYON ANAL ZLER

1) Hastalar n postürografi ile ölçülen global dü me riski yüzde de eri ile hastal k süreleri aras nda istatistiksel olarak anlaml bir korelasyon olmad gösterildi (Sperman korelasyon testi p>0,05).

2) Hastalar n postürografi ile ölçülen global dü me riski yüzde de eri ile ya aras nda istatistiksel olarak anlaml bir korelasyon bulunmad (Sperman korelasyon testi p>0,05).

SABPS Ort. Minimum De erler Maksimum De erler (Ortanca) SABPS ilaçs z 2.65 0 7 (2.00) SABPS 1.5mg PM. 2.50 0 8 (2.00) SABPS 3 mg PM. 2.34 0 8 (2.00)

SABPS: Somatosensöriyel alanda herhangi bir bozuklu un saptand pozisyon say s , PM: Pramipeksol, Ort: Ortalama

3) Hastalar n BPHDÖ total puan ile postürografide saptanan global dü me riski yüzde de eri aras nda istatistiksel olarak anlaml bir ili ki saptanmad (Sperman korelasyon testi p>0,05).

4) Hastalar n postürografi ile ölçülen global dü me riski yüzde de eri ile BDÖ yani klinik olarak dengeyi de erlendirme ölçe i sonuçlar aras nda anlaml bir korelasyon oldu u gösterildi ( Sperman korelasyon testi, r= -366 ve p=0,043). Yani dü me riski azal rken, klinik olarak dengeyi de erlendirmemizi sa layan BDÖ skorunda artma saptand . Böylece aralar nda negatif yönde anlaml bir korelasyon gösterildi.

5) Hastalar n postürografi ile ölçülen merkezi vestibüler alanda tüm pozisyonlardan elde edilen bozukluklar n a rl k dereceleri toplam ile postürografi ile ölçülen global dü me riski yüzde de eri aras nda istatistiksel olarak anlaml , pozitif yönde yüksek düzeyde korelasyon saptand (Sperman korelasyon testi, r=0,855, p= 0,0001).

6) Hastalar n postürografi ile ölçülen merkezi vestibüler alanda tüm pozisyonlardan elde edilen bozukluklar n a rl k dereceleri toplam ile BDÖ, yani klinik olarak dengeyi de erlendirme ölçe i skorlar aras nda negatif yönde orta düzeyde bir korelasyon saptand ( Sperman korelasyon testi, r= - 0.437, p= 0.014).

7) Hastalar n postürografi ile ölçülen merkezi vestibüler alanda tüm pozisyonlardan elde edilen bozukluklar n a rl k dereceleri toplam ile hasta ya aras nda istatistiksel olarak anlaml bir ili ki olmad gösterildi (Sperman korelasyon testi, p>0,05).

8) Hastalar n postürografi ile ölçülen merkezi vestibüler alanda tüm pozisyonlardan elde edilen bozukluklar n a rl k dereceleri toplam ile hastal k süresi aras nda istatistiksel olarak anlaml bir ili ki olmad gösterildi (Sperman korelasyon testi, p>0,05).

9) Hastalar n postürografi ile ölçülen merkezi vestibüler alanda tüm pozisyonlardan elde edilen bozukluklar n a rl k dereceleri toplam ile BPHDÖ total puan aras nda istatistiksel olarak anlaml bir ili ki olmad gösterildi (Sperman korelasyon testi, p>0,05).

10) Hastalardan elde edilen BDÖ skorlar ile BPHDÖ motor bölümü skorlar aras nda negatif yönde orta düzeyde bir korelasyon saptand ( Sperman korelasyon testi, r= -0.378, p= 0.012).

