• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TÜRKİYE VE YUNANİSTAN ARASINDA EGE DENİZİ'NE İLİŞKİN

2.5. NATO Komuta Kontrol Sorunları

Ege Denizi’nde, Türkiye ve Yunanistan arasında sürmekte olan mücadele, bu ülkelerin NATO çerçevesindeki ilişkilerine de yansımış ve bazı sorunlara neden olmuştur. 1952 yılında, NATO savunma sistemine katılan Türkiye ve Yunanistan’ın aynı kanatta yer almaları, savunma planları ve askerî sorumluluklar açısından, iki ülke arasında kimi dengelemelerin yapılmasını gerektirmiş; NATO ittifakının güneydoğu kanadını oluşturacak olan bu iki ülke silahlı kuvvetlerinin, sorumluluk sınırlarının belirlenmesi, NATO’ya tahsis edilecek kuvvetlerin bağlanacağı komutanlıkların saptanması önemli uğraşlar gerektirmiş, sonuçta, yapılan düzenlemelerle Türkiye ve Yunanistan’ın NATO’ya tahsis etmiş oldukları kuvvetlerden kara ve hava kuvvetleri SACEUR Yüksek Kumandanlığı’na verilmiş ve bunların Güney Avrupa Harekat Sahası Başkumandanlığı’na tabi olmaları kabul edilmiştir. Deniz kuvvetleri ise geçici bir dönem için "şimdilik " kaydıyla, kendi genelkurmay başkanlıklarının emri altında bırakılmışlardır.

1957 yılında yapılan bir düzenleme sonucunda, Ege Denizi’ndeki deniz kuvvetlerinin kontrolü Yunanistan’a bırakılmış, Türkiye’nin ulusal karasuları dışında kalan bölgelerde Yunanistan’ın komuta kontrol sorumluluğu kabul edilmiştir. Buna karşın, Türkiye’nin sorumluluk bölgesi olarak da Boğazlar, Karadeniz ve Akdeniz belirlenmiştir. Süreç içerisinde yapılan çeşitli düzenlemelerle, daha önce Ege Denizi’nin ortasından geçmekte olan hava savunma sorumluluk alanları, giderek, Türk karasuları sınırına kadar kaydırılmıştır.

1974 Kıbrıs olayları, bir yandan Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkileri sarsarken, diğer yandan da, Yunanistan’ın NATO askerî kanadından kopması, NATO savunma sisteminin güneydoğu kanadında önemli bir çatlak ortaya çıkarmıştır. Bunun sonucunda, NATO güneydoğu kanadında sorumluluklar yeniden düzenlenmiş ve İzmir’deki COMLANDSOUTHEAST-Güneydoğu Avrupa Müttefik Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve COMSIXATAF-Altıncı Müttefik Hava Kuvvetleri Komutanlığı, Türk komutanlarının denetimi altına girmiş ve adı geçen karargahlar Türk-NATO karargahlarına dönüşmüştür.

Karamanlis yönetiminin, Yunanistan’ı NATO askerî kanadından ayırmasının belirgin iki nedene dayandığı söylenebilir; bunlardan birincisi, 1967’den 1974 yılına kadar iktidarı elinde tutan askerî cuntanın ABD ve NATO tarafından dolaylı da olsa desteklendiği yada en azından hoşgörü ile karşılanmış olduğu gerçeği, Yunan kamuoyunda ABD ve NATO karşıtı bir tepkinin yaygınlaşmasına neden olmuş ve 1974 yılında, Kıbrıs’taki olaylardan askerî cunta kadar ABD ve NATO da sorumlu tutulmuştur. Yunanistan’da demokrasinin yeniden kurulmasından sonra, ABD ve NATO karşıtı tepkiler bir politikaya dönüşmüş ve iktidarın bu görüşleri dikkate alarak NATO’dan çekilmesi gündeme gelmiştir. Bu bağlamda sıralanacak ikinci etken ise, Kıbrıs sorunu ve Ege’deki gerginliklerden sonra Türkiye ve Yunanistan arasında bir savaş olabileceğine ilişkin kuşkular, Yunanistan’ın silahlı kuvvetlerini NATO çerçevesinden kurtararak ulusal kuvvetlere dönüştürmesini gerektirmiş, denetim altına alınan silahlı kuvvetler, “Türk tehdidi” karşısında ulusal bütünlüğün korunmasında olumsuz imajlardan arındırılmaya çalışılmıştır.

Yunanistan’ın NATO ittifakının askerî kanadından ayrılması 1977 yılından itibaren yoğun olarak eleştirilmeye başlanmış; Yunanistan, yeniden NATO askerî kanadına dönüş yolları aramaya başlamıştır. Özellikle, Türkiye ve Yunanistan arasında Ege Denizi’ne ve Kıbrıs’a ilişkin uzlaşmazlık sürerken ABD’nin uygulamakta olduğu silah ambargosunun Türk-Yunan güç dengesini pek fazla değiştirmemiş olduğu anlaşılınca ve askerî kanattan ayrılma dış politikada umulan yararı sağlamakta yetersiz kalınca, Yunanistan bu kez, 1974 öncesi koşullar altında ittifakın askerî kanadına dönmenin yollarını aramaya başlamıştır.

