• Sonuç bulunamadı

İbn ‘Atiyye el-Muharraru'l-vecîz’de kıraat ilmine de ayrı bir önem verir. Tefsîrinin büyük bir kısmı, kıraatle ilgili rivâyetlerden oluşmaktadır. Zaten o tefsîrinin mukaddimesinde gerek mütevâtir olsun gerek şâz olsun bütün kıraatlere yer vermeyi hedeflediğini aynı zamanda kıraat farklılıklarına bağlı olarak ortaya çıkan mana değişikliklerini de açıklamayı düşündüğünü belirtmektedir798

.

İbn ‘Atiyye’nin kıraatlere yaklaşımını şu şekilde özetlemek mümkündür:

İbn ‘Atiyye’ye göre kıraatlerin hepsi aynı derecede olmadığı gibi, kâriler de aynı seviyede değildir. Ona göre kıraatler dörde ayrılır799

:

a. Mütevâtir kıraat; İcmâ ile sabit olan, senedi sahih olan, mushaf hattına muvafakât gösteren ve tilâvetiyle namazın sahih olduğu kıraatlerdir.

796 A.g.e., II, 266. 797 A.g.e., I, 34. 798 A.g.e., I, 34-35. 799 A.g.e., I, 48.

92

b. Şâz kıraat; Üzerinde icmâ edilmeyen ve tilâvetiyle namazın kılınmadığı kıraatlerdir.

c. Bazı sahabi ve bazı tâbiînden gelen rivâyetler; Sadece onların bu rivâyetleri yaptıklarına inanılır.

d. Zayıf ve merdûd rivâyetler; Ebu’s-Semmâl ve benzerlerinden gelen rivâyetler ki bu tür rivâyetlere güven duyulmaz ve reddedilir.

İbn ‘Atiyye mütevâtir yedi kıraat hakkında ise şöyle der800; yedi kıraat asırlar

boyunca ve her yerde kabul görmüştür. Yüce Allah (c.c) peygamberine yedi harfi (okuma şekli) mübah kılmış ve Cebrâil’in (a.s) Hz. Peygamber ile karşılıklı okumalarında yedi kıraate göre Kur'ân’ı okutmuştur. Bu okuyuş şekillerinde ise i‘câz ve ifadelerin eşsiz bir şekilde dizilişi söz konusudur. Hz. Peygamberin “ondan kolayınıza geleni okuyunuz” hadisinden maksat ise ashâb-ı kirâmdan herbirisi herhangi bir kelimeyi bu okuma şekillerinden birisiyle değiştirmek istediğinde kendiliğinden onu değiştirmesinin mübahlığını ifade etmez. Şayet öyle olsaydı Kur'ân’ı Kerim’in i‘câzı ortadan kalkar ve Kur'ân’ı Kerim çeşitli değişikliklere mâruz kalırdı. Bu konuda mübahlık sadece yedi harftedir. Bunun sebebi ise Hz. Peygamberin ümmetine kolaylık için genişlik sağlamasıdır.

Mütevâtir Kıraat denildiğinde ise en üstün ve sahîh olan kıraat-i seb’a olarak meşhûr olan kıraatler akla gelir. Bu kıraatlerin sahipleri; Ebû ‘Amr b. el-‘Alâ (ö. 154/771), Alî b. Hamza el-Kisâî (ö. 189/805), Nâfi’ b. Abdirrahmân (ö. 169/785), İbn Kesîr (ö. 120/738), Âsım b. Ebi’n-Nucûd (ö. 128/745), Hamza b. Habîb (ö. 156/772), ve İbn ‘Âmir (ö. 118/736)’dir801. İbn ‘Atiyye de bu tariklerden gelen rivâyetlere karşı ayrı

bir hassasiyet göstermekte, eserinin hemen hemen her sayfasında bu kıraat ashâbına yer vermektedir.

İbn ‘Atiyye’ye göre üzerinde icmâ olan mushaf hattına muhalefet etmediği müddetçe bütün kıraat vecihleri câizdir802

. Bu nedenle o, tefsîrinde mütevâtir

800 A.g.e., I, 46-47. 801

el-Cezerî, Ebu’l-Hayr Muhammed b. Muhammed, en-Neşr fi’l-kırâ‘âti’l-‘aşr, Dâru’l-kütübi’l- ‘ilmiyye, Beyrut tsz., I, 8-9; Demirci, Muhsin, Kur'ân Tarihi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fak. Vakfı Yayınları, 1997 İstanbul, s. 183.