TARTI MA

Dü me ya l hastada ciddi komplikasyonlar ve hatta ölümle sonuçlanabilecek bir durumdur. Bu nedenle PH gibi duru ve dengenin etkilenebildi i pek çok nörolojik rahats zl kta, dü me riski hastal n her döneminde iyi tan nmal , irdelenmeli, hangi alt sistem ya da sistemlerden kaynakland ortaya konmal , önlemler al nmal ve risk faktörleri mümkünse ortadan kald r lmal d r. Bu konuda yap lacak her çal man n toplum sa l aç s ndan önemli katk lar n n olaca n vurgulamak gerekir. Sorunu iyi tan mlamak ve risk düzeyini ve kayna n anlayabilmek hekimin, dolay s ile hasta ve hasta yak nlar n n bilinçlenmesine katk da bulunacakt r. PH kan m zca bu aç dan dikkate de er farkl bir özellik de sergilemektedir. Duru ve denge bozuklu unun a ikar oldu u ve ön planda kendini gösterdi i rahats zl klar vard r. PH’de ise özellikle erken evrelerde bu durum biraz daha geri planda kalmakta, belki de ihmal edilmektedir. Gerçekten bugün halen semptomatik tedavi için geli tirilen ilaçlar a rl kl olarak bradikinezi ve tremoru hedeflemekte ve de erlendirmeler de daha çok bu alanlar kapsamaktad r. Nitekim ara t rmalarda ve klinik de erlendirmelerde PH’de en s k kullan lan de erlendirme ölçe i olan BPHDÖ incelenecek olursa stabilite bozukluklar na ne kadar az pay ayr ld görülecektir (69).

Bu çal mada PH’de gözlenen kardinal bulgulardan biri olan ve özürlülü e, ya am kalitesindeki azalmaya önemli katk da bulunan postural stabilite bozuklu u, denge kayb ve dü me riski üzerine yo unla lm t r. Etyopatogenezi yeterince anla lamam olan bu durumun tedavisinde de yeterince yol katedilememi tir. Hastal n ilerleyen evrelerinde önemli oranda ve belirgin bir biçimde ortaya ç kan bu sorunun erken dönemde ne oranda ve iddette görüldü üne dair yeterli say da ve detayl çal ma bulunmamaktad r. Erken dönemde yayg n olarak kullan lan tedavi protokollerinin etkisi de belirlenmemi tir. Bu nedenle çal amam zda erken evrelerde duru ve dengenin ne durumda oldu unu belirlemeye ve yayg n olarak kullan lan bir

tedavi rejiminin etkisini ayd nlatmaya çal t k. Bunun için klinik ölçekler yan s ra nesnelli in artt r labilmesi amac yla postürografik de erlendirme de yap lm t r. Posturografinin sorunun hangi alt sistemlerden kaynakland n n analiz edilmesinde de de erli bilgiler sa layabilece i dü ünülmü tür.

Son y llarda PH tedavisinde L-DOPA koruyucu-geciktirici protokoller tercih edildi inden erken evrede s kl kla kullan lan ilaç grubu dopamin agonistleridir. Ergot türevi dopamin agonisterinin valvulopati ve fibrozis yap c yan etkileri nedeni ile non-ergot agonistler semptomatik tedavi gerektiren olgularda tercihte ilk s raya yükselmi lerdir. Çal mam zda kullan lan ilac n PM olu unun temel nedeni budur. Uygulama kolayl , doz standardizasyonunun daha k sa sürede ve daha benzer bir biçimde yap labilmesi bir di er nedendir (40). Dopaminerjik tedavinin PD’ye pek fazla etkisi olmad bildirilmekle birlikte dopamin agonistlerinin farkl etki mekanizmalar da vard r. Öte yandan dopaminerjik tedavinin erken evrelerde faydal olup olmayacaklar da daha önce yeterince analiz edilmemi tir.

