• Sonuç bulunamadı

D. KOOPERATİF YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN CEZAİ

III. KOOPERATİFLER KANUNU’NA GÖRE KAMU GÖREVLİSİ GİBİ

A. GENEL OLARAK

Kooperatifler Kanunu’nda yönetim kurulu üyeleri ve memurlarının kamu görevlisi gibi cezalandırılacaklarına ilişkin düzenleme Kanun’un

“Üyelerin Titizlik Derecesi Ve Sorumlulukları” başlıklı 62. maddenin 3.

fıkrasında yer almaktadır. Buna göre:

“Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından

ileri gelen zararlardan sorumludurlar. Bunların suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları bilanço, tutanak, rapor ve başka evrak, defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılır.”

Bu fıkrayla yukarıda da değinildiği üzere kooperatifin yürütme organı niteliğinde olan, yani kooperatifin işlerini icra eden yönetim kurulu üyeleri, kooperatif müdürleri ve kooperatif memurları görevleri sebebiyle kamu görevlisi gibi ceza görmeleri öngörülmüştür.92

Bununla beraber kooperatif üst ve merkez birlikleri ile Türkiye Milli Kooperatifler Birliği yöneticileri ve memurları da görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan kamu görevlisi gibi ceza sorumluluğu altındadırlar.

Bütün bunlarla beraber Kanun, bu kişileri kamu görevlisi tarafından işlenebilen suçların faili olabilmeleri yönünden kamu görevlisi saymaktaysa da; suçun mağduru olabilme yönünden kamu görevlisi saymamakta, dolayısıyla bu kişilere karşı, sadece kamu görevlilerine veya kamu görevlisi sayılanlara karşı işlenebilen suçlar işlenememektedir. Yani bu sıfattakiler kamu görevlisi gibi korunmamaktadırlar.93

Bu husus öğretide eleştiriyle karşılanmaktadır. Bu kişilerin kamu görevlisi gibi cezalandırılmasıyla korunmak istenen hukuki menfaatin

92 ŞAN, s. 513.

gerçekleşebilmesi için, bu kişilerin kamu görevlisi gibi korunmaları gerektiği görüşü bulunmaktadır.94

Bir kişinin kamu görevlisi gibi cezalandırılması, faili sadece kamu görevlisi olabilen özgü suçların faili olabilmesi demektir. Bunlar Türk Ceza Kanununun “Millete ve Devlete Karşı Suçlar” başlıklı “Dördüncü Kısım”ın “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı “Birinci Bölümü”nde düzenlenen “zimmet, irtikâp, denetim görevinin ihmali, rüşvet, yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama, görevi kötüye kullanma, göreve ilişkin sırrın açıklanması gibi” suçlardır. Hepsinin ortak özelliği, bu suçlarla korunan hukuki menfaatin kamusal kurumların düzenli olarak işleyişi ve itibarına veya idarenin topluma sağladığı hizmetlere veyahut idarenin amaçlarına ulaşmak için kullandığı araçlara ve en nihayetinde devlete ilişkin menfaati olmasıdır.

O halde kanun koyucu kooperatif yönetim kurulu üyeleri ve memurlarını kamu görevlisi gibi cezalandırmayı öngörmekle, bu kişilerin temsil ettiği yetki ve görevin diğer herhangi bir ticaret şirketinin yönetim kurulu üyesinden daha üstün bir güvene dayandığını ve bu güvenin sarsılmasının da kamu düzenini olağandan fazla bir şekilde sarsacağını düşünmüş ve bu kişilerin eylemlerinin toplumsal ve sosyal etkisini nazara alarak işlerinde kamu görevlisinin gösterdiği özeni göstermelerini beklemiştir.

Bu düzenlemenin yapıldığı döneme baktığımızda kooperatiflerin ülke kalkınmasında etkin bir rol oynadığı ve yabancı sermayeye karşı kooperatiflerin kalkınma politikalarının baş aktörü olduğu, bizzat devletin kooperatifleri kurduğu, faaliyetlerinin devamlılığı için alımlar yaptığı destek verdiği bir dönem olduğu görülmektedir. Bu politika yasalara da yansımıştır. Kanun koyucu maddenin düzenlendiği o dönemde kooperatif faaliyetlerinin devletin bizzat topluma sağladığı hizmetler kadar önemli olduğunu kabul etmiştir.

