• Sonuç bulunamadı

2. ULUSLARARASI TİCARET TEORİLERİ KAPSAMINDA REKABET

2.2. Klasik Ticaret Teorileri

Klasik iktisat, İngiltere’de sanayi devriminin gerçekleştiği dönemde ortaya çıkan ve genel kabule göre ilk modern iktisadın düşünce okulu olarak kabul edilmektedir. (Masca ve Bahar, 2012, s.172). Klasik iktisadın (ticaret teorilerinin) başlangıcını, Adam Smith’in Milletlerin Refahı’6nın basıldığı tarih olarak değerlendirilirken, bitişi, J.S.Mill’in öldüğü 1873 yılı olarak kabul edilir. Dolayısıyla klasik dönem, bir yüzyıl boyunca egemenliğini sürdürmüş bir dönemi ifade eder.

(Kazgan, 2016, s. 69). 19. yüzyılın sonlarına kadar etkinliğini sürdüren “klasik” adını ve bu dönemde yer alan iktisatçılar için Karl Marx vermiştir. İlerleyen dönemlerde bu akım Klasik İktisat Okulu olarak da adlandırılmıştır. (Masca ve Bahar, 2012, s.172).

2.2.1. Mutlak Üstünlükler Teorisi

Teorinin kurucusu Adam Smith, bu teorisini 1776 yılında yazmış olduğu Milletlerin Üstünlüğü isimli kitapta dile getirmiş ve detaylandırmıştır. Teorinin detaylarına geçmeden önce Smith’in merkantilist düşünceye olan karşıtlığını, ticaret teorisi ve rekabet bağlamında değerlendirirsek,

Öncelikle Smith, merkantilist düşüncenin rekabet olgusuna yapmış olduğu açıklamalardan farklı bir düşünce ortaya koymuş ve tepkilerinin temelinde rekabet olgusunu da işlemiştir.

Genel olarak merkantilistlerin korumacı dış ticaret politikalarına karşı serbest ticareti ve serbest ticaret sonucunda elde edilecek faydaları savunmuştur. Serbest ticaret sayesinde, ülkelerin kendi doğal yeteneklerine göre en uygun mal üretiminde uzmanlaşması sağlanır. Böylelikle ülkenin kendi içindeki bireysel iş bölümündeki gibi dış ticarette uzmanlaşmayı sağlar. Tüm bunların sonucunda dünyanın iktisadi refahında artış meydana gelir. (Bocutoğlu, 2012, s.74). Smith, merkantilistlerin aksine toplam dünya servetinin sabit olmadığını savunur. Dış ticaret ile uluslararası uzmanlaşma ve iş bölümünü oluşturarak, dünya kaynaklarının verimliliğini artırarak, dünya üretimi ve refahının artmasın sağlar. (Seyidoğlu, 2007, s.23).

6 Adam Smith’in 1776 yılında yazdığı kitap başlığının çevirilerinde Milletlerin Zenginliği, Ulusların Zenginliği, Milletlerin Refahı vb. farklı çeviriler mevcuttur.

“Merkantilizmin en büyük sorunu, ticareti bir ülkenin ticaret fazlasının başka bir ülkenin ticaret açığıyla dengelendiği “sıfır toplamlı bir oyun” olarak görmesiydi.

Buna karşılık, Adam Smith ticareti, tüm ticaret ortaklarının yararlanabileceği “pozitif toplamlı bir oyun” olarak gördü. 1776 yılında yazmış olduğu Milletlerin Zenginliği (1776) isimli kitabının büyük bir bölümü, merkantilizme karşı bir saldırıya ayrılmıştı.

Smith düşüncelerinde doğal hukukun veya “görünmez elin” işleyişine inanıyordu ve bu nedenle bireyciliği ve serbest ticareti tercih etmekteydi.” (Cho ve Moon, 2000, s.

4).

Smith’in oluşturduğu “Mutlak Üstünlükler Teorisi” ne göre bir ülke, bir malı diğer ülkeye göre mutlak olarak daha düşük bir maliyette üretmesi halinde, o malın üretiminde uzmanlaşmalı ve bu malların ihraç etmesi, neticesinde mutlak üstünlüğe sahip olmadığı ürünü de dış ülkeden ithal etmelidir. Böylelikle, uluslararası uzmanlaşma ve serbest ticaret yoluyla kaynakların etkin dağılımı olacak ve sonucunda da hem üretim artacak hem de refah düzeylerinde artış sağlanabilecektir. (Kaymakçı, 2007, s.2). Smith, uluslararası ticaretin muhakkak yapılması gereken bir olgu olduğunu belirtip, bir ülkenin tüm ürünleri üretemeyeceğini, her ülkenin en iyi üretebileceği bir ürün alanı olduğunu ve bu alanda uzmanlaşması gerektiğini belirtir.

Dolayısıyla Mutlak Üstünlükler Teorisini diğer ülkelere kıyasla en iyi ürettiği bir malın üretilmesi olarak yorumlayabiliriz. (Tunç, 2004, s.15). Teoride, (emek) yani çalışan işçilerin birim başına üretebilecekleri ürün miktarları üzerinde durulmaktadır.