PH s kl kla 5-6. dekadda ortaya ç kmaktad r. Bununla birlikte ilerleyen ya ile birlikte hastal n görülme s kl nda art olmaktad r (4). Dlerleyen ya ile birlikte PH prevelans n n artmas nda, ya la ilintili olarak yava nigral hücre y pranmas na yol açan nöronal zay flama mekanizmalar n n etkili oldu u ve altm ya üzerinde semptomlar n ba lamas na ve ilerlemesine neden oldu u dü ünülmü tür (92). Çal mam zda da PH bulunan hastalar n ya ortalamas 71,8 y l olarak saptanm t r. Bir (%3,2) olgu PH tan s n be inci dekatta, 9 (%29) olgu alt nc dekatta, 21 (%67,7) olgu yedinci dekatta alm t r. Çal mam zda literatürle uyumlu bir ekilde, PH ba lang ç ya n n be inci dekatta artmaya ba lad ve ya ilerledikçe art n devam etti i saptanm t r. Dleri ya ister istemez duru ve dengeyi etkileyebilecek pek çok ba ka sorunu da beraberinde getirmektedir. Bunlar aras nda görsel, periferik vestibüler, lokomotor sistemdeki dejeneratif de i iklikler, hatta kardiovasküler hastal klar ve ilaçlar ilk akla gelenler olarak say labilir. Ayn durum ne yaz k ki ya e le tirilmi kontrol grubunu da etkilemektedir. Saf parkinsonien bulgular n oldu u, tüm di er alt sistemlerin hiç etkilenmedi i basit bir hasta

grubu ve bu ya larda tümüyle sa l kl bir kontrol grubu olu turmak hemen hemen olanak d d r. Dleri ya ve beraberinde getirdi i dejeneratif de i iklikler çal ma sonuçlar n ister istemez kontamine etmektedir. Bu nedenle sonuçlar m z dikkatle yorumlamak gerekir. Örnek olarak klinik skalalarda dengenin PH grubunda daha bozuk oldu unun ve hatta postürografide merkezi vestibüler alandaki tutulumun hasta grubunda daha bozuk oldu unun belirlenmi olmas na kar n global dü me riski indeksi iki grup aras nda istatistiksel olarak farkl bulunmam t r. Bu durum PH’de dü me riskinin artmad anlam na gelmez, ileri ya la birlikte muhtemelen araya giren di er faktörlerin etkisini yans tmaktad r. Global anlamda tüm faktörlerin etkisi ile hesaplanan dü me riski kontrol grubunda da erken evre PH’de oldu u kadar yüksektir. Her bireyi belki tek belki birden fazla faktör belirli bir risk düzeyine ula t rmaktad r. Dolay s yla PH erken evrede, olgu baz nda tek ba na dü me riskini belirlememektedir. Bu çal mada dengeyi bozabilecek di er rahats zl klar ve majör sorunlar olabildi ince d lanmaya çal lmas na ra men ileri ya ve ilintili olabilecek belki de henüz bilinmeyen çe itli dejenerasyonlar n ve hastal klar n etkisinin tamamen bertaraf edildi ini söylemek olanak d d r. Bununla birlikte bir ba ka bak aç s yla dü ünülecek olursa PH ileri ya hastal d r, dolay s ile ütopik verilerden yola ç karak hastal n dengeye etkisinin soyut analizini yapmak da bizi gerçek durumdan uzakla t rabilir. Sonuçta dü me riski global bir indekstir ve her olguyu kritik bir e i e getiren bir ya da birden fazla neden söz konusu olabilir.

PH’nin prevalans ayn ya grubundaki erkek ve kad nlarda yap lan çal malarda erkeklerde PH için orta derecede (1,2 -1,5 kat) artm risk gösterilmi tir (93). Çal mam zda da literatür bilgisine paralel olarak, hasta grubu 19 erkek ( %61,3), 12 kad n (%38,7) hastadan olu maktayd .