93

kıraatlerden şâz kıraatlere, sahabe ve tabiinden rivâyet edilen kıraatler ile yerel okuyuşlardan özel okuyuşlara varıncaya dek, çok fazla rivâyete yer verir. Bunun dışında, değişik kıraat vecihlerinin sebep olduğu anlam farklılıkları ya da anlam benzerlikleri, kıraat-gramer ilişkisi, şâz ve zayıf kıraatler gibi birçok konuda geniş bir bilgi sunar. Onun el-Muharraru'l-vecîz’de kıraat ilminde kendilerinden istifade ettiği ve nakilde bulunduğu âlimler çok fazladır. İbn ‘Atiyye’nin kıraatleri ele alırken kendilerinden nakilde bulunduğu âlimler şunlardır803; Harun b. Mûsa el-A‘ver (ö. 170/786), Sîbeveyh (ö. 180/796), el-Kisâî (ö. 189/805), Ebû Zekeriyyâ el-Ferrâ (ö. 207/822), Ebu’l-Hasen el-Ahfeş (ö. 215/830), Ebû Hâtim es-Sicistânî (ö. 250/864) , Ebû Abdillâh el-Mâlikî (ö. 268/882), Ebu’l-‘Abbâs el-Müberred (ö. 285/898), el-Kâsım b. Sâbit es-Sarakustî (ö. 302/914-15), Ebû Câfer et-Taberî (ö. 310/923), Ebû İshâk ez- Zeccâc (ö. 311/923), İbn Mücâhid (ö. 324/936), Ebû Câfer en-Nahhâs (ö. 338/949), Ebû Bekr en-Nakkâş (ö. 351/962), Ebû Alî el-Fârisî (ö. 377/987), Ebu’l-Feth İbn Cinnî (ö. 392/1001), Ebû İshâk es-Sa‘lebî (ö. 427/1035), Alî b. Süleyman ez-Zehrâvî (ö. 431/1039), Mekkî b. Ebî Tâlib (ö. 437/1045), Ahmed el-Mehdevî (ö. 440/1048), Ebû ‘Amr ed-Dânî (ö. 444/1053), Ebû Alî el-Ehvâzî (ö. 446/1055), İbn Sîde (ö. 458/1066), Ebû ‘Ubeyd el-Bekrî (ö. 487/1094).

el-Endelusî tefsîrinde değişik kıraat vecihlerine yer verirken farklı ifâde biçimleri ile rivâyetleri aktarmıştır. İbn ‘Atiyye mütevâtir kıraatleri aşağıdaki ifadeler ile aktarmıştır804 ;

أرق ، ءارقلا نم ةعاج أرق ، ءارقلا ضعب أرق ،ءارقلا ةماع أرق ،ءارقلا رثكأ ،ءارقلا روهج أرق ،سانلا روهج أرق ،سانلا أرق

ءارقلا مظعم

ةعبسلا يقاب أرق ،ةعبسلا ضعب أرق ،ةعبسلا رثكأ أرق ،ةعبسلا روهج أرق ،ةعبسلا عيج أرق ،ةعبسلا أرق ،

.

İbn ‘Atiyye mütevâtir kıraatlerin dışındaki rivâyetleri ise aşağıdaki şekillerde ifade etmiştir805

;

803 Gazâvî, Faysal b. Cemîl b. Hasan, Menhecu'l-İmâm İbn ‘Atiyye el- Endelusî fî ‘arzı'l-kırââti ve

eseru zâlike fî tefsîrihî, (Basılmamış Doktora Tezi), Dnş., Muhammed Veled Seydî Veled Habîb, Ümmü'l-Kurâ Ünv., Su‘ûdî Arabistan 2002. s. 35.

804

İbn ‘Atiyye, el-Muharraru’l-vecîz, I, 252, 284, 312, 313, 314, 321, 375, 397, II, 43, 69, 80, 187, 370.

