• Sonuç bulunamadı

B- AHİRET

1. KIYAMETİN KOPUŞU

Kıyamet vaktinin gelmesi, ahiret hayatının başlaması için ilk adım olarak Kur’an’da anlatılmaktadır. Kur’an’da kıyamet için ise, saat kelimesi kullanılmaktadır:

“Onlar, Allah’ın azabından herkesi saracak bir belanın, kendilerine gelmeyeceğinden veya hiç farkında değillerken ansızın (kıyamet) saatin kendilerine gelmeyeceğinden emin midirler?”72

“İnsanlar sana saatten soruyorlar. De ki: O’nun bilgisi Allah’ın yanındadır. Ne bilirsin belki o saat yakın olur.”73

71 Fuzûli, a.g.e., s.66. 72 Yusuf 12/107 73 Ahzab 33/63

Bu ifadelerdeki “saat” kelimesi anilik fikri taşır.74 Zaten ayetlerde saat kelimesinin anilik ifade ettiği açıktır. Çünkü o saatin gelişinin ansızın, yani hiç kimsenin beklemediği bir anda vuku bulacağı ifade edilmektedir. Ayrıca saat kelimesi ile bunun Allah’ın takdir edeceği belli bir zamana bağlı olarak gerçekleşeceği de anlaşılmaktadır. Çünkü insanoğlunun yaptığı ve yapacağı her şeyi zaman kavramıyla sınırlı olup saatle ifade edilir. İşte ayette de saat kavramıyla bahsedilen kıyametin belirsiz, zaman kavramının dışında bir şey olmadığı mutlaka o vaktin geleceği ve belirli bir zamanın olduğu fakat bunun bilgisinin insana verilmediği anlatılmaktadır. Aslında vakti hakkında her ne kadar net bir bilgi verilmese de bu vaktin insanın hiç beklemediği bir an olacağı ifade edilerek, insanların bu vakit için her an hazır olması gerektiği ayetlerle bildirilmektedir.

Kıyametin vakti hakkında hiçbir bilgi verilmemesi ve bunun ansızın olacağı ifade edilmesine rağmen, insanlar kıyametin vaktini belirlemeye çalışmışlar ve bu saat gelmeden önce birtakım alametlerin meydana geleceğini iddia etmişlerdir. Söz konusu alametleri Kur’an’dan delillendirmeleri zor olduğu için, daha çok hadis literatüründen faydalanmışlar, öne sürdükleri bu alametleri de küçük ve büyük alametler diye ikiye ayırmışlardır.

a. Küçük Alametler:

Alamet olarak gösterilen olaylar şunlardır; Hz.Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi, cehaletin yayılması, yalancıların, hurafelerin, fitnelerin, fuhşiyatın artması, insanların dünyada kalacaklarını zannedip ahireti unutmaları, müslümanın müslüman kardeşini öldürmesi, Yahudilerle Müslümanların savaşması, işlerin ehil olmayanlara verilmesi, emanete riayet edilmemesi, yüksek binaların yapılması, ilmin azalması, İstanbul’un fethedilmesi, mal ve servetin çoğalması, zinanın yayılması, tartı ve ölçülerin eksik yapılması, rüşvetin alınması, yalan şahitliklerin çoğalması v.s.75 Sayılarını daha çoğaltabileceğimiz bu rivayetlerin

amacı kıyametin vaktini belirlemek değildir. Bunlar aile ve toplumlarda meydana gelen bozulma ve yozlaşmaya işaret etmekte, Allah’ın toplumlar için koyduğu sosyal düzen kanunlarını ifade etmektedir. Bu nevi olaylar, bahsedilen büyük kıyametin yaklaştığı zamanda da bulunabilirler, ancak hadislerde ifade ediliş maksatları bu

74 Paçacı, a.g.e., s.61.

75 İbn Kesir, el-Bidâye Ve’n-Nihâye, Terc: Mehmet Keskin, Çağrı Yay., İstanbul 2001, s. 51-62;

değil, toplumların ölümüne işaret eden ilahi kanunların hatırlatılmasıdır.76 Aslında insanoğlu var olduğundan beri devam eden ahlâki bozulmaları küçük alamet olarak belirlemişlerdir. Halbuki cehalet, fitne, fuhuş, zina, emanete hıyanet, rüşvet, yalancılık vs. gibi olaylar asırlar öncesinde de var olan problemlerdir. Örneğin; Lut kavmi ahlâki çizgiden çıkıp doğru yoldan ayrıldıkları için Allah tarafından cezalandırılmıştır. Yine Nuh kavmi de doğru yolda olmamaları sebebiyle cezalandırılmıştır. Fakat bunların yaptıkları hatalardan, günahlarından ötürü kıyamet kopmamıştır. Üstelik bu olayların üzerinden asırlar geçmiştir. Yani alamet olarak kabul edilemez. Gerçek şu ki, bu tür olayların olması insanın olduğu her yerde mümkündür. Çünkü insanın doğasında, yaratılışında iyi veya kötü işler yapabilecek karakter vardır. Kimi zaman insan iyi yönünü kullanarak iyi bir insan olurken, bazen de bunun tersi olarak kötü yönünü kullanarak kötülük yapan bir insan haline gelebilir. Dolayısıyla tüm insanların iyi yönünü kullanması oldukça zor bir olaydır; çünkü iyi ya da kötü olmak kişinin kendi tercihidir. Zaten herkes doğru dürüst ve hidayet yolunu seçse muhtemelen mücadelenin anlamı kalmazdı. Önemli olan kötülüklere, olumsuzluklara rağmen doğru yolda olmaktır.