PH’de kal t m önemlidir. Ailevi PH’de yap lan çal malarda, 4. kromozom üzerindeki PARK-1 ve UCHL-1 genlerinde 2 mutasyon ve 6. kromozom üzerindeki parkin geni ve 1. kromozom üzerindeki DJ-1 geni mutasyonlar tan mlanm olan gen mutasyonlar d r (33). Hastalar n %15’inde en az birinci derecede akrabalar nda PH vard r. Literatür bilgisiyle

uyumlu olarak çal mam za kat lan 31 hastam z n 5’inin (%16,12) ailelerinde PH bulundu u bilgisi edinilmi tir.

Bu uyumluluklardan yola ç karak, belirli bir zaman aral nda seçilen olgular m z n iyi bir temsil grubu olu turdu unu dü ünüyoruz.

Parkinsonizmin en s k görülen biçimi olan PH’nin klinik olarak tan s nda kullan lan tan kriterleri içerisinde en özgün klinik belirtisi olan bradikinezinin kesin tan için olmas gerekmektedir (7). Çal mam zda olgular m z n, 11 (%35,4) tanesinde bradikinezi klini i belirgin iken, 20 (%64,5) hastam zda da istirahat tremoru klinik tabloda belirgin bulgu olarak gözlendi. Tremor ile ortaya ç kan PH’nin daha yava seyirli hastal k progresyonu gösterdi i ve daha iyi prognoza i aret etti i bildirilmektedir.

PD, PH’nin en az spesifik, ancak en fazla özürlülük yaratan ve hastalar n günlük ya amlar ndaki i levselliklerini belirgin olarak etkileyen kardinal bulgusudur (22). Postüral refleks kayb genellikle hastal n daha ileri evrelerinde ortaya ç kmakla birlikte erken evrelerde de görülebilir. Donma fenomeni ile birlikte kalça k r klar na yol açabilen dü melerin en s k nedenidir Kad n cinsiyet, simetrik ba lang ç, postüral dengesizlik ve otonom yetersizlikte PH’de dü me riskini öngören en belirleyici özelliklerdir (7). PH’de gözlenen fleksiyon postürü, yürürken ayaklar sürükleme, donmalar, propulsiyon, retropulsiyon, oturma veya ayakta durma gibi bozukluklardan genellikle postüral reaksiyonlardaki yetersizlik sorumludur. PD’nin de erlendirilmesiyle ilgili spesifik bir ölçek bulunmamaktad r. Ço unlukla son 6 ay içinde hastan n ifade etti i dü me say lar na göre PD de erlendirilmektedir. Visser ve ark. PH’de dengeyi de erlendiren en geçerli testin geri çekme testi (haber vermeden omuzlardan geri çekme) oldu unu ileri sürmü lerdir (82). Qutubuddin ve ark. PH’de dengenin de erlendirilmesinde geri çekme testinin kolay bir yöntem olmas na kar n, dengeyi bütün yönleriyle de erlendirmedi i ve yanl sonuç verme olas l n n yüksek oldu unu belirtmi lerdir (94). Çal mam zda da 20 (%64,5) hastam zda da postüral denge muayenesinde tam bir postüral

yan ts zl k olmamakla birlikte, hastan n geriye do ru gitti i ancak yard ms z olarak toparlad hafif derecede postüral dengesizlik gözlendi. Çal mam z n amaçlar ndan birisi erken evre PH hastalar nda PD oran n n tespitidir. Çal mam zda dengeyi ayarlama h z n temel alan basit geri çekme testi ile de erlendirildi inde erken evre PH hastalar nda PD oran yakla k 2/3 olarak bulunmu tur. Çal mam zda postüral dengede yetersizlik erken evrelerdeki olgular m zda genellikle postüral yan t n yoklu u derecesinde saptanmam olup, 4 puan üzerinden de erlendirildi inde, (0: Normal, 1: Geriye do ru gider, ancak yard ms z toparlar, 2: Postural yan t yoktur. Muayene eden taraf ndan tutulmazsa dü er. 3: Çok dengesizdir, kendili inden dengesini kaybetme e ilimindedir, 4: Destek olmadan ayakta duramaz.) basit geri çekme testinde PD iddetinin, hastalar m zda grade 1 ( 20 (%64,5) olgu ) düzeyinde oldu u gözlendi.