1977 seçimleri sonunda Karamanlis Hükümeti’nin yeniden iktidara gelmesiyle, Yunanistan’ın NATO askerî kanadına dönüş çabaları belirgin bir hız kazanmıştır. Bir yandan NATO’ya üye olan Türkiye’nin, Yunanistan karşısında elde etmiş olduğu stratejik avantajların etkisini azaltmak, diğer yandan, Yunanistan’ın AET’e katılmasını kolaylaştıracak olan Avrupa ile askerî yönden de bütünleşme çabalarını sonuçlandırmak isteği, Yunanistan’ın NATO askerî kanadına dönüş isteklerinde belirgin rol oynamıştır. Yunanistan’ın NATO askerî kanadına dönmek için Larissa’ da yeni bir kara kuvvetleri karargahı ile hava kuvvetleri karargahı kurulmasını ve bunların yönetiminin Yunan komutanlarına bırakılmasını istemiş ve 1974 öncesi harekat komuta kontrol sorumluluklarının aynen korunması gerektiğini ileri sürmüştür.

Ancak, Yunan istekleri NATO üyesi ülkeler tarafından olumlu karşılanırken, Türkiye bunlara tepki göstermiştir (Haass,1998:61-71;Güldemir,1985:102). Türkiye ilke

olarak, Yunanistan’ın NATO askerî kanadına dönmesine karşı olmadığını açıklamış, ancak, bu dönüşün 1974 öncesi statüye göre olmasına karşı çıkmıştır (Güldemir,1985:103). Yapılan görüşmelerde Türkiye’nin en fazla ısrarlı olduğu nokta, Ege Denizi’ndeki operasyonel sorumluluk bölgelerinin yeniden belirlenmesi konusu olmuştur (Güldemir,1985:104).

2.5.1. Rogers Planı ve Yunanistan’ın NATO Askerî Kanadına Dönüşü

Türkiye’de TSK’nın 12 Eylül 1980 ile birlikte ülke yönetimine el koyması ile Yunanistan’ın NATO’nun askerî kanadına dönüşü hızlanmıştır. Böylece Türkiye Yunanistan’ın dönüşüne koymuş olduğu vetoyu kaldırmıştır.

Rogers Planı olarak adlandırılan bu plan çerçevesinde iki ülke arasındaki sorunlar bir çözüme kavuşturulamamıştır. Yunanistan’da Papandreou’ nun iktidara gelmesinden sonraki ilk NATO Savunma Planlama Komitesi Toplantısında Papandreou, Yunanistan’ın ittifakın öngörmüş olduğu kuvvet yükümlülüğünü yerine getireceğini ancak, bunun gerçekleşmesi için Yunanistan’ın ülkesel sınırlarının Türkiye’den kaynaklanan saldırgan eylemlere karşı garanti altına alınması gerektiğini ileri sürmüştür (Donald,1988:77). NATO yapısı ve kuruluşu gereği böyle bir isteği reddetmiştir.

Bundan sonra her iki ülke birbirlerine NATO savunma planları içerisinde yapılması gerekli alt yapı çalışmaları, yardımlar ve modernizasyon faaliyetlerinde veto hakkını kullanarak engeller çıkarmıştır.

Türk-Yunan ilişkileri 1988 Davos Zirvesi sonrasında, NATO’ya ilişkin sorunlarda bazı esneklikler getirilmiş ve imzalanan ilke anlaşması ile iki ülke, NATO’da karşılıklı olarak uygulamış oldukları vetolarını karşılıklı olarak kısmen geri çekmiştir (T.C. Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü,1988).

1990’ların ikinci yarısında Balkanlarda yaşanan soykırım ve istikrarsızlığın tüm bölgeye yayılma tehlikesine karşın NATO’nun müdahalesi üye ülkelerin ortak tavır almasında bazı sorunlar yaşanmış olup, özellikle Türk savaş uçaklarının Yunan hava sahasını kullanmasına izin verilmemesi bunlardan biri olmuştur.

1999 yılından itibaren NATO’nun transformasyonu çerçevesinde yeni komuta kontrol yapılanmasına koşut olarak yeni adımlar atılmıştır. Bu hedef doğrultusunda Yunanistan’da NATO Güney Avrupa Merkez Müşterek Alt Bölge Komutanlığı ve Türkiye’de ise bu komutanlığın bir eşi olarak düşünülen Güneydoğu Avrupa

Müşterek Alt Bölge Komutanlığı kurulmuştur. Yunanistan’daki komutanlığa bir Yunan korgeneral komuta ederken kurmay başkanlığı görevini ise bir Türk tümgeneral üstlenmiştir. Öte yandan, Türkiye’deki komutanlığı ise bir Türk orgeneral komuta ederken kurmay başkanlığında bir Yunan tümgeneral görevlendirilmiştir. Her iki komutanlığın komutan yardımcılığı görevi de birer ABD’li tümgeneral tarafından yerine getirilmektedir. Kurulan bu iki komutanlık aracılığıyla NATO komuta kontrol sorununun ortadan kaldırılmasına yönelik adımlar atılmış oldu (Özalp, “Yunanistan’da Türk Generali” ,Milliyet, 4 Ekim 1999).

Bu yeni komuta yapısı içerisinde Avrupa için biri Kuzey, diğeri Güney olmak üzere iki bölgesel komutanlık oluşturulmuştur. Bölgesel Komutanlıklara bağlı alt komutanlıklar için sorumluluk sahası öngörülmemiştir. Ege açısından bakıldığında, Güney Bölge Komutanlığı altında sabit bir sorumluluk sahası olmayacaktır. Bu yeni komuta yapısı karşısında, eski bilinen biçimiyle komuta kontrol sorumlulukları ve buna ilişkin sorunlar ortadan kalkmış görünmektedir.