805 Gazâvî, a.g.e., s. 44-47; İbn ‘Atiyye, el-Muharraru’l-vecîz, IV, 225, 242, III, 505, IV, 157, 249, V, 32.

94

،ةكم لهأ أرق

،ةنيدلما لهأ أرق

،ةفوكلا لهأ أرق ،ةرصبلا لهأ أرق ،زاجلحا لهأ أرق ،ينمرلحا لهأ أرق

لهأ أرق

ماشلا

.

İbn ‘Atiyye, kıraat vecihlerini aktardığı bazı âyetlerde, Kurrâ’nın farklı okuyuşlarına yer vermesinin yanı sıra, Arabistan yarımadasındaki değişik lehçelerdeki okuyuş farklılıklarına da (Mâzin lehçesi806

, Necd lehçesi 807, Ehlu’l-Âliye lehçesi808, Hicaz lehçesi809 vd.) okuyucunun dikkatini çekmektedir. Örneğin Âl-i İmrân sûresinin 97. âyetindeki

جِح

kelimesinin hâsının kesreli okunuşunun Necd lehçesinde olduğunu, fethalı olarak

جَح

şeklindeki okunuşunun ise Ehlu’l-Âliye lehçesinde olduğunu ifade etmiştir810

.

İbn ‘Atiyye, şâz kıraat vecihlerini aktardığı bazı âyetlerde,

ةقرف أرق

gibi ifade biçimleri ile yetinerek, kıraat ashâbına yer vermemektedir811. Örneğin eş-Şuarâ

sûresinin 197. âyetindeki

ْنُكَي

kelimesinin şâz bir kıraate göre

ْنُكَت

olarak da okunduğunu şu şekilde ifade etmiştir;

ِءامتلاِب ) ْنُكَت( ٌةَقْرِف ْتأَرَـق

İbn ‘Atiyye tefsîrinde kıraat vecihlerini ortaya koyduktan sonra kendi tercihini de açık ve net bir şekilde ifade etmektedir. Onun kıraat tercihlerindeki genel meylinin şöhret bulan kıraati (cumhurun kıraatini) kabullenme şeklinde olduğu söylenebilir. Örneğin

}اًميِلْكَت ىَسوُم ُللا َمملَكَو َكْيَلَع ْمُهْصُصْقَـن َْلم ًلُسُرَو ُلْبَـق ْنِم َكْيَلَع ْمُهاَنْصَصَق ْدَق

ًلُسُرَو{

(Bir kısım

peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık. Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu)812

âyetindeki Allah lafzını cumhurun ref okuduğunu, İbrâhim en- Nehâî ve Yahyâ b. Vesâb’ın ise nasb okuduklarını söylemiştir. Bunlar içerisinde ise doğru olanın cumhurun okuyuşu olduğunu belirtmiş diğer okuyuş şekillerinin zayıf kıraat olduğunu ifade etmiştir813

. 806 İbn ‘Atiyye, el-Muharraru’l-vecîz, I, 474. 807 A.g.e., I, 477. 808 A.g.e., I, 478. 809 A.g.e., I, 513. 810 A.g.e., I, 477-478. 811 A.g.e., IV, 243. 812 en-Nisâ (4), 164.

95

İbn ‘Atiyye’nin değişik kıraat vecihlerini verdikten sonra cumhurun kıraatinin doğru olduğunu

اهـبوصأ /

اهنيبأ

(en doğrusu / en açığı) gibi ifâde biçimleri ile aktardığı görülmektedir. Örneğin

ُزيِزَعْلا َوُه ملاِإ َهَلِإ َلا ِطْسِقْلاِب اًمِئاَق ِم ْلِعْلا وُلوُأَو ُةَكِئَلَمْلاَو َوُه ملاِإ َهَلِإ َلا ُهمنَأ ُللا َدِهَش{

ُميِكَْلحا

}

(Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden

başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka ilâh yoktur)814

âyetindeki

َدِهَش

kelimesini,

ُدْهَش

şeklinde dal harfini ötre ile ya da bu kelimeyi

لُعُـف

vezninden

دُهُش

şeklinde okuyanların da olduğunu söylemiştir. Cumhurun okuyuşunun doğru olduğunu ise şu şekilde ifade etmiştir815

;

روهمجـلا ةءارق تاءارقلا هذه ُبَوْصأو

(Bu kıraatlerin en doğrusu ise cumhûrun kıraatidir.)