Debono ve arkada lar erken evre PH’de postüral performans ayn ya aral ndaki kontrol grubuyla kar la t rm lar ve PH’li hastalarda PD’nin klinik alt yap s n ara t rm lard r. 9 PH hastas yla cins ve ya e le tirilmi sa l kl kontrol grubunu çal maya dahil etmi lerdir. Gözler aç k ve kapal durumda platform hareketsiz iken statik ve dinamik durumlarda ayr ca platform hareket ettirilerek anteroposterior ve medio lateral osilasyonlara izin verilerek kay tlamalar yap lm t r (95). Mobil platformdaki osilasyonlar ve hareketsiz platfromda dengeyle ilgili saptad klar verileri say sal olarak belirtmi lerdir. Hareketsiz konumda PH hastalar n n hem gözler aç k iken hemde gözler kapal pozisyonda iken, kontrol grubundan daha geni bir ayak bas nç merkezinin oldu u ve daha fazla sallad klar n bulmu lard r. Dinamik durumda, PH hastalar n n gözler kapal iken, anteroposterior pozisyonda sal n mlar n n kontrol grubundan daha fazla oldu unu saptam lard r. Erken evre PH hastalar n n PD’nin klini ini kompanse edebilecekleri, hastal n bu evresinde halen k smen i lev gören bir tak m nörolojik mekanizmalarla, zorlansalar da dengelerini sa layabilecekleri sonucuna ula m lard r (96). Çal mam zda, bu gibi yap s nda dinamik ve statik platformlarda ölçülebilen de erleri bar nd ran ve bu platformlar ile aralar nda çok güçlü bir korelasyon bulunan ve genel dengeyi de erlendirdi imiz Tetrax cihaz yla, erken evre PH

hastalar nda global dü me riski aç s ndan kontrol grubuyla anlaml bir farkl l k saptamamam z, bu evre hastalarda PD iddetinin belirgin özürlülük yaratacak kadar yüksek olmad eklinde veya ayn ya grubunda dü meye yol açabilecek görsel, periferik vestibüler, osteoporatik ve dejeneratif süreçlerinde katk s yla bu fark n ortadan kalkabilece i eklinde yorumlanm t r. Çal mam zda di er amaçlar m zdan biri erken evre PH’de PD iddetini belirlemektir. Bu amaçla, hastalar m z klinik olarak inceledi imizde, erken evredeki hastalar n çe itli kompansatuar mekanizmalarla dengelerini desteksiz olarak sa layabildikleri ve klinikte kulland m z basit geri çekme testlerinin sonuçlar yla birlikte de erlendirdi imizde, belirli ölçüde postüral dengesizlikleri bulunmakla birlikte, ço u olgumuzda postüral yan tlar n n hala var oldu u sonucuna ula lm t r.

PH’de denge ve yürüyü bozukluklar n n fizyopatolojisi henüz tam olarak ayd nlat lamam t r (97). PH’nin en önemli bulgular ndan bir tanesi olan postüral kontrolde yetersizlik, ço u zaman tedavilere yetersiz cevap vermektedir (4,5). L-DOPA tedavisi ve subtalamik nukleus stimulasyonu ad m geni li i ve yürüyü h z n iyile tirir, fakat PD üzerindeki etkileri azd r. Chastan ve arkada lar , substantia nigra pars retikülata stimülasyonunun PH’de hareket ve denge üzerine olan etkisini incelemi lerdir (96). Biomekanik parametreleri ve bacak kas aktivitelerini yürüyü ba lang c s ras nda kaydettikleri 7 hastaya bilateral subtalamik nukleus (STN) stimülasyonu uygulam lar. 204 PH’li hastaya ise substantia nigra pars retikülata’ya yerle tirilen elektrot ile ba lant sa layarak stimulasyon uygulam lard r. Parkinson hastalar n L-DOPA ile tedavi alan grup, STN stimulasyonu uygulanan grup, substantia nigra pars retikülata stimulasyonu uygulanan gruplar olarak incelemi lerdir. Ad m geni li inin veya h z n n L-DOPA veya subtalamik nukleus stimülasyonu uygulanan grupta belirgin olarak iyile ti ini, substantia nigra pars retikülata stimülasyonu yap lan grupta ise bu bulgulardan ikisinde de anlaml bir düzelme olmad sonucuna ula m lard r. H zl yürürken aniden durabilme özelli inin hem STN stimülasyonunda hem de substantia nigra pars retikülata stimulasyonunda düzeldi ini, ancak L-