Bununla beraber Türkiye’de gelişen siyasi düzlemde kooperatiflere kalkınma politikalarında giderek daha az rol verildiği ve 2000’lerden itibaren

94Toroslu’ya göre, Cezakoyucunun kamu görevlisi sıfatını faillik bakımından ağırlaştırıcı

neden saymasının altında kamu görevlisi sayılan kişinin temsil ettiği makam, yetki ve iktidar sebebiyle, kendisine doğal olarak izafe edilen, diğer herhangi bir kimseye olandan daha üstün bir güven olduğunu ve bu güvenin sarsılmasının kamu düzenini de olağandan daha fazla bir şekilde bozmuş olacağı gerekçesi yatmaktadır. Kooperatif yönetim kurulu üyelerinin ve memurlarının kamu görevlisi gibi cezalandırılmalarını gerektiren nedenler, bunların kamu görevlisi gibi korunmalarını da gerektirdiğinden, bu kişilerin ceza kanunlarının uygulanması bakımından kamu görevlisi sayılmasına yönelik bir düzenlemenin yapılması gerekmektedir. Bkz. Nevzat TOROSLU, ”Kooperatif Personelinin Cezai Sorumluluğu”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S. 4, Ankara, 1994, s. 525.

dışa açılma politikalarıyla birlikte kooperatifleri kalkınma aracı olarak gören bakış açısının da değiştiği gözlemlenmektedir. Buna paralel olarak tarım satış kooperatiflerinin özerkleşmesine yönelik yasal düzenlemeler yapılmıştır. Dolayısıyla kooperatif yöneticilerinin kamu görevlisi gibi cezalandırılması düzenlemesinin kooperatiflerin ülke kalkınmasında bir araç olarak görüldüğü ve kalkınma planlarında öncelik verildiği dönemin bir yansıması olduğu düşünülmektedir. Bu itibarla o dönem için devletin bizzat müdahalesiyle karşı karşıya olan kooperatiflere toplum nezdinde duyulan güvenin ihlalinin ciddi bir müeyyideyle karşılanması gereksinimi haklıdır.

Dünyada ise kooperatifçiliğin gelişmekte olan ülkelerde ekonomiye bağlı sorunların çözülmesine katkı sağlayan bir araç yerine geçtiği, dünya nüfusunun yarısından fazlasının geçiminde söz sahibi olduğu bilinmektedir. Kooperatiflerle ekonomisinde gelişme sağlayan ülkelerde kooperatifçilik ilke ve değerlerine sıkı sıkıya bağlı kalındığı, kooperatiflerle devlet arasındaki ilişkinin kooperatiflerin özerkliğine engel teşkil etmediği ve kooperatifçiliğin yaygınlaştırılması için bir takım düzenleyici tedbirlerin alındığı görülmektedir. Türkiye’nin bu sosyal işletmeleri desteklemesi ekonomik sorunlarını çözebilmesi bakımından önemlidir. Türkiye’de kooperatiflerin özerk bağımsız ve demokratik olarak yönetilmelerine zarar vermemek koşuluyla devletle işbirliği ve anlaşmalar yapılmasının ve sosyal politikalar ve vergi politikaları aracılığıyla kooperatiflere kolaylık tanımalarının gerekli olduğu düşünülmektedir. Ülkemizde genel olarak serbest piyasada tek başına zarar gördüğü için ekonomik menfaatlerini sağlayamayan kişilerce kurulan bu işletmelerin güçlenmesi için kooperatifleri destekleyici bir siyaset izlenmesi gerektiği Anayasamızda da hüküm altına alınmıştır. Sadece önlerinde engel teşkil eden mevzuatların yeniden kaleme alınması bile kooperatiflerin gelişmesini sağlayacaktır. Kooperatifler ortaklarının ihtiyaçlarını karşılarken aynı zamanda yerel ve ulusal kalkınmayı da sağlayabilecek “Toplumsal sorumlulukları” olan ticaret şirketleridir.

Kooperatifçilik faaliyetlerini özendirici tedbirler almak ve gelişmelerine engel olacak yasal düzenlemeleri ortadan kaldırmak önemliyse de kooperatiflerin bu şekilde bir kalkınma aracı olarak görülmediği ve diğer ticaret şirketleriyle aynı düzeyde serbest piyasa ekonomisinin bir parçası olduğu günümüzdeki siyasette kooperatif yöneticilerini kamu görevlisi gibi cezalandırma uygulaması ağırdır ve kooperatifleri siyaseten bir kere daha cezalandırmaktadır. Günümüzdeki kooperatifçilik siyaseti ile de uyumlu değildir.

Kooperatiflerin kamusal faaliyet yönü ile ticaret şirket olması arasında denge gözeten bir ceza politikasında, yöneticilerinin kamu görevlisi gibi cezalandırılması ancak kooperatiflerin özerkliğine zarar vermeden özendirilmesi şartıyla kabul edilebilir ve anlamlıdır. Ancak kooperatiflerin toplumsal yönü yadsınarak ortaya konulan günümüzde kooperatif yöneticilerinin kamu görevlisi gibi cezalandırılmaması gerekir.

Kamu görevlisi gibi cezalandırılmanın konumuz açısından esas önemi ise, kooperatif yönetim kurulu üye ve memurlarının Türk Ceza Kanunda düzenlenen ve sadece kamu görevlileri tarafından işlenebilen özgü suçların faili olabilmeleri anlamına gelmesidir. Eğer KK’da “kamu görevlisi gibi

cezalandırılacakları” düzenlenmemiş olsaydı özgü suçların faili olabilmeleri

mümkün olmayacak, eğer fiil başka bir düzenlemeyle suç sayılmadıysa cezalandırılmayacaklardı.