Ancak İbn ‘Atiyye’nin bazı âyetlerde cumhurun okuyuşunun dışında tercihte bulunduğu ya da cumhurun dışındaki kıraatlere meylettiği de görülmektedir. Örneğin

{

ْنَمَو

اًيرِسَي ِللا ىَلَع َكِلَذ َناَكَو اًراَن ِهيِلْصُن َفْوَسَف اًمْلُظَو اًناَوْدُع َكِلَذ ْلَعْفَـي

}

(Kim düşmanlık ve haksızlık

ile bunu (haram yemeyi veya öldürmeyi) yaparsa (bilsin ki) onu ateşe koyacağız; bu ise Allah'a çok kolaydır)816

âyetindeki

ِهي ِلْصُن

kelimesini cumhurun bu okuyuşundan farklı olarak ez-Zeccâc’ın rivâyet ettiği

هييلَصُن

şeklindeki kıraatin daha güzel olduğunu ifade etmiştir. Aynı zamanda ez-Zeccâc’ın delilinin daha açık ve kuvvetli olduğunu da vurgulamıştır817

.

İbn ‘Atiyye, bazı kıraat vecihleri ile ilgili eleştirilerini ise açıkça söylemekten geri durmamakta hatta görüşünü sert bir üslupla ifade etmektedir. Örneğin bir iki yerde Mu‘tezile mezhebinin kendine has okuyuşları, kendi fikirlerine göre yorumlayışlarını sert bir dille eleştirmektedir. Mesela

} َقَلََ اَم يرَش ْنِم{

(Yarattığı şeylerin şerrinden)818

814 Âl-i İmrân (3), 18. 815

İbn ‘Atiyye, el-Muharraru’l-vecîz, I, 413, 415. 816 en-Nisâ (4), 30.

817 İbn ‘Atiyye, el-Muharraru’l-vecîz, IV, 124. 818 el-Felak (113), 2.

96

âyetindeki

يرَش

kelimesini Mu‘tezile’nin mezhep taassubu ile tenvinli okuduğunu şu şekilde ifade etmiştir819

;

ينلئاقلا ةلزتعمـلا ضعبو ديبع نب ورمع أرق

:

مرشلا قُلخـي مـل َللا منأب

(

قلَ ام ٍّرّش نم

)

ةّينبم ةدودرم ةءارق يهو يفّنلا ىلع

لطاب بهذم ىلع

.

İbn ‘Atiyye, bazı âyetlerde değişik kıraat vecihlerine eşit durmakta ve rivâyet edilen kıraatlerin sahih olabileceğini ifade etmektedir. Örneğin

َنِم

ٍبْرَِبَ اوُنَذْأَف اوُلَعْفَـت َْلم ْنِإَف{

َنوُمَلْظُت َلاَو َنوُمِلْظَت َلا ْمُكِلاَوْمَأ ُسوُءُر ْمُكَلَـف ْمُتْبُـت ْنِإَو ِهِلوُسَرَو ِللا

}

(Şayet (faiz hakkında söylenenleri)

yapmazsanız, Allah ve Resûlü tarafından (faizcilere karşı) açılan savaştan haberiniz olsun. Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş ne de haksızlığa uğramış olursunuz)820

âyetindeki

اوُنَذْأَف

kelimesinin med veya kasr ile okunuşunun sahih olduğunu söylemektedir. Aynı zamanda ona göre her iki kıraatin de aynı derecede doğru ve güzel olduğu açıktır821

.