DOPA ile düzelmedi ini gözlemlemi ler. Bu sonuçlar, anteroposterior ( uzunluk-h z) ve vertikal (fren kapasitesi) yürüyü parametrelerinin bazal ganglia devresi içerisinde iki ayr sistem taraf ndan kontrol edildi ini desteklemektedir. Buna göre hareket ve denge ayr devreler taraf ndan kontrol edilmektedir. Sonuç olarak, major bir bazal ganglia olan SNr’in ç kt lar n n pontomesensefalik yap lara yay ld bilinir. Bunun da yürüyü boyunca dengenin korunmas nda k smen rol oynad kabul edilmektedir. Nillson ve arkada lar ise yüksek frekans verilerek yap lan STN stimulasyounun, PH hastalar nda denge ve dü meye ve dü me korkusuna etkisini ara t rm lard r. Sonuçlar klinik denge ölçekleri ve postürografi gibi objektif yöntemlerlerle de erlendirmi ler, STN stimülasyonunun BDÖ puanlar n artt rd ve basit geri çekme testi sonuçlar n istatistiksel olarak anlaml derecede düzeltti ini bildirmi lerdir. Ancak bu çal mada postürografi testlerinde ise, klinik testleri destekleyecek ekilde anlaml bir düzelme gözlenmedi i bildirilmi tir. Bu durumun, STN stimülasyonun otomatik postüral yan tlar kontrol etmede daha az etkili oldu u yada stimulasyonla yap lan bu cerrahi tedavinin postürografi sonuçlar na etkisizli i eklinde yorumlanabilece ini belirtmi lerdir (97). Bir ba ka çal mada ise L-DOPA dirençli PD’si olan 14 PH’li olguya bilateral STN stimülasyonu uyguland ktan sonra, stimulatörün etkisini, kantitatif bir yöntem olan postürografi ile, hastalara L-DOPA verilerek “ON” ve “OFF” dönemlerinde de erlendirmi ler. Hastalar n hiçbirisinde PD klini inde STN stimülasyonu sonras iyile me gözlenmemi tir. Sonuç olarak L-DOPA resiztans PD klini ine bilateral ve yüksek frekans da dahi uyugulansa STN stimülasyonunun etkili olmad n bildirmi leridir (98). Tüm bu çal ma sonuçlar göz önünde bulunduruldu unda PH ‘de PD ve dengesizlik gibi lokomotor sistem tutulumu ön planda olan hastalarda u ana kadar etkisi net olarak kan tlanm , cerrahi bir prosedür geli tirilemedi i için, medikal tedaviler üzerine yo unla lmas ve bu bulgular n etyopatogenezlerine yönelik ara t rmalar n artt r lmas ve semptomatik tedavilerinin bulunmas gerekti i inanc nday z. Çal mam zda bu sebeplerden dolay PH tedavisinde s k kullan lan tremolitik özelli i kan tlanm ve nöroprotektif etkili bir non ergo dopamin agonistinin denge

üzerine ve dü me riskine klinik ve paraklinik etkilerinin incelenmesi hedeflenmi tir.