(Yılmaz, 2018, s.37). Dolayısı ile modelde, birim başına emek miktarlarının farklı olması ticaretteki tarafların kazançlı çıkabilmeleri için ön koşuldur. (Seyidoğlu, 2007, s. 26). Sonuç olarak Smith, ülkelerin her biri ticaret partnerine karşı mutlak üstünlük sağlayabilmesi için reel maliyeti daha düşük ürünleri üretip, bu ürünleri ihraç etmesi gerektiğini söylerken, reel maliyeti daha yüksek olan ürünleri ise ithal etmesi gerektiğini ifade eder. (Balan, 2016, s.3).

Tablo 9. Mutlak Üstünlükler Teorisi (Emek Başına Üretim)

TÜRKİYE ABD

Buğday 8 4

MP3 Çalar 4 12

Kaynak: (Yılmaz, 2018, s.37).

Tablo 9 üzerinden modelin açıklamasını yaparsak, buğday için, Türkiye buğday üretimi 8 birimken, ABD’de ise 4 birimdir. Mp3 çalar için değerlendirdiğimizde ise, ABD mp3 çaları 12 birim üretirken, Türkiye ise 4 birim üretilmektedir. Bu verilerden yola çıkarak teori bağlamında, Türkiye buğday

üretiminde mutlak üstünlüğe sahip olduğu için buğdayı ihraç edip, mp3 ithalatı yaparsa, ABD ise buğday ithalat edip, mp3 ihracatı yaparsa her iki tarafta bu ticarette kazançlı çıkacaktır. (Yılmaz, 2018, s.37).

Her ne kadar “Mutlak Üstünlük Teorisi” uluslararası ticaretin nedenini bilimsel olarak açıklasa da bu model, tek başına tüm ülkeler arasındaki ticaretin büyük bir kısmını açıklamadan yoksundur. Örneğin model içinde açıklanan ülkelerden bir tanesi tüm malları diğer ülke/ülkelerden daha ucuza üretirse ne olur? Sorusuna modelin vereceği bir cevabı yoktur. (Seyidoğlu, 2007, s.26). Başka açıdan bakarsak, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki ticareti açıklamada da bu model yetersizdir.

(Tunç, 2004, s.18). Smith’in dış ticareti açıklamada kullandığı model temelde doğru da olsa, iki ülke üreticilerini etkileyebilecek dinamik faktörlerden bahsetmemektedir.

Talep koşulların göre oluşan fiyat farklılıkları, taşıma giderleri, döviz kurları vb.

birçok etmen model dışında tutulmuştur. (Öztürk, 2003, s.111).

2.2.2. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi

Adam Smith’in, Mutlak Üstünlükler Teorisi’ni yazmasından yaklaşık 40 yıl sonra bu teoriyi geliştirerek Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’ni David Ricardo ortaya atmıştır. (Seyidoğlu, 2007, s. 26). David Ricardo'nun uluslararası ticaret teorisine katkısı o kadar önemlidir ki, bu klasik teori bazen Ricardian teorisi olarak anılır. (Cho ve Moon, 2000, s. 7). Karşılaştırmalı üstünlükler teorisinde, zaman içerisinde bazı varsayımlarda değişme ve gelişme olmasına rağmen günümüze kadar geçerliliğini koruyabilmiş güçlü bir teoridir. (Öztürk, 2003, s. 111).

Ricardo, 1817’de yazdığı “Politik Ekonomi ve Vergilerin Prensibi” isimli kitabında, Karşılaştırmalı Üstünlükler Kuramını açıklamış ve modeli, iki ülkeli bir dünyada sadece iki malın üretildiği ve emeğin homojen olup, serbest piyasa koşulları altında yapıldığını varsayarak detaylandırmıştır. (Tunç, 2004, s. 18). Ricardo, uluslararası ticaretin kapsamını daraltan unsurun, mutlak üstünlüklerin olduğunu ifade eder. Uluslararası ticarette, önemli olanın, ucuza üretilen mallarda mutlak üstünlüğe sahip olunması değil, ilgili ülkenin, ticaret yaptığı ülke ile karşılaştırarak, hangi mallarda üretimde daha yüksek bir üstünlüğe sahipse o mallarda uzmanlaşmasıdır.

(Kaymakçı, 2007: 4).

Tablo 10. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi (Emek Başına Üretim)

TÜRKİYE ABD

Buğday 8 4

Fındık 12 2

Kaynak: (Yılmaz, 2018, s.38).

Tablo 10’ da görüldüğü üzere, Türkiye hem buğday üretiminde hem de fındık üretiminde ABD’ye göre mutlak üstünlüğe sahiptir. Eğer ki ticareti, Mutlak Üstünlük Teorisi’ne göre değerlendirirsek, Türkiye ile ABD’nin kendi arasında dış ticaret yapmasına gerek yoktur dememiz gerekir. Olaya Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’ne göre bakarsak, ticarette üstünlüklerin derecesi önemlidir ve bu dereceye göre dış ticaret yapılmalıdır. Dolayısıyla Türkiye ABD’ye karşı, buğday üretiminde 2 kat üstünlüğe sahipken, fındık üretiminde 6 kat üstünlüğe sahiptir. Teoriye göre, Türkiye 6 kat üstün olduğu fındık üretimi üzerine yoğunlaşmalı ve daha az üstün olduğu buğdayın üretiminden vazgeçmelidir. (Yılmaz, 2018, s.38).