İbn ‘Atiyye, zayıf ve merdûd kıraatlerin geçtiği yerlerde, sebebini zikretmeksizin, yalnızca bu rivayetlerin zayıf ya da merdûd kıraat olduğunu belirtmektedir822. Örneğin

اَهـِباَذَع ْنِم ْمُهْـنَع ُفمفَُيُ َلاَو اوُتوُمَيَـف ْمِهْيَلَع ىَضْقُـي َلا َممنَهَج ُراَن ْمُهَـل اوُرَفَك َنيِذملاَو{

ٍروُفَك ملُك يِزَْنَ َكِلَذَك

}

(İnkâr edenlere de cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler,

cehennem azabı da onlara biraz olsun hafifletilmez. İşte biz, küfürde ileri giden her nankörü böyle cezalandırırız)823

âyetindeki

اوُتوُمَيَـف

kelimesini Hasan el-Basrî’nin

ىَضْقُـي

üzerine atfederek

ن وُتوُمَيَـف

şeklinde okuyuşunu,

ةفيعض ةءارق يهو

diyerek ifade etmiştir824. Bu konuya bir diğer örnek ise

} ًليِبَس ُهَل َدَِتج ْنَلَـف ُللا ِلِلْضُي ْنَمَو ِءَلاُؤَه َلى ِإ َلاَو ِءَلاُؤَه َلىِإ َلا َكِلَذ َْينَـب َينِبَذْبَذُم{

(Bunların arasında bocalayıp durmaktalar, ne onlara (bağlanıyorlar) ne bunlara. 819 İbn ‘Atiyye, el-Muharraru’l-vecîz, V, 538. 820 el-Bakara (2), 279. 821 İbn ‘Atiyye, el-Muharraru’l-vecîz, I, 375. 822 A.g.e., IV, 440, V, 142. 823 Fâtır (35), 36.

97

Allah'ın şaşırttığı kimseye asla bir (çıkar) yol bulamazsın)825

âyetindeki

َينِبَذْبَذُم

kelimesini cumhurun bu şekilde okuduğunu ancak Hasan b. Ebi’l-Hasan’ın

َينِبَذْبَذَم

şeklinde okuduğunu aktarmış ve bu okuyuş şeklinin kabul edilemezliğini ise

ةءارق يهو

ةدودرم

(O reddedilen bir kıraattir) diyerek ifade etmiştir826.

Ayrıca müellif kıraatleri dil bilimleri ile de ilişkilendirmektedir. İbn ‘Atiyye’ye göre Ehrufu’s-seb‘a (yedi kıraat) nın çıkışına bir açıdan lügat, bir açıdan da i‘rab etkili olmuştur827. Bu sebeple o, lügat ve i‘rab etkisiyle ortaya çıkan kıraat vecihleri ile

Kur'ân’ı okumanın câiz olduğunu ifade etmiştir. Bunun için tek şartın ise Allah Rasûlünden rivâyet edilmiş olmasını söylemiştir828. Ayrıca ona göre Ehrufu’s-seb‘a

(yedi kıraat) nın çıkışına fesahat yani belâgatın da etkisi büyüktür829.

İbn ‘Atiyye nahvî tevillerin kıraatler arasındaki okuma farklılıklarına büyük tesirinin olduğunu düşünmekte ve bunları ifade sadedinde uzun açıklamalara yer vermektedir830. Bu bağlamda onun özellikle cumhurun okuyuşunu nahvî olarak delillendirme gayretinde olduğu görülmektedir831. Örneğin

...{

ْوَأ َنوُفْعَـي ْنَأ ملاِإ

ِهِدَيِب يِذملا َوُفْعَـي

ِحاَكينلا ُةَدْقُع

...

}

(Kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın (velinin)

vazgeçmesi hali müstesna)832

âyetindeki

َوُفْعَـي

kelimesinin vav harfini, cumhurun bu kelimeyi öncesine atfederek nasb konumunda olduğundan fetha ile okuduğunu söylemiştir833

.

Ayrıca İbn ‘Atiyye, kıraatler arası tercihini ifade ederken nahiv ilmini tercih sebebi yapmaktadır. Şöyle ki o, bazı kıraat tercihlerini nahvî olarak açıklamakta diğer bir ifade ile nahiv açısından delillendirmektedir. Örneğin

اًكِلَم اَنَل ْثَعْـبا ُمُهـَل ٍِّبَِنِل اوُلاَق ْذِإ ...{

825

en-Nisâ (4), 143. 826

İbn ‘Atiyye, el-Muharraru’l-vecîz, II, 127. 827 A.g.e., I, 45. 828 A.g.e., I, 45. 829 A.g.e., I, 46. 830 A.g.e., I, 284, 312, 313, 329, 408, 438, II, 16, 78, 97, 200, 336. 831 A.g.e., I, 321, II, 187, 370. 832 el-Bakara (2), 237. 833 İbn ‘Atiyye, el-Muharraru’l-vecîz, I, 321.