PD patofizyolojisini ara t ran çal malardan biri de Valkovic ve arkada lar taraf ndan yap lm t r. Önceki ara t rmalarda özellikle PD’nin PH hastalar nda görsel, vestibüler, boyun proprioseptif duyu i levinin a r etkilenimine yan t olarak ortaya ç kt gösterilmi tir. Bu çal mada ise alt ekstremite proprioseptif sistemini de erlendirmede geçerli olan duysal enformasyon skalas kullan larak, PH’li hastalar n ve sa l kl kontrol grubunun soleus kas na mekanik vibrasyonlar uygulanarak, postüral yan tlar de erlendirilmi tir. Erken evre ve ileri evre olan PH hastalar , ya ile e le tirilmi kontrol grubuyla birlikte çal maya dahil edilmi tir. Her grup 11 ki iden olu turulmu tur. Olgular n gözleri kapat larak, her iki soleus kas na rastgele 9 pulse’lik, 3 sn etkili vibrasyon uygulanm t r. Bu stimuluslara verilen postüral cevaplar, statik postürografi ile de erlendirilmi tir. Dopaminerjik tedavinin etkisi hem ON hemde OFF faz ndaki hastalar test edilerek kar la t r lm t r. Postüral yan tlar n latans nda ve paterninde gruplar aras nda fark saptanmam t r. Dleri evre PH hastalar nda amplitüdler belirgin olarak daha geni olmas na ra men, kontrol gruplar ile erken evre PH hastalar nda fark saptanmam t r. Ölçümlerden hiçbirine dopaminerjik tedavinin belirgin bir etkisini görülmemi tir. Alt bacak propriosepsiyonunun tetikledi i postüral reaksiyonlardaki skala de erleri, ileri evre PH hastalar nda bozuklu u gösterir yönde elde edilmi tir. Bu çal ma, PH progresyonunda ortaya ç kan duysal durumlarda ani bir de i iklik oldu unda postüral yan tlar n ölçüm skalas nda jeneralize bozulman n artt na kan t olu turur. Sonuç olarak, PD’nin patofizyolojisinde bu tür bir bozulman n belirgin bir rol oynabilece i dü ünülmü tür (99). Bizim çal mam zda kulland m z Tetrax duru grafi i ise, hem görsel, vestibüler, hem somatosensörlerdeki bozuklu u yani kas propriyoseptörleri temelinde olan de i iklikleri, bunun yan s ra merkezi vestibüler sistemden kaynaklanan bozukluklar n her birini farkl fourier frekans bandlar nda normal olmayan sal n mlar eklinde yorumlayan hem a rl k da l m indeksi ve aya n topuk ve parmak aras ndaki senkronizasyonu, sol ve sa ayak aras senkronizasyonu inceleme olana

sunan, stabilite parametrelerini di er çal malar n ço undan üstün bir ekilde sekiz farkl pozisyonda analiz edebilen böylece denge fonksiyonlar n çok daha kesin, objektif ve verimli ekilde ortaya koyabilmeyi sa layan bir yöntem olarak literatürde söz edilen çal malar n ço unu kapsayarak, inceleme olana sunmaktad r. Bu durumun, hekime hastan n denge kayb sebebini ve kayna n bulmas nda ve hasta için en yararl tedavinin seçilmesinde yard mc olaca kanaatindeyiz.

Olanow ve ark. PH’de günümüzde kullan lan tedavilerin, özellikle erken evre olan hastalarda, semptomlar etkili bir ekilde kontrol etti ini ancak, hastal n progresiyle ili kili olarak ortaya ç kan “nondopaminerjik” mekanizmalarla geli en; PD, dü me ve demans gibi bulgular n mevcut olan tedavilerle yeterli ölçüde tedavi edilemedi ini belirtmi ler (100). Nöroprotektif etkili olabilecek ajanlar ile ilgili olarak laboratuar ve patolojik çal malar yap lmaktad r. Fakat, günümüzde PH’de görülen bu semptomlar

Benzer Belgeler