Yine savaşların olacağı da kıyamet alameti olarak gösterilmiştir. Oysa ilk insanın çocukları olan Habil ve Kabil’den itibaren savaşlar başlamıştır. İki kişinin olduğu her yerde aynı zamanda bir yarış olduğundan, bazen de savaşın olması gayet normaldir. Çünkü insan doğası gereği hırs, para, düşünce, vatan, namus, din, vs. gibi değerler nedeniyle savaşmak zorunda kalmıştır. Eğer kıyamet savaşlar nedeniyle kopacak olsaydı ilk insanların dünyaya gelmesinden kısa bir süre sonra kıyamet kopardı.

İlmin azalması da alamet gösteriliyor. Oysa, gün geçtikçe ilim ilerleme kaydetmektedir. Aslında dikkat edilecek olursa sayılan alametler toplumdaki olumsuz ve hoşa gitmeyen rahatsız edici davranışlardır. Buradaki amaç, insanları bir nebze de olsa düşündürerek kaybedilen değerleri hatırlatmak olsa gerek. Bunu yaparken de insanların etkilenebileceği, dini inançlar odak noktası olarak seçilmiştir. Nitekim mevzu hadislerin çok olmasının nedenlerinden en önemlisi, toplumdaki hoşa gitmeyen davranışları dini yaptırımlarla engellemektir. Fakat bu son derece yanlış bir tutumdur. Çünkü belki kendi çağlarında çözüm olabilmiş; ancak çoğu insanın ise

76 B. Topaloğlu- Y. Ş. Yavuz- İ. Çelebi, İslam’da İnanç Esasları, M.Ü.İ.F.V.Y., İstanbul 1998, s.

yanlış yola gitmesine sebep olup, dini inançların sarsılmasına neden olmuştur. Hangi nedenle olursa olsun imani meselelerde böyle bir şeyin olması mümkün değildir.

Hz. Muhammed’in peygamber olarak gönderilmesi de alamet olarak verilmiştir. Bu olayın alamet olarak gösterilmesi biraz daha doğru gözükmektedir. Çünkü Hz. Muhammed son peygamber olarak görevlendirilip, din onunla tamamlanmıştır. Böylece dinin tamamlanmasıyla kıyametin kopması için öncelikli şart gerçekleşmiştir. Çünkü vahiy devam ederken veya daha öncesinde kıyametin kopması imkansızdır. Eğer din tamamlanmadan kıyamet vuku bulursa, dini insanlara tebliğ etmenin bir anlamı kalmazdı. Bunun yanı sıra tebliğ edilen hükümlerin insanlar tarafından yerine getirilip, uygulanması ve anlaşılması için bir zaman verilmesi gerekir. Nitekim insanların dünyadayken yaptıkları bir sınavda dahi önce sorular sorulur ve sonrasında soruların cevaplanması için bir süre verilir. Hiç süre verilmeden cevap istenemez. İşte Yüce Allah da insanlara önce yapmaları gereken hükümleri tebliğ etti. Sonra da süre verdi ki, kimin ne kadar sorumluluğunu yerine getirdiğini imtihan etsin. Eğer süre verilmeden bu gerçekleşirse, ahirette verilecek olan mükafat ve ceza keyfi verilmiş bir karşılıktan başka bir şey olmazdı. Oysa ahirette herkes bu dünyada yaptıklarının karşılığını alacaktır. Nitekim Allah kullarına bir süre verdiğini Kehf 18/58: “Ama çok bağışlayan, esirgeyen Rabb’in eğer onları,

yaptıklarıyla hemen cezalandıracak olsaydı, onlar için azabı çabuklaştırırdı. Fakat onlar için vaad edilen bir zaman vardır ki ondan (kaçıp) sığınacak bir yer bulamayacaklardır” ayetinde belirtmiştir.

b. Büyük Alametler

Küçük alametlerden sonra ikinci aşama olan büyük alametleri sıraladılar. Bunların sayısı küçük alametlere göre oldukça azdır. Çünkü büyük alametleri delillendirmek oldukça zordur. Özellikle zikredilen on büyük alamet vardır:

- Güneşin Batıdan Doğması - Duman

- Deccal

- Hz.İsa’nın İnişi

- Yecüc ve Mecüc’ün Ortaya Çıkışı - Dabbetü’l Arz

- Batıda Yer Batması

- Arap Yarım Adasında Yer Batması - Yemende Ateş Çıkması77

Benzer Belgeler