98

ِللا ِليِبَس ِفي ْلِتاَقُـن

...

}

(Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: "Bize bir hükümdar gönder

ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım" demişlerdi)834

âyetindeki

لِتاَقُـن

kelimesini cumhurun meczûm okuduğunu söylemiş ve bu görüşü tercih etmiştir. Aynı zamanda bu kelimenin emrin cevabı olduğu için meczûm olduğunu belirterek tercihini nahiv açısından delillendirmiştir835

.

İbn ‘Atiyye kıraat vecihleri arasında tercihte bulunurken bir kelimenin müştaklarının diğer ayetlerde geliş şeklinden de yararlanmaktadır. Örneğin

َنيِذملا منِإ{

اًيرِعَس َنْوَلْصَيَسَو اًراَن ْمِِنِوُطُب ِفي َنوُلُكْأَي اَمـمنِإ اًمْلُظ ىَماَتَيْلا َلاَوْمَأ َنوُلُكْأَي

}

(Haksızlıkla yetimlerin mallarını

yiyenler şüphesiz karınlarına ancak ateş tıkınmış olurlar; zaten onlar alevlenmiş ateşe gireceklerdir)836 âyetindeki

َنْوَلْصَيَسَو

kelimesini cumhurun bu şekilde okuduğunu, buna karşılık

َنو لَصُيَسَو

ve

َنوُلْصُيَسَو

şeklinde de okunduğunu belirtmiştir. Fakat bu kıraat vecihlerinin zayıf olduğunu, doğru ve sahih olanın ise cumhurun kıraatı olduğunu ifade etmiştir. İbn ‘Atiyye bu tercihine

}ىَقْشَلأا ملاِإ اَهَلْصَي َلا{

(O ateşe, ancak kötü olan

girer)837,

} ِمي ِحَْلجا ِلاَص َوُه ْنَم ملاِإ{

(Cehenneme girecek kimseden başkasını)838 âyetlerini delil getirmiştir839

.

İbn ‘Atiyye, eserinde farklı kıraat vecihlerinin sebep olduğu anlam farklılıklarına da yer vermektedir840. Örneğin

}...اَهِدَلَوِب ٌةَدِلاَو مراَضُت َلا اَهَعْسُو ملاِإ ٌسْفَـن ُفملَكُت َلا ...{

(Bir insan

ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne, çocuğu sebebiyle, zarara uğratılmamalıdır…)841

âyetindeki

ٌسْفَـن

kelimesini, cumhurun damme ile ref konumunda okuduğunu, bu durumda anlamın “bir kimse sorumlu tutulmaz” şeklinde olduğunu belirtmiştir. Ebu’l-Eşheb (ö. 204/820) in ise

اًسْفَـن ُفّلَكُن َلا

şeklinde okuduğunu bu 834 el-Bakara (2), 246. 835 İbn ‘Atiyye, el-Muharraru’l-vecîz, I, 330. 836 en-Nisâ (4), 10. 837 el-Leyl (92), 15. 838 es-Sâffât (37), 163.

839 İbn ‘Atiyye, el-Muharraru’l-vecîz, II, 14. 840 A.g.e., V, 418.

99

durumda ise anlamın “bir kimseyi sorumlu tutmayız” şeklinde olduğunu söylemiştir842

. Bu hususa bir başka örnek ise

} ِنَناَهَأ يبَِّر ُلوُقَـيَـف ُه َقْزِر ِهْيَلَع َرَدَقَـف ُهَلَتْـبا اَم اَذِإ اممَأَو{

(Onu imtihan

edip rızkını daralttığında ise "Rabbim beni önemsemedi" der)843

âyetindeki

َرَدَقَـف

kelimesini cumhurun bu şekilde okuduğunu, bu durumda darlık anlamına geldiğini ifade etmiştir. Hasan’ın ise bu kelimeyi

َرمدَقَـف

şeklinde, bir kader üzere yapmak manasında okuduğunu söylemiştir844

.