Ricardo, karşılaştırmalı üstünlükler teorisinin alt yapısını “emek-değer”

teorisine dayandırarak kurmaktadır. (Kazgan, 2016, s.107). Buradan hareketle karşılaştırmalı üstünlüklerde, eğer ki bir ülke bir malın üretiminde avantajlı veya dezavantajlı olacaksa, bu durum ilgili ülkenin ilgili ürünü üretirken kullanılan emeğin belirli bir çalışma sonucunda elde ettiği ürün miktarının fazlalığı veya azlığı ile değerlendirilir. (Tunç, 2004, s. 20). Uluslararası ticaretin temelini karşılaştırmalı maliyet avantajlarına bağlayan Ricardo, bu şekilde gerçekleşen uzmanlaşmanın hem dış ticareti hem de büyümeyi olumlu etkileyeceğini ileri sürmüştür. (Yüksel ve Sarıdoğan, 2011, s.200).

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi, her ne kadar çok güçlü bir yapıya sahip olsa da teorinin kendi içindeki bazı eksiklikler eleştirilmiştir. Örneğin teorinin analizinde iki adet ülke söz konusudur. Fakat ticaretin üç veya daha fazla ülke arasında gerçekleştirilmesi durumunda teorinin geçerliliğine değinilmemiştir. Teori, ekonomide pozitif ve negatif dışsallıkların varlığını da kabul etmemiştir. (Balan, 2016, s.15). Teorinin diğer eksik konularından bir tanesi ise, emek değer teorisine dayanması ve emeği homojen bir üretim faktörü olarak kabul etmesinden kaynaklanır. (Öztürk, 2003, s. 111). Teorinin eksik olduğu diğer konuları ise, iş gücünün ülke içerisinde tam

hareketli, ülkeler arasında hareketsiz olması, iş gücü verimindeki farklılıkların nedenlerini açıklayamaması, teorinin arz yönlü olup, talep unsurunu gözetmemesi, modelin sabit maliyetlere ve tam uzmanlaşmaya dayanıp, statik bir model olmasıdır.

(Seyidoğlu, 2007, s. 32-33).

2.2.3. Karşılıklı Talep Teorisi

Hem Adam Smith hem de David Ricardo’nun uluslararası ticaret teorilerini (mutlak üstünlük ve karşılaştırmalı üstünlük) bir başlık altında düşünürsek, her iki teori, arz yönlü teorilerdir ve talep göz önüne alınmadan yapılmıştır. Eksik kalan talep yönünü değerlendiren ve katkıda bulunan iktisatçı ise John Stuart Mill’dir. Mill görüşlerini, 1848 yılında yazmış olduğu “Politik Ekonominin Prensipleri” isimli kitabında değerlendirmiştir. (Balan, 2016, s.16). Bu kitabı ile Mill, sonraları neoklasik iktisatçılar tarafından geliştirilecek olan karşılıklı talep teorisini ortaya koymuştur.

(Bayraktutan, 2003, s. 177).

Mill’ in “Karşılıklı Talep Kanunu’na göre, eğer ki bir ülkenin, diğer ülkenin malına olan talebinin şiddeti bilinirse, dış hadlerinin belirlenmesi o derece kolay ve mümkün olur. (Yüksel ve Sarıdoğan, 2011, s.200). Mill tarafından ortaya konan karşılıklı talep kanunu ilerleyen zamanlarda, Alfred Marshall tarafından geliştirilen teklif eğrileri ile geometrik olarak açıklanmıştır. Bu teklif eğrileri, dünya fiyatlarına göre çeşitli ve belirli miktardaki ithal mal karşılığında ne kadar ihraç malı teklif edeceğini gösteren eğridir. (Öztürk, 2003, s. 112). Mill aynı zamanda fakir ülkelerin, uluslararası rekabette daha kazançlı olacağını ifade etmiştir. Bu gerekçesini ise iki temel argüman üzerinden açıklar. Birincisi, zengin ülkelerin daha fazla satın alma gücüne sahip olmaları iken, ikincisi ise daha şiddetli arzular taşımasını gösterir. Mill, serbest ticareti savunmakla birlikte, sadece yavru sanayinin (genç endüstri tezi) korunması için istisna uygulanmasını ve korumacı politikaları (yavru sanayi olgunlaşıncaya kadar) savunmuştur. (Kazgan, 2016, s.109). Mill tüm bunlara ilaveten, teknolojik gelişmelerinde nispi fiyatları üzerinde değişkenlik yapabileceğini de ifade etmiştir. (Topuz ve Coşkun, 2018, s.684).